Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 329/22 EKİM 2010 TentenGençlikParkı‘nda ? Işık KANSU G ençlik Parkı’nın girişinde gişe filan yok. Ayyıldız damgalı bilet de satılmıyor artık. Giriş bedava. Halktan yana bir uygulama, ama... Gökyüzüne bakan şişkin tarafları ayrı renge boyanmış uçan balonlardan eser yok. Küçük trenin neşe veren düdük sesi de duyulmuyor. Ana kapının hemen girişinde yeraltındaki istasyonu gömmüşler, ölmüş... Hızlı adımlarla semaver, tavşan kanı çay taşırken yere serilmiş taşları şakırta şakırta koşturan garsonlar da kalmamış. Anne, baba, kız, kızan hep birlikte evde yapılmış kuru köfte, haşlanmış yumurta yiyip hoşbeş eden aileler de puf demiş, uçmuş... Parkta her şey düzenli, her şey yerli yerinde. Mikroptan arındırılmış laboratuvarlar kadar temiz. Ama ruh yok. Daha doğrusu Gençlik Parkı’nı park yapan bir zamanların paylaşımcı, birbirini seven insanlar topluluğu tarihe karışmış gibi. Ya da o tarihte ya şanmışlıkların üstüne kalın bir cila atılmış. O temizlik ve bakım, sonradan görmüşlerin evlerinin salonundaki cafcaflı vitrin gibi... Parlıyor, göz alıyor, ama sırıtıyor, itici, en pahalısından ucuz... 1960’lı yıllarda Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nı Gülriz Sururi ve Engin Cezzar’dan izlediğimiz açık hava tiyatrosu yerine; parlatılmış, yeniden yapılandırılmış Belediye Tiyatrosu kondurulmuş. Necip Fazıl’dan Bir Adam Yaratmak, Tarık Buğra’dan İbiş’in Rüyası sahneleniyor orada. Geride, eski Belediye Başkanı Ali Dinçer döneminde yapılan ve Ceyhun Atuf Kansu Kültür Merkezi olarak topluma sunulmuş binanın adı Kemal Sunal olmuştu, şimdilerde Necip Fazıl Kısakürek... Toto Karaca’nın göz süzüşü, Muammer Karaca’nın babacan komiser rolü, yüzünü bile gösterse çocukları gülme sağnağına tutturan Muzaffer Hep güler’in “Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim. Ortancalara bir şey yok” sözleri çocukluk anılarımızın gömme dolabında... Onlar ve onlara ilişkin anılar, gözlerde bir damla yaş ile birlikte “perde” deyip çekilmişler Gençlik Parkı’nın sahnesinden. Uygarlığın bileylediği zekâ, yerini tek tipleştirici tornaya bırakmış. Çoğunluk türbanlı kızlar ile gümüş yüzüklü oğlanlar dolaşıyor ağaçlar altında. Çocukluğumuzun Sağlık Müzesi (kavanozda sergilenen kesik parmaklar, Luna Park’taki korku tünelinde karanlıkta kafaya indirilen süpürgeden daha fazla ürpertirdi çocukları) idari bina olmuş. Büyük havuza doğru akan küçük havuzcukların en sonunda duran çıplak kadın ve erkek heykelleri “ahlâka aykırı olduğu” gerekçesiyle olmalıbaşlarına bir iş gelmemesi için idari binanın kapısına öylesine konmuşlar. Hani, hemen kaldırılıp götürüleceklermiş gibi... Şişman dondurmacısı, şekerlemegazoz satan büfeler de temizlenmiş parktan... Yerini, lahmacuncular ya da ithal mısır satanlar almış. Küçük trenin uflaya puflaya girdiği Esmen İstasyonu ise dönerci olmuş. Uzun iki kulaklı dünya heykelini – biz ona benzettik büyük havuzun gar tarafına bakan bölümüne yerleştirmişler. Yıllar yıllar sonra Ankara’da ve Türkiye’de nasıl bir telekulak dönemi yaşandığını simgeliyor galiba. Zeki Müren’in yaz geceleri konuk olduğu yaşlı cennet ağaçları arasındaki Lunapark Aile Gazinosu da Arap sabunu ile temizlenmiş olmalı. Yok, kaldırılmış. Tıpkı, çok özel günlerde babalar bir tek parlatırken çocukların yoğurtlu kebap yediği Fenerbahçe Lokantası gibi, tıpkı havuzun fıskıyesine doğru süzülen gemi lokanta gibi... Lunapark’ta dönme dolaba gelince... Çağ atlamış, adı değişmiş, “Avrupa dolap” olmuş. Aslına bakarsınız, Ankara’nın kalbi Gençlik Parkı gitmiş, herhangi bir Ortadoğu ülkesinde görebileceğiniz tüm “karşı”lıklardan arınık, renksiz, kokusuz bir yer gelmiş... Geçmişten bir tek şey bırakmışlar değişmeyen, o da, Gençlik Parkı’nın hemen girişindeki üç kağıtçıların, kaldırımcıların, cep farelerinin, yankesicilerin ve de hiç kuşkusuz solcu çocukların dayak yediği Solmaz Kılıçtepe Karakolu... 9