Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 259/19 Haziran 2009 Aida kadrosu selamda Aspendos’ta Duyarsız Protokol, Etkileyici Aida... Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com B izim izleyicidinleyicinin tepkileriyle, Avrupalınınki farklıdır. Bizimki, fazla uzamadıkça gecikmelere tahammüllüdür. Eğer seslendirilensahnelenen çok kötü değilse, genellikle alkışlar, hâttâ çok sıradan, vasat işlere bile “bravo” diye bağırır, bazen bir işgüzârın ayağa fırlaması üzerine ayakta alkışlamaya devam eder. Gerçekten ayakta alkışlanması gereken birisi çıkarsa o zaman ne yapacağını düşünmez! Avrupalı ise dakiktir, birkaç dakika geçip temsil başlamamışsa hemen boş sahneyikapalı perdeyi alkışlayarak tepkisini belli eder. Eğer davetiyede, ya da satın aldığı bilette ne kadar süreceği tanımlanarak belirtilmemişse, öyle uzun protokol konuşmalarına hiç tahammülü yoktur. İyi ve kaliteli icrayı, sanatçıyı alkışlar, vasatına sessiz kalır, kötüsünü ise yuhalar, gerekirse sahneye bir şeyler bile fırlatır! Hele operanın beşiği İtalya’da böyle olaylar “vukuatı âdiye”den sayılır! Bu girizgâhı, 16. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali’nin açılışında tanık olduğumuz protestonun anlamlandırılabilmesi için yaptım. Özellikle Devlet Opera ve Balesi Yasası’nın yürürlüğe girişinin 60. yıldönümü olan 10 Haziran’a denk getirilen açılışta, Türkçe ve İngilizce“Hoşgeldiniz”den sonra Genel Müdür Rengim Gökmen’in konuşması iki kez olumlu onay alkışlarıyla kesildi. Operanın bir DoğuBatı sorunu olmayıp bir “uygarlık ölçütü” olduğunu vurgulaması, hem Türk, hem de yabancı dinleyici tarafından onaylandı. Hele bu temsilin uçak kazasında yitirdiğimiz uluslararası arpistimiz Ceren Necipoğlu’na adaması çok vefaperver bir yaklaşımdı. Ardından, planladığı halde rahatsızlandığı için gelemeyen Bakan Ertuğrul Günay’ın telgrafı okundu. Tam temsilin başlaması gerekirken bu kez Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül sahneye davet edildi. Üç aşağıbeş yuka rı aynı sözlerin tekrarı niteliğindeki konuşmanın üçüncü cümlesinde alkışlı protesto başladı, yerli ve yabancı dinleyici buna kuvvetle katıldı. İyi niyetli Nihat Gül bu mesajı alıp gerekli esnekliği göstererek hemen okuduğu kağıdı cebine koyup “hayırlı seyirler!” dileseydi, herhalde ıslıklar başlamayacaktı. Ama bürokratımız, elindeki konuşmayı başı önünde sonuna kadar okumayı yeğledi, buna İngilizceye tercümesi de eklenince alkış ve ıslıklı protestonun dozu arttı! Temsilin başlayacağını belirten ilk gong vurulduğunda, gecikme 25 dakikayı bulmuştu. Bu doğaçlamadan protesto eylemine Almanya Büyükelçisi Eckart Kuntz ile Finlandiya Büyükelçisi Kirsti Eskelinen ile Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın da tanık oldular. Umarım bu tür etkinliklerin açılışlarındaki konuşmacı sayısı ve süreleri konusunda gerekli deneyim kazanılmıştır ve sonrakilerde daha dikkatli davranılır! kerman, basılı davetiyelerde bile adı yer almasına karşın, Aida rolünde yerini İstanbul’dan Evren Ekşi’ye bırakmıştı. Nedeni “rahatsızlığı” olarak açıklandı, tabii bunun “sağlık” mı, yoksa “diplomatik” rahatsızlık mı olduğunu anlayamadık. Ankara dönüşü rastlayıp kendisine sorduğumda ise “Bu yıl görev almadım çünkü Ankara’da işler çok yoğun” yanıtını aldım. Akkerman, restorasyon 2010’a ertelenince, repertuarı yeniden hazırlamak zorunda kalan Ankara Müdürlüğü’nde sanat danışmanlığı görevini de yapıyor. Bakalım Erdoğan Davran’ın özveriyle hem işletip hem de yeniden kadrolandırmaya çalıştığı Ankara Operası’nda başrejisörlük postuna kim getirilecek? AİDA İLK KEZ TÜRK ŞEFLE... Gelelim temsile... Önce bir saptama: On altı yılda Aida Operası’nı ilk kez bir Türk şef yönetti, baget Rengim Gökmen’in elindeydi. Tayfun Bozok’un başkemancılığındaki Ankara Opera Orkestrası, Aida’nın o güzelim müziğini temiz biçimde icra etti. Bu yapıtta önemli rolü olan başta trompet olmak üzere bakır üflemeli çalgılar da göz doldurdu. Sahneüstüorkestra zamanlaması da başarılıydı. Yerim dar, buradan konuyu tekrarlamak istemiyorum, merak eden internetten kolaylıkla bulabilir. Solistlere baktığımızda, ilk perdenin vasatı zor yakaladığını söyleyebiliriz. Ama ikinci perdeden itibaren herkes açıldı. Aida rolünde İstanbul’un solistlerinden Evren Ekşi volümlü sesi ile parlak bir icra çıkardı. Mısırlı komutan Radames’de İstanbul solistlerinden Efe Kışlalı ilk perdede hayli “yorgun” bir ses izlenimi verdi, sonraki perdelerde ise daha toparlanmış bir görüntü sergiledi. Amneris’te İstanbul’dan koro üyesi genç Sitare Çelebi, ilk perdedeki çekingenliği süratle üzerinden atıp hem volümü, hem de ses rengi ve düzgün entonasyonuyla bu sınavı başarıyla aşarken, aslında “solistlik” sınavını da bizim gönlümüzde vermiş oldu. Eralp Kıyıcı, tutsak Habeş Kralı Amonasro’da, aslında uluslararası arenaya çıkması gereken bir bariton olduğunu bir kez daha sergiledi. Öteki rollerde Ankara’nın solistleri bas Tuncay Kurtoğlu ile Mithat Karakelle, mezzosoprano Ferda Yetişer, her zamanki etkinliklerini başarıyla gösterirken, özellikle Tuncay Kurtoğlu profondo bir bas olarak yabancıların büyük beğenisini kazandı. Koro Aspendos’un akustiğinde iyi tınladı, Deniz Çığ’ın Antalya’nın dansçılarıyla uyguladığı koreografi, ünlü öykücü Pirandello’nun torunu Stefano’nun ışıklandırmasıyla yapıtın görkemine önemli katkıda bulundu. Sonuç olarak “yeterince etkileyici” bir Aida temsili gerçekleşti. İzleyici, özellikle “zafer resmigeçidi” sahnesinde, üç “doru” atın geçişini, parlak arya ve düetleri, birliktelikleri cömertçe alkışladı. İnanıyorum ki, atlardan en az bir tanesi “kır” olsaydı daha iyi farkındalık yaratacak ve görkemi daha da arttıracaktı. İki gün sonra, gene yabancıların yoğun olduğu dinleyicinin bu kez Amerikalı karaderili soprano Adina Aaron başta olmak üzere İtalyan mezzosoprano Lorena Scarlata Rizzo ve İstanbul’un bası Suat Arıkan’a cömertçe sunduğu alkışlarını, Radames’te İtalyan tenor Giovanni Battista Palmieri’den özenle esirgediğini, hatta birkaç “yuh” sesi bile duyulduğunu öğrendim. Eh, Avrupalı dinleyici böyledir, İtalyan da olsa, kötü günündeki solistin gözünün yaşına bakmaz! ANNELER VE ÇOCUKLARI... On altı yıl içinde bu kimbilir Aida’yı Aspendos’ta kaçıncı seyredişim. İtalyan rejisör Vincenzo Grisostomi Travaglini’nin, Savaş Camgöz’ün burası için özel olarak yaptığı ve kiralık bir depoda korunan dekorunun sağladığı olanaklarla getirdiği sahne düzenini, kalabalık koro ve figüranla yaratılan görkemi bilmeme karşın, her seferinde bir kez daha hayranlık duyduğumu söylemeliyim. Bu kez giysi ve bazı aksesuarlar da, tasarım olarak yenilenmişti. Geçmiş temsilleri düşünerek şöyle sahneye ve orkestraya göz attığımda iki ilginç rastlantıyla karşılaştım. İlk yıllarda Ankara’nın kıdemli mezzosu olarak Amneris’i oynayan sonra emekliye ayrılan Cemaliye Kıyıcı’nın, bu kez oğlu bariton Eralp Kıyıcı tutsak Habeş Kralı Amonasro’yu oynuyordu. Gene Aida’yı defalarca canlandıran soprano Nilgün Akkerman’ın kendisi yoktu ama kızı çellist Banu Akkerman Yeşilyurt orkestranın viyolonsel grubunda “ücretli” olarak yer alıyordu. Soprano Nilgün Ak M. Karakelle E. Baydar E. Ekşi T. Kurtoğlu 18