Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 MAYIS 2008 CUMA Anadolu Tanrılarının Gözyaşları ve ‘Genç Bir Mısra Filinta Endam...’ Yansımalar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com anrılar da hayret eder, üzülür, gözyaşı döker, gereğinde tatil yapar ve ağlar! Sözünü ettiğim, Hititler’den itibaren eski Anadolu uygarlıklarının tanrıları... Tanrıların tüm bu davranış ve duygularını, ressammimar Gür Dalkıran’ın “Anadolu Tanrıları I. Kurultayı”nda izledim. Gür Dalkıran, çocukluğundan itibaren resimle haşır neşir olmuş, on yaşından itibaren ödüller almış, mimarlık diploması sahibi, akademili bir ressam. İstanbul’dan Ankara’ya gelip Transparan Sanat Galerisi’ni eşi Nihal Dalkıran’la birlikte kurduğu 1995’ten bu yana çalışmalarını yakından izliyorum. Çok gerçekçi natürmortlar yaparken, 1997’den itibaren tema değiştirdi ve Anadolu uygarlıklarıyla, bu arada doğallıkla onların tanrılarıyla yatıp kalkmaya başladı. Türkiye’deki güncel gelişmelere koşut olarak hicivler de resmetti. Neden bu tarza yöneldi diye sorarsanız, “Ülkemin uğradığı haksızlıklar ve yıkıcı faaliyetler o kadar çok içimi yakıyor ki” diyor, “Güzellikleri yapmaya içim el vermiyor, vicdanım yakamı bırakmıyor... ” Sergi, “Anadolu Medeniyetlerinin Etkileşimi”, “Toplumsal Yanlışlar ve Hicivler”, “Din İstismarı”, “Terör” ve “Sonuç” bölümleriyle sunuluyor. En etkileyici ve düşündürücü iki bölüm, “Din İstismarı” ile “Terör... ” “Din İstismarı” bölümündeki tabloları genel anlamda şöyle tanımlıyor Gür Dalkıran: “Üç bü T tablosu Dalkıran AMM yük semavi dinin en yenisi, bir sevgi ve hoşgörü dini olan İslamlığın yanlış anlama ve anlatımlarla zaman içinde felsefe, bilim ve sanata engelmiş gibi gösterilmesi, din diye bazı hurafe, eşya ve giyimin birer put haline getirilmesi... ” Bu bölümdeki en etkileyici tablo ise endişenin ironik bir dille yansıtılması, Dalkıran’ın deyişiyle “21. Yüzyıl’da toplumumuzda kadına verilmek istenen şeklin, bir süre sonra Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki müstesna yeri alacağı düşünülerek, mevcut tarihi eserlerle olacak çelişkisinin anlatımı... ” Tablonun fotoğrafını çektim, dikkatle incelerseniz, ressamın neyi kastettiğini hemen anlayacaksınız. Hele o eski Anadolu tanrılarının ortadaki “nesne”ye bakışı yok mu? Hayret, istihza, dehşet, kınama ifadeleri yüzlerinden ayrı ayrı okunuyor. “Sonuç” bölümündeki tablo ise Türkiye’nin bugünkü görüntüsünü iki tanrının buluşması bağlamında anlatıyor. Ayrıntı vermeyeceğim, gidin görün... Dalkıran’ın sergisi Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin ikinci katında... Ne yazık ki süresi kısa, 31 Mayıs son gün ve bu sergi için bir katalog basılmamış. Oysa tarihsel bir saptamanın belgesi olarak kitaplıklarda yerini almalıydı. Belki bir destekçi bulunur ve ayrıca kitap olarak basılır. özlediği “filinta gibi” bir oğlana kavuşmuştu. O filinta endam okudu, heykeltraş oldu. Ahmed Arif oğlunun mezuniyetini görmüştü ama ne yazık ki ilk sergisini görememişti. Geçen hafta Filinta Önal’ın Ümitköy Batıbirlik Sanat Galerisi’nde açtığı “Taş ve Maden” adlı sergiyi gezerken sanki O da bizlerleydi. Nâzım’ın, “Babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim” saptaması geldi aklıma. Filinta ozan değil ama yontuculuk ve heykel sanatında yaratıcılığı, buluşçuluğu ile yaşamdan, gözlem ve duygularından kopmadan hızla ilerliyor, eğitimciliği de ihmal etmiyor. Filinta’nın küçük mermer yontuları çok etkileyici. Bu yontulardan birinden aldığı mum kalıpla döktürdüğü bronz replikayı da çok etkileyici buldum. Bu yöntemi öteki küçük yontularında da kullanmalı. Ellerine sağlık sevgili Filinta... Gür Dalkıran FİLİNTA GİBİ YONTULAR Dilimizdeki benzetmelerden biridir “Filinta... ” 19. yy. başlarında ince uzun, endamı güzel bir tüfek türüdür bu. Yakışıklı, ince uzun kişilere benzetme yaparken “filinta gibi adam” derdik eskiden. Günümüzde bu benzetmeler de giderek az kullanılır oldu. Bu sözcüğe aşık bir ozanımız şimdi rahmet istedi bizden: “İçim, bir suskunsa tekin mi ola? O Malta bıçağı, kınsız, uyanık, Ve genç bir mısradır Filinta endam... ” “Hasretinden prangalar eskittim” dizesinin başlığa çıktığı kitabı, “33 Kurşun” şiiriyle unutulmazlar arasında yer alan Ahmed Arif, 40 yaşında baba olarak Filinta Önal 18