26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 MART 2021 7 Konu Abdülhamit döneminde geçiyor ama kişiler her zaman diliminin ürünü olabilir Tanpınar’ın ‘Mahur Beste’si OKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM Okuduğum kitapların son sayfalarına genellikle, okumayı bitirdiğim tarihi yazarım. “Mahur Beste”ye bunu yapmamışım. Fakat Tanpınar’ın DÜŞÜNDÜKLERİM man konusunda duyarlılığını biliyoruz... Bu romanında da bu duyarlılığın izleri görülüyor... Romanın bence en ilginç kişisi kazasker İsmail Molla’nın sözleriyle “...esas olan zaman dediğimiz şeyi insan ruhuromanlarını ve öykülerini 1983 yanun benimsemesi, zında Büyükada’da okuduğumu bir meyva ısırır gianımsıyorum. bi, kendi izlerini ona Buna karşılık, Eskişehir’deki kuvvetle geçirmesiykitaplığa gönderilmek üzere ATAOL di”... Bu ilginç benayırmakta olduğum bir parti kitabı daha gözden geçirirken “Mahur BEHRAMOĞLU zetmeyle dile getirilen düşünceyi daBeste”de çok sayıda sayfada satır ha açık dile getirilen altlarını kurşun kalemle çizmiş ve notlar almış bir yaşam felsefesi izlemektedir: olduğumu gördüm. “Asıl dava, derin bir şekilde yaşaBunları gözden geçirirken de kitabı yeni baştan, mak ve kendi kendisini gerçekleşkimi bölümleri anımsayarak, kimi bölümleri ilk tirmek, ölümlü hayata şahsi bir çeşkez okuyormuşçasına, bir kez daha ve mutlulukni vermekti...” la okudum... HHH HHH Yukarıdaki satırlar “Behçet Bey’in Konu Abdülhamit döneminde geçiyor. Fakat Evlilik Yılları” başlıklı bölümde gebelgesel bir tarih romanı değil bu. Olay örgüsünün çiyor. İsmail Molla, Behçet Beyin babasıdır. Roarka planı dönemle bağlantılı kuşkusuz. Fakat öy manın gerçekten zarif (ve bahtsız) kadın kahramakü ve kişilikler her dönemle, her zaman diliminin nı, “kızı gibi sevdiği” Atiye’ye ilişkin olarak düşüürünü olabilir. İlk satırdaki adlandırmayla “Behçet nüyor bunları... Beyefendi, merhum zevcesi Atiye Hanımefendi” Kitabı yıllar önceki okuyuşumda ilgimi en çok çeve sonraki sayfalarda karşılaşacağımız roman kah ken, sayfa altlarındaki çizgilerle yandaki notlarımın ramanları, yaşadıkları zamanın ürünü olsalar da ro neredeyse karalama defterine dönüştürdüğü “Garip man kahramanı olarak o zamana sıkışmış değiller. Bir İhtilalci” başlıklı bölüm olmuş... Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romancı olarak önemi “Garip İhtilalci”, romanın en ilginç denebilecek de sanırım öncelikle bunu başarmış olmasındadır. kişiliği Sabri Hoca’dır. Zaman demişken, ünlü şiirinde “ne içindeyim Bu hem içe hem dışa dönük, hem münzevi hem zamanın, ne de büsbütün dışında” diyen şairin za serüvenci, gerçekten garip adam, sonsuzca karamsardır... Ona göre, her toplumun, her uygarlığın yazgısını belirleyen şey, aşılabilecek geçici koşulların ötesinde, daha derinde, aşılması olanaksız bir duvarın varlığıdır. Bu, her uygarlığın bireylere bir miras gibi aşıladığı, toplumsal bir içgüdü gibi babadan oğula süregelen, değiştirilmesi çok güç, bin bir biçime girerek her adımda yine karşımıza çıkacak olan bir zihniyettir... Sabri Hoca, sorunun hanedanda, hükümet şeklinde, anayasa değişikliği ya da Abdülhamit’in baskı yönetiminde değil, daha derinde olduğunu düşünüyor.Onun sözleriyle “Daha derine inmemiz lazım (...) bize lazım olan gömlek değiştirmek değil, içten değişmektir. (...) Bütün cemiyet hayatı zihniyet etrafında döner. İnsanı yeni baştan, yeni esaslarla kurmamız lazım; yeni kıymetlerle yaşayan bir insan. Halbuki bu imkânsız”. Tartışma “şark” (doğu) sorunu üzerinde ilerliyor. Burada ayrıntıya giremeyiz. Fakat yıllar önceki okuyuşumda aldığım notu tekrarlayacak olursam, Sabri Hoca’nın bu olanaksızlığı açıklamak için söylediği “Bir zihniyet ya tam değişir, ya değişmez” sözünde doğruluk payı olsa da, devamla dile getirdiği “Saraydan köylü kulübesine kadar, şark son sözünü söylemedikçe, hür olamayız, yaşadığımız zamana sahip olamayız” vb. düşünceleri bence yeterince açık değil. “Şark yok, şark öldü. Bizler yetimiz. Unutmaktan başka çaremiz yok. Yetimlikten kurtulmak için unutmalıyız.” cümlelerinin yanına ise “Neyi?” diye bir not düşmüşüm... Yani neyi ve niye unutmalıyız? Bence açık değil... Tartışmanın öteki yanını oluşturan İsmail Molla’nın, “adeta istemeye istemeye söze başlayarak” dile getirdiği düşüncelerini ise yazının sınırları içinde ancak özetleyerek burada paylaşabilirim:, “Ben şarka bağlı değilim, eskiye de bağlı değilim; bu memleketin hayatına bağlıyım. Bu Müslümanlık mıdır, şarklılık mıdır, Türklük müdür bilmiyorum. (...) bence ne şark, ne garp,ne şu, ne bu vardır. Etrafımızda gördüğümüz hayat vardır. Bizi yapan bu hayattır. (...) bizim şark, Müslümanlık, şu bu diye tebcil ettiğimiz (yücelttiğimiz) şeyler, bu topraklarda kendi hayatlarımızla yarattığımız şekillerdir.” HHH Sabri Hoca’nın “Dikkat et, halis Müslüman gibi düşünmüyorsun” uyarısını ise şöyle yanıtlıyor: “Bilakis, tam bir Müslüman gibi düşünüyorum fakat mücerret bir Müslüman gibi değil de (...) bu memleketin içinde yaşayan bir Müslüman gibi. (...) Bu Müslümanlıkta Tekirdağ karpuzunun, Manisa kavununun, Amasya kayısısının, Hacıbekir lokumunun, Itrî bestesinin, Kandilli yazmasının, Bursa dokumasının hisseleri vardır (...) Bu Müslümanlığın benim de herkes gibi inandığım akideleri vardır. Fakat onların arkasında kendilerini aydınlatan, mânalarını yapan, bütün bir hayat vardır, halk vardır.” Tartışmanın başlarında Sabri Hoca “şark ölmüştür” dediğinde , orada bulunan genç Aliye’nin zihninden bütün bir İstanbul ve aynı zamanda da “kim billir, belki de ölmemiştir, bu kadar büyük bir şey ölemez...” düşüncesi geçiyordu... Ve, romancının sözleriyle “Kalbi o zamana kadar duymadığı garip bir ocak duygusuyla, garip bir izzetinefis acısıyla burkuluyordu. Bu ölümü kabul etmek güçtü. Bu her şeyden vazgeçmek, her şeyden pişman olmaktı.” “Mahur Beste”yi bütün okurlarıma, dikkatle, önemle okumalarını, ya da benim gibi çok öncelerde okumuşlarsa şu günlerde bir daha okumalarını öneririm. Başkentin üçüncü kuşak ‘politik gömlekçisi’ Muhammet Batak: Siyasetçilerin iki yakasını ERDEM SEVGİ bir araya getiriyoruz Son yıllarda siyasete yönelik algımız “kutuplaşma” ile eşdeğer bir noktaya gelmiş olsa da bu alanın kameralar karşısında olmayan tarafında iktidar ve muhalefeti bir araya getiren dinamikler yok değil... Hep konuşulur ya “Genel Kurul Salonu’nda kavga eden siyasetçiler, kuliste kol koladır” diye... Biz, kulisteki bir araya gelişleri “siyaseten” sayıp Ankara’da politikacıları bir araya getiren farklı bir mekâna konuk oluyoruz. Başkent siyasetinin hergün düğmelerini iliklediği gömlekler, yaklaşık 50 yıl önce Anafartalar Caddesi’ndeki Çamlı İşhanı’nda, 10 metrekarelik küçük bir terzihanede üretilmeye başlandı. Üç kuşaktır kişiye özel gömlek üreten Batak ailesi geçmişten günümüze, iktidardan muhalefete çok sayıda siyasetçiyi giydiriyor. İlk mezurasını 12 yaşında boynuna asan Muhammet Batak, dedesi ve babasının ardından başına geçtiği Özen Gömlek’te her gün “politik moda”nın ölçüsünü alıyor, provasını yapıyor. İşini tanımlarken “Siyasetçilerin iki yakasını bir araya kavuşturuyoruz” diyen Batak, Başkent’in yıllar içinde değişen politik moda akımlarını ve Türk siyasetinin gömlek tercihlerini Cumhuriyet Pazar’a anlattı. ECEVIT MAVISI DEMIREL MANŞETI Siyasetçilerle özdeşleşen gömlek modelleri olduğunu söylüyor Batak: “Gömlek siyasetçinin olmazsa olmazı.Tabii bazı isimler, geçmişten bugüne tercih ettikleri renkler, yaka ya da kol modelleri ile iz bıraktı. Örneğin merhum Başbakan Bülent Ecevit, tercih ettiği renge ismini verdi. Bugün hâlâ o renk “Ecevit mavisi” adıyla anılıyor. Manşetli gömlek isteyenler, merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ismini anıyor. Kendisi kol düğmesi kullanmayı tercih ettiği için manşetli gömlekleri ile politik modaya böyle bir iz bıraktı. Rahmetli Mesut Yılmaz ise gömleği hangi renk olursa olsun yaka ve kol bölümünün beyaz olmasını tercih ederdi. Günümüz siyasetine geldiğimizde AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in kendisinin talebi ile ürettiğimiz öne doğru uzun ve kapalı gömlek yaka modeli dikkat çekiyor. Yeni bir akım oluşturdu. Memleket Hareketi’nin kurucusu Muharrem İnce ise sadece beyaz ve mavi renklerde ve kolay kırışmayan kumaşlarla imal edilen göml ekleri tercih ediyor. Ütü konusunda hassas olan bir diğer isim de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş. Siyasette tek renk gömlek alışkanlığını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kırdı. Mitinglerde giymeye başladığı ekoseli, spor gömleklerin ardından siyasetçiler de bu yönde alışkanlık değiştirmeye başladı.” Fotoğraf: Necati Savaş SEÇIMDE GÜNDE BEŞ GÖMLEK Seçim dönemlerinde dükkanda iş yoğunluğu diğer zamanlara göre üç kat artıyor. Yoğunluk önce aday adayları ile başlıyor. Ardından yeniden aday olmak isteyen siyasiler de ikinci halka oluyor. Batak, “Siyasetçiler, seçim öncesinde sürekli hareket halinde oldukları için çoğu zaman bir gömleği bir gün boyunca giyemiyor. Gün içerisinde beş gömlek değiştiren siyasetçiler oluyor” diyor. TBMM’de milletvekilleri arasında şıklık konusunda tatlı bir rekabet olduğunu da anlatıyor: “Siyasetçiler giyimde çok hassaslar. Yaka ve kol modellerinde farklılık arıyorlar. Farklı ipler kullanılmasını, kol bölgelerinde kişiye özel nakışlar olmasını istiyorlar. Titiz isimlerle çalışırken gömleğe son şeklini vermek için üç ayrı prova yaptığımız oluyor. Bu durumdan memnunuz. Keza bizim gelişimimize de faydalı oluyor. ‘Ustayı usta yapan, işten anlayan müşteridir’sözünü biz burada yaşatıyoruz.” Muhammet Batak “Akşam haberleri zamanı ve sabahları gazeteler okunmaya başlandığında WhatsApp trafiği hızlanıyor. TBMM TV’den görüntüler geliyor. Genelde bürokrasiden isimler, siyasilerin gömleklerini beğenip aynı modellerden, renklerden ve yaka modellerinden sipariş vermek için bize ulaşıyor.” ÖZEL YAKA TALEBI VAR Gömlekte yaka trendlerinin yaklaşık 10 yılda bir değiştiğini anlatan Batak “2010’lar ile birlikte kravatlar incelmişti. Bununla birlikte gömleklerdeki yakalar da incelme eğilimine girdi. Fakat son birkaç yıldır kravatlar yeniden genişlemeye haliyle gömlek yakalarını da genişletmeye başladı. Üretimde 12 kravat uyumlu, sekiz spor model olmak üzere 20 farklı yaka seçeneği mevcut. Özel yaka talepleri de geliyor. Bunları provalar sırasında isteğe göre oluşturuyoruz” diyor. Batak, televizyon ekranları ve gazete sayfalarından çekilen siyasetçi fotoğraflarının WhatsApp yoluyla sık sık kendisine gönderildiğini ve “Bu gömleği siz mi diktiniz?” sorusu ile karşılaştığını söylüyor. Her daim şık görmeye alışkın olduğumuz siyasetçilerin ‘giyim sırlarını’ merak edenlerdenseniz, gelin birlikte binlerce top kumaş ve antika dikiş makinelerinin arasında mezuraları boynumuza atıp politik moda akımları arasında dünden bugüne bir ‘gömlek’ yolculuğuna çıkalım. SOMALILI DIPLOMATTAN 100’DEN FAZLA SIPARIŞ “ Başkent’teki diplomatik misyonlarda görev yapan diplomatlar da kişiye özel gömlek üretimine yoğun ilgi gösteriyor” diyen Batak, yabancı müşterilerinin son dönemde Yeşilçam döneminin gömleklerine yöneldiğini söylüyor: “Uçları yaklaşık 20 santimetre aşağı düşen geniş yakalı gömleklere bir yönelim var. Arap coğrafyası, Amerika ve Avrupa’dan gelip Ankara’da görev yapan müşterilerimiz farklı modeller talep ediyor. Yabancılar, özellikle İtalya’da üretilen gömlek modellerinin fotoğrafları ile geliyorlar. Büyükelçilik ve konsolosluk görevlileri, kur avantajı nedeniyle Türkiye’den giyim alışverişi yapmayı tercih ediyorlar. Sadece kendileri için değil, ülkelerindeki yakınları için de gömlek üretimi istiyorlar. Somali adına Türkiye’de görev yapan bir diplomat, Ankara’dan ayrılırken 100’den fazla gömlek sipariş etmişti. Somali, rengarenk giyinmeyi seven bir kültüre sahip. 4 bin ayrı kumaşın arasından seçim yaptı, siparişi kısa sürede tamamladık ve tümünü ülkesine götürdü. Gömleklerin yaka ve kol bölümlerine sahibinin isimlerini işliyoruz. Bu yabancı müşterilerin fazlasıyla ilgisini çekiyor.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle