Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                le le la
31 EKİM 2021
6
Havalar biraz 
Çevirmen Adnan Cemgil’i anımsamak 
serin, sahil epey 
sakin, mevsimlik 
işletmeciler yavaş 
Diderot’nun 
yavaş çekilmeye 
başlamış ne 
gam... Siz yakıcı 
‘Rameau’su
olmayan güneşin, 
dupduru mavi-
Dü Şnü Dimrelkü
yeşil denizin 
enis Dide- zı insanlarız” sözüdür… 
Biz gençler az sonra 
rot 18. yüz-
ve güzelim 
k
mrii
Dyıl Fransız patlayan arbededen ca-
havanın tadını 
nımızı güçlükle kurta-
aydınlanmacılarının 
iz
(ansiklopedistlerin) rırken Adnan Cemgil, 
Datça’da, illaki 
yüzünden (çenesinden) 
en ödünsüz devrim-
m
Palamutbükü’nde 
cisi kabul edilir. izi hep kalacak ağır bir 
çıkarın...
yara almıştı.
Nitekim 
urk
“Rameau’nun Yeğe- HHH
a Ol 
Diderot’yla başlayıp 
ni” adlı ünlü yapıtı-
Yumuşak, kalender ve bilge, huzuru arayanların rotası
uk
Bm OĞul
nın önsözünde yapı- sözlerimi onun ülke-
mizdeki en önemli çe-
tın çevirmeni olarak 
Adnan Cemgil onun daha 1740’larda virmeni hakkında sürdürdüm... Şim-
di yazının konusunu oluşturan kita-
bir “materyalist felsefe programı”nı 
tasarlamaya başladığını yazıyor. ba geçebilirim. Marx’ın Engels’e no-
tunu yukarıda okudunuz. Bu kita-
Aynı önsözden, çok değerli başka 
Datça: İlk ve son 
bilgilerin yanı sıra Marx’ın Engels’e ba ilişkin bir başka önemli bilgi Al-
manca çevirmenin Goethe olması… 
bu kitabı gönderirken eklediği not-
ta “Bu eşsiz anayapıtı büyük bir haz- Bu büyük Alman, bir başka büyük 
Alman’a, Schiller’e şöyle yazıyor: 
la okuyacaksın” diye yazmış olduğu-
nu da öğrendim. “Bu diyalog, Fransız edebiyatının 
tam orta yerinde bir bomba gibi pat-
Kitaba geçmeden önce -özel-
likle genç kuşaklar arasında- adı- ladı. Dağılan parçaların nelere çarp-
yazın da gözdesi
tığını ve meydana getirdiği sarsıntıyı 
nı duymamış çok sayıda kişi olaca-
ğını bildiğim için çevirmeni Adnan kestirmek için son derece dikkatli ol-
mak gerek.”
Cemgil’den söz etmek isterim.
olları sapa, uçakla gittiğinizde 
Bal , Ba Dme , 
Adnan Cemgil yine özellikle genç Şu sıralarda elimdeki kitaplardan 
bile ulaşmak için en az iki sa-
George Steiner’in “Tolstoy mu Dos-
kuşaklarca öncelikle Sinan Cemgil’in 
atlik araba yolculuğu gerekti-
Bal Ik
Y
babası olarak tanınır. toyevski mi?” başlıklı çok önemli 
riyor. Kendi aracınızla gider-
yapıtında da Diderot’nun bu kitabı-
Biyografisine bakıldığında bu 
seniz 9-10 saat ama bizim gi- Üç “B” siyle ünlü derler 
yakın akrabalığın (Sinan nın kahramanı Rameau’nun, 
Datça için: bal, badem ve ba-
bi her yeşilin altında, her akan suyun ya-
Cemgil’in Sinan Cemgil başta Dostoyevski’nin 
nında durmak gibi bir huyunuz varsa 14- lık... Belki de Türkiye’nin en 
olmasının) hiç de rast- “Yeraltından 
lezzetli bademi buralarda yeti-
15 saatte varırsınız Datça’ya... O neden-
lantısal olmadığı gö- Notları”nın kahra-
le yolu ikiye bölmek şen... Ve yöre halkı da bunun 
rülecektir. manı olmak üzere 
farkında ki her türlü değerlen-
bile mümkün. Mese-
Adnan Cem- edebiyattaki bu ye-
la İzmir Dikili’de ya diriyor bademi... Salatasından 
gil (1909-2001) raltı insanlarının 
mezesine, girdiği her yemeğe 
da yol üstünde mem-
Denis 
İstanbul Üniver- öncüsü olduğu dü-
leketin güzel bir baş- ayrı bir lezzet veriyor badem... 
Diderot 
sitesinde felse- şündürücü açıkla-
Balı zaten ayrı ama ballı ba-
ka köşesinde gece ko-
Yazın bile acelesi olanın pek de isten-
fe eğitimini ta- malarla ileri sürül-
naklamalı bir yolcu- demleri yok mu işte o başka bir âlem...
mediği bu istisna vatan parçası sizi bü-
mamladıktan son- mekte.
Nurlu, ak, kababağ, dedebağ, sıra ve 
luk sonrası varırsınız. 
tün yumuşaklığı, kalenderliği ve bilgeli-
ra Paris’te ve HHH
Gökova, Marmaris gü- diş diye çeşit çeşit bademler fosfor, çinko, 
ğiyle karşılar... Siz dalga sesinin, sakin-
Moskova’da Fransız- Bütün bunla-
bakır, kalsiyum, demir ve özel yağlar içe-
zel bir güzergâh, ta-
Ol Ca Y lik ve huzurun tadını çıkarırsınız, önce 
ca ve Rusça öğrenmiş. ra karşın “Rameau’nun 
mam yollar özellik- riyor. Çiçeği ayrı güzel, şubat-nisan ara-
pandemi ardından yangının vurduğu kü-
Bü Yatük Ş
Uzun yıllar Ankara’da öğ- Yeğeni”nde beklediğimi bu-
sı çıkan, meyhanelerde gezgin satıcıla-
le Marmaris’ten son-
çük turizm işletmecileri de sizinle gelen 
retmenlik yapmış ve Diderot’dan lamadığımı söylemek zorundayım.
ra virajlı, yorucu ola- rın tepsiler içinde buza yatırarak sattık-
dayanışmanın....
Zola’ya pek çok Fransız yazar ve dü- Çünkü ben öncelikle, adının bende 
ları iç bademin mayıs-haziran aylarında 
bilir ama yeşil ve mavinin birbirini böy-
şünüründen, yanı sıra Tagor’dan, yarattığı çağrışımla, bir roman bek-
Ynei ,rtat Ynei Âmke nr
lesine kestiği bir başka yolculuk da bil- içi olgunlaşıyor. Temmuz-ağustosta ise 
Gramsci’den, birçok başka yazardan liyordum.
miyorum... Hele arabayı kullanan siz de- ağacında dış kabukları açıldıktan son-
Datça’nın birbirinden güzel büklerini 
yapıtlar çevirmiş. Oysa Rameau, yazarla kahrama-
ğilseniz değmeyin yolculuğun keyfine... sonsuz bir sabırla sizi beklerken bu- ra toplanan ve güneşte kuru-
1950’de “Türk Barışseverler Ce- nı arasında bir diyalog olarak kurgu-
Araba kullanan için yorucu ve zorlayıcı tulup kabuklarıyla ya da 
lacaksınız... Kimi Hayıtbükü, 
miyeti” kurucusu olarak Kore’ye as- lanmış.
bir güzergâh ama ne demişler: “Her şe- kimi Ovabükü, Akçabük ya kırılarak içi satılmaya 
ker gönderilmesini protesto eden bil- Diyaloğun konularını ise 
yin bedeli var...” başlıyor bademin.
da Kurubük düşkünüdür 
diri dağıttığı için tutuklanmış. O ve Goethe’nin belirttiği gibi büyük öl-
Türkiye’nin en büyülü yarımadası di- Datça severlerin... Bi-
kendisi gibi felsefe öğretmeni olan çüde yazarın yaşadığı dönemlerin 
ye tanımlamak mümkün Datça’yı. Son-
zim gözdemiz ise Pa-
eşi Nazife Cemgil (1912-2003) ya- Fransız edebiyat, sanat, kültür, siya-
yaz tüm Güney Ege kuytularının olduğu lamutbükü... Salaş, 
şamları boyunca kovuşturmaların, set dünyası oluşturuyor…
gibi Datça’nın da en güzel zamanların-
teknelerin yanaştığı balık çeşitleri-
sürgünlerin hedefi olmuşlar. Sözü edilen edebiyat dönemine 
dan biri. Güneş yakıcı etkisini yavaştan minik iskeleden Ma- ni sunan fast fo-
Sinan (ve kardeşi Dumrul) biz ilişkin dedikodular, imalar, taş atma-
azaltmaya başlarken bu büyük, bu mağ-
vi Beyaz otele kadar od karşıtı Aylin 
Behramoğlu kardeşlerin kuşaktaş ve lar doğal olarak,artık güncel değil... 
rur, bu nefis yarımada mevsimlerin en uzanan sahil şeridi, ak- Ahşap Evleri’nin 
arkadaşları, Cemgillerse Göztepe’de- Ya da açıkçası bana çok da ilginç gö-
etkileyicisine hazırlıyor kendini.
şamları açılan birçoğu el lokantası... Sahil 
ki baba evimize komşularımızdılar. rünmediler...
İlkyazda sizi tatlı hafif bir güneş ışığı ve emeği tezgâhlar, sahiller- boyunca birbirinden 
Adnan Cemgil’e ilişkin unutul- Buna karşılık Rameau’nun hemen 
beyaz birer gelin gibi karşılayan badem 
deki restoranlar... güzel bademli, keçi süt-
maz bir anım, 1965’te Türkiye İşçi ardından, yine Cemgil çevirisi akı-
ağaçlarının göz alabildiğine beyaz ve ye- Her geçen gün kalabalıklaşan sa- lü dondurmalar... 
Partisi’nin Bursa İl Kurultayı’nın ya- cı bir Diderot romanını, “Rahibe”yi 
şile kestiği bu bölge sonyazda ağaçların 
hili rahatlatmak için yapılan büyük, Ve yarımadanın ucunda yer alan, 
pıldığı Tayyare Sineması salonu fa- çok daha büyük bir ilgiyle ve tat ala-
cılızlaştığı, güzel bir sarının hâkim oldu- para ödeme noktasında kimse olmadığı muazzam konumu nedeniyle mutla-
şistlerce kuşatıldığında ve balkona rak okudum…
ğu bir tablo gibi karşılar sizi...
için “ağaya beleş” sürprizli otopark... ka ziyaret edilmesi gereken yirmi bin 
yuvalanmış bir bölüm saldırgan aşa- Onu ayrıca yazacağım…
Okullar açıldığı için ortalık tenhalaş- Restoranında, kendi çiftlikleri Dat- ve on bin kişilik tiyatro, pembe tapı-
ğıya kışkırtıcı bildiriler atarlarken Kuşkusuz, “Rameau’nun Yeğeni” 
mış, ortam iyice bir dinginleşmiş, hiç 
ça Rüzgârı’ndan gelen yoğurt, süzme, nak, kâinat tapınağı, akropol, nekropol 
kürsüden yaptığı insanca, uygarca üzerinde düşünmeyi sürdürmek, bazı 
kimsenin ve hiçbir şeyin acelesi olma- peynir ve etlerle civarda yenilebilecek ile size büyülü bir atmosfer yaşatacak 
konuşmada kullandığı “biz müteva- bölümlerini yeniden okumak üzere... 
yan aheste bir ruh haline bürünürsünüz...
en güzel bide, pizza, köfte ızgara ve Knidos antik kenti...
Franco, filmde, dingin üslup yerine farklı bir sinemasal anlatı tercih ediyor Film boyunca şiddet dozu gitgide artan hikâyenin, 
her türlü sınıfsal analizi anlamsız kılacak denli 
sertleşen kavgayla birlikte uyanmayı bir türlü be-
ceremeyeceğiniz bir karabasana dönüştüğünü ka-
bullendiğinizde filmin sonuna da geleceksiniz za-
Düzenden kurtuluş yok
ten, merak etmeyin. Ama şurası bir gerçek, “Ye-
ni Düzen” bir zombi felaket filmi ya da her şeyin 
Meksikalı sinemacı Michel Franco’nun 
merkezindeki genç kadınla özdeşleceğiniz kan-
lı bir korku filmi değil, aksine adaletsizliğin, ge-
bu hafta vizyona giren filmi “Yeni h 
lir eşitsizliğinin, sınıf sömürüsünün tam anlamıy-
k Oukl Ias
Düzen”, hazmı zor ama bir o kadar da 
la gündelik hayatımızı belirlediği 2020 dünyası-
unutulmaz bir yapım. Filmden çıkınca 
nı yüzümüze çarpan fena halde gerçekçi bir film. 
Üstelik -çoğu filmde tercih edilenin aksine- bel-
her türlü düzene karşı olduğunuzu 
li karakterleri izleyiciye sığınak yapmadığı gibi 
düşünmek serbest elbette...
kapitalist düzenin (ya da yeni kapitalist düzenin) 
eksikalı sinemacı Michel Franco’nun 
her sınıfa mensup bireyleri çürüttüğünü ileri süre-
77. Venedik Film Festivali’nde Jüri cek denli de tavizsiz bir söylemi var.
Büyük Ödülü’nü alan son filmi “Ye-
Içkr Il Ik sçlasuma I
ni Düzen” (Nuevo Orden) yakın bir 
Filme dair şunu da belirtmek gerek öte yandan. 
Mgelecekte distopik bir Meksika pa-
Michel Franco’nun devrimcileri daha koyu tenli, 
noraması çizse de her anlamda çekildiği çağın evren-
zengin sınıftakileri ise görece açık tenli oyuncula-
sel izdüşümü olarak hatırlanacak. Bir yandan gitgide 
ra oynatması Meksika’da yönetmenin ciddi anlam-
büyüyen eşitsiz gelir dağılımının kaçınılmaz bir kıya-
da ırkçılıkla suçlanmasına sebep olmuştu. Sosyal 
mete sürüklediği toplumsal yapı bir yandan da “Ye-
medyada alabildiğine topa tutulan Franco bir özür 
ni Düzen”de doğrudan karşımıza çıkmasa da her tür- Filmin n Otu : 8/10 
açıklaması yaptı ve bir basın toplantısında kullandı-
lü krizi ve bunalımı daha da keskinleştiren pandemi-
ra kimi açılardan Bong Joon-ho’nun benzersiz baş- toplandığı bu zengin evi (“Parazit”teki evi andırıyor ğı “Whitexican” (beyaz Meksikalı diye tercüme edi-
nin boğucu atmosferi hiç şüphesiz filmi çok daha de-
yapıtı “Parazit”i hatırlatan filminde izleyiciye nefes biraz) az önce tanık olduğumuz korkunç kaosla tam lebilir herhalde) teriminin yanlış bir tınısı olduğunu 
rinden hissetmemize yol açıyor. Anlamak ve kabul-
alacak o denli az alan tanıyor ki, iletmek istediği in- bir tezat oluşturuyor ama evin hanımı musluğu aç- kabul ettiğini söyledi. 
lenmek istiyor muyuz derseniz, işin o kısmı çok tar-
ce ya da kaba mesajların herhangi bir şekilde algıla- tığında akan yeşil sıvıyı görür görmez bir terslik ol- Michel Franco’nun önceki filmlerinde tutturdu-
tışmalı elbette.
nacağından şüpheliyim doğrusu. duğunu hissediyoruz. Çok kısa bir süre içinde kentte ğu mesafeli ve dingin üslup yerine olayları yakın-
Michel Franco, filmin hemen başındaki kısacık 
bir devrimin meydana geldiğini ve yeşil sıvının da dan izleyen hareketli kamera kullanımıyla farklı bir 
prologda hiç söz kullanmaksızın önümüze getirdi-
k azlim çüitap üt,ürr siekhre
bu devrimi gerçekleştiren protestocuların (ya da ak- sinemasal anlatımı tercih ettiği “Yeni Düzen” belki 
ği imgelerde bir anlamda tüm hikâyenin soyut bir 
Özetlemek gerekirse film bir hastanenin acil ser-
tivist, devrimci, milis… artık nasıl isterseniz) sem- de onun kariyerinde de yeni bir düzenin habercisi… 
özetini yapıyor ve aslında bir kâbus gibi kurguladı-
visinde başlıyor ve içeri hızla giren bir takım insan-
bolü olduğunu anlıyoruz. Evlenmekte olan (nikâhı Filmin başrol sıfatına yaklaşan tek oyuncu (Marian-
ğı bu bölüme Meksikalı sanatçı Omar Rodriguez-
lar serviste yatan hastaları zorla yerlerinden kaldı-
kıyacak yargıç trafik yüzünden gecikmiştir) genç ne) Naian González Norvind. Doğrusu, genç (ve de 
Graham’ın “Guernica”yı çağrıştıran “Yalnızca Ölü-
rarak yerlerine kanlar içindeki yaralıları yerleştiri-
Marianne’ın kıyafetinin kırmızısıyla devrimin sem- güzel) oyuncu bir hayli zor bir deneyimden alnının 
ler Savaşın Sonunu Görür” adlı tablosunu da da-
yorlar. Bu kaotik girişin hemen ardından kendimizi 
bolü olan yeşilin aslında Meksika bayrağının baskın akıyla çıkmış. Doğru hamlelerle uluslararası bir yıl-
hil ederek belki de söyleyeceği her şeyi baştan söy-
şık bir düğünde buluyoruz. Kentin ileri gelenlerinin 
iki rengi olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. dız olma yolunda ilerlemesi işten bile değil.
lemiş oluyor. Aslına bakarsanız iyi de yapıyor; zi-
O D I - D
DEVAMLILIK HATASI
raem
la la
raeh
at
            
    
