17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 TEMMUZ PAZAR 5 İstanbul’a veda etmeye hazırlanan Başkonsolos Bertrand Buchwalter ile pazar sohbeti Yorulmayan şehir Buchwalter oğlunun ismini şarkıcı Teoman’dan esinlenerek Teoman koymuş. “Gençlik” diyor gülerek. F ransa’nın İstanbul Başkonsolosu Bertrand Buchwalter, Türkiye’ye veda etmeye hazırlanıyor. Dört yılın ardından şimdiki istikamet Londra. Bu veda bir nevi görev icabı çünkü Türkiye ile bağının süreceği kuşkusuz. Henüz 2 yaşındayken merhaba dediği Türkiye, hayatının önemli dönemeçlerinin tanığı... Sohbetimizde söz dönüp dolaşıp iki ülke arasındaki gerginliğe de geliyor. Buchwalter, “Elbette farklı konulara, farklı tutumlarımız olabilir. Her iki taraf da tartışmayı seviyor. Mücadeleci ve tutkulu. Kardeş gibiyiz, bazen tartışma sertleşebiliyor. İnanıyorum ki bu sayfayı geride bırakacağız. Nâzım Hikmet’in de söylediği gibi, en güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız” diyor. u İstanbul’daki görev döneminiz bitiyor. Veda biraz da koronalı günlere denk geldi, siz de kendi ekmeğini, yoğurdunu yapanlar arasına katıldınız mı? Ben şanslıydım. Kısıtlamaların yoğun olduğu süreçte ofisimi buraya taşıdım. Ama işi eve getirmemeye de çalıştım. Ev üst katta, ofis aşağı katta bir düzen kurdum. Olumlu yanı ailemle daha fazla vakit geçirme şansım oldu. Mutfak, ailecek birlikte daha fazla vakit geçirmemizde de önemli bir yer tuttu. Yoğurt, ekmek yapmadım ama pasta denemelerim oldu doğrusu! Gerçi çocuklar annelerine “Babam fazla şeker koydu” diye şikâyet etmişler sanırım, o da ayrı. Çikolatalı, bademli kek de yaptım. Fena olmadı. INSANIN INSANA IHTIYACI VAR u Sizce bu “yeni normal dönemde” insan faktörünün etkisi azalacak mı... Çalışma yöntemleri değişti. Zoom gibi uygulamalar girdi hayatımıza. Mesela benim kızım 4.5 yaşında. Bir gün işten eve geldim, bana “baba seninle konuşamayacağım şimdi, zoomum var” dedi! Bu yaşadığımız süreçte küçükten büyüğe hepimiz yeni yöntemleri keşfettik haliyle. Ama bu, tümüyle tek boyutlu teknolojik bakışlı yaşam anlamında olmamalı. Bu yöntemler insanın yerini alabilecek bir şey değil. İnsanların birbirlerine ihtiyaçları var ve sanal hayat tek başına yeterli değil. Bakın diplomaside de öyle. Elbette teknolojik uygulamalar işinizi kolaylaştırabilir. Ama önemli anlarda, kritik konularda yüz yüze görüşmek, samimiyetle diyalog etkili iletişim için çok önemli. Zaten AB içinde de toplantılar yeniden yüz yüze başladı. Bu arada küresel çaplı bu salgına karşı uluslararası dayanışmanın önemi bir kez daha görüldü. u Türkiye ile yolunuzun kesişmesi çok uzun yıllara dayanıyor... Çocuk gözünden diplomasi hayatına Ankara, İstanbullu yıllarınız nasıldı....   İki yaşındayken ailemle birlikte Türkiye’ye geldim. Babam o zaman Ankara’daki Fransız Elçiliği’nde görevliydi, askerdi. Dört kardeşiz. 1979’dan bahsediyoruz. Bambaşka bir Türkiye. Tabii iki yaşındaydım çok hatırlamıyorum. Darbe dönemleri, belirleyici yıllardı. Türkiye, bizi çok etkiledi, şekillendirdi. İnanılmaz anılarım var. O zaman çok geziyorduk Türkiye’de. Ankara’nın başkent olarak haliyle kültürel yaşamı da çok yoğundu. Annemin, babamın görüştüğü çevreler arasında yazarlar, akademisyenler de vardı. Mesela Enis Batur o zaman Ankara’da yaşıyordu. Sonra yolumuz burada da kendisiyle kesişti. Bildiğiniz gibi yazdıkları Fransızcaya da çevrildi. Burada kendisine sanatçılara verilen en önemli nişanı da takdim ettik. Ailemle Türkiye’nin birçok yerini gezdik. Yazları genelde Side’ye gidiyorduk. Kuşadası da gittiğimiz yerlerdendi. Keyifli günlerdi. 2 yaşında başlayan ilk Türkiye dönemi 4 yıl, 6 yaşıma kadar sürdü. Türkçem bu döneme daya nıyor. Bana ve kardeşime bakan Elif Hanım’la yakın bir bağ kurduk. Türkçeyi ondan öğrendim. Ve o zamanlar da Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar ha iyi konuşurdum. Hatırlıyorum, 80’lerin başında tek bir kanal vardı ve akşam kardeşlerimle birlikte Dallas seyrederdik. Ben kardeşlerim için Dallas’ı Fransızcaya çeviriyordum. Büyük ihtimalle söylediklerinin ne ifade ettiğini anlamıyordum o da ayrı! Babamın görevi sona erince Türkiye’den ayrıldık. Yaklaşık 5 yıl sonra 80’lerin sonunda tekrar Türkiye’ye döndük. Türkçeyi neredeyse unutmuştım. Gelince yeniden başladım. u Çocukluk dönemi sonrasında yeniden Türkiye’ye dönüş nasıl oldu? Kariyerinizde uluslararası siyaset, diplomasiye ilginiz nasıl başladı? Sonraki yıllarda öğrenci olarak kendim Türkiye’ye geldim. Fransız Anadolu Araştırmaları Merkezi’nde çalıştım. Marmara Üniversitesi’nde okutmanlık yaptım. Uluslararası ilişkiler, diplomasi konuları hep aklımda, kalbimde olan bir şeydi. Babamın mesleği bir ülkeden başka bir ülkeye gitmeyi de içeriyordu, tayinler vardı o hayatın normalinde. Babam ilk görevlendirmeyle Ankara’ya geldiğinde kendi kendine Türkçeyi öğrenmiş. Türkiye ile çok sıkı bağ kurdu. Bu, beni çok etkiledi. Evet bir yerde görevlisiniz tamam ama o ülkeyle teması, diyaloğu samimiyetle kurmak önemli. Buna hayran oldum ve büyüyünce buna devam etmek istedim. Ama onun gibi asker olmak istemedim. Diplomasi hep içimde vardı. Eğitimimi Paris Siyasal Bilimler Enstitüsü’nde yaptım. Doğu Dilleri Enstitüsü’nde Türkçemi geliştirdim. Ankara’ya elçiliğe başkâtip olarak atandım. Eşimle de Ankara’da tanıştım. u Hayatınız çokkültürlülük kavramı üzerine kurulu. Geçmişinizden gelen bu tecrübe kariyerinize olumlu katkı sağlıyor olmalı... Aynen, bu bakış açısı önemli. İstanbul Başkonsolosluğu görevine başlayalı eylülde 4 yıl olacak. Zaman çabuk geçiyor. İki çocuğumuz var. Onlar hem Fransız hem Türk. İki isimleri var. Bu kültürler arasında daima bir bağ kuracaklar. Bundan sonraki görev yerim İngiltere. Fransa’yı kültür müşaviri olarak temsil edeceğim. Birleşik Krallık Institut Français’nin (Fransız Kültür Merkezi) müdürü olarak atandım. İngiltere’de Brexit’le yeni bir sayfa açılıyor. İngilizler de bildiğiniz gibi bu süreçle ilgili sıklıkla, “AB’den çıkıyoruz ama Avrupa ile kopmuyoruz” vurgusu yapıyor. Kültür de bu işbirliği ve diyaloğun önemli bir parçası. GALATA UNESCO’YA GIRMELI u Diplomasinin kilit noktalarının başında ne var sizce? Dinlemek, anlamaya çalışmak. Bildiğiniz, düşündüğünüz her şeye karşı her zaman sorgulayıcı olmak gerekir. Bilgi akar. Yeni ufuklara, nesillere açık pencere tutmanız gerekiyor. Ben bunu denemeye çalıştım, başarabildim mi bilemiyorum. Her zaman yeni bakış açısı gerekiyor. Aynı görüşlere sahip olmayan kişilerle de görüşmek, onları dinlemek çok önemli. u Genel olarak İstanbul sizin için ne ifade ediyor... Max Weber’in büyük kentler için söylediği bir sözü vardır. Yanlış hatırlamıyorsam, ‘Büyük kentlerin havası insanları özgürleştiriyor’ der. Sanki bu cümle İstanbul için yazılmış gibi geliyor bana. İnanılmaz büyük bir enerji veriyor bu şehir, özgürlük hissi veriyor. Yorulmayan şehir İstanbul. Yoran derseniz o da doğru... Bir misafirim bana İstanbul hakkında sorular soruyordu. İstanbul tüm Türkiye’yi temsil edebilir mi diye meraktaydı. Ben de ona İstanbul tüm Türkiye’yi temsil et Buchwalter’la İstanbul’daki tarihi Fransız Sarayı olarak da bilinen konsolosluk rezidansında bir araya geldik. Bu topraklarla buluşma hikâyesini, korona gölgeli günleri, İstanbul’u konuştuk: “Beyoğlu’nda yaşadığım için çok şanslıyım...” Sohbetimizde son dönemde gerilen AnkaraParis hattı da haliyle gündeme geldi. Buchwalter’ın hayata karşı genel pozitif yaklaşımı diplomasi bakış açısında da hâkim. “Elbette farklı tutumlarımız olabilir. İki taraf da tartışmayı seviyor” diyor. miyor ama tüm Türkiye İstanbul’da dedim. Farklı kültürleri buluşturan şehir burası. Beyoğlu’nda bunu çok iyi görüyoruz. Beyoğlu konusunda bazen eleştirilerde haksızlık da yapılıyor diye düşünüyorum. Beyoğlu o eski Beyoğlu değil diye... Evet değiştiğinin farkındayım... Şehirler çabuk kabuk değiştiriyor. Kabuk değişti, çok büyüdü ama kimliğini de bir şekilde korudu sanki. Farklı kültürlerin beşiği, Galata özellikle. Galata UNESCO listesine girmeli bence. u Türkiye’de en sevdiğiniz yemek? Çocukluğumdan gelen tat diyelim, sigaraböreği. Dışarda güzel bir sigaraböreği bulmak zor. Çok yağlı olabiliyor, bekletilmiş oluyor. Oysa sigaraböreği taze yenmeli. İçi yumuşak, dışı çıtır olmalı. Karmaşık bir denge. Ben yapamıyorum ne yazık ki. Ama eşim yapıyor, kayıvalidem müthiş yapıyor. u Sevdiğiniz Türk edebiyatçılar arasında kimler var? Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Hakan Günday, Mahir Güven, Mario Levi, Aslı Erdoğan. u Dünyada artan popülizm ve ayrımcılık tehlikesine karşı panzehir sizce nedir? Popülizm ve içe kapanma büyük tuzaklardır. Bunların üstesinden gelip, bizi birleştiren şeyi bulmak için “onlara” karşı “biz” söyleminin ötesine geçmek büyük emek ve kararlılık isteyecektir. u Dünyada çevrecilere desteğin artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz ? Gerek Avrupa gerekse dünya ölçeğinde, bilhassa iklim değişikliği ile mücadeleye ve küreselleşme konusunda uzlaşı sağlamaya yönelik ortak çözümler aramaya devam edilmelidir. Günümüz gençliğinin benim büyüdüğüm dünyadan daha zor bir dünyada büyüdüğü kuşku götürmese de benim gençliğe inancım tam! “Daha fazla diyaloğa, toplumlar arası daha fazla iletişime ihtiyacımız var. İnanıyorum ki şu anki durumu aşacak potansiyele sahibiz...” ANKARAPARİS GERİLİMİ Aramızda tarihe dayalı bir samimiyet, ilişki var. Bu samimiyetin ruhunu tekrar keşfetmeliyiz. Ortak noktalarda buluşmak gerekiyor. Her iki taraf da tartışmayı seviyor. Mücadeleci ve tutkulu. Kardeş gibiyiz ama bazen tartışma sertleşebiliyor. Bunun geçici bir süreç olduğunu düşünüyorum. Yakında Ankara’da yeni Fransa Büyükelçimiz güven mektubunu sunacak. Sanırım 87. büyükelçimiz. Çoğu ülkeler arasında böyle uzun bir hikâye yok. İkili ilişkilerde diyaloğun, samimiyetin rolü büyük. ISTANBUL... Sarayburnu’ndan arkada dağların göründüğü siluet o eski dönemlerdeki gravürleri andırdı eve kapandığımız günlerde... Çok etkileyiciydi. Boğaz derseniz... Hangi noktası olursa olsun bana nefes veriyor, içimi rahatlatıyor. Kuzguncuk, Beylerbeyi, her noktası güzel. Kanlıca’yı da severim, yoğurduna bayılırım. Biz burada ailece tramvaya, vapura bineriz. Korona öncesi sık sık adalara, Kadıköy’e giderdik. Kadıköy’deki çarşı da keyifli. Çiya’nın yemeklerine bayılıyoruz. EY ÖZGÜRLÜK’Ü ÇOK SEVİYOR Zülfi Bey’e de söyledim bunu. En son ocak ayında konserine gitmiştim. “Size hayranım, çocukluğumdan beri şarkılarınızı dinliyorum” demiştim. Ankara’da yaşadığımız yerin karşısında, Zülfi Livaneli’nin kasetlerini aldığımız bir dükkân vardı. Side’ye gideceğimiz zaman babam yol boyunca bu kasetleri çalıyordu. Türkçesini de geliştirme hedefindeydi. Ey Özgürlük’ün sözleri çok etkileyici... Bildiğiniz gibi Fransız ünlü şair Paul Eluard’ın şiiri. Çok siyasi bir şiir. Zülfü Bey inanılmaz boyut verdi. Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Buchwalter: “Weber’in ‘Büyük kentler için söylediği bir sözü vardır. Yanlış hatırlamıyorsam, büyük kentlerin havası insanları özgürleştiriyor’ der. Sanki bu cümle İstanbul için yazılmış gibi geliyor bana. İnanılmaz büyük bir enerji veriyor bu şehir, özgürlük hissi veriyor. Yorulmayan şehir İstanbul. Yoran derseniz o da doğru...” MİNE ESEN “Martıların sesi aklımda kalacak. Belki Londra’da da duyarım, bilmiyorum. Bir de bu binadan baktığımda Sarayburnu’na kadar uzanan o etkileyici İstanbul görüntüsü. İstanbul’da hayatıma renk katan kişilerin hatırasını, bilhassa bir toplumun, ne kadar demokratik ise o derece güçlü olduğuna, benim gibi, inanan kişilerin hatırasını yanımda götürüyorum.” PcAYtucaZamomzAmhınaRu.tımrTrni’yEıdeeSt.İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle