Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 MART 2020 5 Ferhat Göçer’le pazar sohbeti; biraz sanat daha çok salgın... Belki aydınlanacağız F erhat Göçer’le buluşma planı yaptığımızda koronavirüs bize uzaktı. Önce Sabahattin Ali’nin yaşamını anlattığı müzikli oyunu “Aldırma Gönül”ü izleyecektik, sonra da nisan başındaki konserine gidecektik... Olamadı... Bu günleri sağ salim atlatırsak elbet buluşuruz yine. Göçer’i bir kez canlı dinleme şarsım oldu, yeniden hayata merhaba dediğimizde gideceğim ilk konser Göçer konseri olacak kesinlikle. Gerçekten de canlı performansı bambaşka. Ama bizim bugünkü sohbetimiz müzikten çok pençesinde kıvrandığımız salgına odaklandı. Hem doktor hem müzisyen birini bulmuşken sordum da sordum... “Bunu salgın ya da kriz olmasının ötesinde insanlık sınavı olarak değerlendiriyorum. İnsanlar düşünecekler, okuyacaklar, silkelenecekler... Komplo teorilerine girecek olursak... Öncesinde çekilmiş bugünü detaylarıyla anlatan bilimkurgu filmleri, yazılmış kitaplar bile var. Ama buralara takacak olursak iyice kafayı üşütme ihtimalimiz de var” diyor. u Karantina günlerinde neler yapıyorsunuz? Ne üretebiliriz, bu süreci nasıl daha faydalı hale getirebiliriz, ruhen kendimizi nasıl besleyebiliriz, bunları programlamaya çalıştık. Elimizden geldiği kadar moralimizi yüksek tutmaya ve boşa vakit geçirme hissini ortadan kaldırmaya çalışıyoruz... Günlerimizi okumak, öğrenmek üzerine kurgulamaya gayret ediyoruz. u Nasıl hissediyorsunuz genel olarak? Sanatçı yönünüz mü daha baskın, doktorluğunuz mu? Beynim zaten iki ayrı şekilde çalışıyor. Her ikisini de dengede tutmaya gayret ediyorum. Bir taraf işin bilimsel, sosyal, ekonomik boyutlarını özellikle sağlık boyutlarını değerlendirirken, bir yanım da toplumun duygusal geri dönüşlerini takip ediyor. İki farklı bakış açısı, zaman zaman avantaj olsa da yüklediği duygusal ve mantıksal yük de bir o kadar ağır oluyor. Duygusal olarak cesurca ve umarsızca davranma arzusundayken, bir yanınız da bir halatla sizi sürekli geriye çekiyor. İçinizde koca bir halat, bir tarafta mantık, bilim, diğer tarafta da fırtınalarınız ve duygularınızla sallanan bir ruh diyebiliriz. u Telefona sarılıp “Ne olacak” diye soranlar olunca, nasıl sakinleştiriyorsunuz onları? Hazırlıklıydım buna ama şimdi bütün dünya aslında fazlasıyla işin uzmanı oldu gibi geliyor bana. Şu an için kişisel hijyen, sosyal izolasyon, zorunda olmadıkça evlerimizde kalmak, korumak ve korunmak adına en etkili yöntem gibi görünüyor. ÖNEMLİ OLAN SAĞLIKLI DÜŞÜNMEK u Ne tavsiye ediyorsunuz peki? En kötü koşulda bile panik olmadan sağlıklı düşünebilecek ruh haline sahip olmak gerekiyor. Her şeyden öte, insanlara duygusal ve mantıksal olarak, o sürece hazır olmaları gerektiği mesajını vermek lazım. Asıl en büyük mesele, kriz gerek sağlık gerekse sosyal ve ekonomik boyutlarıyla derinleştiğinde insanların oralarda nasıl tepkiler vereceği. Asıl o zaman güçlü olmak gerekiyor. O zaman sağlıklı düşünmek gerekiyor. Bunu uzun bir maraton olarak düşünmek lazım. Bittikten aylarca sonra bile sıkıntılarını yaşayacağız. Dünya olarak büyük bir sınavdan geçiyoruz hepimiz ve bunun daha başındayız. u Bu sınavdan nasıl dersler almalıyız acaba? Süreci başında nasıl değerlendirdiğimiz, finalinde nasıl değerlendireceğimiz konusu önemli. Yıllarca süren insanın aydınlanmasını biz belki de çok daha kısa bir süre içinde idrak edeceğiz. Ders alabilecek miyiz alamayacak mıyız? Benim gördüğüm, ne sınır tanıyor ne ırk tanıyor ne dil tanıyor ne din tanıyor, buradan bile insanlığın bir ders çıkarması gerektiğini düşünüyorum. İnsanları ötekileştiren, ayrımcılık yapan, sınıf farklarını yaratan, insan beyninin ve sosyal toplumların düşmanı olan düşünce virüsleriyle de mücadele bu. Bu sadece bir sağlık mücadelesi değil bir zihin mücadelesi, hep birlikte göreceğiz, insanlık nasıl çıkacak? u İnsanlık tarihinde de benzer salgınlar olmuş. Dünyaya yön vermiş... Aynen öyle, Güney Amerika’nın 1490’lı yıllardan sonra Avrupalı kâşifler tarafından fethedilmesinin temelinde salgın hastalıkların rolü olduğunu görüyorsunuz. Avrupa direnç oluşturduğu mikropları Güney Amerika’ya bulaştırıp, onlarca yıl sonra geri döndüklerinde 20 milyonluk nüfusun 200 bine, 300 bine düştüğünü görüyor, boşalmış kentleri ele geçiriyorlar... Örnekler çeşitli. İnsan ne kadar ileriyi görmek istiyorsa o kadar geçmişe bakmalı. u Hırslarımız belki törpülenir sağ kalırsak... Benim bahsettiğim şey de o. Buradan nasıl çıkacağız insanlık olarak? İnsanların hiç olmadığı kadar ayrıştığı, zihin lerin büyük bir öfkeyle, kibirle dolduğu, insanların açgözlülükle bütün kaynaklarını tükettiği bugünü atlatmamız için bir işaret de olabilir. İnsanlığın tamamen barış ve hoşgörüyle buluştuğu bir sürece de dönüşebilir... Devlet yönetimlerinin de üst akılların da artık şapkalarını önlerine koyup düşünmesi gereken bir süreç olacak belki bilemiyorum. Ya da hiç akıllanmayacağız çok daha acımasız bir döneme gireceğiz. Kaynaklar azaldıkça, ekonomik sıkıntılar arttıkça acaba daha mı ilkelleşeceğiz? u Doktorluktan emekli olmadan önceki son operasyonunuz nasıl geçmişti hatırlıyor musunuz? Bir sıkıntı yoktu zannedersem. Sıkıntı olsaydı unutmazdım, unutmuşsam her şey yolunda demektir. “Türk edebiyatı var oldukça Sabahattin Ali de var olacak. Zamansız bir yazar. İnsanı anlatmış, insanın doğasını, psikolojisini anlatmış, resmetmiş. İyiyi, güzeli, çirkini, kötüyü resimlemiş Sabahattin Ali. Çok kıymetli eserleri.” u Unutamadığınız operasyonlar... Var, çok var. 25 sene yaptım hekimliği. Kaybettiğim kanser hastaları, kurtarabildiklerim... Harem’de gümrük mafyasının silahlı çatışmasında yaralananlar gelmişti, iki taraftan da yaralananları aynı anda ameliyat etmek zorundaydık, dışarıda 100’e yakın silahlı adam sonuç bekliyordu... Kadına, çocuğa şiddeti de gördüm. Her şeyi gördüm, yaşadım. Öldüğünü düşündüğünüz hastayı hayata döndürdüğünüz de oluyor, çaresiz kaldığınız da... SAĞLIKÇILARIN YÜKÜ AĞIR u Cerrahlar genelde soğuk insanlar mı olurlar? Yükü ağır cerrahların. Aslında bütün sağlıkçıların yükü ağır şimdi görüyorsunuz siz de. Salgında her riskle ilk karşılaşan sağlıkçılar. Sağlıkçıları, bir savaşta en ön cephede savaşan askerler olarak düşünebilirsiniz aslında. u Sağlıkçıların kıymetini hep beraber daha iyi anladık mı sizce? Şiddet olayları artmıştı. Ben de yaşadım aynı şeyleri. Arkadaşlarımız şiddete maruz kaldı. Çok darp edildik ama ona rağmen hiçbir zaman görevimizi asla aksatmadık. Teknolojik olarak sorgulayabiliriz belki ama hekim kalitesi, insan kalitesi olarak dünya standartlarının üzerinde olduğunu düşünüyorum ülkemizdeki sağlık personelinin. u Sabahattin Ali gösterinizi izleyecektik ama... Elbet bu karanlık süreç bitecek. Daha güneşli günlerde, insanlar daha büyük bir aşkla çıkacaklar dışarı, yaşadıkları her bir saniyenin kıymetini bilecekler...Yaşamı dengeleyecekler... O gün sanatımızla yeniden buluşacağız insanlarla. Benim tahminim eylül ekim gibi... İNSANLAR BENZER SIKINTILARI ÇEKTİ u Tiyatro sahnesinde ne hissettiniz, nasıl geri bildirimler aldınız? Müthişti. Gerçekten Hilal, bazı sahnelerde ben hâlâ duygulanıyorum, gözlerim yaşarıyor. En son Samsun’da yaptığım gösteride baya bildiğin ağlaya ağlaya indim sahneden. Önümüzdeki sürecin duygusallığı da vardı. Ortada çok çarpıcı bir hayat hikâyesi var. Hiç hak etmediği bir sonla karşılaşan Türkiye’nin, belki de dünyanın en yetenekli yazarlarından biri. Sadece ve sadece doğruları söylediği için, sistemdeki yanlışları yüksek sesle ifade etmek istediği için hayatı acı bir yaşam hiâayesine dönüşen bir adam. Sahne sonunda insanlar gözyaşlarıyla gelip duygularını ifade ettiğinde “iyi ki bu projeyi hayata geçirmişim” diyorum. Sabahattin Ali, bu ülkede pek çok insanın yaşadığı hayatın en uç noktasını yaşamış. İnsanlar benzer sıkıntıları çekmiş, çocuklarına sirayet edecek şekilde. Ülkesiyle, vatanıyla hiçbir sorunu olmayan sadece sistemi eleştiren insanların çektiği sıkıntıları dile getiriyor bu oyun. İnsanların acısına ortak olmanın huzurunu da hissediyorsunuz. O ortaklığı gördüm ve dedim ki iyi ki yapmışız. u Hem de Sabahattin Ali’yi anmış oluyorsunuz. Paylaşmış oluyoruz. Salonun yarısı Sabahattin Ali’yi bilerek geliyor, yarısı da Ferhat Göçer konserine geldiğini düşünüyor. Onlar ilk başta şoke oluyor. O şoku çok seviyorum ben. İlk 20 dakikada seyircinin değişimini hissedebiliyorum. Samsun’da aldığım tepki de Antakya’da aldığım tepki de aynı. u Sabahattin Ali çok satan bir yazar ama nasıl öldüğü konuşulmayan bir yazar. Konuşulamayan, uzun süre hiç konuşulmayan... u Oyun sayesinde daha çok konuşulur belki. Bu ilk değildi, son da olmadı. Onun sonuna benzer son çok yaşandı ülkemizde ve dünyada. Mümkün olduğu kadar bu meşaleyi canlı tutmak gerekiyor. Ne kadar engel oluruz bilmiyorum. Bu sahildeki deniz yıldızı hikâyesine benziyor. Biz elimizden geleni yapalım, buna maruz kalan insanlarla o duyguyu paylaşsak, paylaşımın huzurunu verebilsek bile mutluluk, kârdır diye düşünüyorum. Fotoğraf: Vedat Arık “Bu ülkenin dertleri ortak, aynı şeye üzülüyorlar, seviniyorlar. Oyun benim için inanılmaz bir tecrübe oldu.” “Gececiyim oldum olası. Hekimlik zamanlarımdan beri. Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde acil cerrahide, gecesi gündüzü olmayan bir şekilde yaşadık yıllarca. Ondan sonra müzisyen olarak da gece üreten bir yapım oldu. Saat 4’te yatabiliyorsam kendimi şanslı hissediyorum.” HILAL KÖSE “40 yaşından sonra ayağıma top gelmiş bir insanım ben. Halı saha arkadaşlarım var. Tenisle ve futbolla sağlık açısından ilgilenmeye çalışıyorum. WhatsApp gruplarıma uygun olduğumda yazıyorum, akşamki maça beni de yazın diye.” ScöYtuycaAmlomemşhRaimnu.ItirrıNni’ydeet “Sağlıkçıları, bir savaşta en ön cephede savaşan askerler olarak düşünebilirsiniz aslında. Her şeyle ilk onlar karşılaşıyor.” TİYATRO SAHNESİ u Hiç düşünmüş müydünüz tiyatro. Asla. Hiçbir gün. Sahne tozu alıyorsunuz, aslında her konserinizde oyunculuğunuzu da gösteriyorsunuz, şarkıları karşınızdakine hissettirmeniz gerekiyor. Her müzikal sanatçının içerisinde az buçuk oyunculuk olduğunu öğrenmiş oldum. Çok çalıştım, yapabildim demek haddim değil, izleyenler karar verir. HER ŞEYIM TELEFON u Doktor dizileri seviliyor. Bir genel cerrahı iyi oynar mıydınız acaba? Çok klişe olmaz mıydı? Bilemiyorum. Kutsi’nin üzerine yapıştı kaldı genel cerrahlık. “Kutsi mi cerrah Ferhat mı müzisyen, çözemedik” diyenlere çok rastladım bir ara. (gülüyor) Bu işin piri Kutsi u Dizi izliyor musunuz peki? Televizyon izlemiyorum daha doğrusu. Her şeyim telefon. SARIYER SPOR Sarıyer, en köklü kulüplerimizden ve hak etmediği bir yerde. Yedinci yılına girdi beraberliğimiz, başkan yardımcılığına yükseldim. Elimden geldiğince, vakit buldukça zor günlerinde yanlarında oluyorum. Marş yazdım, hele hele galibiyette veya heyecanı yüksek bir maçta, herkes tek yürek marşı söylediğinde çok büyük bir mutluluk yaşıyorum.