Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 ŞUBAT 2020 5 Memet Ali Alabora ile yeni oyunu, Nâzım Hikmet, Galler ve memlekete dair... ‘Kiminin dönemediği vatanıdır Gezi’ Memet Ali Alabora yıllardır memleketinden uzakta. Yakın çevresiyle hâlâ sıkı bir bağı var elbette, onu sık sık ziyarete giden yakınları, dostları hep oluyor, ama kendisi Türkiye’ye dönecek durumda değil, malum sebeplerden dolayı. Yıllardır da Türkiye basınıyla bir teması olmadı, herhangi bir söyleşi vermedi. Şu sırada Galler’de öyle önemli bir proje hazırlıyor ki ve bu proje onu olduğu kadar bizi de o denli ilgilendiriyor ve heyecanlandırıyor. “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı tek kişilik gösterisine sayılı gün kala ulaştığımız Memet Ali Alabora’yı takdimimizdir, tüm özleyenleri için... “Galler’deki herhangi birine uzaklığınız bir derece; yani birinden söz ediliyorsa, siz tanımıyorsanız, tanıdığınız biri mutlaka tanıyordur. Dolayısıyla kendinizi buralı hissetmek uzun sürmüyor. Küçük bir ülke olduğu için bir şeyleri değiştirmek, dönüştürmek için daha fazla cesaretiniz oluyor. Galler sanatını nasıl değiştirebiliriz diye 5 arkadaş bir masa etrafında toplanabiliyorsunuz mesela. Boş vakitlerde doğa yürüyüşü yapmak çok keyifli burda”. u Memleketimden İnsan Manzaraları’nı Cardiff’te sergileyeceksin. 14 Şubat’ta izleyiciyle buluşuyorsun. Öncelikle şunu sorayım, memleket şairi Nâzım Hikmet’le seni buluşturan şey (ya da şeylerden biri) memleket hasreti mi oldu? Aslında Cardiff’teki ön gösterim olacak. Esas prömiyerimizi 16 Şubat’ta Augsburg’da yapacağız. Sonra da genelde Avrupa’da geziyor olacağız. Proje fikri hasret sonucunda çıkmadı. Çeşitli meclislerde her Nâzım okuduğumda arkadaşlarımın, özellikle de Akın Olgun’un “bir proje yapmalısın” baskısıyla çıktı. Ben bu baskıya 34 yıl direndim, geçen yıl babam, Akın, Cihan (Yılmaz oyunun teknik sorumlusu) otururken Memleketimden İnsan Manzaraları’nı yapma fikri ortaya çıktı. u Nâzım’la ilk ne zaman tanıştığını anımsıyor musun? Çok iyi hatırlıyorum. Ankara Belediyesi’nin 1970’lerin sonunda çocuklar için hazırladığı muhteşem bir kitap serisi vardı. İçinde Nâzım Hikmet’ten, Can Yücel’den, Orhan Veli’den, Oktay Rifat’tan, Yalvaç Ural’dan ve daha nice şairden şiirler vardı. 10 cilde yakın olması lazım, başka ciltlerde de hikâyeler, masallar vardı. Kapakları hâlâ gözümün önünde, içindeki çizimlerde. Ben o kitapları okuyarak büyüdüm. Kendi isteğimle ezberlediğim ilk şiirler o kitaplardandır. Yanlış hatırlamıyorsam, Nâzım Hikmet’in “Kız Çocuğu” şiiri de o kitaptaydı. İlk okuduğumda çok etkilenmiştim ve kendi kendime ezberledim. 10 yaşındaydım. ‘BURADA YABANCI HISSETMEDIM’ u Adının Memet oluşu yani “h” harfinin yokluğu da Nâzım’dan geliyor aslında değil mi? Evet. Babam Nâzım’ın “Memet” ismini kullanmasından esinlenerek adımı Memet koymak istemiş, fakat annem Ali olsun diye ısrar etmiş. Arayı dedem bulmuş, o zaman Memet Ali koyun demiş. Nâzım asıl yazılışı Mehmet olan ismi halk arasında söylendiği şekliyle yazarak kullanıyor, manevi oğlu Memet Fuat aslen Mehmet olan ismini böyle kullanmayı uygun görmüş. Nâzım, iki yıl önce hayatını yitiren, öz oğluna da şiirlerinde ‘Memet’ diye sesleniyor. u Biraz arka planına bakalım mı projenin?... Önce Memleketimden İnsan Manzaraları’nın 98 sayfalık birinci kitabını kesintisiz yapma fikri ile yola çıktık. Sonra Nâzım’ın metnine hiçbir ekleme yapmadan, sadece bazı bölümleri çıkararak, bütünlüğünü bozmadan bir buçuk saatlik bir hale getirdik. Tek kişilik bir performans yapma fikri ortaya çıktığı o ilk gece, ilk düşündüğüm bunu kimin sahneye koyabileceğiydi, daha doğrusu “performans metni”ni kimin oluşturabileceği. O ilk gece Phillip Mackenzie’yi düşündüm ve hemen kitabın İngilizcesinin siparişini verdim. Türkçe bilmeyen biri ile çalışmanın avantaj olacağını düşündüm. Böylelikle hem metne hem de Nâzım’a belli bir mesafeden bakabilecek biri ile çalışma imkânım olacaktı, çünkü benim için böyle mesafe imkânsız. Tam da düşündüğüm gibi oldu ve Phil ile çalışmak çok iyiydi. u Başka kimse olacak mı sahnede senden başka? Hayır, ben tek başımayım sahnede. Ama etrafımda 60’a yakın karakter var, her oynadığımda etrafımda görüyorum onları. u Gösteri Türkçe olduğuna göre yabancı izleyiciler için bir zorluk olacak mı, anlamak, tadına varmak adına? Bu oyun daha çok Avrupa’da yaşayan Türkçe konuşan kitle için tasarlandı. Ama kimi yerlerde üst yazı kullanarak Türkçe bilmeyen seyirciye de ulaşmak istiyoruz. İlk etapta bu tür bir çeviri olmayacak. İlk kez Cambridge performansında yapmak istiyoruz. u Orada tiyatro yapmak bir yabancı için nasıl? Ne gibi zorlukları ya da kolaylıkları var? Önce hemen şunu söyleyeyim, ben kendimi Galler’de hiçbir zaman yabancı gibi hissetmedim. En büyük zorluk seyirciye ulaşabilmek. Biz 2017 yılından beri her yıl Galler’in en üc ra köşelerine kadar turne yapıyoruz, bugüne kadar tüm Galler’i 4 kez turladık. Kimi zaman seyirci bulmak gerçekten zor oluyor. Türkiye’deki turne deneyimimde gördüğüm şeylerden biri, ücra köşelere gittiğinizde insanların sadece meraktan oyuna geldiğiydi. Burada da öyle olacağını düşünmüştüm ama çoğunlukla öyle olmadı. Burada aşması zor bir il gisizlik var. Doğru ilişkileri kurup, doğru mekânları bulduğunuzda ise olağa nüstü deneyimler de yaşanıyor. Başladığımızdan beri seyircimizin arttığını da söylemeliyim. En büyük kolaylık ise Arts Council olması ve projeler için fon alma mekânizmasının çok daha etkili, sürekli ve pratik olması. Ayrıca fonu alamadığınız zaman da aldığınız geri bildirimin çok faydası oluyor. u Yaşadığın şeyi nasıl tanımlıyorsun? Sürgünde misin? Ben kendimi sürgünde hissetmiyorum, çünkü sürekli Türkiye ile yaşamıyorum, tabii ki olan bitenden haberim oluyor. Ben aynı zamanda Galler’in derdini dert eden, burada üreten bir tiyatrocuyum, bu anlamda da aynı zamanda buralıyım, dünyanın neresindeysem oralıyım. u Hakkında çıkarılan yakalama kararının senin üzerinde ne gibi bir etkisi var. Ayrıca yaşadığın yerde kendini emniyette hissediyor musun? Aradan 6 yıl geçmiş. Kendime yeni bir hayat kurmaya, kendimi yeniden tanımlamaya çalışıyorum. Bir anda bir davanın odağı haline geliyorum, hakkımda yakalama kararı çıkarılıyor. Psikolojik olarak kolay bir şey değil, hayatınızdaki bir şeyi bir türlü aşamaz hale geliyorsunuz. Tabii ki Osman Abi’nin durumu ile karşılaştırıldığında bu daha küçük bir şey, üç yıl boyunca haksız yere içeride olmak hiçbir şeyle mukayese kabul etmez. O noktada kendimi emniyette hissedip hissetmememin de bir önemi kalmıyor. u Kara Melek ve ardından Yılan Hikâyesi gibi dizilerle şöhrete kavuştun. Ama tüm bu şöhreti fazla da önemsemedin ve sendika işlerine, oyuncu haklarına eğildin, bu uğurda önemli çalışmalar yaptın. İyi ki yapmışım diyor musun? Ya da pişmanlıkların var mı? Vallahi pek bir pişmanlığım yok, sözünü ettiğin her şeyi iyi ki yapmışım. Daha iyi işlerde rol alabilirdim belki, olsa olsa o olur, pişmanlık denmez buna ama. u Bugün, 67 yıl sonra, daha soğukkanlı bir şekilde dönüp baktığında nasıl yorumluyorsun Gezi’yi? Düşündüklerimi Köln’de yapılan Yol Bir Sürek Binbir Barış Senfonisi için yazmış ve okumuştum. Bir ilktir Gezi Kendinden önce gelenden, topraktan, ağaçtan beslenen bir ilk. Anidir. Acildir. Hem şimdidir, hem kadimdir. Komiktir Gezi, öfkelidir, hırçındır, isyankârdır, Hep bir dalgacıdır ama. Yaratıcıdır, çok yaratıcıdır. Eğlencelidir, neşeyi koyar hayatın merkezine. Yukarıdan aşağıya değildir, Emir tanımaz, İtaat etmez, Hamaset sevmez. Yayılan, kaplayan, sıçrayan bir köksaptır. ... Kendini özgürce yaşamaktır, Kendini var etmektir. Aşktır. Kadındır, erkektir, lezbiyendir, gaydir, Biseksüeldir, Transtır, Queer’dir, Kendini nasıl yaşıyorsa odur. Kiminin kaybettiği gözüdür artık Gezi. Kiminin dönemediği vatanı. Kiminin rüyası. Kiminin ise kâbusudur. Bitmeyen kâbusu. “Yaşamayı ciddiye almaktır” Gezi “insanlar için ölebil”mektir. “hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.” Ethem gibi, Ali İsmail gibi... Medeni gibi, Mehmet gibi... Abdullah gibi, Atakan gibi... Berkin gibi... Canların bir olması, münkire kılıç durmasıdır Gezi. u Sanatçı dostların seni yalnız bıraktı mı? Hiç arayıp sormayan da oldu, dostluğunu hiç eksik etmeyen de. u Yerleşmek için Galler’i seçmenin özel nedeni var mıydı? Galler’i seçmemizin temel nedeni Meltem (Arıkan). Meltem’in Galler’le olan açıklaması güç bağı. Ben de onun da bu bağını takip edip geldim Galler’e. Ve ben de kendi sağlam bağımı kurdum. u Galler’in en sevdiğin yanı ne? Öncelikle doğası, her daim yeşil ve yeşilin her tonu var. Çok sakin ve huzurlu bir coğrafya. Sonra tarihi; bir tarafta kaleler, efsaneler, masallar, hikâyeler; bir tarafta dünyadaki işçi hareketlerinin, sendikacılığın başladığı yerlerden biri Galler. Dili; Galce çok farklı bir dil, ben de öğrenmeye çalışıyorum, arkadaşlarımla çat pat konuşacak kadar öğrendim sayılır. Dil ile birlikte gelen bambaşka bir kültür var burda, her yıl yapılan Eisteddfod’da (Galce dilinin en büyük etkinliği) yapılan yarışmada iki dalda seçilen şiirlerin şairlerine taç takılıyor ve onlar bu unvanı bir yıl boyunca taşıyorlar. Galler aynı zamanda şarkıların ülkesi diye biliniyor. Özellikle Galce dilinde şarkılar muhteşem. Bir de ragbi var tabii, o ayrı bir toplumsal fenomen burada. u Şimdi en büyük derdin ne, hayata, doğaya, insanlığa dair? Sanırım artık doğa kendini en büyük derdimiz olarak dayatıyor, yakında kendi var olabileceğimiz koşulları yok etmiş olacağa benziyoruz. Ondan sonra ne insanlığın gelmiş olduğu hal ne de hayallerimizin bir önemi kalmayacak. Oyun takvimi: 16 Şubat Augsburg 21 Şubat Swansea 28 Şubat Hannover 1 Mart Hamburg 16 Mart Londra 20 Mart Viyana 22 Mart Basel 100 YILIN IZINI SÜRMEK “Memleketimden İnsan Manzaraları’nı bugün okuduğumda, bugünkü Türkiye’nin geriye dönük olarak tarihsel ve sosyolojik izini sürmek mümkün. Nâzım’ın tanıklık ettiği karakterlerin neredeyse hepsinin bugüne kadar izini sürmek mümkün. Bu kitap üzerinden, bugün sorun olarak yaşadığımız birçok olgunun kökeninin 100 yıla yakın geçmişi olduğunu daha net görebilirsiniz.” MARKSIST ESTETIK “Nâzım’ın tam anlamı ile Marksist bir estetik peşinde olduğunun farkına vardım. Marksist düşünce pratiğinin araçlarını kullanarak epik bir şiir oluşturduğunu gördüm. Bu anlamda yöntemi Brecht’e benziyor. Brecht’in tiyatroda yaptığını şiirde yapıyor.” NÂZIM’IN DEHASI “Örneğin kitabın başında Galip Usta hüzünlü bir anında kafası fikirlere daldığında ‘İstanbul’da ne kadar fabrika olduğunu’ düşünmeye başlıyor ve ardından motorları, kayışları, volanları, pulanyaları düşünmeye başlıyor. Nâzım bir işçiye psikolojik bir gerginlik anında üretim araçlarını düşündürtüyor, bence bu kendi dünya görüşünü estetize etmesi açısından dâhiyane.” “Türkiye’ye dönmek denince ne geliyor aklına” diye sorunca, “Karışık duygular” yanıtını veriyor. EMRAH KOLUKISA Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı dev eserini sahneye uyarlayan Memet Ali Alabora büyük bir Avrupa turnesine hazırlanıyor.