Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 OCAK 2020 5 Günal’la yeni oyunu ve dünya meseleleri üzerine Doğru “Bildiğim, çalışmak. Yapmak istediğiniz bir şey varsa, çevrenizde konsantrasyonunuzu dağıtan şeylerle ilgilenmek yerine ona konsantre olmak, emek vermek.” duruş, ihtiyacımız u Çok mu çalışkansınız? Evet. Annem küçükken kızardı bana “git Allah aşkına dışarda oyna biraz” diye... Evde oturur çalışırdım. Öyleydim. Ahh işte yine geldik eğitimin önemine. İlk öğretmeniniz o kadar önemli ki... Çok değerli bir kadındı ilkokul öğretmenim. Sanırım çalışma disiplinini o öğretti bana. Tiyatro okurken de çok değerli hocalarım oldu. Gürsel (eşi) de “senin en büyük özelliğin çalışkan olman” der. T ülay Günal, Edith Piaf’ı oynadığı “Kaldırım Serçesi” oyunuyla sahnede. Genco Erkal’la yedi yıldır “Yaşamaya Dair”i oynuyorlar. “Tiyatro benim için bir yaşam biçimi. Bütün hayatımı hep tiyatro belirledi. Merkezde hep o oldu” diyor. Fırtınalı bir İstanbul öğle sonrasında buluştuk Günal’la. Edith Piaf’ı, yeni oyunu konuştuk, ne olacak bu memleketin hali diye de dertleştik. Ustalarından, eli öpülesi öğretmenlerinden söz ettik. u Gülriz Sururi ile başlayalım mı? Oyuna çalışmaya başladığımda Gülriz Hanım hayattaydı. Hayallerim vardı. Onunla sahnede Piaf’ın “Hiç mi hiç, pişman değilim” şarkısını söyleyecektim. Prömiyere gelecekti, onu sahneye davet edecektik... O kadar saygı duyduğum bir tiyatro insanıydı ki onun gibisi gelmez bir daha. Kendine has oyunculuğu, fiziği ve engin bilgisiyle hepimizin idolüydü. u Oyunu sahneleme fikrinize ilk tepkisi neydi? O dönem yaşadığı zorlukları ve mücadelesini anlatmıştı. Anlattıklarıyla cesaret ve umut vermişti. Biliyorsunuz oyun 1980’li yılların başında yazılmış. O yıllar insanların üzerinden bir silindir gibi geçmiş. Bu oyun, onlar için bir umut, yaşam kaynağı olmuş, büyük bir başarı kazanarak Türk tiyatro tarihine geçmiş. Gülriz Hanım şöyle demişti: “Bunun için varımı yoğumu ortaya koydum ve işin sanatsal kısmından asla taviz vermedim.” Biz de çok zorluk çektik, en büyük sorunumuz da böyle büyük bir proje için sponsor bulamamaktı. u O silindir hiç durmuyor... Maalesef... Hele ki mesele sanatsa işiniz hiç kolay olmuyor. İnsanlar “evet, tabii sanat çok mühim bir mesele ama para da çok mühim” ikilemi arasında sıkışıp kalmış. Bu bakımdan ortaya tuhaf, ticari tiyatro desen değil, işin sanat kısmı ise vasat ve taklitten öteye gidememiş işler çıkıyor. İyi örnekler var ama maalesef yeterli değil. GİTMEDİĞİMİZ YER KALMADI u Gülriz Hanım’ın gidişinin etkileri... Önce Candan Sabuncu, ardından Gülriz Hanım gidince büyük bir boşluğa düştüm. Derinden sarstı beni bu gidişler. Sonra toparlandım, tekrar görüşmelere başladım. Yönetmen kim olacaktı? Ülkemizin yönetmen cenneti olmadığı düşünülürse en önemli ve en zor kısmı buydu işin. Yiğit Sertdemir’i aradım. Hiç düşünmeden kabul etti. Zorlu bir yapım, kalabalık kadro, maliyeti yüksek bir iş. Ödenekli tiyatroların bile çekindiği bir projeydi. u Edith Piaf’ı oynamak sizin fikriniz miydi? Uzun zamandır düşünüyordum. Özellikle Ute Lemper’in o olağanüstü tek kişilik Edith Piaf gösterisini izledikten sonra kafayı iyice takmıştım. Fakat istediğim gibi bir metin çıkmadı ortaya bir türlü. Genco Erkal, “Neden Başar Sabuncu’nun ‘Kaldırım Serçesi’ni yapmıyorsun” deyince tekrar düşündüm... Önce Devlet Tiyatrosu’na götürdüm projeyi. Kabul edildi. Uzun bir bekleyişten sonra yüksek bütçe kesintisi yüzünden yapılamayacağı söylendi. u Siz vazgeçmediniz ama.. Çok şey öğrendim bu süreçte... Öncelikle ne güzel arkadaşlıklarım, dostluklarım varmış. Pek çok değerli isim destek verdi. Desteklerini unutamam. Hâlâ sponsor arıyoruz. Gitmediğimiz yer kalmadı ama umudumuzu yitirmiyoruz. Düşünün ki Gülriz Sururi’yi bile muhalif buldukları için projeye uzak duranlar var. Böyle bir anlayışla mücadele ediyoruz. Gülriz Sururi bizim duayenimiz. Bu tip bir kafa yapısıyla ne olabilir ki? u Böyle her gün biraz daha çölleşiyoruz... Bu çölleşmeye, bu vasatlığa teslim olmamamız gerekiyor. Bu işin eğitimini alan, kendini tiyatro sanatına karşı sorumlu hisseden insanların sağlam duruşlar sergileyerek, seyircinin karşısına doğru, nitelikli eserler çıkarmasıyla olur bu işler; ucuzluğa, vasatlığa kaçmadan. Elleri ovuşturup “şu kadar para kazanırız” hesapları yapmadan... Doğru du “Bu proje, ustamız, Türk tiyatrosunun en önemli oyuncularından Gülriz Sururi ve büyük yönetmen, oyun yazarı Başar Sabuncu’ya bir saygı duruşu niteliğinde. Müthiş bir ekibimiz var, o kadar özverili çalıştılar ki hayran olmamak mümkün değil.” HILAL KÖSE CTucaommmha.utmrr’iıdyeet ruşla, üreterek, çalışarak olur. u Siz ilk defa işin teknik kısımlarıyla bu kadar çok uğraştınız sanırım. İlk defa... İşin en zor kısımlarından bi ri de şarkı telifleriydi. 10 şarkı var oyunda kullanılan. Şarkıları Can Yücel, Başar Sabuncu, Gülriz Sururi, Engin Cezzar gibi büyük ustalar mükemmel çevirmişler. Şarkı hakları için Hasan Saltık ve Suat Sarıbağ bize yol gösterdi, destek oldu. u Oyuna nasıl hazırlanırsınız peki? Önce kendi araştırmalarımı yaparım. Sonra da oyunun yönetmeninin dünyasını kavramaya çalışırım. Maestro yönetmendir. Oldurana kadar çalışırsınız, tartışırsınız. u Hiç aksilikler yaşadınız mı sahnede, işlerin çok ters gittiği oldu mu? Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda Shakespeare’in On İkinci Gece oyununu oynuyoruz. “Trak geldi” deriz. Sahnede bir anda her şeyi unutma hali. Bir oyuncunun başına gelecek en berbat durumlardan biri. Durdum. Herkes bana bakıyor. Belki 20 saniye süren bir şey ama size 20 yıl gibi gelir. Bir gülme krizi, durduramıyorum. Sahneyi terk ettim. Çok utanmıştım. Arkadaşlarım sağ olsun sahneyi kurtardılar; uygun bir anda girdim oyuna. u Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncususunuz. İşten atılanlar var... Bu mağduriyetin derhal giderilmesi gerekir. Kadrosuz, sözleşmeli çalışan, uzun yıllar bu kuruma emek vermiş tiyatro emekçilerinin güvenlik soruşturması gibi bir bahane ile işlerine son verilmelerini anlamak mümkün değil. Umarım korktuğumuz olmaz; bu ülke için DT’nin varlığı çok önemli. Ben kendimi bildim bileli iktidardakiler hep müdahale etmiştir. 22 yıl hizmet vermiş insan, sicil kaydı temiz değilmiş! Nasıl onur kırıcı. Mendil gibi buruşturup atıyorlar insanları. u Ülkede olan biteni yakından izler misiniz? Görmemek, duymamak mümkün mü? Her gün bütün enerjimi çekiyor. Çok uzun zamandır “güne ne güzel başladım” diyemiyorum. Sürekli kötü haberler. Gencecik bir kızımız intihar etti. Ben utanıyorum; sorumlular ne hissediyor ya da bir şey hissediyorlar mı, gerçekten çok merak ediyorum. Eğitim devletin sorumluluğundadır. “Parası olan okur” anlayışı kabul edilemez. Yurtdışında beş kuruş vermeden okutuyor insanlar çocuklarını. Burada özel okullara deli gibi paralar akıtılıyor. u Bize de bir oyun izleyip biraz olsun iyi hissetmek kalıyor belki de... “Yaşamaya Dair” oyunumuzu da “Kaldırım Serçesi”ni de izleyenler, çıkışta “umut dolduk” diyorlar. İnsanların içine bir umut tohumu ekebiliyorsak, bundan daha büyük mutluluk yok. u Yaşamaya Dair’de Nâzım ile Piraye var. Edith Piaf da yaşamaktan hiç vazgeçmemiş bir kadın. Herkesin yapabileceği şeyler değil. İki kadının da hayatı çok zor geçmiş. Nâzım’ın birçok şiiri bize ulaştıysa, Piraye sayesindedir. Çok asil ve entelektüel bir kadındı. Edith Piaf da hiç vazgeçmemiş; evet, sanırım üretmek; onu ayakta tutan, yaşama bağlayan şey. EDITH’İ ÖZEL KILAN ŞEY u Geldiği yeri de hiç unutmuyor Piaf Evet, bence onu en özel kılan şey bu. Evet, çok müstesna bir sese sahipti. Ancak meşhur olduktan sonra da o sokağı, kimliğini, geldiği yeri hiç unutmuyor ve sanatını bunun çevresine inşa ediyor. Olduğu gibi hep. Hiçbir şeyi seyircisinden saklamıyor. u Edith Piaf’la ne zaman tanıştınız? Gülriz Sururi dolayısıyla. 1314 yaşlarında televizyonda izledim Kaldırım Serçesi’ni. O zaman tiyatroların TV versiyonu yayımlanıyordu. Ne yüksek dönem Kaldırım Serçesi oyunundan bir kare. lermiş! Sonra peşine düştüm, şarkılarını dinledim. İlerleyen zamanlarda onunla ilgili bütün kitapları okudum... u Piaf’ı en iyi anlatan şey aşk... Tabii. Aşkla besleniyor. Yves Montand’ı terk ettikten sonra “bundan sonra kilise çanları ancak cenazemde çalınır” der; inanarak söyler bunu. Sonra bir bakmışsınız Marcel’e (Cerdan) âşık olur. Piaf, özel hayatında tahammül edilmesi çok zor bir kadın; ısrarcı, dediğim dedik. Marcel’e ısrarla “ilk uçakla gel, dayanamayacağım” der; Marcel biletini değiştirir ve uçak düşer. Korkunç bir trajedi. u Siz nasıl bir aşıksınız peki? Israr eder misiniz? Israr etmek... Hayır. Kimseye yapılmaması gereken bir şey. u Kendinizi nasıl anlatırsınız, biraz gizemli bir yanınız da var bence... Ne söyleyebilirim ki... Ben şöyleyim, böyleyim demek biraz tuhaf geliyor. u Yakınlarınız en çok neyinizden şikâyet eder. Mesela anneniz? Küçüklüğümden beri yemek yemememden hep şikâyet etmiştir. Ona kendi çocuklarıyla ilgili övgü dolu sözler sarf etmek biraz ters gelir. Ben “şunu da iyi yaptım” desem çok şaşırır. “Aaa, insan kendi yaptığı şeyi över mi?” der. Biraz yeren taraftan benim annem. Küçükken “hiçbir şeyi beğenmiyorsun” derdim. u Tiyatrocu olmanıza bir şey dedi mi? Hiç istemedi ama babam istedi. Hatta yol gösterici de oldu. Aklımda tiyatrocu olmak yoktu. Enteresan bir adamdı, belki de onun içinde bir ukdeydi bu iş, bilmiyorum... FIKIRLERIMI SÖYLERIM... u Şu sıralar en çok rahatsız olduğunuz şey ne? Kötülük. Kötülüğün bu kadar hızlı bir şekilde yayılması. Sibel Ünli’nin ölümünde de gördük. O paylaşımlar... Korkunç. Nasıl bu kadar kolay bir şekilde yayılabiliyor kötülük, alçaklık, linç kültürü? u Sosyal medyada bir paylaşımda bulunurken sakındığınız oluyor mu? Niye olsun? Ben kimseye hakaret etmiyorum. Fikirlerimi de özgürce söyleyemeyeceksem niye nefes alıyorum. İsim vermeyeceğim, kurumsal bir işyeri toplu bilet satın almak istiyor; sonra twitter paylaşımlarım nedeniyle vazgeçiyor. Ben de dönüp baktım, ne düşünüyorsam onu yazmışım... u Genco Erkal’la hiç tartışmıyorsunuz yani? Birkaç kere “Ben bundan çok çektim” dediğini duydum (gülüyor). Çektirmiş miyimdir bilmiyorum. Düşündüğümü söylerim, saklayamam. Bazen ayarım kaçmış olabilir ama beni çok sevdiğini biliyorum. Çok iyi anlaşıyoruz. Bir şey olsa hemen ona danışırım. Deneyim aktarımını çok kıymetli buluyorum. Umarım Genco Erkal gibi uzun yıllar oynarım. Hiç durmuyor, üretiyor. Müstesna bir sanatçı. GENCO ERKAL’LA SAHNE “Okul benim için. Genco Erkal büyük sanatçı; aynı zamanda zanaatkâr. Tiyatronun her şeyiyle ilgilenir. Dekoru, ışığı, şusu busu. Buna şahit olmasaydım belki Kaldırım Serçesi benim için kolay geçmeyebilirdi. Tiyatronun zorlu bir yol olduğunu ondan öğrendim. 60 yıldır tiyatro yapıyor. Seyircinin çok sevdiği, saydığı bir tiyatrocu. Hele genç kuşağın ona olan sevgisini görseniz, gözleriniz yaşarır. Sahnede çok iyi anlaşıyoruz.” GÜLRIZ SURURI... “O bizim ustamızdı; hayrandık ona. Duruşuyla, birikimiyle çok özel bir yere sahipti. Gidişiyle de ders verdi. İkiyüzlülüklere, riyakârlıklara bir yanıt oldu. Cenazelerde bir durur, gidenle vedalaşırsınız. “Ay şu projem var, şu işi yaptım” diyenler, tabutla resim çektirenler. Ülkede ne anma ne yas tutma kültürü de kalmamış. Hamaseti çok severiz biz. İş gerçekten anmaya, saygıya gelince yok oluyoruz ortadan. O zaman siz de yok olursunuz...” MUTLUYUM AMA... “İnsanın özel hayatında bir dengesinin olması çok önemli. Ben çok sevdiğim, saygı duyduğum bir insanla beraberim. Arkadaşlarım, dostlarım var. Şanslıyım; sevdiğim işi yapıyorum. Ancak çevremdeki insanların mutsuzluğunu, çaresizliğini, ağır yaşam koşullarına rağmen ayakta kalma çabalarını gördükçe gerçekten çok üzülüyorum. Bundan soyutlamak kendini çok zor.”