29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 12 OCAK 2020 Skandallardaki ünü, yeşil sahaların önüne geçen yıldız yeni sayfa aralamak istiyor Qua Vadis* Arda Turan * Nereye koşuyor Arda Turan yine gündem oldu yeni yılın ilk günlerinde. Türkiye yine “Arda”yı konuştu... Ne var ki bu kez, başarılarıyla, ya da son 5 yıldır olduğu gibi özel hayatındaki skandallarıyla değil, “Arda Turan nereye koşuyor” sorusu ile gündeme geldi ünlü yıldız. Gerçekten Arda Turan nereye koşuyor? Evet, Türkiye bu soruya yanıt arayadursun, Arda Turan’ın hayatı “Yeşil Çam” filmlerini aratmayacak denli iniş ve çıkışlarla dolu. Ya “kahraman” ilan ediliyor Bayrampaşa Sagra Da Famillia hattında, ya da “Çukur”un en çirkin karakterini sergileyebiliyor. Galiba o, Türk futbolunda hızlı çıkış ve limitsiz düşüşü aynı karede yaşayabilen yegane karakteri... 1985’te Bayrampaşa’da işçi ailesinin oğlu olarak doğup, sadece 8 yıl sonra Altıntepsi Makelspor’dan aktarmalı geldiği Florya’da gözünü futbola açan Arda, adını duyurmaya başladığı 2006 yılından 2010’lu yıllara kadar taraflı tarafsız herkesin “sevgilisi”ydi. Taa ki, özel hayatı ve hiç “kapatamadığı” çenesi tavan yapana kadar. Burada Arda’ya danışman ya da kulüp üzerinden bir profesyonel psikolog yönlendirilmeyişinin de payı var. Destek alsaydı magazinden uzak dururur, Fenerbahçe derbisi sonrası yaşı henüz 20’lerdeyken üzerine basa basa” Adamlık..” dersi vermeye kalkmazdı ağabeylerine. Sonrası sökük kazak gibi geldi. “Arkadaşımın sevgilisi” dediği Sinem Kobal’la yaşadığı maceralı ilişki, kız arkadaşı için kapattığı sinema, aylarca sahalardan uzak bırakan kasık sakatlığı... 22 yaşında taktığı taktığı kaptanlık bandı ve Metin Oktay’ın emaneti 10 numaralı formanın ağırlığı altında ezilişi... Soğuk bir Aralık gecesi, eski Ali Sami Yen Stadı’nın yıkılmadan önceki son maçında, “Formanı çıkart öyle oyna” sesleri; galiba o gece genç oyuncunun ilk dibe vuruşuydu. İşte o günlerde Galatasaray’ın başına Fatih Terim geçmişti. Atletico Madrid’den gelen ani teklif ise onun için yeni bir kapının aralanmasıydı. Belki Terim’in kadro planlamasını sekteye uğratacaktı, ama kulübüne de rekor bir bonservis bedeli olan 12.5 milyon Avro’yu getirecekti. İSPANYA’DA İŞLER İYİ GİTTİ İspanya’da işleri iyi gidecekti Arda’nın. Özellikle Madrid’deki, bir hayli “atletik” Atletico idmanları, farklı stili onu kısa sürede 2007’deki günlerinin de ötesine taşıyıverdi. Hele hele yeni teknik direktörü Diego Simone’nin tanıdığı şans ve 4 yıl boyunca 4550 maç ortalaması Türkiye’deki ‘Arda’ fanlarını yeniden canlandıracak, aileler yeni doğan bebeklerine “Arda” ismini verecek, Atletico Madrid forması ile kaldırdığı UEFA Kupası’nın töreninde açtığı Türk bayrağı da, “Helal olsun çocuk..” dedirtecekti. Gerçi, Çeşme kaçamakları, bir oturuşta yüzlerce midye yiyişi, özel uçak tutup İstanbul’a gelişleri, kararını beğenmediği yardımcı hakeme saha içinde kramponunu atışı göze batan defolardı ama “Arda” yine Arda’ydı. Madrid’deki son döneminde Balonn D’orr tarafından döneminin 8. oyuncu seçilmesi, belki de onu “Dünyanın en iyi takımı” unvanını elinde bulunduran F.C. Barcelona’ya taşıyacaktı. Madrid’in “Katalan” takımı Atletico’dan, Katalanların milli takımı Barcelona’ya hem de 34 milyon Avro bonservis bedeli ile geçişi çok konuşuldu. Gerçi Barcelona’nın Beko ve THY sponsorlukları nedeniyle Arda’yı renklerine kattığı, hatta Türkiye’nin Arda için Katalan ekibine para aktardığı iddia edildiyse de, bu boş laflar ancak sosyal medyada gündem olabildi. Ne var ki, işleri Atletico’daki kadar iyi gitmeyecekti. Önce takımının cezası nedeniyle 6 ay lisans çıkaramayışı, sonrasında can sıkıntısından idmanları hafife alışı; her boş gününde İstanbul’a gelip, tam da referandum döneminde Cumhurbaşkanlığı sistemi için “evet..” zincirine katılışı, siyasi methiyeleri, ortaya çıkan Gezi karşıtı paylaşımları F.C. Barcelano’daki “Arda macerasını” taca çıkartacak, bununla da kalmayıp maç oynamadığı halde davet edildiği (A) Milli Futbol Takımı’ndaki “Güç bende..” tavrı sonunu hazırlayacaktı. 2011’de ara ARİF KIZILYALIN Acaba, biraz da hatır için geldiği Başakşehir’de üzerine iyice örtülen ölü toprağını atıp, 33. yaşından sonra futbola mı dönecek, yoksa saman alevi gibi parlayıp yeniden magazin gündeminin vazgeçilmez parçası mı olacak? larına soğukluk giren Fatih Terim’le, 2016’da da iyice gemileri yakacaktı Arda! Milli takım uçağında gazeteci Bilal Meşe’ye saldırıp ağır hakaretler edişi ise artık onu kamuoyu önünde de bitirecek, milli takım eşofmanı ile katıldığı, “özür” toplantısında TFF iletişim uzmanlarınca hazırlanan, “pişmanım..” metnini okumayıp, “Ben adamım, pişman da değilim..” lafı onu çok sevildiği Galatasaray camiasında bile “persona non grata” yapacaktı. LAKABI KOCA KAFAYDI AMA! F.C. Barcelona’da da “Takım bul, artık idmana da çıkamazsın..” noktasına gelmiş, “şahsi” dostlukları ile o dönem İBB’nin arka bahçesi konumundaki Başakşehir’e tranfser olmuştu Arda. Rivayete göre bu transferde Başakşehir’in siyasi başkanı Göksel Gümüşdağ, “Tepe”lerden gelen ricayı kıramamıştı. Üstelik 1.5 yıllığına 6 milyon Avro, yani Barcelona’daki yıllık 4 milyon Avro maaşını alacaktı artık 30’una erişen yıldız! Gelgelelim, ipin ucu kaçtı dedik ya Abdullah Avcı gibi U 15 Milli Takımı’ndaki ilk hocası olan bir “ağabey” bile onu futbola döndüremiyordu Başakşehir’de. Hakemleri sahada dövmekten beter edişi, aldığı cezalarla onu tüketti de tüketti. Hatta, ayağı yere basan bir hanımefendi Aslı Doğan’la yaptığı evlilik, babalığa doğru yürüyüş de Arda’yı sahada tutamayacak, ünlü yıldız bu kez “bar kavgası” ve silahla hastane basm’ gibi adli suçlarla karşı karşıya kalacaktı. Düşüşteki son noktaydı. Evet, Arda’nın öyküsü iyi başlamış ama kötü bitmişti. Şimdi Başakşehir’le vedalaştı, “İstediğin yere git” diyen F.C. Barcelona’nın da onayını alıp, yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor 2000’li yılların başındaki sempatik “Koca kafa” lakaplı yıldız. 33. yaşına geçen gün girdi; doğru dürüst oynamıyor, ama rivayete göre Rocky Belboa gibi, tek başına yaptığı antrenmanlarla “yeniden dönüş” ün eşiğinde. Bakalım, önümüzdeki günlerde belki yuvasında, belki başka bir coğrafyada yeniden görecek miyiz Arda’yı? İşte Arda’yı bitiren SKANDALLAR u 2006 yılında Bordeaux maçında rakip takım futbolcusuna durup dururken kafa attı ve kırmızı kart görüp ağır ceza aldı. u 2010 yılında Bursaspor maçı öncesi antrenmanda o dönem Galatasaray forması giyen Caner Erkin’le kavga etti ve Caner’in dudağını patlattı. u Kaptan olduğu yıl Galatasaray için tasarlanan yeni sezon formasının rengini beğenmeyip “Her sene bir o..pu rengi var” yorumu yaptı, kameralara yakalandı. u İspanya milli maçında kendisine tepki gösteren taraftarla tartıştı. u Euro 2016 finallerinde Teknik Direktör Fatih Terim’le arasında maç primi tartışması yaşandı. Tartışmanın ardından kadro dışı kalsa da Lucescu’nun gelişiyle kadroya geri döndü ama ona da saygısızlık yaptı. u Atletico Madrid’de oynarken verdiği kararı beğenmeyen yan hakeme ayağındaki kramponunu fırlattı. u Makedonya ile oynanan hazırlık maçı dönüşünde uçakta gazeteci Bilal Meşe’nin boğazına sarıldı ve ağır hakaretlerde bulundu. u Başakşehir’de oynarken hakemi “Hepinizi öldürmek lazım.” diyerek tehdit etti ve 10 maçlık tarihi bir ceza aldı. u Popçu Berkay’la yaşadığı bir kavgada ünlü popçunun burnunu kırdı. İddialara göre Arda Turan, Berkay’ın kaldığı Fatih Terim’in hastanede silahı elini öperken. ateş aldı. Picasso’ya neden saldırır bir insan? Ovada Taliban, galeride vandal: Kültür düşmanı Bİ DÜNYA İNSAN H em Noel’i hem de yılbaşını Londra’da geçirdim. Özellikle bu nen bu tabloya saldırmış, ne mutlu ki eser fazla zarar görmemişti. Resimden nasıl tahrik olmuşsa dönemlerde tadına do artık manyak. yulmaz bu kentin. Haya Bu saldırıların ço tımda ilk kez yaşadığım ğunda aslında ne di bel ağrısı yüzünden bir hafta boyunca evde mahsur kalınca kentin tadını MUSTAFA K. ERDEMOL ni ne ideolojik neden yok gibi gelir bana. Çoğu adını duyur çıkaramadım doğal ola mak için yapar di rak. Oysa ne filmler, ne ye düşünenlerdenim oyunlar seyeredecektim. ben de. Adı duyulsun diye ABD Resim sergilerine gider miydim Başkanı’nı (Reagan’ı) öldürmeye bilmiyorum ama Tate Modern’de kalkan da oldu, Beatles’ın her şeyi sergilenen Picasso’nun “Bust of a John Lennon’ı öldüren de. Woman” adlı tablosunu keşke görebilseydim dedim. Göremediğim İDEOLOJİK SALDIRI için de çok üzüldüm doğrusu. Çünkü, manyağın biri, büyük ressamın Dora Maar adlı kadına duyduğu aşkını betimleyen, 1944 tarihli bu tablosuna saldırı düzenleyerek Bu gerekçelerin hiçbiri bir sanat eserine saldırılmasını haklı görmemi sağlamaz kuşkusuz ama en çok içimi acıtan “ideolojik” gerekçeli saldırılarıdır, ne belirtildiğine göre 20 milyon poundluk (yaklaşık 160 milyon TL) yalan söyleyeyim. Kadınlara seçme, seçilme hakkı verilmesi için zarar vermiş. Bu nedenle keşke gö faaliyet gösteren Suffragette’in rebilseydim diye hayıflandım, çün lideri Emmeline Pankhurst’ün tu kü tablonun saldırı öncesi halini görebilme şansım(ız) yok maalesef. Resimden de, resim tarihinden de pek anladığımı iddia edemem tabii ama herhangi bir sanat eseri tuklanmasını protesto amacıyla, Velazquez’in ünlü “Rokeby Venus” adlı tablosu 1914’te bıçakla tahrip edilmişti. 1974’te de bir IRA (İrlanda Cumhuriyetçi Or ni bir daha görememe duygusu çok dusu) aktivisti Cambridge’de berbat. Keşke görebilseydim deyi Rubens’in “Magi’nin Hayranlı şim ondan. BİR YOLUOLMALI MUTLAKA ğı” adlı eserine “IRA” harflerini kazımıştı. İdeolojik nedenlerle yapılan sal Bu, büyük eserlere yapı dırılar içinde bana en çarpıcı ge lan kimbilir kaçıncı saldırı. Yi len iki örnek var. Biri 2013’te ne Londra’da iki yıl önce Ulusal ünlü Fransız ressam Eugenie Galeri’de bir başka manyak Tho Delacroix’nın Fransız Devrimi’ni mas Gainsborough’un 1785 yapı anlatan “La Liberté guidant le pe mı “Sabah Yürüyüşü” tablosunu uple” (Halka Yol Gösteren Özgür bıçakla kesmişti. Londra, bu sal lük) adlı tablosuna Lens şehrinde dırıların en çok yapıldığı kent san saldırılması. Fransız Devrimi’nden ki. 2012’de yine Mark Rothko’nun ne düşmanlık görmüşse kendinde (19031970) Seagram duvar resim eseri tahrip etme hakkını bulmuş lerinden bir tablosu bir ziyaretçi ta saldırgan. rafından fırçayla si yah boya sürülerek tahrip edilmişti. Ta mam, müzeler ko runması kolay yerler değildir, bilinir, ama eserleri korumanın bir yolu mutlaka bu lunmalı. GEREKÇESİ? Bu saldırıların ge rekçesi ne olabilir? Neden durup durur ken saldırır birileri? İster bunlar olsun, isterse Picasso tab losuna saldıran ser seri olsun tümünün bir mesaj kaygısı ol duğu sır değil. Tabii ki, saldırganlar bir dolu gerekçe bulur eylemleri için. Biz genel olarak dini ya da ideolojik gerek çeli saldırıları bili riz. Taliban’ın Ba miyan Buda heykellerini yıkması, Hı Bust of a Woman ristiyanlığın reform süresi boyunca Katolik değerleri yansıtan heykellerin saldırıya uğraması, IŞİD’in Suriye’deki muhteşem Palmira’yı ya da müzeleri hedef alıp tarihi eserleri parçalaması dini/ideolojik motifli saldırıların en uğursuz örnekleri. Chris Ofili’nin fil dışkılığından yapıldığı söylenen Meryem Ana adlı eserine ya da Andres Serrano’nun İsa heykeline yapılan saldırılar da bunlardan farklı mıdır sanki? Sanat düşkünleri herhalde bilirler; Michelangelo’nun “Pieta” adlı eserine 1972 yılında Macar asıllı bir saldırgan çekiçle zarar vermiş, eyleminin gerekçesini “İsa Mesih, mezardan yükseldi ve bunu yapmamı istedi” diye açıklamıştı. Sanat doğası gereği kışkırtıcıdır, bunu anlayıp, kabullenseler keşke bu vandallar. KEŞKE GÖRSEYDİM Diğeri de Rus ressam İlya Repin’in “Korkunç İvan ve Oğlu İvan” tablosuna 2018’de yapılan saldırı. Bu tablodan Rus milliyetçileri hoşlanmazlar benim bildiğim ama nedense bu esere Rus olmayan, Dağıstan asıllı biri saldırmış. Gerekçesi de tablonun tarihi gerçekleri yansıtmamış oluşu. Bu eser son derece talihsiz aslında çünkü 1913’te de akıl sağlığı yerinde olmayan 29 yaşındaki Abram Balaşev adlı biri tarafında tahrip edilmiş. Akıl sağlığının yerinde olmayışını belirtmem lütfen hoş görülsün, bu tür saldırıları akıl sağlığı yerinde olanlar da yapıyor elbette. Bu konuda sağlıklı olanla olmayanın birbirinden farkı yok demek için belirttim bunu. Sadece kendilerinin ikna olduğu gerekçelerle insanlığın kültür ADIM DUYULSUN DA Bu tür manyakları motive edici gerekçe çok tabii. Agnolo Bronzino’nun “Sevgi ve Şehvet Alegorisi” adlı tablosu cinsel açıdan kışkırtıcı bulunur, der bu işi bilenler. Tablodan “kışkıran” bir serseri 2003’te Londra’da sergile mirasını hedefleyenlerin evlerine ateş düşsün. Buda heykellerini yok edenlerle, Picasso’nun tablosuna saldıran arasında bir fark yok benim açımdan. Tersine inandıramaz kimse beni. Keşke Picasso’nun o tablosunu gidip görseydim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle