Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 10 Bülent VARDAR 28 OCAK 2018, PAZAR Yakın Çekim Bir Quentin Tarantino anıştırması Ölümlü dünya “Ölümlü Dünya”, oyuncu ve yönetmen Ali Atay’ın ikinci filmi. Sevilen oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan filmin başında Star TV’deki “Hayat Sırları” dizisindeki aile lokantası sahibi rolünden sonra yeniden bir lokanta işletmecesi olarak karşımızda. Taylan, fiziksel görünümüyle müsemma bu rolü sevdi diye düşünürken Ali Atay seyirciyi ters köşeye yatırıyor. Film, tarihi Haydarpaşa Garı’nda, sekiz kişilik Mermer ailesinin işlettiği “Anadolu Tat 1071 Restaurant”ın çevresinde başlayarak lokantacılık faaliyetleri bağlamında hafif sarkma aşamasındayken seyirciye sert bir tokat atarak farklı bir öykü izleyeceğini vaat ediyor. Filmin ismi de sembolik bir gönderme içermekte: 1071’deki Malazgirt Muhaberesi’yle Anadolu’nun kapısı Türklere açılmış, at, avrat ve pusat (silah) şiar olmuştur. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle at, arabayla yer değiştirmiş, diğer öğeler ise kolektif bilinçaltındaki gücünü sürdürmeye devam etmiştir... Ki, bir grup avcının doğum günü partisinde onlarla catering hizmeti vermek için anlaşan Mermer ailesinin, önce gerçek mi düş mü olduğunu tam ayırt edemediğiniz bir toplu katliam eylemiyle aslında kiralık katiller olduklarını, lokanta kisvesi altında yaşamlarını böyle kazandıklarını anlıyoruz!.. Çok şapkalı Ali Atay Atay’ı öncelikle amacına hizmet eden başarılı oyuncu seçiminden dolayı kutlamak lazım. Başrol oyuncuları Ahmet Mümtaz Taylan, Alper Kul, Sarp Apak, Feyyaz Yiğit Çakmak, Doğu Demirkol, İrem Sak, Meltem Kaptan, Özgür Emre Yıldırım ve Mehmet Özgür’ün başarılı performanslarını belirtmek lazım. Filmin senaryo yazarlarından biri de olan Feyyaz Yiğit Çakmak, canlandırdığı “Serbes” karakteriyle bir adım öne çıkıyor ve başka film projeleriyle de adından söz ettireceğe benziyor. Ali Atay, çok şapkalı bir sanatçı; oyuncu, müzisyen ve yönetmen. Atay mizaha çok yatkın. Sinemayla olan imtihanında çıtayı yönetmenli Ali Atay’ın bu hafta gösterime giren “Ölümlü Dünya” filminde İrem Sak, Sarp Apak ve Feyyaz Yiğit Çakmak başarılı bir performans sergiliyorlar. ğe yükseltinceye kadar pek çok dizi film ve sinema filminde oynadı. Bunlarla da kalmadı, 2017’de internet ortamında BluTV’de yayınlanan “Masum” isimli dizide, Haluk Bilginer, Nur Sürer, Okan Yalabık gibi oyuncularla Yusuf Komiser karakteriyle başrolü paylaştı ve oyunculuk çıtasını daha da yükseltti. Onun, yakın zamanda vizyona giren ve ülkemizin 2018 Oscar adayı olan “Ayla”da, Ali Astsubay rolünde de başarılı bir performans sergilediğini söyleyebiliriz. Farklı kutuplardaki karakterlere başarıyla ruh katabiliyor o. Onur Ünlü’nün en önemli filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm “Sen Aydınlatırsın Geceyi” de Ali Atay’sız düşünülemezdi. Atay oyunculuk bağlamında “Leyla ile Mecnun” isim li dizide canlandırdığı Mecnun Çınar karakteriyle de dikkat çekmiş ve büyük bir başarı elde etmişti. İlginç bir yol filmi olan “Limonata”dan (2014) sonra “Ölümlü Dünya”, Tarantino etkilerinin fazlaca hissedildiği; şiddetin zekice yazılmış diyaloglar aracılığıyla mizahın içinde eritildiği; öldürme kültünün, şiddete duyarsızlığın öne çıktığı; sevgi ve insani ilişkilerin gündem oluşturmakta zorlandığı bir dünyanın anatomisi olarak yorumlanabilir mi acaba?.. Ya da Ali Atay, elbette alabildiğine ciddiyetin içine sürüklenmek gerekmese de insan öldürmeyi bir kurmaca komedi filmi içinde bu kadar sıradanlaştırmalı mı?.. Bu soruları kışkırttığı da söylenebilecek hayli verimli bir film “Ölümlü Dünya”. Aynı zamanda popüler kültürün labirentlerinde dolaşırken, salt ortalama seyirciyi hedefleyen bir yapım da değil. Ali Atay, filmin ekip çalışması olan senaryosunun da yazarlarından. Basın gösteriminde salondan yoğun olarak kahkahaların eksik olmadığı ve gösterim sonrasında bazı genç sinema yazarlarının “Çok yaratıcı, Türkiye’de de böyle işler yapılabi liyor mu” diye şaşkınlık ifadelerini (!) belirttiği bir film Ölümlü Dünya. Rasputin finali Filmin absürd dünyasını yansıtmakta klasik, pop ve halk müziklerinin “potpuri lezzeti”nde kullanımı filme yakışmış. Diğer yandan Quentin Tarantino’nun kült filmi “Pulp Fiction”un başlangıç sahnesindeki müzik kullanımını anımsatan final müziği ise, efsanevi Boney M grubunun hit şarkısı Rasputin... Bilen bilir, Rasputin, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak doğup, zamanla son Rus Çarı II. Nikolay’ın sarayına kadar uzanan yolculuğunda, sarayda önemli etkiye sahip olur ve uzmanların önerilerinin aksi yönünde kararlar alınmasına yol açar. Monarşinin devamını isteyenler Rasputin’i ortadan kaldırırlar. Şarkının sözleri, Rasputin’in yaşamının özetidir. Bunun, filmin final müziği olması, Mermer ailesinin Rus mafyasıyla başının derde girmesi açısından etkili ve manidar. gürer mut Dönüşen kentin içinde direnen ve dönüştüren sanat kolonileri Hayat Sanatın yeni meskeni Oto Sanayi Türkiye’de özellikle 2000 sonrası süreçte sanatın tüm renklerinin toplumsal mekânlardan giderek soyutlandığı, sanatçıların ise ‘bellek mekânlarının’ dışına itildiğine şahit oluyoruz. Fakat tüm bunlara rağmen üretim pratiğini sürdürme konusunda inatla uğraşan sanatçılar, ‘kendi ifade mekânlarını’ yaratma yoluna girişiyor. 2010 yılından bu yana İstanbul Avrupa yakasında bulunan ve “Manhattan’laştırılan” Maslak’daki Atatürk Oto Sanayi Sitesi’nde artan sanatçı popülasyonu, bu bölgede bir tür ‘Underground’ (yeraltı) kültürünün doğmasına neden oldu. Sanayi sitesi, çevredeki devasa plazalarla çevrilmiş olsa da, burası bir tür kurtarılmış, daha uygun deyişle “es geçilmiş” bir bölgeyi andırıyor. Pek çok sanatçının atölye açtığı alanda, sanatçılar ve oto tamircilerinin dayanışması, karşılıklı saygısı görülmeye değer. Birbirlerinin üretim alanlarına duydukları saygı, birbirleri ile gösterdikleri dayanışma alışılmışın dışında. Heykeltıraş Günnur Özsoy, ressam Ekin Saçlıoğlu ve oto tamircisi Şahin Kaytaz ile sanatın toplumsal hayattan soyutlanmasını ve oto sanayideki sanatçızanaatkâr biraradalığını konuştuk. Sanayi sitesinin değişen çehresini sanatçılar Günnur Özsoy, Ekin Saçlıoğlu ve oto tamircisi Şahin Kaytaz ile konuştuk. Sanat hayatın içinde güzel Polyester, keçe, pirinç, bronz, mermer gibi farklı malzemelerle gerçekleştirdiği organik formda heykellere şekil veren Günnur Özsoy, 1993 yılından bugüne yurtiçi ve yurtdışında birçok kişisel sergiye imza atmış bir isim. Sanatın toplumsal hayatın içine nüfuz etmesi gerektiğinin altını çizen Özsoy şunları söylüyor: “Ben kamusal alanlardaki işlerimi çok önemsiyorum. Örneğin Oto Sanayi’nin girişindeki meydanda büyük bir heykelim var. Bakın kimse sanatı bilerek veya özümseyerek dünyaya gelmiyor. Mesela ben Ankara’da çocukken Kızılay’da Kuzgun Acar’ın bir rölyefine her baktığımda biçimlerin değiştiğini görüyordum. Dolayısıyla o rölyefe bakan bir çocuğun hayal gücü de artıyordu. Karşılaştıkça, temas ettikçe bir şeyin farkına varabiliyorsunuz.” Sanayi sitesinin girişine yaptığı heykelin, olumlu tepkiler aldığını söyleyen heykeltıraş, “Heykelimi buradaki meydana yerleştirdiğim gün bir motorlu çocuğun durup, ‘ya harika’ dediğine şahit oldum” dedi. Anıt zihniyetini kırıp günümüze dair sanatçıların işlerini kamusal hayatın içine yansıtmak gerektiğini ifade eden Özsoy, horoz veya çatala takılmış köfte heykeli ile farkındalığın yaratılamayacağını açıkladı. Genç sanatçıların zor bir dönemde sanatla uğraştığını vurgulayan Özsoy, akademiden yeni mezun olmuş bir sanatçının hayal kırıklıklarının bulunduğuna değindi; “Bugün genç bir sanatçının çıtası daha yüksekte. Birdenbire parlayıp star olmak istiyor. Dünyaya açılıp, eserleri kapış kapış satılsın istiyor. Benim jenerasyonumda böyle bir şey yok. Biz, ‘Bekleyelim, daha neyiz ki’ diyoruz. Sanırım bu dönem bir jenerasyon yok olmuş durumda.” Geçmişteki ustaçırak ilişkisinin de kalmadığını, atölyelere hiçbir gencin gelmediğinden bahseden heykeltıraş, “Staj yapmaya geliyorlar mesela 1 saat kalıp gidiyorlar. Egoları çok yüksek. Öyle bir insanı buraya bağlayamazsın. Kendiliğinden olması gereken bir şey” dedi. Her sokak ayrı bir koloni İlk kişisel sergisini 2004 yılında açan ressam Ekin Saçlıoğlu ise Atatürk Oto Sanayi Sitesi’ndeki farklılığı anlatırken, mekânın yavaş yavaş dönüşüme uğradığını ve lüks mekânların açıldığını kaydetti ve şunları ekledi: “Burada sokaklar birbirinden farklıdır. Örneğin 26. sokakta sanatçı yoğunluğu olduğu için orası iç içe geçmiş bir haldeydi. Fakat her yer öyle değil tabii… Sanatçı yoğunluğu nun fazla olduğu sokaklarda yazın herkes kapısını rahatça açabiliyor. Ben onu yapamıyorum. Çünkü benim sokağımda bulunan sanatçılar nadiren buraya geldikleri için bizim sokak genellikle sakin oluyor” açıklamasında bulundu. Sanayideki dokunun her geçen gün değiştiğini söyleyen Saçlıoğlu, lüks mekânların çoğaldığını şu örneklerle açıkladı: “Biraz ileride yeni bir Coffe Shop açılmış, ayrıca sanayi 313 diye de bir mekân var. Bunlar Karaköy’deki mekânlara benziyor. Armutlu’da da buna benzer yerler açılıyor. Yani Armutlu, polisin girmediği korkulan bir yerdi, şimdi orada lüks bir Suşhi restoranı var ama onun yanında dökülen bir bina var.” Burada zengin bir mozaik var Sanatçıların gün geçtikçe yoğunlaştığı bir alanda esnaflığa devam eden oto tamircisi Şahin Kaytaz meselelerin bam teline bastı. Sanatçıların ve zanaatçıların ortak paydasının emekleri olduğunu söyleyen Şahin Usta, kentsel alanların hızla dönüştüğüne ve sanatçıların kentin dışına doğru itildiğini işaret etti. Çevredeki sanatçıların “çılgın” dediği Şahin Usta, “Burada bir mozaik var. Önemli bir zenginlik var. Ustalarla sanatçıların bir araya gelmesinin nedeni hepsinin bir uğraşın içinde bulunması. Bu bir aradalık, bir eser yaratma gayreti içinde olmamızdan geliyor. Tamirciler bir şeyi onarıyorlar, sanatçılar da bir şeyleri meydana getiriyorlar. Bakın kaynaşma ne kadar güzel. Orada bir eksiklik olunca herkes birbirine yardım ediyor” dedi. Oto sanayideki esnafın gün geçtikçe dükkanlarını kapattığını söyleyen Şahin Usta, artan rant nedeniyle mekânın dönüşüme uğrayacağından yakınarak, “Herkes yavaş yavaş gitmeye başlayınca bu mozaik de tekleşmeye başlayacak. Biz tamirciler buradan gittikten sonra, başkaları gelmeye başlıyacak. O yeni gelen sektör de yavaş yavaş sanatçıları buradan kovacak” yorumunda bulundu. Sanat hayatının ve üretim alanlarının kentin dışına itilmesini kendine has üslubuyla değerlendiren Şahin Usta, “Bu alan belki de ileride AVM olacak. O durumda sanatçılar yeni yerlere gitme ihtiyacı duyacaklar. Örneğin Kilyos’a gidecekler. Hepsi oralarda toplanacak” dedi. C MY B