Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Gökhan Keser, bir yıla yakın bir aradan sonra yeni single’ı “Bul Beni”yle sevenlerinin karşısına çıktı. Acelesi yok, çünkü her şeyin bir zamanı olduğunu biliyor. O da bu yolda sindirerek, dolarak ilerlemek istiyor. Hedefi, hep daha iyisini yapmak, anlayacağınız kendisiyle yarışıyor. ESRA AÇIKGÖZ 8 MART 2015 / SAYI 1511 G Kendime inandığım nokta, müzikti... ökhan Keser, önce model olarak çıktı karşımıza. Daha 14 yaşındaydı. Popüler dünyanın tuzaklarına düşmeden ağır ağır ilerledi. Oyunculuk tekliflerine rağmen, küçüklüğünden beri gönlünde yer eden asıl tutkusunun, müziğin peşinden gitti. Uzun süre Sıla’nın vokalistliğini yaptı. Sonra da kendi albümünü çıkardı. Şimdi yeni single’ı “Bul Beni”yle karşımızda Keser. Bir yıllık aradan sonra yeni bir single’la karşımızdasınız, önce onunla başlayalım. Single’daki üç parçayı nasıl buldunuz? Uzun zamandır çalışıyoruz. Pek çok şarkıya baktık, yazdıklarımı gözden geçirdim, ancak bir türlü “Bu olsun” dediğim bir şey çıkmadı. En son Alper Narman ve Onur Özdemir’e ne istediğimi anlattım ve benim söylediğimin üzerine bir şarkı yaptılar; “İnlerim Allah”. Bir şarkı daha var, “Söylesem Ayıp Olur”. Osman Hekimoğlu ve Ender Çabuker imzalı. Bir de en son çıkardığımız “Hiç Vaktim Yok” single’ındaki parçayı ekleyip, maksi single’ımızı çıkarttık. Adı da “Bul Beni”. Neden bu isim? Aslında aklımda çok isim vardı, ama “Bul Beni” çok sıcak geldi. Çok davetkâr. İkinci şarkının içinde de “bul beni” geçiyor. Bu zamana kadar bekleyenlere, sabırsızlananlara, “Ben çıkarttım, siz de beni bulun”, der gibi. Artık albüm devri bitti mi, neden albüm yerine single çıkardınız? Survivor nedeniyle uzun dönemdir yoktum buralarda. Albüm çalışmasına başlasaydım, çok sürecekti. İlk albümümün yapım aşaması iki yıl sürmüştü çünkü. Bu iki parça için bile neredeyse sekiz ay uğraştık; kliptir, fotoğraf çekimidir, vb. Ama sonra albüm yapacağım tabii ki. Aslında single hep cazip geliyor, internetin bu kadar revaçta olduğu bir dönemde dinleyicilere çok beklemeden, yeni bir şeyler verebilmek iyi oluyor. 14 yaşında modelliğe başladınız, epey genç bir yaş. O zaman bana sorsan 20 yaşında gibi hissediyordum (gülüyor). İzmir’de bir yarışma vardı, Miss and Mr. Model diye. Halam gazetede ilanını görmüş, “Hadi”, dedi, “sen de gir”. Ama benim aklımda modellik yoktu. Şarkıcı olmak istiyordum. Halam, ”Sen gir, bu da sahne, insanların karşısına çıkma fobin vardır, öyle kolay değil bu işler, varsa onu yenersin, hem kıyafet nasıl taşınır, nasıl yürünür, öğrenirsin” dedi. Yarışmada 16 yaş sınırı varmış, almadılar beni. Bir ay sonra arayıp, ajansa gelin görüşelim, dediler. Annem, babam, halamla gittik. Modelliğe başladım. İki sene sonra girdim o yarışmaya ve birinci oldum. Modelliği sevdiniz mi? Çok sevdim. 14 yaşında birçok arkadaşım sokakta top oynarken, ben kendi harçlığımı çıkarıyordum. O zamandan beri kendi paramı kazanıyorum. Orada kazandığım tecrübeler, bugün yaşadığım hayata hep artı olarak döndü. İzmir’de girdiğim yarışma da İstanbul kapısını açtı bana. Yarışmaya girmeseydim, İzmir’de konservatuvar okuyup bir barda şarkı söylüyor olabilirdim. Çünkü 18 yaşında İstanbul’a gelmemin tek sebebi o yarışmadır. Çıkar söylerim diyordum ama... Mankenlik yaparken oyunculuk ve şan dersleri de almışsınız… Şan dersini önceden de alıyordum. Lisede gitar çalmaya başladım. İstanbul’a geldikten sonra modellik yaparak ayaklarım üzerinde duruyordum. Reklam çekimleri, Best Model ikinciliğim, Çin’de düzenlenen yarışmadaki dünya üçüncülüğümden sonra dizi teklifleri gelmeye başladı. İstanbul şartlarında maddiyat olarak da büyük zorluklar yaşıyordum, oyunculuk serüvenim öyle başladı. Bir dizide oynadım, müziğe yoğunlaştığım için sonra gelen tekliflere tamam, demedim. Yoksa İstanbul’a geliş amacıma ihanet etmiş olurdum. Riskli bir karar aslında. Sonuçta oyunculukta iyi bir yüze sahip olmak avantaj, ancak sesiniz kötüyse sahneyi doldursanız bile bir geleceğiniz olmaz... Tabii canım, fotoğraf albümü çıkarmıyoruz sonuçta. Ama zaten kendime en çok güvendiğim, inandığım nokta hep müzikti, şarkı söylemekti. 20092012 arasında Sıla’nın vokalistliğini yaptım. Dizi biter bitmez Sıla prodüktörlüğümü yapacağı bir albüm teklif etti. Ben de tabii ki Sıla gibi bir ismin teklifini hemen kabul ettim. Sıla ve Efe Bahadır’ın muktedir olduktan sonra yeni seslere nefes olmak gibi bir düşüncesi varmış. İlk isim de ben oldum. Şarkı söylemek çok güzel, ama insanların karşısında söylemek bambaşka. Ben “o zamana kadar çıkar söylerim”, derdim. Ama Sıla vokalistlik teklif edince işin o kadar kolay olmadığını anladım. İki sene Sıla ve Efe okulunda okuyup, kendi albümümü çıkardım. Popülerliğinizi kullanıp daha kısa sürede de albüm çıkarabilirdiniz aslında. Bir şeye atlayayım, hemen olsun yapısında biri değilim. Her şeyin bir zamanı olduğunu ve öncesinde dolmak gerektiğini düşünüyorum. Ne kapabilirsem, öğrenebilirsem kâr mantığıyla kendimi eğitmeye çalışıyorum. Aceleyle işimiz yok, saman alevi olmaktansa, yavaş yavaş emin adımlarla çıkmayı tercih ederim. Hedefiniz ne? Şurası diyebileceğim bir yer yok, çünkü onun üstü her zaman olabilir. Ben elimden gelenin en iyisini yapıp, en iyi yerde olmak için çalışıyorum. Kendimle yarışıyorum, diyebilirim. l Survivor’a tekrar gitmek delilik olur Survivor’a ilk davet geldiğinde hiç sıcak bakmıyordum. Başta “hayır” dedik. Bir haftalık görüşme sonucunda eksileri, artıları, ne olur diye tarttık ve gitme kararı aldık. İyi ki gitmişim, çünkü her şeyi geçtim, orada hayata dair o kadar çok şey öğrendim ki. Gitmeden önce, telefon yok, bir şey yok, ben ne yapacağım, diyordum. Orada tek düşündüğüm ailem ve sevdiklerim iyi mi; bir de yemek var mı? Hayatın özeti de aslında bu. O yüzden çok da ciddiye almamak lazım… 116 gün dayandım. Dört ay kumda yattım. Halkoylamasında ikinci oldum. Herkesin böyle bir şeyi bir kere yaşaması lazım, ama bir daha gider miyim; Asla (gülüyor). Bir kereden sonrası deli işi, o biraz acıdan hoşlanmak olur. l Sizi Kalben’le tanıştırmak istiyorum. Sofar Sounds organizasyonlarında ortaya çıkan ve müziğe keşfetme noktasından bakanların tutulduğu Kalben hikâyesini anlattı. Bütün şarkılarımı anneme ithaf ediyorum DENİZ ÜLKÜTEKİN A slında en küçük yaşlarından beri notaların içinde yüzüyordu. Hatta notalarla bir araya getireceği onlarca satırı da vardı. Ancak ne olduysa oldu, kendisini keşfetmemiz bugüne kaldı. 13 Mart’ta İKSV Salon’da No Land’le birlikte sahne alacak Kalben’in müzikle yaşadığı fırtınalı aşkın hikâyesini kendisinden dinledik. Aslında müzik aileden gelen bir yetenek sizde, hem anneniz hem babanız müzikle uğraşmış bildiğim kadarıyla. Doğru mu? Evde, klasikleşmiş “orta direk” dertlerinin yanı sıra şarkılar ve şiirler de vardı, doğru. Annem öyle tatlı ve utangaç bir kadındı ki, gizli saklı köşelerde şarkılar mırıldanır, ben yakalarsam hemen susardı. Babam Türk sanat müziği âşığı diyebilirim. Okuldan döndüğümü radyoyu kapatmamdan anlarlardı bazı akşamlar; ağır makamların hüznü ile dört yaşında tanışmak pek faydalı olmuyor ruha. Daha çocuk yaşta, müzik maceranız başlamış. Nasıl bir çocuktunuz? Evde kendi başınıza mı çalışıyordunuz? Genellikle yalnızdım. Annem, müzikle, resimle ve yazım sanatıyla ilgilenmem için bana deyim yerindeyse ceketini satıp imkânlar sağladığı için ona ne kadar teşekkür etsem azdır. Teşekkür niyetine kitap, tez, şarkı… Ne üretirsem ona adıyorum. Çocukken de aşağı yukarı şimdiki gibiydim. Paylaşmayı enayice seven, arkadaş zannettiği insanların arkadaşı olmadığını fark edip üzülen, ne zaman hayal dünyasından, kabuğundan çıkmak istese pişman olan biri… İlk grubunuzu da bilgisayar hocanızla kurmuşsunuz? O nasıl oldu? İlk konseriniz de yine Çiğli’de bir süpermarketin otoparkındaymış. Okulda, annesi şan sanatçısı olanlar monopoli kurmuş, koroları ele geçirmişlerdi. Beni “banal” bulduklarını görüyordum, çünkü yine içimden geldiği gibi söylüyor ve çalıyordum. Can Hoca da benim sesimi beğenmiş. “Gel, biraz gitar çalalım birlikte.” dedi. Okul sınırları dışındaki ilk konserimizi senin de bildiğin gibi otoparkta verdik. Hem heyecanlı, hem kendinden emin çocuklardık. Can Hoca’ya güvenmiştik; çünkü o da bize güvenmişti. İnsanlar da durdular, dinlediler, eşlik ettiler. Konser vermenin tadını az da olsa almışım. Sonra neler yaptınız? Herhalde müzik dünyası için kayıp sayılabilecek yıllar geliyor, yani müzikten uzaklaştığınız dönem... Evet, ÖSS hazırlığı ile başlayan dönem, annem Boğaziçi’ne, daha doğrusu İstanbul’a gelmeme izin vermediği için, Bilkent’e yönelmemle devam etti. Aileden uzak yaşamak, özgürlük... Birçok deneyim girdi araya. Müzik yapacağımı düşünmüyordum. Yeniden müzik Neden edebiyata yöneldiniz? Dört yaşından beri şiir yazıyorum. 10 yaşında yarışmalara katılmaya başladım. Birçok öykü, kompozisyon ve güzel konuşma yarışmasında birinciliklerim var. Ege Bölgesi çapında… Hocalarım benim çoktan 3 roman, 1 şiir kitabımın olmasını bekliyorlardı. O zamanlar okuduğum eserler, ilham aldığım yazarlar ve şairler hâlâ benim çocukluk arkadaşlarım. Bugün edebiyat, tahtını içerik ile paylaşıyor. Satmıyorsa, yaratıcı olmuyor. Üzülerek söylüyorum bunları. Gencecik insanlara “bu olmamış” diye bağırarak onları sözüm ona “eğitiyoruz”... Edebiyatı görebildiğim için şanslıyım. Müziğe geri dönüşünüz de bir film senaryosu gibi. Yerel seçimler sırasında birlikte çalıştığım bir arkadaşım bana Sofar Sounds’dan bahsetti. “Sen bunu yapmalısın.” derken tavrı öyle netti ki, kıza hayır diyemedim. Sofar Sounds 500 kişinin bildiğini on binlere ulaştırdı. (Teşekkürler, sevgiler, reklamlar...) Film senaryosuna benzetmişsin. Bir anlamda öyle… Büyükşehir denen robothanelerde hissizleşmiş, kendine sevgisini ve insanlara saygısını yitirmiş, boş vermiş Kalben’in “Seni yenmesem de en azından şarkı söylerim İstanbul” diyerek arkadaşının tavsiyesini dinlemesi ve de sonra önünde yolların açılması… Birkaç kaydımı Sofar Sounds İstanbul’un başındaki Eda Demir ile paylaştım. O da “buyur, gel” dedi. Bir de oyunculuk maceranız var. anladığım kadarıyla, kendinizi pek sosyal biri olarak tanımlamıyorsunuz. Bu açıdan bakınca milyonların önüne ekrana çıkmanız çok ilginç olmalı. Oyunculuk maceram bunu düzgün bir şekilde ucuza yapabiliyor olmamla alakalı idi. Türkiye’nin en büyük yapım şirketlerinden birinde absürd komedi yazarken dolandırılıp başka bir yapımcının “ay sen komik kızsın yaparsın” demesiyle doğaçlama yarattığım anarkofeminist bir temizlikçiyi oynarken buldum kendimi. Televizyon gerçekten garip bir dünya. Arkadaşa kıyaklar, sabahlara kadar süren çekimler, üç kuruşun hesabını yapan yapımcılar, “oyuncuyum” diye hava atanların ezber bile yapmayıp ekibin zamanından çalmaları… Daha neler anlatabilirim ama gerek yok. Sorunun ikinci kısmına şu yanıtı verebilirim; ne zaman sosyalleşmeye çalışsam kredi borcu ödemek zorunda kaldım. Değerleri parayla ölçüyoruz, böyle olması doğal. İnsanlar hep dertli. Bir araya gelip dert yarıştırıyoruz. “Bana ne zaman sıra gelecek?” diyaloglarının içindeyiz. Şanslıyım yine de, zorumda da kolayımda da benimle olmaktan keyif alan insanlar var. Bir daha ortadan kaybolmayacağım Sizi de artık nesli kaybolan “kadın singersong writer”ların nadide örneklerinden biri olarak görsek ne dersiniz? İşte hak etmek, içini güzelliklerle doldurmak istediğim bir unvan, derim. Hep daha çok ve daha fazla yazmak gerekli. Durmak, şımarmak, depodan yemek olmaz. Nefes almak için dolaşmak, tanışmak, okumak, paylaşmak gerekli. Ve yine iş çoğu zaman olduğu gibi finansal özgürlüğe geldiğinde moral bozmamayı öğrenmiş olmak gerekli. Bundan sonra bir daha ortadan kaybolmayacağınıza söz veriyor musunuz? Nedir müzikle ilgili gelecek planlarınız? Ortadan kaybolmayacağım Deniz. Sana söz veriyorum. Müzik yapmaktan, insanlara yalnız olmadıklarını hissettiren şarkılar yazmaktan başka bir derdim yok. Planım, repertuvarımı hazırlamak, güvendiğim ve inandığım bir ekiple büyümek ve müzik üretmeye de yazmaya da devam etmek. Planım, sadelikten beslenen sedalar çıkarmak. Keşfedilmemiş bir şeyleri yakalamak, umutsuz olmamak planım. l C M Y B