20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 OCAK 2015 / SAYI 1503 7 Olağandışı dönemlerin olağandışı savcıları “O eski halimden eser yok şimdi” MİYASE İLKNUR Hepsi de olağanüstü dönemlerde tanındılar. Olağanüstü dönemlerin, olağanüstü yetkilerle donatılmış savcılarıydılar. Bazıları sıkıyönetim mahkemelerinde, bazıları sivil mahkemelerde, bazıları ise DGM ve özel yetkili mahkemelerde görev yaptı. Başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri, Genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları, öğretim üyeleri ve yazarları sanık sandalyesine oturttular. Kamuoyu ve basın ağızlarından çıkacak bir çift söze bakıyordu. Çok kolay idam kararları istediler. İstedikleri kararlarının kimisi uygulandı, kimisi direkten döndü. Bir dönemlerin ünlü savcılarıdan bazıları sessiz sedasız emekli oldu, bazılarının akıbeti pek de iyi olmadı. İşte yakın tarihimizin kudretli savcılarının öyküleri. Ömer Altay Egesel Ömer Altay Egesel Adnan Menderes ve DP’li yöneticilerin yargılanması için oluşturulan Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı Ömer Altay Egesel, mahkeme başkanı Salim Başol kadar olmasa da yargılamanın süresince Türkiye’nin gündemindeki ikinci isim oldu. Egesel de mahkeme başkanı Başol gibi DP’lilerin nefret objelerinden biriydi. İddialara göre Egesel, mahkemede tanıklık yapacak kişileri Yassıada gelirken vapurda kaptan köşküne çağırarak duruşma esnasında ne şekilde ifade vereceklerini ezberletiyordu. Başsavcı Egesel’in adı en çok Yassıada tanıklarından “Telefoncu Ayten” birlikte anılacaktı. Yassıada mahkemelerindeki davalar dizisinin birini de “Demokrat İzmir” davası oluşturuyordu. Menderes’in de aralarında bulunduğu 24 sanık 2 Mayıs 1959’da “Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik” suçlamasıyla yargılanıyordu. Davaya yakın siyasi tarihte “Telefoncu Ayten” olarak anılacak olan İzmir şehirler arası telefon memuresi Ayten Akturan’ın ifadeleri damga vurdu. 1961 Ocak’ında dinlenen memurenin net ifadeleri gazetelerde şöyle yer alıyordu: “Olay gecesi Adnan Menderes, Muzaffer Kurbanoğlu’nu aradı. Aranılıp bağlandı. Kurbanoğlu, Menderes’e Alsancak’ta DP İl Merkezi’ne dinamit konulduğunu, bir iki cam kırıldığınını zayiat olmadığını söylüyordu. Menderes, ‘Peki öteki ne oldu?’ dedi. Kurbanoğlu da Demokrat İzmir Matbaası’na yapılan tecavüz olayını anlattı. Menderes, ‘Alçaklar bir işi beceremediniz’ diye Kurbanoğlu’na çıkıştı. Kurbanoğlu ‘Muhterem beyefendi arz edeyim, Arkadaşlar bütün gayretleri ile çalıştılar’ dedi. Menderes Park Otel’den konuşuyordu” Davanın ardından telefoncu Ayten Akturan’ın Egesel’in sevgilisi olduğu iddia edildi. PTT’de bir odacı, Akturan’ın Egesel’e ait mektuplarını çalıp bir gazeteye verdi. Suçüstü yakalanan odacı Firuz Ak hâkim önüne çıktı. Son Havadis Gazetesi Ankara Temsilcisi Barlas Küntay kimliğini gizleyerek Akturan ile arkadaş oldu. Küntay, önce Akturan ile Egesel’in aşk mektuplarını, ardından da ikilinin Kızılcahamam kaçamağı sırasında çekilen fotoğraflarını yayımladı. Akturan’ın külotu dahi olay oldu. AP senatörü Rıfat Öztürkçine, Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı Egesel’in evinde bulduğunu ve Ayten Akturan’a ait olduğunu iddia ettiği iç çamaşırını Meclis kulisinde herkese gösterdi. Gazetecilerin “Bu külotu Egesel’in evinden nasıl aldınız” sorusuna “Bu külot Egesel’in balkonunda asılıydı. Önce fotoğrafını çektirdik. Sonra da bir kadın vasıtası ile ede ettik” dedi. Akturan, Öztürkçine’ye İzmir’den yanıt verdi ve “Bu külot benim değil, olsa olsa sayın senatörün bir akrabasınındır” dedi. İç çamaşır, Akturan’ın mektuplarını çaldığı için yargılanan odacı Firuz Ak’ın mahkemesinde de izdiham yarattı.Yassıada duruşmalarında Menderes ve sevgilisi Ayhan Aydan’la ilgili “Bebek” ve “Köpek” davasına karşı külot davası ile rövanş alınmış oldu. Menderes’in idamın 18 Eylül sabahı yapılması gerektiği, ancak savcı Egesel’in, “Şimdi bir gemi gelir de topları çevirip ‘Asmayacaksınız’ derse ben ne yaparım?” diyerek idamı alelacele bir gün önce teamüllere aykırı olarak öğle vakti uygulattığı, Yassıada’nın infaz savcısı Hüseyin Yücel tarafından iddia edilmişti. l Süleyman Takkeci Darbelerin kudretli savcısı olarak tarihe adını yazdırdı. Elbette ki, hukuk ve insanlık adına kötü bir sicil bıraktı geriye. 12 Mart’ta Madanoğlu ve Bomba Davası’nın savcısıydı. Yüzlerce aydın, bilim adamı, yazar ve ordu mensubu hakkında idam cezası istedi. Bugünün Ergenekon ve Balyoz davaları ile büyük bir benzerlik gösteren Madanoğlu, Bomba ve Sabotaj davalarında gerçekleşmemiş olaylar, hayali senaryolar nedeniyle yüzlerce insan Ziverbey Köşkü’nde işkencelerden geçirildi. Bomba Davası’nda aralarında Talat Turhan, Dr.Memduh Eren, İbrahim Çenet, Yüksel Çengel gibi isimler henüz yapımı süren Boğaz Köprüsü’nü bombalama eylemine girişecekleri savıyla yargılandı. Madanoğlu Davası’nda ise Süleyman Takkeci iddianamesini MİT görevlisi Mahir Kaynak’ın notları üzerine inşa etmişti. Cemal Madanoğlu, Doğan Öz, İlhami Sosyal, İlhan Selçuk, Ali Sirmen, Altan Öymen, Bülent Tanör, Hıfzı Kaçar’ın da aralarında bulunduğu onlarca sanık yargılandı. Süleyman Takkeci 12 Eylül de yine sol ve Atatürkçü kesimlerin belalısı olarak ortaya çıktı. Bu kez DİSK davasından yüzlerce sendikacının idamını istedi. Mafya ve Kabadayılar davasını da soruşturan savcı, ünlü kabadayılara karşı son derece müşfik bir tutum sergilerken DİSK’lilerin idam kararında direndi. 1990 yılında Nokta dergisi adına kendisiyle yaptığımız söyleşi de “Bana kalsa DİSK yöneticilerinin tümünü asardım” diyecek kadar sola düşman bir savcıydı. O dönemde yurtdışında işkence iddiaları ayyuka çıkınca TRT muhabirini çağırıp DİSK davasından yargılanan eski İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’la söyleşi yaptırdı. Sonradan TRT stüdyolarına giderek montaja bizzat katıldı ve montajlama sonucunda İsvan’a “Türkiye’de işkence yoktur” sözünü söyleten mahir savcı olarak ün yaptı. Kızını kabadayıların gittiği bir kulüpte evlendirdi. Adı rüşvetle birlikte anılan savcı olarak kayıtlara geçti. Darbe süreci bitince de gücü hemen bitmedi. HAVAŞ yönetim kurulu üyeliği ile ödüllendirildi. l AKP döneminin özel yetkili savcıları içinde cemaatin yargıdaki şövalyesi olarak tanındı. Ergenekon’u her yere özellikle de muhalif olan her kesime konduran savcı olarak nam saldı. Açık, gizli, sabıkalı tanıkları, bir kamyon dolusu klasörden oluşan iddianamesi ve Başbakan Erdoğan’ın makam aracını gönderecek kadar sevgisine mazhar olmuş savcı Zekeriya Öz, 1725 Aralık Yolsuzluk davaları nedeniyle başbakanın hışmına uğradı. Bir zamanlar cemaat ve hükümet yanlısı gazetelerden “kahraman” muamelesi gören Zekeriya Öz, önce görevinden alındı sonra da HSYK tarafından meslekten ihraç edildi. Askeri darbe dönemleri de dahil tarihte hiçbir savcı onun kadar ünlü olmadı ve onun kadar hükümetten destek görmedi. Şimdi ise sadece cemaatin sınırlı desteği ile yetinmek durumunda. l Zekeriya Öz Ferhat Sarıkaya Yargıda F tipi örgütlenme ilk olarak onunla gündeme geldi. Cemaatin hedefindeki isimlerden biri olan Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın hakkında 2005 yılının Nisan ayında Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na imzasız bir ihbar mektubu geldi. Mektupta Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi alımlarında yolsuzluk yapıldığı iddia ediliyordu. Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), “denetimlerde ihbar mektubundaki yolsuzluk iddialarını doğrulayan bir bulguya rastlanmadığı” gerekçesiyle soruşturma izni vermedi. YÖK’ün kararına rağmen bu ihbar mektubu haziran ayında Van Özel Yetkili Savcısı Ferhat Sarakaya tarafından ciddiye alınarak işleme kondu. Örgüt suçlarını soruşturmak için özel yetkili savcıların YÖK’ten izin alması gerekmediğinden Rektör Yücel Aşkın ile Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı’nın evlerine baskın yapıldı ve her ikisi de tutuklandı. Bu durumu onuruna yediremeyen üniversitenin Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı hapiste intihar etti. Prof.Yücel Aşkın ise yargılama başladığında ilk duruşmada beraat etti. Yücel Aşkın, tutuklu kaldığı süre içinde gerek hükümet gerek cemaat medyasında “Kör Agop’un torunu” olarak tanıtıldı ve nefret söylemiyle linç edildi. Evi basılan ve tarihi eser kaçakçılığı ile de suçlanan Yücel Aşkın bu davadan da beraat etti. Savcı Ferhat Sarıkaya asıl ününü Şemdinli Olayları Davası ile elde etti. 2005 yılında Şemdinli’de Umut Kitapevi’nin bombalanması sonucu bir kişinin ölümü üzerine başlayan olaylarda patlamanın faillerinin kullandığı otomobilin Hakkâri Jandarma Komutanlığı’na ait olduğu, zanlıların asker oldukları ortaya çıktı. Şemdinli halkı sokaklara döküldü. Otomobilde keşif yapan savcı ve CHP Hakkâri Milletvekili Esat Canan’ın üzerine de ateş açıldı, bir kişi de burada öldü. Uzman Çavuş Tanju Çavuş, savcının keşif yaptığı anda halkın üzerine ateş etmek ve bir kişinin ölümüne neden olmak; PKK itirafçısı Veysel Ateş ise kitapçıya bomba atmak suçundan tutuklandılar. Her iki sanık da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Dönemin Kara Kuvvetler Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın tutuklu sanık Ali Kaya için ‘Tanırım, iyi çocuktur’ sözleri adli yargıyı etkilemeye teşebbüs olarak değerlendirildi. Van Özel Yetkili Savcısı Ferhat Sarıkaya, bu nedenle Yaşar Büyükanıt hakkında da yargıyı etkilemeye teşebbüs, Diyarbakır’da 7. Kolordu’da görev yaptığı dönemle ilgili olmak üzere, suç işlemek için örgüt kurmak, işadamı M. Ali Altındağ’ın ifadesini esas alarak sahte belge düzenlemek, görevi kötüye kullanmaktan iddianameye dahil etti. Sarıkaya sadece Yaşar Büyükanıt’ı sadece “yargıyı etkilemek suçundan” davaya dahil etseydi kamuoyunda bu kadar çok tartışılmayacaktı. Ancak savcı Sarıkaya, Büyükanıt’la da yetinmeyip o dönemde bölgede görev yapan ya da bölgede görev yapmasa da cemaatin tepkisini çeken pek çok asker ve bürokrata da iddianamesinde suç isnat ederek yargılanmasını istedi. Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş’i 39 yıl beş ay hapisle cezalandırıldı. Sanıkların temyiz başvrusu üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi görevsizlik kararı verdi ve dosyayı terör, örgüt ve devletin birliğini bozmaya yönelik eylem davalarına bakan 9. Daire’ye gönderdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı eksik soruşturma gerekçesiyle bozdu. Sanıkların eylemini “terörle mücadele görevleri kapsamında” gören mahkeme, yargılamanın askeri mahkemede yapılmasını istedi. Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı askeri mahkemeye göndermeyince hâkim hakkında inceleme başlatıldı. 14 Aralık 2007 tarihinde, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmalarında, tutuklu sanıklar tahliye edildi. Şemdinli iddianamesini hazırlayan Van Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 20 Nisan 2006 tarihli kararıyla, “mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte görüldüğü” gerekçesiyle ihraç edildi. Meslekten ihraç edilen Sarıkaya, aylarca ortada görünmedi. Kendisi hakkında Pensilvanya’ya Fethullah Gülen’in yanına gittiği iddiaları ortaya atıldı. Ancak Sarıkaya bir süre sonra Ankara’da ortaya çıktı. 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu ile yapısı değişen HSYK’den ceza alan hâkim ve savcıların cezaları affedilince Sarıkaya da mesleğine dönüş yaptı ve Ankara cumhuriyet savcılığına atandı. Şemdinli olayların sanıkları Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılandılar ve adam öldürmek ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarını işledikleri gerekçesiyle 39 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. l Baki Tuğ O da olağanüstü dönemlerin, olağanüstü yetkilerle donatılmış savcılarından biriydi. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamla yargılandığı Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1. No’lu Mahkemesi’nin savcısıydı. Kötü şöhretini de bu dava nedeniyle edindi. 12 Mart’ta savcı olarak iddianame hazırladığı sadece Deniz Gezmiş ve arkadaşları değildi. SBF’de öğrenci iken Abdullah Öcalan’ın gözaltına alınması ile ilgili soruşturmayı da o yürütüyordu. Uğur Mumcu ve Mümtaz Soysal’ın yargılandığı davanın da savcısı Baki Tuğ’du. Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam cezası aldığı mahkemenin üyeleri siyasetten nemalanmayı da bildiler. Mahkeme başkanı Ali Elverdi ve savcı Tuğ, sonradan milletvekili oldular. Ali Elverdi AP’den Baki Tuğ ise 1991 yılında DYP’den milletvekili oldu. Tuğ, 2. Çiller hükümetinde Devlet Bakanlığı da yaptı. Denizler’in idamıyla ilgili yaptığı konuşmalarda “Mahkeme karşısında iyi bir hal sergileselerdi asılmazlardı” diyerek tarihe geçti. l Nuh Mete Yüksel 28 Şubat döneminin DGM savcısı olarak tarihe geçti. RP miletvekilleri Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve Halil İbrahim Çelik hakkında “Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” gerekçesiyle idam cezası istemişti. RP’liler hakkında hazırladığı iddianameler ve idam talepleri yüzünden bir sıkıntı yaşamayan Nuh Mete Yüksel, Fethullah Gülen hakkında “İslam diktatörlüğü kurmak istiyor, ordunun karşısına polis gücünü dikmek için örgütlenme çalışması yapıyor” iddialarıyla dava açması tam anlamıyla intiharı oldu. Fethullah Gülen grubu Nuh Mete Yüksel’in bu eylemini yanıtsız bırakmadı. 2002 yılında hocaefendiye bulaşan her faninin başına gelen onun da başına geldi ve bir porno kasedi olduğu yayılınca HSYK’den kınama cezası aldı. Bir süre sonra da emekli oldu. l Vural Savaş O da Nuh Mete Yüksel gibi 28 Şubat dönemi denince akla gelen isimlerdendir. Önce RP’nin sonra da yerine kurulan FP’nin kapatma davalarını açan Yargıtay başsavcısıydı. HSKY üyesi iken dönemin Adalet Bakanı Seyfi Oktay, Yargıtay Başsavcısı iken de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’a karşı çıkışları ile öne çıktı. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle