19 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 TEMMUZ 2014 / SAYI 1476 3 Özgürlük ailenin verdiği para kadar Ebru Yorulmaz, Radyo ve Televizyon bölümü mezunu. Aylarca işsiz kaldıktan sonra ailesinin yardımıyla Erler Film’de yönetici asistanı olarak işe başlamış. Ancak hâlâ ailesiyle yaşıyor, çünkü “Türk toplumu, bir kadının evlenmeden önce ailesinden ayrılmasını pek hoş karşılamıyor, üstelik tek maaşla bir ev geçindirebilecek durumu da yok”. Ekonomik özgürlüğünüzü kazandıktan sonra ailenden herhangi bir baskı gördünüz mü? Tabii hâlâ devam ediyor ama eskisi kadar yoğun değil. Annebaba olmanın verdiği korumacı yapı, çoğu zaman baskıya dönüşüyor. Devletin gençlik politikalarından memnun musun? Devletin bir gençlik politikası olduğunu düşünmüyorum, bu yüzden memnun olacağım bir durum da yok. Gençlerin çoğu okulu bitirince işsizlik gerçeğiyle baş başa kalıyor. Devlet genç bireylere bir iş kapısı sağlamıyor. Sanırım devletin tek gençlik politikası; genç bireylerin örgütlenmesini engelleyerek, bastırmak. l Hayata dokunan bir gençlik politikası şart G ençler artık devlete güvenmiyor. Onlar istihdama girmek, kendi kararlarını alabilmek istiyorlar. Bunun için ilk önce ailelerin “Benim dediğimi yapacaksın” dayatmasının önüne geçip, gençleri istihdama katmak için adımlar atılması gerekiyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi, “Şebeke: Gençlerin Katılımı Projesi” kapsamında, Konda Araştırma ve Danışmanlık’la yapılan dört araştırma gençlerin kamudan, aileden beklentilerini, özgürlük algılarını, sosyoekonomik durumlarını, gençlik politikalarına bakışlarını gösteriyor. 1824 yaş arası 36 il 203 mahalle ve 11 öğrenci yurdunda 2.500’e yakın gencin dahil olduğu araştırmanın sonuçlarında neler mi var? Gençlerle kamu arasında önemli bir kopukluk var, kamu gençlere ulaşamıyor. Gençlerin sadece yüzde 10’u herhangi bir sorun yaşadığında kamu kurumlarına başvuruyor, yüzde 90’ı ise sorunlarını devletle paylaşmıyor. Gençlerin yüzde 82.4’ü, ailelerinin imkânlarından yararlanamayacakları bir durum olduğunda hiç ya da en çok 1 ay idare edebileceklerini belirtiyor. Bu bağımlılık evlilik kararından kime oy vereceğine, hangi eğitimi alacağından hangi işte çalışacağına kadar gençlerin sivil, siyasi ve sosyal haklarını kullanabilmeleri önünde önemli engeller oluşturuyor. Gençlerin sadece yüzde 2.5’i gençlik merkezlerini yaşıtlarıyla sosyalleşmek Eğitim, muhatap alınmama, aileye bağlı yaşama, işsizlik... Gençlerin sorunları saymakla bitmiyor. Ancak devletin bir gençlik politikası bile yok. Ailenin birey olarak görmediği, devletin “potansiyel şüpheli” bulduğu gençlik özgür, özerk ve aktif yurttaş olmak istiyor oysa ki. için kullanıyor. Yaklaşık yüzde 9’u kafeleri, yüzde 30’u ise alışveriş merkezlerini sosyalleşme mekânı olarak kullanırken, yüzde 47’si arkadaşlarıyla evde buluşmayı tercih ediyor. Gençler kadın erkek ayrımı istemiyor. Araştırmaya katılanların yalnızca yüzde 26’sı cinsiyete göre ayrı kamp uygulamasını destekliyor. Gençler özerk, özgür ve aktif yurttaş olmaları için gençlik politikalarının yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Tabii ki bu o kadar kolay değil, bunu onlar da biliyor. Biz de İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Yörük Kurtaran’la araştırmayı ve yapılabilecekleri konuştuk. Ebru Yorulmaz ve Erdem Arslan’sa iki genç olarak bize deneyimlerini anlattılar. Türkiye’deki politikada genç kavramı ne ifade eder? İdeal genç tanımı şöyledir; “Söylediğime uysun ve benim fikirlerimi başkalarına taşıyacak araç olsun.” Vekiller gençlerin ne istediğinden habersiz. Bir gençlik politikası uygulanacaksa gençler, gençlerle ilgili çalışan akademisyenler, sosyal hizmet uzmanları, gençlerin sivil toplum kuruluşları, hocalar işin içinde olmalı. Meclisten gençlerle ilgili geçen yasalar sadece korunmaya yönelik... Katılım mekanizmasının eksikliğinden kaynaklı bu politikalar, gençlerin günlük hayatlarından haberi bile olmayan kişiler tarafından hazırlanıyor. Gençlerin korunmaya değil, desteklenmeye, güçlenmeye ve eşit vatandaşlar olmaya ihtiyaçları var. “Bu ülkede bir gençlik politikasının olmaması, ülkenin gençlik politikası” demiştiniz. Siyasilerin ve ailelerin kendilerine benzeyen “makbul genç”, yaratma isteklerinin tabanında ne yatıyor? “Gençleri kendi hallerine bırakırsak, tehlikeli işler yapabilirler” argümanı. Türkiye’nin yapısında olan gerontokrasi, yani yaş temelli tecrübe düzeni, aileler ve siyasilerin gençleri kendilerine benzetmeyi güvenli yol olarak seçmesinde önemli rol oynuyor. 30 sene önce genç olmakla, bugün genç olmanın aynı olduğunu düşünen yapıda; “Ben tecrübeliyim, ama sen tecrübesizsin. Bu yüzden benim söylediklerimle hareket etmelisin” düşüncesi hâkim. Gençlerin sorunlarını bilen insanlar mecliste karar veremiyorsa ve “seçenler seçilemiyorsa”, adaletle ilgili bir sorun var. Gençlerin politika düzeyini duyurabilmek için, birçok ülkede olduğu gibi gençlerle ilgili karar alınmak istendiğinde danışılan Ulusal Gençlik Konseyleri’ne ihtiyaç var. Anne, baba ve çocuk ilişkileri sahip ve eşya ilişkisine döndü. “Bu çatı altında yaşıyorsan, benim kurallarıma uyacaksın” cümlesini neredeyse her genç duymuştur... Toplumsal yapı buna el veriyor. Ailelerin, “Senin için en iyi olanı ben bilirim” tavrının altındaki, maddi temeli ortadan kaldırmak gerek. Otoritenin temelinde, gençlerin aileyle olan bağımlılığı ve maddiyat söz konusu. Otoriteyi sağlayan altyapıya karşı olumlu bir adım atmadığımız sürece bu baskılar devam edecek. Gençler kendi istedikleri gibi yaşayıp, yanlış yaparak öğrenmeliler ki kendi ayakları üzerinde durabilsinler. 18 yaşını geçen bireylere, daha özerk olabilmeleri için çeşitli sosyal hizmetler kurulması şart. Evet, ama devlet, gençlere yeterli iş imkânı sağlamadığı için çoğunluk işlerini bile aileleri aracılığıyla buluyor... Bu konuyla ilgili herhangi bir çalışma olmadığı için işsizlik oranı yüksek zaten. Genç işsizliği daha da yüksek. İki sene boyunca SSK’li çalışanlar, bir seneye kadar işsizlik sigortasından yararlanabiliyorlar. Bunun gibi olumlu şeyleri, gençleri de istihdama yönlendirecek ara mekanizmalarla devam ettirmek lazım. Ailelerine bağlı gençler, kendi başlarına karar veremiyorlar. Araştırmalarınızda, “Ailem istemediği için siyasetle ilgilenmiyorum” diyen genç kesim var. Gençleri nasıl kendi kararlarını almaya yönlendirebiliriz? Aileler, 196019701980 yıllarında yaşananların bugünde tekrarlanabileceğini düşünüyorlar. Onlar, gençlik dönemlerinde yaşadıkları kamplaşmadan memnun değiller. Gençlerin, özgüvenli ve kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler olması için, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri aşıp, nefes alabilecekleri alanlar yaratmalıyız. l Yörük Kurtaran Erdem Arslan*: İstediğimiz gençlik politikasını hükümet yapamaz Gençlere Meclis ve aileler tarafından yüklenen bazı değerler ve gençlerin uymalarını istediği bir yaşam tarzı var. Gençlerin kendi içlerindeki değerleri ve sürmek istedikleri yaşamı hiç sormadık... Bizlere dayatılan birçok sıfat var. Hükümetin istediği dindar gençlik gibi. Fakat bu dindar gençlik, insanları satırlayanlar, Ali İsmail Korkmaz’ı öldürenler, Soma’daki halkı tekmeleyenler... Gençlik, vatanseverliği veya dindarlığı belirlenen kalıplardan çıkarıp, baştan yorumluyor ve kendi doğrularına göre anlatmaya çalışıyor. Öğrenci Kolektifleri üyesi Barış Ataman, polise “imamın polisleri” dediği için büyük bir baskı gördü ve yurtdışına kaçmak zorunda kaldı, orada da katledildi. Bizler kızlıerkekli ve buna benzer tartışmalardan sıkıldık, evimize çekildiğimizde de rahat etmek ve baskının en yoğun olduğu alanlarda bile kendimizi ifade etmek istiyoruz. Başbakan, seçilme yaşını 18 yapacağız, dedi. Bir bireyin 18 yaşında seçilebilmesi için daha önceden siyasi bir oluşumun içinde bulunmalı. Ancak devletin örgütlenme yasakları varken bu nasıl gerçekleşecek? Meclis zaten kötü durumda, Meclis’e girebilecek olan 18 yaşındaki gençler de bakan çocukları olur herhalde. Gençlerin çoğunluğu siyasi partilerin içinde kendilerini ifade edemeyeceklerini gördü ve kendilerini farklı şekillerde ifade ediyorlar. Duvara yazılan bir yazı bile bu farklı dile örnek. Böyle bir şey sağlansa bile Meclis tercih edilmez zaten. Gençler yıllarca okuyor, aileler, dershanelere ve okullara para yatırıyor. Bu eğitim sürecinin sonu ise işsizlik. Sizin geleceğe dair umudunuz var mı? İnsanların umudu, mühendislik, doktorluk, öğretmenlik gibi alanlarda çocuğunun yetişmesi ve ekonomik olarak daha iyi olmasıydı. Öğretmenler güvencesiz şartlarda çalıştırılıyor. Doktorlar tam gün yasasıyla tamamen işlevsiz bir hale getirildi ve mühendisler içinse artık beyaz yaka, mavi yaka kalktı. Bizler, üniversitelerde sermaye için yetiştirilen elemanlar olmak istemiyoruz. l *Öğrenci Kolektifleri C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle