Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 4 MAYIS 2014 / SAYI 1467 PRENSES FEVZİYE’NİN HAZİN ÖYKÜSÜ Abdülmecit’in torunu Tevfik Efendi’nin kızıydı. Sürgünde Fransa’da dünyaya geldi. Küçük yaşta yetim ve annesiyle birlikte beş parasız kaldı. Babadan kalma hiçbir gelirleri olmadığı için annesi yeniden evlenmek zorunda kaldı. Liseyi bitirdikten sonra Mısır kralının amcazadesi ile evlendirildi. Ancak Mısır devrimi ile kralın ailesi ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve cephede olan kocasından bir daha haber alamamıştı. Fevziye bir daha hiç evlenmedi ve ölene dek kocasının yolunu gözledi. Yaşamının son yıllarında ise Alzheimer oldu. HIFZI TOPUZ E nformasyon departmanında görev almıştı. Yani aynı bölümdeydik. Aramızda ufak bir arkadaş topluluğu oluşturduk. Bu grup iki Türk (o ve ben) bir Montecarlo’lu, bir Kamerunlu, bir İsviçreli, bir Amerikalı, bir Alman, bir Perulu ve bir Fransızdan oluşuyordu. Topluluğumuza “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” deyiminin Fransızca karşılığı “Un Pour TousTous Pour Un” (UPTTPU) adını vermiştik. Sık sık öğlenleri selfserviste ellerimizde tepsilerle sıraya giriyor ve birlikte yemek yiyorduk. Bazen de akşamları içimizden birinin evinde toplanıyorduk. Kongolu şairyazar Feilix Tchikaya Utamsi de sonraları bize katıldı. Aramızda hiçbir milliyet ve din farkı yoktu. Hepimiz aynı havadaydık. Fevziye padişah Abdülmecit’in torunu Tevfik Efendi’nin kızıydı. Saltanatın, ardından da Hilafet’in kaldırılmasından sonra hanedanın yurtdışına çıkarılmasıyla Tevfik Efendi de Fransa’ya yerleşmişti. İstanbul’dan ayrılırken beş parası olmadığı anlatılırdı. Tevfik Efendi Fransa’da İstanbul’dan gelme 17 yaşlarında Hayriye adında güzel bir Çerkez kızıyla evlendi. 1928’de bir kızları oldu, adını Fevziye koydular. Ama kısa süre sonra Tevfik Efendi gözlerini yumdu. Hayriye Hanım yavrusuyla ortalarda kalmıştı. Ailenin hiçbir geliri yoktu. Tek çare Hayriye Hanım’ın yeniden evlenmesiydi. Yakınları ona İslam Bey’i uygun gördüler. Sefülislam Bey Orta Asya kökenliydi. Anadili Çağataycaydı. Çarlık ordusunda süvariyken devrim gerçekleşmiş, o da öteki Çarlık subayları gibi Türkiye’ye sığınmıştı. İstanbul’da Türkçe öğrendi, Kızılay’da ufak bir iş buldu. Baktı ki olmayacak, Fransa’ya göç etti. Dil bilmiyordu. Sıkıntılı dönemler yaşadı. Sonra bir sabun fabrikasında ufak bir iş buldu, ama kısa zamanda yükseldi. Yalnız yaşıyordu. Yakınları ona Hayriye Hanım’ı önerdiler. İslam Bey Hayriye Hanım’ı çok beğendi, evlendiler. İki yaşındaki Fevziye’yi de kendi öz kızı gibi sevdi. Böylece Paris’te ufak bir aile oluşturdular. Uzun yıllar geçim sıkıntısı içinde yaşadılar. Fevziye liseyi bitirdi. Artık evlenme yaşına Topuz Prenses Fevziye ile. gelmişti. Yakınları Fevziye’yi Mısır’a çağırdılar. Hanedandan Kahire’ye göç etmiş olanlar Fevziye’ye eş olarak kralın amca çocuklarından genç pilot Prens Hayrı’yı önerdiler. Fevziye 20 yaşlarındaydı, Prens Hayrı’yı çok beğendi ve evlendiler. Ama mutlulukları çok kısa sürdü. Mısır’da devrim oldu. Nâsır iktidara geldi. Kral Faruk ve yakınları ülkeden uzaklaştılar. Prens Hayrı o sıralarda cephedeydi. Kendisinden bir daha haber alınamadı. Prenses Fevziye felakete uğramıştı. Eşinin nasıl yok olduğunu bir türlü öğrenemedi. Şehit mi olmuştu, gizleniyor muydu, yoksa başka bir ülkeye mi kaçmıştı? Kimse bir şey bilmiyordu. Bu durumda Fevziye Paris’e annesinin ve üvey babasının yanına dönmek zorunda kaldı. Artık yaşamında mutsuz bir dönem başlamıştı. Paris’te özel gazetecilik okuluna yazıldı. Orayı bitirdi ve sonra da iş aradı. Bu sıkıntılı dönem 1963’te UNESCO’ya girmesiyle sona erdi. Mutsuzdu. Yıllar boyu kocasının dönmesini bekledi. Fevziye artık hüzünlü bir dul prenses olmuştu. Bir daha ne evlendi ne de bir erkek arkadaşı oldu. Erkeklerle arasına mesafe koymayı her zaman başardı. Fevziye eşim Nezihe ile de dost olmuştu. Evimde düzenlediğim toplantılara onu da çağırıyorduk. Annesi ve babasıyla birlikte bize katılıyordu. Onlara tanıttığım dostlarımın arasında kimler yoktu: Abidin Dino, Avni Arbaş, Bedri Rahmi, Melih Cevdet Anday, Hasan Esat Işık, Üstün ve Gülgün Üstündağ, Ferruh Doğan, Beklan ve Ayla Algan, son olarak da Şaylan ve Üstün Akmen… Fevziye onları da yemeğe davet ediyordu. Apartmanının duvarları kısa zamanda Abidin ve Bedri’nin resimleriyle donandı. Onun evinde Osmanlı hanedanından birçok kişiyi tanımak fırsatını buldum. Örneğin Sultan Murat’ın torunlarından Fuat Efendi’yi hiç unutmadım. Bana Birinci Dünya Savaşı yıllarında Pera Palas’ta Atatürk’le dostluğunu anlatmıştı. Son Padişah Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’ı, onun kızı Prenses Hanzade’yi, eşi Prens Mehmet Ali’yi ve kızları Fazıla’yı o dönemde tanımıştım. Zaman zaman bir araya gelmiştik. Hepsi çağdaş insanlardı. Hiçbirinde Cumhuriyet karşıtlığı göremedim. Osmanlı döneminin özlemini de taşımıyorlardı. Hepsi Batılılarla yarışacak ölçüde şık ve zarif giyimliydi. Fevziye Cumhuriyet bayramlarında büyükelçilikte yapılan törenleri ve UNESCO Daimi Delegasyonu’ndaki davetleri de hiç aksatmıyordu. Prenses Fevziye gençlik yıllarında. (Renklendirmeler: EYLEM ZOR) Fevziye’nin anadili Türkçeydi. Ama dil döneminden sonraki sözcükleri anlamakta güçlük çekiyordu. Türkçeyi eski İstanbul ağzıyla ve belki de biraz saraylı diliyle konuşuyordu. Fransızcası ve İngilizcesi de anadili gibiydi. UNESCO’da başarılı bir bürokrat olarak görev yaptı ve üst derecelere yükseldi. Beş on yıl sonra üvey babasını yitirdi, sonra da annesini… Ben UNESCO’dan ayrıldıktan sonra onunla dostluğumuz devam etti. Üç yıl önce Ayşe’yle birlikte Paris’te bizi bir lokantada yemeğe çağırmıştı. O sıralarda onun anlattıklarından da esinlenerek Abdülmecit’i yazıyordum. Ama bende onun son resimleri yoktu. Yanıma makine de almamıştım. Sofraya oturur oturmaz “Fevziye Sultan,” dedim, “kusura bakma, ben hemen gidip bir fotoğraf makinesi alıp geleceğim.” Yemek soğur, olurdu olmazdı, dinlemedim, fırladım gittim. Yakınlarda bir Darty vardı ama o gün pazardı, kapalıymış. Lokantaya ancak yarım saat sonra dönebildim. Ama makineyi bulmuştum. O gün Fevziye’nin son resimlerini çektim. Fevziye son yıllarda yalnız yaşıyordu. Çaresi bir türlü bulunamayan Alzheimer’a yakalanmıştı. Belleği zaman zaman gidip geliyordu. En son iki yıl önce Paris’te telefonla aradığım zaman çok sevindi. Hemen o akşam yemeğe çağırdı. Kerem, Ayşe ve ben onu göreceğimiz için çok mutlu olduk, ama kapı duvardı. Çaldık, çaldık, ses yok. Telefona da cevap vermedi. İletişim kuramadık ve bir daha buluşamadık. Alzheimer’ın amansız bir hastalık olduğunu bir kez daha anladım. Belleğimde ondan hiçbir kötü görüntü kalmadı. Ölümüne bir türlü alışamadım. l Bizim Madam Curie’lerimiz Yaşamın her alanında rol modeli kadınlara ihtiyaçtan yola çıkarak hazırlanan belgeselde “Benim Madam Curie’m” başlığı ile astronomi, kimya, siyaset bilimi ve tıp alanında öncülük eden kadınlar anlatılıyor. 17. Uçan Süpürge Film Festivali’nde gösterilecek belgeselin amacı kadınların, kendilerine atfedilen kalıplaşmış mesleklere hapsolmasını önlemek. SELEN DOĞAN Hocaların hocası Kadın haklarını savunan bir siyaset bilimci. Öğrenmekten yorulmayan bir öğrenci. Yazar, çevirmen, hukukçu, sosyolog, siyaset ve iletişim bilimci. Yurdunu, dilini, inancını, hayatını kendi seçmiş bir kadın: Nermin Abadan Unat. 1921’de Avrupa’da başlayan yaşamı, 14 yaşındayken hiç Türkçe bilmeden geldiği Türkiye’de bambaşka bir yöne evrilen Nermin Abadan Unat, hukuk öğreniminin ardından, sonradan öğrendiği Türkçeyle gazetecilik yapıp basında kadınlara rol modeli oldu. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ilk kadın asistanı, Basın Yayın Yüksek Okulu’nun ilk kadın müdürü oldu. Sayısız bilimsel eser verdi. Pek çok kitap yazdı, çeşitli ülkelerdeki saygın üniversitelerde hocalık yaptı. Yurtiçi ve dışında kadın haklarıyla ilgili çalışmalarıyla da öncü oldu. l Gökyüzü kadınlarındır Astrofiziği Türkiye’ye getiren, bu alanda pek çok öğrenci yetiştiren Dilhan Eryurt. 1926’da doğdu. Yüksek matematik ve astronomi öğreniminin ardından 60’lı yılların başında Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi’nde çalışmaya başladı. İnsansız uzay araçları geliştiren Goddard Uzay Araştırma Enstitüsü’nde o dönemde çalışan tek kadın astronomdu. Ay’a ilk yolculukla ilgili çalışmaları ona NASA’nın Apollo Başarı Ödülü’nü getirdi. Güneş hakkında o zamana kadar yanlış bilinen gerçekleri ortaya çıkardı. Dilhan Eryurt Güneş’in ve yıldızların evrimi çalışmalarında dünya çapında bir isim oldu. Sevdiği işi yaptı, hedeflerinden vazgeçmedi ve bilim dünyasının saygın isimlerinden biri olarak kendinden sonraki kuşağa da esin verdi. 1973’te ODTÜ’de astrofizik ana bilim dalını kuran ve 1993 yılında emekli olan Eryurt, 2012’de Ankara’da yaşama veda etti. l U çan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği bu yıl “Benim Madam Curie’m” başlıklı bir proje yürütüyor. Amaç, kız çocukların eğitime ve mesleğe yönlendirilirken cinsiyetçi kalıplar yerine yetenekleri ve hayalleri doğrultusunda seçimler yapmalarını sağlamak. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Projesi kapsamında desteklenen “Benim Madam Curie’m” projesi, kadınlara atfedilen kalıplaşmış mesleklerle ilgili yerleşik algının kırılmasını istiyor, eğitimin her aşamasına toplumsal cinsiyet bakış açısının yerleştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Kız çocukların ezberi bozmak için rol modellerine ihtiyaçları var. Bunun için bu projede bilim dünyasından dört öncü kadının kendilerini anlattıkları kısa canlandırma filmler yapıldı. Şimdiye dek Ankara Pursaklar’da ilköğretim öğrencileriyle izlenen bu filmlerin halka açık ilk gösterimi önümüzdeki hafta 17. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde yapılacak. Bu kadınları hatırlayalım: Tıp fakültesine giren ilk kadın Türkiye’deki patolojinin gelişmesini sağlayan, pek çok hekim yetiştiren, adı kendi geliştirdiği bir metoda verilen Kamile Şevki Mutlu. Tıp fakültelerinin kız öğrencileri kabulünün ilk yıllarında öğrenimine başladı. Bir bilimsel dergide makalesi yayımlanan ilk kadın olarak tarihe geçti. 1930’da mezun oldu, patoloji kürsüsüne asistan olarak atandı, birkaç yıl sonra da eğitim için Berlin’e gönderildi. Döner dönmez ilk kadın patoloğumuz olarak Numune Hastanesi’ne atandı. 1945 yılında Ankara Üniversitesi’nde açılan Tıp Fakültesi’ne Histoloji ve Embriyoloji profesörü olarak giren Mutlu, Türkiye’nin ilk kadın profesörü oldu. 1987’de Ankara’da yaşama veda etti. Akademik çalışmalarını sürdürdüğü yıllarda genç kadınlara destek olmuş, tıp alanında kadınların daha çok yer alabilmesi için çaba göstermişti. l Madam Curie’nin öğrencisi İlk kadın kimyagerimiz Remziye Hisar. Bilim yolculuğu 17 yaşındayken, kız ve oğlanların ayrı saatlerde ders aldığı ve hiç kadın öğretmenin bulunmadığı Darülfünun’un kimya bölümünde başladı. Kadınların meslek seçiminde fazla şanslı olmadığı yıllardı; en fazla öğretmenlik yapabiliyorlardı. “Bir kadının sesini tarihin içinden duyabilmek için, bu sesi iyi dinlemek gerekir. Belki bu ses başarıya ulaşmak için halen erkeklerden daha fazla çalışması gereken hemcinslerime yol gösterici olur” diyen Remziye Hisar, Sorbonne Üniversitesi’nde Madam Curie’nin asistanı olarak çalıştı. Ülkesinde öğretmenlik de yaptı ve zorluklar içinde geçen yılların ardından 1959’da profesör oldu. 1992’de de yaşama veda etti. l Bu dört bilim insanı gibi daha yüzlerce başarılı, öncü kadın var tarihimizde. Benim Madam Curie’m projesi, bilim kadınlarının yaşamları, tutkunu oldukları alanda yaptıkları çalışmalar ve verdikleri mücadelenin çocukların yolunu aydınlatmasını umut ediyor. Onların hikâyeleri, kız çocukları yalnızca kendilerine yakıştırılan ve cinsiyet kimliklerine uygun görülen mesleklere değil, hayallerini gerçekleştirecekleri alanlara uygun eğitim almaları gerektiğinin birer kanıtı. Madam Curie’nin dediği gibi “Yaşam hiçbirimiz için kolay değil. Bir şeyleri başarmak için yetenekli olduğumuza inanarak, buna ulaşmak için usanmadan çabalamalıyız.” l Proje hakkında ayrıntılı bilgiyi www. benimmadamcuriem.com, festival programını ise festival.ucansupurge.org sitelerinde bulabilirsiniz. C M Y B