14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 NİSAN 2014 / SAYI 1463 5 A Ai Weiwei’nin hikâyesi film festivalinde Çin’nin en tanınan sanatçılarından Ai Weiwei. Sanatı için hayattan besleniyor. İktidarın hedefinde olması bundan. 81 günlük hücre hapsinden sonra şimdi de ev hapsinde. Andreas Johnsen’ın İstanbul Film Festivali’nde yer alan “Düzmece Dava” belgeseli bizi onun hayatıyla tanıştırıyor. i Weiwei, bir sanatçı. Demokratik hakların insanların ellerinden alındığı bir ülkede, Çin’de yaşıyor. Yine de onun için sanat politik bir duruş aynı zamanda. Haliyle bir iktidar eleştirisi sunduğu eserleriyle iktidarın tepkisini üzerine çekiyor. Mesela, Münih’teki Haus der Kunst’ta açılan “So Sorry” sergisindeki “Remembering” enstalasyonunda, Haus der Kunst’un ön cephesine 9000 çocuk çantasıyla Çince “Bu dünyada yedi yıl mutlu yaşadı” yazmıştı. 2008 Şiçuan depreminde kızını kaybeden bir annenin lafıydı bu. Weiwei, çok sayıda ölüme sebebiyet veren devlet okullarının yıkılmasının nedeninin, kullanılan yetersiz malzemeler olduğunu söylediği için Çinli yetkililerin tepkilerini üzerine çekti. Pekin Ulusal Stadyumu’nu Herzog & De Mouron’la beraber tasarlayıp yapımında sanatsal danışman olarak görev alsa da olimpiyatları ESRA eleştirmekten de geri AÇIKGÖZ durmadı... Onun hikâyesi, 1957'de ünlü bir şairin oğlu olarak başladı. O daha çocukken, çalışma kampına yollandı babası. 1981’den 1993’e kadar New York’ta yaşadı, kavramsal sanata yoğunlaştı. Babasının hastalığından dolayı Çin’e döndü ve sanatsal faaliyetlerine ülkesinde devam etti. Çin’de çağdaş sanat ortamının gelişmesine büyük katkı sunarken; aktivistliği de hiç bırakmadı. Eylül 2009’daki polis dayağı nedeniyle beyin kanaması geçirdi. Ai Weiwei’nin namını daha da genişletense 3 Nisan 2011’de tutuklanması oldu. Gerekçe komikti; vergi kaçırmak, aynı anda iki kişiyle evli olmak, internet üzerinden pornografik görüntüler yaymak. 81 gün hücre hapsinde tutuldu, üstelik nerede olduğu bilinmiyordu. Ailesiyle bile konuşturulmadı. Sürekli iki asker bekledi başında; uyurken, yemek yerken, hatta tuvalete gittiğinde bile! Dünya çapında “Ai Weiwei’ye özgürlük” kampanyaları yapıldı. Sanatçının büyük bir enstalasyonunu sergileyen Tate, dış cephesine “Ai Weiwei’yi serbest bırakın” yazısı astı. Anish Kapoor, Çin’de yapacağı bir sergiyi iptal ederken, bir sergisini de ona adadı. Salman Rushdie ve Vaclav Havel’in önderliğindeki Avrupalı aydınlar onunla ilgili gazetelere açık mektup yazdı. Kefaletle serbest bırakıldı. Ancak o günden beri de ev hapsinde Ai Weiwei, tam 18 kamerayla yaptığı her şey izleniyor ama o yine de susmuyor, çünkü onun için susmak ölümle eşdeğer. Ona kulak vermek isterseniz, dün başlayan İstanbul Film Festivali’nde yer alan Andreas Johnson’ın “Düzmece Dava” belgeselini izleyin. Belgesel, 14, 16 ve 19 Nisan’da gösterilecek. Biz de sizi belgeselin yönetmeni Andreas Johnsen’la tanıştırmak istedik. Ai Weiwei’yi ilk nerede, nasıl duydunuz? Sanırım 2007’de Almanya’daki Documenta in Kassel sırasındaydı; orada iki sanat eseri sergileniyordu. Epey etkilenmiştim. Sonra 2008 ve 2009’daki Sichuan depreminde tekrar karşıma çıktı. Ai Weiwei neden özel okulların sapasağlam ayakta kaldığı ve devlet okullarının çöktüğü hakkında araştırma yapıyordu. Aynı zamanda devlet ölen çocukları Weiwei, hücre hapsini sanatına taşımayı ihmal etmedi. ve isimlerini duyurmak Andreas Johnsen istemezken o isimleri teker teker bulup kayıt altına alıyordu. Pek çok insanın peşinde olduğu bir sanatçı o. Siz onunla tanışmayı nasıl başarabildiniz? 2009’da onun hakkında bir film yapmaya karar verdiğim anda telefon numarasını bulup ona ulaştım. İlk başlarda tabii ki çok tereddütlüydü, aslında onunla bir film yapma fikrimi önceleri kesinlikle reddetti; fakat altı ay sonunda ve daha önceki işlerimi de izledikten sonra nihayet ikna oldu. Ben de onu ziyaret ettim ve 2010’da kendisini filme almaya başladım. Açıkçası özellikle 2009 yapımı, Nikaragua’daki politika ve kadın haklarından bahsettiğim filmim “Murder” onu etkilemişti. Buraya bir not da düşeyim, ilgisini çekenler bu filmime online ve ücretsiz olarak ulaşabilirler. Google arama motoruna sadece “Murder” ve adımı yazmanız yeterli! Bu belgeselinizi de izlemek zevkli olacaktır ancak biz yine de İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek Düzmece Dava’ya dönelim. Neydi sizi Ai Weiwei’nin hikâyesinde çeken? Çin halkına merakım vardı. Ai Weiwei’de günümüz Çin toplumuna olan bu merakım hakkında bir belgesel yapma fırsatını gördüm. O, sanatını aktivistlik yönünü de ortaya koymak için kullanan bir sanatçı. Öyle ki eserlerinde bıkmadan her gün yaşadığı çevrede neler olup bittiği hakkında göndermeler ve yorumlar yapmaktan çekinmiyor. Pek çok insan peşinde olduğu halde o evini ve yaşamını size açtı. Onu nasıl ikna ettiniz? Onu ikna etmedim. Sanırım arkadaş olmaya başlayıp ilişkimizi güven üzerine inşa ettikçe kendi kendiliğine gelişen bir durum oldu. Ai Weiwei, polis tarafından sürekli takip ediliyor. Evi kameralarla izleniyor. Konuşma yasağı var. Buna rağmen siz bu belgeseli çekmeyi başardınız. Herhangi bir sıkıntı, baskı yaşadınız mı? Çok ciddi bir problemle karşılaşmadım. Düzenleme aşamasına gelmeden önce de kimseye böyle bir film üzerinde çalıştığımdan bahsetmedim. Dikkat çekmemeye çalıştım, temelde sadece bir arkadaşımı ziyaret ediyordum. Dört yıl süren bu arkadaş ziyaretleri sonucunda çıktı bu belgesel. Yüzlerce saati bulan çekimleri eleyip 79 dakikalık bir belgesel çıkarmak zor olmuştur. Bu ayrımı yaparken dikkate aldığınız en önemli nokta, kriter neydi? 2010’dan 2013’e kadar Ai Weiwei’yi kameramla takip ettiğim doğru ancak benim için de editörüm için de doğrusu, filmin Haziran 2011’de Weiwei’in otoriterlerin gizli baskısı ve alıkonmasından kurtulmasıyla başlamasıydı. Bunun dışında, sahneleri seçerken özellikle Ai Weiwei’i bir kahraman ya da uluslararası bir sanat süperstarı değil de herkes gibi basit bir insan olarak gösterebilecek olanlara yöneldim. Hakkında çok konuşulan, sürekli röportajlar veren, başka belgesel de çekilen biri Ai Weiwei. Bu anlamıyla tekrara düşmek gibi bir kaygınız oldu mu? Hayır, hiçbir zaman böyle bir şey düşünmedim. Açıkçası düzenleme sürecine başladığımda sıra dışı bir amacım vardı; filmimin siyahbeyaz bir sessiz film olmasını istiyordum. Günümüz medyasının tam aksine ve Ai Weiwei’yle uğraşanların onu tanımlama şekillerinin tersine... Sonunda tabii ki bu şekilde yapmaktan vazgeçtim ama aklımın gerisindeki bu fikrin bana çok yardımcı olduğundan eminim. Aynı şekilde editörümün de, Ai Weiwei’nin bambaşka bir portre çizmesini sağlayarak ortaya tamamen değişik bir film çıkmasındaki rolü büyük. Belgesel pek çok ülkede gösterilmeye başlandı. Çin hükümetinden size ya da Ai Weiwei’ye bir tepki geldi mi? Henüz değil. Onların metodu iletişime geçmemek. Fakat umudum günün birinde konuşmaya başlayarak diyaloğa geçmeleri yönünde. Ai Weiwei’nin dört yılına tanıklık ettiniz. Bu hayatta sizi en çok etkileyen ne oldu? Her olayın üstesinden gelebilme yeteneği... Filmi izleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız... l İnsanlar yok yere psikopat olmuyor Ahmet Rıfat Şungar, Uğur Yücel’in “Soğuk” filminde, toplumun dayattığı “erkeklik” yüzünden sağlık problemini bile bir eksiklik olarak gören Enver’e can veriyor. Genç kuşağın en umut veren oyuncularından biri Şungar. O geldiği noktayla değil, oyunculukta kendini sürekli geliştirmekle ilgileniyor. Sanata küfür edecek noktada olan siyasiler var! Tiyatro oyunlarında yer alıyorsunuz, oynadığınız dizi “Merhamet” yeni bitti, sinema filmi de var... Bu yoğunluk nasıl etkiliyor sizi, kendinizle ne kadar ilgilenebiliyorsunuz? Konservatuvarı bitirdiğimden beri tiyatroda oynama şansım olmadı. Şimdi ise “Tiyatro Vadi” adında bir ekip kurduk, yeni sezonda ilk oyunumuzu oynayacağız. Sevdiğim işi yapan insanlarla beraber yaptıkça yoğunluk yorucu gelmiyor. Bu şekilde kendime daha sağlıklı vakit ayırabiliyorum. “Konservatuvara ilk gittiğimde sıkıntılar yaşadım” demiştiniz, neydi o sıkıntılar? Birden çok neden sıralanabilir; sahneye çıkmak, beğenilme çabası, dünyayı kurtaracağını sanarken dünyadan bihaber olduğunu fark etmek ve daha nicesi. Hele ki bu halleri bir eğitim kurumunda ve herkesin her şeyle ilgili fikri olduğunu iddia ettiği bir süreçte yaşamak bana çok şey kattı. Süreç hâlâ devam ediyor, sıkıntı bitmez. Tiyatro kökenli bir oyuncu olarak tiyatroların son zamanlardaki durumundan hoşnut musunuz? Oyununu nerede olursa olsun oynayan çok insan ve tiyatro grubu var. Bu insanlar, sansüre rağmen şevkle oyununu oynamak için kendilerini motive edebiliyorlar. Bu şekilde devam ederse, Türk tiyatrosunun önemli bir eşikten geçeceğini düşünüyorum. Sanatçıya, sanata küfür etme noktasına gelen siyasiler, başkanlar var! Tiyatro kafa açıyor ama devlet büyükleri bu halden hiç bir zaman haz etmemişler sanırım. l U ğur Yücel ile aynı sahnede oynamak, oynayabilir miyiz” diye hayalini kurduğum bir Ahmet Rıfat Şungar’ın hayallerinden oyuncu, ama ben başka bir şans yakaladım. biri. Şimdi ise karşısına daha iyi bir Yönetmen olduğu filminde çalışma imkânı fırsat çıktı. Genç oyuncu, Uğur Yücel’in buldum. İnsan karşısındaki kişiyi, kafasının yönetmen koltuğuna oturduğu filmi “Soğuk”ta içerisinde tartınca beklentiler artıyor ama Uğur “Enver” karakteriyle karşımıza çıkıyor. Şungar ağabeyin samimiyeti beni rahatlattı. Yıllardır ile tiyatroların durumu, “Soğuk” aynı meslekle uğraşan birinin hâlâ filmi, kadroya dahil olma süreci ve ilk işini yapıyor gibi, heyecanlı kariyeri üzerinde konuştuk.. olduğunu gördüm. Bu da bana Genç yaşınıza rağmen ses onun karşısında duvar örmeden getiren projelerde yer aldınız, her şeyi deneyebilme şansı tanıdı. geldiğiniz noktadan memnun Film Kars’ta geçiyor. Kars’ın musunuz? yaşam şartları zor, çekimler Hangi noktaya geldiğim esnasında zorlandınız mı? konusuyla ilgilenmiyorum. Her Yanımda, zorlanmama geçen gün oyunculuk üzerine izin vermeyecek insanlar vardı. NERMİN merakımın artıyor olmasına Biri ağabeyimi oynayan “Cenk GEYİK seviniyorum ama yaptığım iş Alibeyoğlu”, diğeri arkadaşımı için vergimi öderken, serbest oynayan “Doğan Alibeyoğlu”. meslek sahibi olarak tanımlanıyorum. Ben Açıkçası Kars’ta tanıştığımız herkes, mesleğimin konumlandırıldığı noktadan hayatımızı kolaylaştırmak için her şeyi yaptılar. memnun değilim. Kadroya nasıl dahil olma süreciniz “Soğuk” filmi uzun zamandır nasıldı? Enver’de sizi ne etkiledi? bekleniyordu.. Uğur Yücel ile çalışmak Konuşmak konusunda sıkıntılarım var. nasıl, Yücel nasıl bir yönetmen? Enver’in de asıl sorunu konuşamaması Uğur ağabey, “bir sahne olur da göz göze aslında. Toplumun erkek olmayı dikte edişi yüzünden sağlıksal bir problemi, sağlıksız bir paranoyaya dönüştürüyor. Sorunun tam karşılığına dönecek olursak, sanırım bu gibi birçok sorun oluşturduğu için olsa gerek. Enver’in sert, hırçın tavırları sağlık sorunundan kaynaklanıyor zaten... Korkunun, insana taktırdığı maskeye aldanmamak lazım. İnsan ne kadar korkarsa, zarar görmemek için o denli korkunç olmayı seçiyor. Her film gösterime girmeden önce bazı sahneleri olay olur, filmin bile önüne geçer. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Çalışmayı göze aldığımız işin bütününü değerli hale getirebilirsek ne mutlu bize. Konservatuvarda, okul oyunlarımızdan sonra merakla sorardık, “nasıldı oyun” diye. “Kostüm iyiydi, şu oyuncu çok iyiydi, müziklere bayıldık” gibi eleştiriler geldiğinde yanlış bir şeyler olduğunu anlıyorduk. Oyunu hep beraber iyi hale getirmenin yolculuğuna çıkıyoruz. Bu nedenle, işin kendisini kıymetli kılmanın yollarını arama kısmıyla ilgileniyorum. l [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle