15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 6 NİSAN 2014 / SAYI 1463 Bir Akdeniz romansı... Şov dünyasına ilk adımını “Siempre en Domingo” adlı televizyon programıyla 1975 yılında atan ve aynı yıl “Sombras” adlı ilk albümünü kaydeden İspanyol yıldız Paloma San Basilio, 1997 yılında şöhreti yakaladığı “Donde Vas” albümünden bugüne kadar 30’dan fazla albüm yayınlamış. 80’lerde Madrid’te gişe rekorları kıran Evita müzikalindeki meşhur Eva Peron rolüyle süperstarlığa yükselen Paloma, sonraki yıllarda Puerto Rico’da, başladığı “Evita” turnesine büyük ilgi görüp Amerika ve Güney Amerika turneleriyle devam edince, neredeyse İspanyolca konuşulan bütün ülkelerde bilinen bir yıldız haline gelmiş. 90’larda Paloma’nın şöhreti ardı ardına çıkardığı albümlerle perçinlenirken, Plácido Domingo ile “Miami Arena”da 16.000 kişiye ve 1996’da, José Carreras ile Bogota Stadyumu’nda 30.000 kişiye verdiği konserler de sanatçıyı Latin dünyasının en ünlü yıldızlarından biri haline getirmiş. 2000’lerde de meşhur “My Fair Lady” müzikaliyle hızını kesmeyen diva, Bernard Shaw’un ünlü “Pigmaleón” adlı oyununun müzikal adaptasyonunda da aylarca kapalı gişe oynamış. Şöhretler Kaldırımında el izi de bulunan İspanyol diva Paloma San Basilio son 10 yıldır ayrıca resim yapıyor ve ilk sergisini açmış bile. Ayrıca İspanya’nın en ünlü gazetelerinde de tıpkı bizim diva Ajda gibi yazıyor. İstanbul’u daha önce fotoğraf çekimleri için gezen Paloma San Basilio 25 Nisan’da ilk konserini CENK vereceği İstanbul ERDEM için benim için sihirli bir kelime ifadesini kullanıyor. Paloma San Basilio ile 40 yıllık müzik kariyerini, büyük sükse yaptığı Evita karakterini, Latin müziklerinin yarattığı duyguları ve İstanbul’u konuştuk. Başarılarla dolu çok uzun bir kariyeriniz var ama hiç de hırslı olmadığınızı söylüyorsunuz, peki bir şarkıcı olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız? Yaratıcı, çalışkan ve mükemmelliyetçi olduğuma inanıyorum. Fakat benim için daha önemli olan tüm duygularımı dinleyiciye geçirmek. Hiçbir zaman mesleğime bir yarışma gözüyle ya da bir rekabet duygusuyla bakmadım. Kariyerinizde neredeyse 40 yılı geride bıraktınız ve şimdi veda turnesindesiniz, ama yine de müziğe veda etmek zor değil mi? Benim için insan hayatının farklı dönemleri var ve başkalarının da kendini geliştirebilmesi ve yetiştirebilmesi için yer vermek gerekiyor. Sanırım hayatımın 40 yılını müziğe vermiş olmak, tatmin olmam ve şükran duymam için oldukça yeterli, ama hayatta resim gibi, yazmak gibi seyahat etmek ya da ailemle ve arkadaşlarımla zaman geçirmek gibi sevdiğim başka şeyler de var. Peki müzikte size en çok neler ilham veriyor? İspanya’nın ünlü divası Paloma San Basilio, 40 yıllık kariyerini büyük bir veda turnesiyle sonlandırmaya hazırlanıyor. Bu turneyle yolunu ilk kez Türkiye’ye de düşürecek. Latin Müzik Akademisi’nin “Yaşam Boyu Başarı” ödülünü de kucaklayan Basilio, 25 Nisan’da İstanbul’da İş Sanat’ta. Kaçırmayın... Plácido Domingo ve José Carreras gibi efsanevi isimlerle birlikte çalıştığınız halde beraber sahne almak isteyebileceğiniz başka kimler olabilir? Kariyerim boyunca İspanya’dan ve İspanya dışından çok tanınmış harika sanatçılarla sahne aldım, ama hepsi kendiliğinden gelişti. Takdir ettiğim isimlerle yine çalışmak isterim ama bu benim için bir hedef de değil. Şimdiye kadar olanlar da hiçbir zaman süslü bir pazarlama çalışması değillerdi ve daha çok müziğin güzelliğini sanatçı arkadaşlarımla da paylaşmış oldum…  Peki yıllarca önce katıldığınız kariyerinizdeki o meşhur Eurovision Şarkı Yarışması gecesini hangi duygularla hatırlıyorsunuz? Kariyerimin ilk dönemlerinde katılmıştım ve aslında genel olarak yarışmalardan ve rekabetten hoşlanmayan biri olarak benden pek de beklenmeyecek bir hareketti. O zamanlar büyük İspanyol şarkı yazarlarından Juan Carlos Calderon’la bir albüm kaydediyorduk ve o sırada İspanyol televizyonundan Eurovision şarkı yarışmasında İspanya’yı temsil etmemizi teklif ettiler. Oldukça ilginç bir deneyimdi. Bir yandan da Madrid ve Seville’de bir ressam olarak ilk serginizi açmışsınız, ne kadar zamandır resim yapıyorsunuz? Çocukluğumdan beri resim yapmayı çok seviyorum ama son 10 yıldır İspanya’nın güneyindeki evimin verdiği ilhamla çok daha fazla odaklandım diyebilirim. Akrilik esaslı boya kullanıyorum ve soyut resimler yapıyorum. Bir şarkıcı ve aktris olarak ayrıca El Mundo ve ABC gibi İspanya’nın en prestijli gazetelerinde yazıyorsunuz, köşelerinizde neler hakkında yazıyorsunuz? Çevremde olup bitenler hakkında ve sosyal meselelerle ilgili yazmayı seviyorum, ayrıca bazen sadece aklıma gelenleri ya da çok yoğun hissettiğim her ne varsa yazıyorum. İstanbul’da daha önce fotoğraf çekimleri için bulunmuştunuz ve tarihi mekânlarını da gezmişsiniz, peki İstanbul denildiğinde aklınıza ilk neler geliyor? Benim için İstanbul kültürel zenginliklerle dolu sihirli bir kelime. Bana kalırsa en iyi Doğu ve Batı füzyonu ve daha çok bilmek ve tadını çıkarmak istediğim bir ülkenin şehri. 25 Nisan’da İstanbul’da İş Sanat’ta, Türkiye’de ilk kez sahne alıyor olacaksınız, peki izleyicilere ne gibi sürprizleriniz var? Sanatımı Türkiye’deki dinleyicilere taşıyabilme fırsatı bulduğum için çok heyecanlıyım. Ne gibi sürprizler yaptığımı bilmek istiyorsanız, konserime mutlaka gelin. l Ayşegül Aral’dan ilk albüm: Cânâ S on 5 yıldır Ayşegül Aldinç’in vokalistliğini yaparak akademik çalışmalarının yanında popüler müzik çalışmalarını da sürdüren, İTÜ Konservatuvarı Ses Eğitimi bölümü mezunu, Türk Halk Müziği eğitimi almış ilk ses eğitmenlerinden Ayşegül Aral, ilk albümü “Cânâ”yı Artist Müzik etiketiyle yayımladı. Modern ve etnik olanı aynı alt yapıda topluyor Aral. Albümün çıkış şarkısı İsrail’den alınan anonim bir ezgi “Ydidi Hashachacta”ya yazılan Türkçe sözlerle oluşan “Ağla”, geleneksel olanla günümüz arasında güzel bir bağ kurmayı başarıyor. Kalan Müzik’ten özel bir izinle albüme konan Neşet Ertaş türküsü “Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını”, Sadi Yaver Ataman’ın “Atatürk ve Türk Musikisi” adlı kitabında Atatürk’ün annesinden öğrendiğini bildirdiği bir eser olarak yer alan “Keten Gömlek”, albümün diğer sürprizlerinden. Aral, eğitim hayatı sırasında birçok projede korist ve solist olarak yer aldı. Doktora çalışmasında “Türk Halk Müziğindeki Bozlakların Ses Tekniği Açısından İncelenmesi” konulu bir tez hazırladı. Bu çalışmayla Türk halk müziğinin notalarında kullanılan sözlerin ağız, şive ve lehçe açıklamalarında gerçeği yansıtması adına fonetik alfabenin kullanılması gerektiğini ortaya koydu ve denekler üzerine yaptığı çalışmayla bu uygulamanın geçerliliğini kanıtladı. Daha sonra bu “Fonetik alfabe” sistemini sadece Orta Anadolu bölgesinde seslendirilen bozlakların özelinden çıkartarak tüm yöreleri kapsayan bir Türkülerin Fonetik Alfabesi çalışmasını hazırladı. Ayrıca yüksek lisans tezi sırasında yaptığı çalışmayla da “Kadın Ağzı Türkülerin Müzikal ve Edebi Açıdan İncelenmesi” adlı tezi hazırladı. Bu sayede TRT Repertuvarında var olan 4000 türküyü tek tek taradı ve sözlerini kadınların söylediği türküleri tespit ederek büyük bir arşivin açığa çıkmasını sağladı. Bu iki çalışmanın da kitaba dönüşmesi çalışmaları hâlâ sürüyor. l Şarkıda melodi gerçekten çok önemli ve aynı şekilde sözlerin arkasındaki hikâye de önemli. Ama kendi adıma bir şarkının müziğinin bana verdiği his, sözlerin de ötesinde daha da önemli geliyor.   Evita ve My Fair Lady gibi efsanevi müzikallerdeki oyunculuğunuzla da çok yönlü ve güçlü bir sanatçısınız, sizce de şarkıcı olmak biraz oyunculuk da gerektirmiyor mu? Benim için müzisyenlik oyunculuk yeteneği kadar önemli. İşin gerçeği şarkıcılıkta da hikâyeler anlatıyorsunuz. Benim için bir şarkıcıyı ve aktrisi ayırmak çok zor. Karşılıklı fayda sağlayan bu ilişki sanatçıya izleyici ile daha derin düzeyde iletişim kurabilmesi için yardımcı da oluyor. Sahnede bir başka güçlü kadın Evita olarak deneyiminizi bize nasıl tarif edersiniz? Güçlü kişilikleri olan karakterleri seviyorum. Benim için canlandırmak zor olmadı; çünkü kadının toplumda çok önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Toplumda kendilerine ait bir alan isteyen ve hakları için mücadele eden kadınları temsil etmeyi seviyorum, çünkü ben de öyleyim. Latin müzik dünyasının süperstar isimlerinden birisiniz, peki Latin müziklerde siz en çok çeken ne? Ahenk, hissettirdiği atmosfer, müzikalite, ritim ve hisleri son derece güçlü bir duyguyla ifade edişini seviyorum. İlk amiral Çaka Bey Türklerin ilk amirali Çaka Bey’i ve dönemin deniz savaşlarını kapsayan “Türklerin İlk Amirali Çaka Bey ve Döneminin Deniz Savaşları” isimli kitabı Denizler Kitabevi tarafından yayımlandı. Kitap, denizcilik tarihinin miladı olarak kabul edilse de pek bilinmeyen Çaka Bey’in hayatını ve dönemin deniz savaşlarını anlatıyor. ALİ DENİZ USLU İ stiklal Caddesi’ndeki Denizler Kitabevi’nde denize ve denizciliğe dair ne ararsanız bulabilirsiniz. Hem İstanbul’un en iyi sahaflarından biri olduğunu söylemek lazım. Haritalar, resimler, gravürler, minyatürler, biblolar, eski fotoğraflar... Denizler Kitabevi’nin sahibi Turgay Erol, kendi deyişiyle karaya vurmuş bir kaptan. Kendini bildi bileli de bir koleksiyoner, deniz sevdalısı. Denizlerkitapevi şimdi de Türklerin ilk Amirali Çaka Bey’i ve dönemin deniz savaşlarını kapsayan “Türklerin ilk Amirali Çaka Bey ve Döneminin Deniz Savaşları” isim kitabı yayımladı. Türklerin ilk Amirali Çaka Bey’i ve döneminin deniz savaşlarını antalan bu eseri Ali Rıza İşipek daha önce ele alınmamış kaynaklardan da istifade ederek, Tina Vakfı’nın katkılarıyla okuyucu ile bir araya getirdi. Denizciliğin bu topraktaki miladı sayılan Çaka Bey’ın macerasının kısa bir özetini verelim çünkü kitapta çok daha fazlasını bulacaksınız. Türk tarihi, Malazgirt Savaşı’ndan çok kısa bir süre sonra Çaka Bey tarafından İzmir’de inşa edilmiş olan donanmayı Türklerin ilk deniz gücü ve Çaka Bey’i de ilk Türk Amirali olarak kabul ediyor. Maalesef, Türk Denizcilik Kültürü, yeterince eser üretilmediğinden, toplumda hak ettiği ilgi seviyesine ulaşamamış durumda. Bu eser içinde yer alan birçok fotoğraf, harita ve çizim görseliyle, 11. yüzyılda yaşamış olan Çaka Bey ve döneminin deniz savaşları hakkında canlı bir sunum sağlıyor. Kaynakların gayet kısıtlı olduğu Denizcilik tarihine verdiği katkılardan dolayı Tina Vakfı Başkanı Oğuz Aydemir’in de buradaki desteği büyük. Çaka Bey İzmir’de o dönemine göre epey ileride sayılabilecek bir tersane yaptırmış ilk olarak. Kürekli ve yelkenli gemilerden oluşan 50 parçalık ilk Türk Donanması’nı da 1081 yılında inşa ettirmiş. Emir Çaka Bey, 1081 yılında 50 parçadan oluşan ilk Türk Donanması ile Ege’ye açılarak Urla, Çeşme ve Foça’yı ele geçirmiş. O yüzden de 1081 yılı Türk Deniz Kuvvetleri’nin kuruluş yılı olarak kabul edilmiş. İlk Türk Donanması 1089 yılında Midilli, 1090 yılında ise Sakız Adası’nı fethederek ilk deniz zaferlerini kazanmış. 19 Mayıs 1090 tarihinde Karaburun ile Sakız Adası arasında kalan Koyun Adaları civarında Çaka Bey’in Donanması, Bizans Donanması ile ilk kez karşılaşmış. Çaka Bey, 17 çektiri ve 33 yelkenli olmak üzere toplam 50 savaş gemisinden oluşan donanmasıyla Bizans donanmasını geri çekilmek zorunda bırakmış. Hikâyenin derinine indikçe Çaka Bey’in en büyük hayalinin İstanbul’u alıp Bizans İmparatorluğunu ele geçirmek olduğunu görüyoruz. Özellik Midilli ve Kuzey Ege sahillerini kısa zamanda fethetmesi bunun göstergesi. Çaka Bey öncelikle Çanakkale Boğazı’nın girişini kontrol eden, bugün Nara Burnu olarak bilinen Abidos’u alıyor. Çünkü Peçenek Türkleri Kuzey Balkanlar’da Edirne’ye kadar ilerleyip Bizans’ı kuşatmak istiyor. İznik’e kadar gelmiş olan Anadolu Selçukluları’nı da kendisi örgütlüyor. Denizden ise Çaka Bey kurduğu donanma ile saldırmayı düşünüyor. Hatta bu emeline ulaşmak için iyi ilişkiler içine girdiği Selçuklu İmparatoru I. Kılıç Arslan’a kızını verip onu damadı bile yapıyor! Tabii tarih entrikalarla dolu. Çeşme’yi ve İzmir’i denizciliğin anavatanı yapan Çaka Bey iyi hazırlanmış bir Bizans kumpasında öldürülüyor. Bizans, Trakya’da Kıpçak Türklerini Peçeneklere karşı kışkırtıp onları etkisiz kılmış, diğer taraftan da Kılıç Arslan’ı ikna edip, Çaka Bey’i, onuruna verdiği bir ziyafet sofrasında göğsünden hançerleyerek öldürmesini sağlamış! Türk denizciliği, Barbaros Hayreddin Paşa, Kılıç Ali Paşa gibi büyük amiralleri, Piri Reis, Ali Macar Reis deniz alimleri ile tanınıyor ama işte bu kitap size denizlerin engin dünyasında pek de bilmediğimiz, tanımadığımız bir deniz kahramanının hayatını, dönemin fırtınalı ve çetin deniz savaşlarını anlatıyor. l www.denizlerkitabevi.com C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle