Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 ŞUBAT 2014 / SAYI 1457 5 Bizim ailede herkes deli Arzu Yanardağ sıkı bir korku gerilim filminde oynamak istiyor. Bir hayal kahramanı olma düşü var. Baharda bir polisiye ile beyazperdede olacak. Bir süredir Tai chi çalışıyor. Yanardağ hayatının her anını dolu dolu yaşıyor. Yorulmuyor mu? Bazen, eğer kaçarsa da İstanbul’dan Bodrum’a değil çok daha uzaklara gideceğini biliyor. Söyleşi: ALİ DENİZ USLU / Fotoğraf: GARBİS ÖZATAY A rzu Yanardağ Umutsuz Ev Kadınları dizisinin kadrosuna bir süreliğine katıldı. Uzun zamandır dizilerde rol almayan Yanardağ, Umutsuz Ev Kadınları’nda Elif’in (Ceyda Düvenci) üniversite arkadaşını canlandırıyor. Yanardağ tiyatro ile yaşıyor. Çünkü provaları terapi gibi görüyor. Karaktere girmek de bir tür arınma onun için. Televizyonda görünmeyince “yaşamıyor” kanısının farkında. Ama zaten onun derdi başka. Tiyatroyla yaşıyorsunuz bir süredir, onun dışında da sisteme dahil olmuyordunuz. Şimdi kısa bir dizi macerası yaşadınız, nasıl geldi, özlemiş misiniz? Ekranda olmak için her projeye evet deme alışkanlığım hâlâ yok. O yüzden hissetmediğim hiç bir işe bulaşmadım. Bu yüzden de hiç pişmanlığım yok. “Umutsuz Ev Kadınları” dizilerle yaptığım küçük bir flört oldu bu anlamda. Set muhteşem, oyuncular muhteşem, senaryo da öyle. Oturmuş ve yaşayan bir dizide rol almak benim için önemliydi, iyi hissettim kendimi. Tiyatro hayatınızı yönlendiriyor gibi şu anda. Her rol benim çocuğum demeyeceğim çünkü benim gerçekten bir çocuğum, kızım var! Tiyatro beni hiç bırakmadı, ben de tiyatroyu... Geçen ay annemin memleketi Manisa’da oynadık, sahneye çıktığım anda alkış aldım. İlk antre alkışımdı. Tiyatroya emek veriyorum, özen gösteriyorum. Aşk gibi işte! Müjdat Gezen Kültür Merkezi’nde eğitim aldım ama devamsızlıktan kaldım... Tabii ben bu işi sevmeseydim bu iş beni bırakırdı, beni bırakmayan tiyatroydu. Çünkü ben gönül verdim, o da karşılıksız bırakmadı. Komedi oynamak nasıl? Seyircinin tepkisi komedide çok anlaşılır oluyor, bu da sizi etkiliyor hemen. Seyirci ne kadar iyi ve hazırsa oyuncu da o kadar yükseliyor. Mesela bazı oyunların iletişime ihtiyacı yoktur, çıkar ve oynarsınız. Komedi böyle değil. O yüzden çok iyi oyunlarımız da oldu, çok kötüleri de... Şimdi “Terzinin Türküsü” isimli bir oyun var, iyi bir ekip olduk. Veysel Diker ve Ferdi Kurtuldu ile oynuyoruz. Gündemimde ise iki kişilik bir sahne çalışması görünüyor. Babam Halkevleri zamanında tiyatro yapıyormuş, İsmail Dümbüllü taklitleri... Ayrıca kayıtları var, plak kayıtları. İbiş ile Memiş radyo tiyatrosu. Çocukken babamın sesini dinliyorduk iyi hatırlıyorum. Annem ile oyun oynarlardı hatta! Ablamla birlikte oturup izlerdik. Annem Notre Dame’ın kamburu olurdu, kaşlarına patates yapıştırır kostüm hazırlardı. İşin özü biz de herkes deli! Hep fırtınalı bir hayatınız vardı, sizde de maraz olduğu kesin. Delilik geçer mi? Gençliğimi doya doya yaşadım. Korkusuzdum, çok anarşisttim. Şimdi duruldum ama fırtına öncesindeyim hep. Şimdi gençlere bıraktım deliliğimi, çünkü anne oldum. Bana bir şey olursa kızım ne olur sorusunu soruyorum bazen kendime. Kızım Alara’dan sonra çok şey değişti. Artık isteklerim daha gizemli, aşk ilişkilerimi konuşmuyorum mesela. Ancak evlenirsem haberi olur herkesin. Yani daha korunaklı bir hayatınız var? Evet, mesela veli toplantılarına gidiyorum! Diğer veliler için enteresan oluyor, kızımın arkadaşları ise beni çok seviyor. Alara okulda kulüp dersi olarak tiyatroyu seçti. Umarım tiyatro onun için ‘lise yıllarında tiyatro yapmıştım’ diyeceği bir hobi olarak kalır. Şimdilerde okulda bir oyun çalışıyorlar. Provalarına gittim geçen gün. Sahneye çıkıp taktik bile gösterdim. Neşeli bir anneyim, kendi çocuğum olmak isterdim! Sinema var mı ufukta? Bahara iki sinema filmi var. Biri polisiye olacak. Adamları yere sereceğim bir yapım, bir süredir Tai chi çalışıyorum antrenörümle. Tabii sorarsan en çok canlandırmak istediğim kadınlardan biri değil bu rol. En çok bir hayal kahramanı olmak istiyorum. Yaşım geçmeden fantastik macera tarzı bir filmde rol almak istiyorum açıkçası. Öte yandan karanlık tarafa ilgim çocuk yaşlardan beri hep var. Sıkı bir korku gerilim filminde oynamayı da çok isterim. Pek çoğumuzun istediği gibi kaçıp gitmek var mı hiç aklınızda? Ben kaçarsam çok uzağa kaçarım, yani İstanbul’dan Bodrum’a değil, başka bir kıtaya, başka bir dünyaya... l B Tek hayalim bir “The Beatles” kurmaktı kayıyorsunuz. Hepsi 17 yaşına kadar oldu bunların. Sonra ben üniversiteye gittim, abim başka bir yere, dağıldık. Eski röportajlarınıza baktığımızda Türk Sineması’na bakışınızın, pek umutlu olmadığını görüyoruz. Geçen yıllar, yeterli yolu katettirmedi mi sinemamıza, ufukta bir ışık yok mu hâlâ? Katediyor da öyle büyük bir aşama, dev dalgalar filan yok. Tabii ki başarılı, genç yönetmenler çıkıyor o başka. Özcan Alper, Pelin Esmer, Emin Alper, rahmetli Seyfi Teoman, ama daha çok “arthouse” sinemaydı, festivallik filmlerdi onlar. Senaryoda yaratıcılıkların olduğu, ana akım filmlerin yapılamamasıyla ilgili umutsuzluğum var. Bizde yapımcılar karşılığını görmeyecekse para harcamaktan çekiniyorlar. Bu ülkenin sinemada büyük adımlar atmasına müsaade edilmiyor. Kaçak’a neden evet dediniz? Dizideki Erkan karakterinin, diğerlerinden farkı nedir? Ben samimi konuşan bir insanım, hiç bir şeyden çekinmem. Kaçak’taki rolümü çok boyutlu bulmamama rağmen, elime gelen projelerden en iyisi olduğu için seçtim. Matematiğinin tutabileceğini düşündüğüm, üzerinde çalışılabilecek bir karakterdi. Ayrıca oyuncu kadrosuyla çalışmaktan da keyif duyabileceğim bir projeydi. Bugüne kadar daha idealist davrandığımı düşünüyorum, burada biraz maddiyatı önemsedim açıkçası. Ergenliğinizde, herkesin kızların peşinde koştuğu dönemlerde siz çok farklı boyutlardaymışşınız. Peki aşk, hayatınıza ne zaman girdi? Evet, biraz öyle oldu. Benim etrafımdaki kızların hiçbiri benim ilgilendiğim şeylerle ilgilenmiyordu, ben de onlarla ilgilenmiyordum haliyle. İçime kapanıp, kendi dünyamla ilgilendim. Hayatıma aşk bir kere girdi desem yeridir. 89 sene önceydi o da. Bir girdi pir girdi, bayağı uzun bir süre çok güzel bir şey yaşadım. O ilişkiden sonra aşka inancım da kalmadı açıkcası. Etrafımda, sırf bir şey yaşamış olmak için yaşanan, saçma sapan şeyler görüyorum. Ben hiç öyle şeyler yaşamadım, o yüzden şimdiye kadar tek bir ilişki yaşadım diyebilirim. Begüm Birgören ve Berk Hakman aşkı diye boy boy haberler gördük günlerce. Gerçeklik payı nedir bunların, bir de size soralım? Begüm benim çok yakın arkadaşım. Geçen İnanç’la da dışarı çıkmış setten sonra, onu da yazmışlar. Ben buradan magazinci arkadaşlara seslenmek istiyorum, bir erkeğin yanında bir dişi gördükleri zaman lütfen sakin olsunlar. İnsanlar yolda kuzenleri, arkadaşları ya da kardeşleriyle yürüyebilirler, heyecanlanmasınlar. Oyunculuğunuzun yanı sıra müzikle de sıkı bir ilişki içindesiniz. Neden sadece dinleyici olmayı seçtiniz? Müzik yoluna gitmedim çünkü müzik okuduğunuz zaman klasik disiplinde okuyorsunuz. Oradan çıktıktan sonra, genelde Devlet Senfoni ya da Devlet Operası gibi kurumsal yerlere gidiyorsunuz. Ben daha çok, rock müzik ve türevleriyle uğraştığım için klasik anlamda bir enstrüman öğrenmek istemedim. Ufak yaşlarda elektrik, akustik ve bas gitar çalmaya başlamıştım ben zaten, bir grup kurmak için gerekli şeylere sahiptim. Tiyatro, oyunculuk ve psikoloji daha çok ilgimi çekti. Siz de sosyal medyayı kullanıyorsunuz. İnternet özgürlüğünün gitgide daralan çerçevesi ve hesaplara yapılan sınırlayıcı müdahaleler sizi korkutmuyor mu? Tabii ki bu ülkenin geleceğiyle ilgili tedirgin oluyorsunuz. Bir şeyi ifade etme özgürlüğü elinden alındığında, siniri bozuluyor insanın. Artık hesaplar da derin kontroller altında. Siteler engelleniyor, haber alma özgürlüğünüz engelleniyor, birisi bir gerçeği birisiyle paylaşmak istiyor, önünü binlerce engel çıkıyor. Geleceğe dair endişeleniyor insan. Bugün bana olsa ne olacak, içeri girer çıkarım alt tarafı. Biz, ilerisiyle ilgili mücadele vermeliyiz. Beş sene on sene sonrası bizim çocuklarımız ne olacak, asıl onlarla ilgili bir endişe var. Yakın bir zamanda, yeni bir proje içinde görür müyüz sizi? Mor ve Ötesi’nden Harun’la, bir şarkı yazma atölyesine başladım şimdi. Daha önce yazmış olduğum şarkıları gösteriyoruz, o da kendi fikirlerini anlatıyor bize. Atölye sayesinde bayağı bir heyecanlandım, yeni şeyler yazıyorum. Uzun zamandır düşündüğüm bir albümü, hayata geçirme arzusu verdi bana. Çok yakın bir zamanda değil de, bir süre sonra, satması için değil, çocukluk hayalim olduğu için gerçekleştirecegim bunu. Yaza doğru da bir sinema filmi olabilir, şimdilik başka proje yok. l erk Hakman’la Beşiktaş’ta bir kafede buluştuk. Kararlaştırdığımız saatte geldi mekâna, geçti bulunduğumuz masaya. Oturur oturmaz da başladı, “bir film izledim, yok böyle bir şey, bitirmeden çıkamadım evden.” Ardından yakınıp, ekledi, “Türkiye’de böyle şeyler çıkmıyor, yok yani, olmuyor”... Ünlü oyuncuyla, Türk sinemasına bakışından, müzikle olan bağlarına, oyunculuk kariyerinden, özel hayatına pek çok şey konuştuk. Akdeniz Üniversitesi Turizm İşletmeciliği’den, Mimar Sinan’a uzanan bir hikâyeniz var. Nasıl oldu turizmden, oyunculuğa geçiş? Küçükken de ilgi duyduğum SERAP bir alandı tiyatro. DAMGACI Bayramlarda aile içinde çeşitli taklitler yapardım, okulda İngilizce ödevleri için skeçler hazırlardık. Tiyatroya gitmeye ciddi anlamda Antalya’da başladım. Turizm okurken, üniversitenin tiyatro kulübüne girdim, birkaç yıl çeşitli oyunlar çıkardık. Zaten İstanbul’a gelip bir grup kurma hayalim vardı, “okuyabilirsem burada okurum” diye düşündüm. Okulu üçüncü sınıfta bırakıp, konservatuar sınavlarına girdim. Mimar Sinan’ı kazanınca da çıktım geldim. Bulunduğunuz noktaya gelmenizi etkileyen olaylar, size çeşitli aydınlanmalar yaşatan kişiler oldu mu? Babamın kütüphanesinden çok yararlanırdım küçükken. 18 yaşında Doktor Bedri Ruhselman diye bir adamla tanıştım, Türkiye Metafizik Tetkitler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti Başkanı ve Neo Spiritualizm Başkanı. Onun kitabını ilk kez babamın kütüphanesinde görmüştüm. Bu bir dönüm noktası oldu diyebilirim. Sinemaya dair pek çok şeyiyse, ağabeyimden öğrendim. Müzik konusunda ağabey ve baba... Zaten babamın plaklarıyla büyüdük. Onları kurcalaya kurcalaya, o tarafa Fotoğraf: VEDAT ARIK Sinemayla olduğu kadar müzikle de oldukça kuvvetli bağlar içerisinde olan bir oyuncu Berk Hakman. Gözünü açtığından beri Britanya çıkışlı grupları dinlemiş. Herkesin, ileride olacağı mesleğin hayalini kurduğu zamanlarda onun tek istediği, The Beatles gibi ünlü olmakmış. “İdollerim de onlar üzerinedir, dünya görüşüm de” diyor. Yakışıklı oyuncu şu sıralar, Kaçak dizisiyle tekrardan ekranlarda. C M Y B