02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gördüğün müzik, duyduğun dans ESRA AÇIKGÖZ M eraklıları biliyordur kuşkusuz, ama ben onları ilk Kardeş Türküler’in 20. yıl konserinde dinledim. Sahneye çıktıklarında önce birkaç kişiydiler, sonra bir oyuna davet ettiler bizi ve altı bin kişilik bir orkestra olduk hep birlikte; ellerimiz, parmaklarımız, bacaklarımızla çıkardığımız seslerle aynı şarkıyı çalan altı bin kişilik bir orkestra olarak “kendi kendimizi çaldık”. İsimlerini tam da bu eylemden alıyor KeKeÇa, beden perküsyonu üzerine kafa yoran bir topluluk. Kurucusu etnomüzikolog Tugay Başar yola çıktığında aklında sahnelerde yer alacak bir grup yoktu, o sadece “sese yol açan hareket”in peşinden gitti. Ona Mozaik grubunun perküsyoncu ve solistlerinden Timuçin Gürer katıldı, daha sonra da Gevende’nin davulcusu Gökçe Gürçay, Ayşe Akarsu ve Ezo Sunal. Biz de beden perküsyonunu grup üyeleri Gökçe Gürçay ve Ayşe Akarsu’yla konuştuk. Beden perküsyonu pek bilinen bir sanat değil. Siz niye başladınız, ne çekti sizi? Gökçe Gürçay: Uzun süredir perküsyon eğitimleri, perküsyon çemberleri yapıyor ve bir kolaylaştırıcı olarak, dili, kelimeleri, elleri kullanıyordum. Ama beden perküsyonu diye bir alan olduğunun farkında bile değildim. Herkese perküsyon dağıtsak ve çalmayı öğretsem diye hayal ediyordum, beden perküsyonu bunun için biçilmiş kaftandı. Ayrıca çekici bir mizahı var, çıkacak ses belli zannederken sonsuz ihtimallere açılıyor. Ayşe Akarsu: Beni interaktif olması çekti. Çok iyi bir müzisyen binlerce seyirci karşısında harika şeyler yaratır, ayakta alkışlanır, ama beden perküsyonunda binlerce insanla tek bir ses oluyorsunuz ve o interaktivite sahne ve seyirci arasında ister istemez olan astüst ilişkisini kırıyor; ilişkileri eşitleyip her bedeni enstrüman, herkesi inanılmaz bir sanatçıya dönüştürüyor, bunu da artık unuttuğumuz bir şeyle, bedenimizle yapıyor, öze dönüyorsunuz. “Sese yol açan hareket”in peşinde bir grup KeKeÇa, dolayısıyla hızlı şeyler yapmaktan önce, “Ben nasıl bir hareket yapıyorum ki o sese yol açıyor”u araştırıyor. O zaman da devreye, beden mekanizmaları, dengeler, duygu ve düşünceler giriyor. Beden perküsyonu dans veya müzik olmayan, ikisinden de bir şeyler alan ve bedeni de, ruhu da bütünleyen bir şey. Keith Terry’nin “gördüğün müzik, duyduğun dans” lafı iyi bir tanım. Peki bedenlerinize bu kadar kafa yorarken, uğraşırken ne öğrendiniz; beden perküsyonu insana ne öğretiyor? G. Gürçay: Hâlâ öğreniyoruz. “Sese yol açan hareket” hali günlük yaşamımızdaki hareket ve duruşumuzda da düşünmemiz gerekenler olduğunu ortaya çıkardı. Kendini çalarken, sesin en güzel hali, en doğal hareketle çıkıyor. Benim herhalde en çok öğrendiğim şey bedeni kasmamak gerektiği. Kasılı bir beden aslında kasılı bir zihin, kasılı bir kas engelli bir vücut demek. A. Akarsu: Spor, yoga, dans gibi aktivitelere yakın olduğum halde 30 yıl yere doğru basmadığımı fark ettim; yerçekimiyle barışık, sağlıklı ve dengeli yürümüyormuşum bile! Bir de ben solağım ve bunun zorluğunu hep yaşadım; son iki, üç yıldır hem sol, hem sağımı kullanıyorum. Zihinsel ve motor becerilerim değişti. Bir de bunun beyne etkisi var tabii. Daha anlayışlı, sakin olmaya başladım. İnsanlar nasıl değişiyorlar biliyor, ama değişemeyeni de anlıyorum, çünkü değişimin zorluğunu biliyorum. Bir sene sadece elimi, aynı duygu, rahatlıkla vurarak aynı sesi çıkarmak için çalıştım zira. Ne kadar ses çıkabilir ki bir bedenden? G. Gürçay: Ses zenginliği bir alana bağlı olarak değişiyor kuşkusuz. Ama bir elin bir yere vurmasıyla çıkan sesin farklı tonları var. Ayaklar bir ritmi, belki de uzun bir cümleyi kurarken, ellerin üst bedende ona uygun başka poliritmik şeyler yapması, aynı zamanda ağızla ona Eğlenceliler. Sizi birkaç dakikada bu eğlenceye çekebilecek kadar da enerjikler. Kardeş Türküler’e 20. yıl konserlerinde eşlik ettiklerinde altı bin izleyiciyi devasa bir koroya çevirebilmeleri bundan. KeKeÇa yani Kendin Kendini Çal bir beden perküsyonu grubu. O ne diyenlere; “Gördüğün müzik, duyduğun dans”. başka bir ritim kazandırmak ve bunların zaman zaman bedende yer değiştirmesi… çok sonsuz. Bunları birkaç kişiyle arka arkaya yaptığınızda bir koreografiye dönüşüyor ses kompozisyonu, çünkü içinde hareket barınıyor. Bu sefer dansın ve müziğin olasılıkları çarpışmaya başlıyor. İşitme engellilerle beden perküsyonu çalışmaları yapıyorsunuz. Bu tam da beden perküsyonunun “gördüğün müzik, duyduğun dans” tanımına uygun. A. Akarsu: Tugay 2007’de Anadolu Üniversitesi Engelliler Entegre Yüksek Okulu’nda okuyan işitme engelli gençlerle “Her Beden Duyar” projesine başlamış, hâlâ devam ediyor, orası bizim bir parçamız artık. Kimi hiç, kimi belli düzeyde duymuyor. Çocuklarla Türkiye’nin pek çok yerine, yurtdışına turnelere çıktık. Onları daha nereye taşıyabiliriz diye araştırıyoruz. G. Gürçay: Dans etmek duyma eşiğiyle alakalı değil, insanın içinde var olan bir şey, biz onunla bağlantı kuruyoruz. Bu sezon yedi tiyatrocu ve 16 işitme engelli öğrenci beden perküsyonunun yoğun olduğu “Midas’ın Kulakları”nı sahneliyor. Sizin bir projeniz var mı? G. Gürçay: 510 Kasım’da San Francisco’da gerçekleştirilecek 6. Uluslararası Beden Müziği Festivali’ndeyiz. A. Akarsu: Orada Yunanistan, Amerika ve Türkiyeli kadın sanatçılar ortak performans yapacağız. Onun dışında Tugay iki yıldır Anadolu Otizm Vakfı’nda çalışıyor, oradan da bir şeyler çıkacaktır. Kardeş Türküler’le bir süre daha beraberiz, diye düşünüyoruz. l Fotoğraf: Mike Melnyk C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle