Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 22 EYLÜL 2013 / SAYI 1435 “Yaşayan ölüler” direniyor ALİ DENİZ USLU K orku sineması tutkunları için George Romero büyük bir efsane. Ne de olsa zombi kültünün yaratıcısı muhalif yönetmen yaşayanların iktidarını ölülerle eleştirmekte büyük bir üstattı. Romero’nun kült filmi “Yaşayan Ölülerin Gecesi” yarım yüzyıl önce yaşayanlara derdini anlatmaya başladığında “korku” filmlerinin yalnızca korku filmi olmadığı da ortaya çıkıyordu. Zombi filmeri bu yüzden kemik bir kitleye hitap etti hep. Hollywood ise mesafesini uzun yıllar korudu. Daha sonradan pazarlanabilir cevheri fark edip dev prodüksiyonlarla kapılarını yaşayan ölülere açtı. 80'ler ve 90'lar orta karar, üçüncü sınıf bol kanlı zombi filmleri ile geçti. 2000 yıllar da bu anlamda çok verimli değildi. Ama Brad Pitt bile geçtiğimiz aylarda peyazperdeye gördüğümüz modern zombi filmi “World War Z”de kamera karşısındaydı. Son bir kaç yıldır ise Frank Darabont tarafından geliştirilen Amerikan televizyon dizisi “The Walking Dead” girdi hayatımıza. Bu arada Frank Darabont için küçük bir hatırlatma, Darabont aynı zamanda imdb’de en iyi film olarak gösterilen “Esaretin Bedeli”, “Yeşil Yol”, “Sis” gibi kült filmlerin de yönetmeni. Robert Kirkman, Tony Moore ve Charlie Adlard’ın aynı adlı çizgi romanına televizyona transfer olan “The Walking Dead”, kıyamet kurgusu ile dramayı öyle iyi birleştirdi ki tek sezon çekilmesi planlanırken dördüncü sezonu için geri sayıma başladı bile. Her yaştan, her kültürden izleyici kitlesine ulaştı. Popüler diziler arasında bir anda yükseldi ve yerini sağlamlaştırdı. İnsanlar televizyon başına zombilerle köşe kapmaca oynayan bir avuç insanı izlemek için geçti. Bu her anlamda bir başarı! Ticari yönü uzun vadeli görünmeyen bir yapım bir anda kültleşti. Elbette bunun pek Zombileri yeniden hayatımıza sokan “The Walking Dead” dizisi yeni sezon için gün sayıyor. Kapitalizmin ölü kahramanları yaşayanlara ders vermeye devam ediyor. Michonne karakterine Danai Jekesai Gurira hayat veriyor. Başrolde Andrew Lincoln oynuyor. çok nedeni olabilir. Benim durduğum nokta ise çok başka. Çünkü zombi filmlerini nasıl ve nerenizle izlediğiniz önemli! Yalnızca vahşet görüyorsanız bu filmlerde algınızda epey eksiklikler var demektir. İşte o yüzden zombi filmeri üzerine kısa bir bilgilendirme yapmakta fayda var. Zombiler yalnızca kan ve et peşinde koşan yaşayan ölüler değil! Yani mesele başka... Zombiler aç olmasalar da tüketiyor ve zombiliği bulaştırıyorlar. Sürekli tüketmek tek dertleri. Günümüzde de bu zombiler AVM'leri dolduruyor. Zombi filmlerinde de kendilerini güvene alanlar, küçük bir medeniyet kurup iktidarlarını koruyorlar. Çaresizlik korunaklı hayatlarıya bütünleşiyor. Bir de zombilerin kafaları hiç çalışmıyor. Esas hikaye de toplumun kafasının çalışmadığı zaten. Çünkü kapitalizm gerçek anlamda “yaşayan ölüler” yarattı. İşte hayat filminin zombileri de biziz, alışveriş merkezlerini dolduran, ihtiyacımız olmadığı halde sürekli tüketmekten vazgeçmeyen şehirli olanlar. HEPİMİZ ZOMBİYİZ Zombileri öldürmek için onları başlarından vurmak gerekiyor, ya da kafalarını kesmek... Zombi kültüründe bu da bir alt metin. Çünkü düşünemedikleri yer beyinleri, kafaları. İşte onu ortadan kaldırınca da zombiler ölüyor. Sizi bilmem de hayat bu filmlerden daha ürkütücü, acıtıcı. Televizyon kanallarında afyon spor programları, sınıflandırılamayacak kadar kötü. Brezilya dizilerinin çakmalarını izlerken şehirler yanıyor, insanlar şiddet görüyor, öldürülüyor. Belli ki hissizleştik, vicdanımız kurudu. Ama siz neyi, niye izlediğinizi bilin. Öyle olmasa da niyetiniz bu olsun, kötü mü? “The Walking Dead” yalnızca bir dizi belki, fazla anlam yüklemek de saçma geliyor olabilir. Zombi filmleri geleneği gereği kanı, eti ve ölümü kullanarak medeniyetin medeniyetsizlik olduğunun altını çiziyor. Bu tarz yapımların başlangıçları da fludur. Sinema kurgusuna bağlı bir neden aranmaz ve bakmışsınız bir sabah dünyanın büyük bir kısmı zombi olarak uyanır. Kurgu böyle başlar, hızla yayılır ve insanların kaçış mücadelesi izleyici tutar. The Walking Dead'de de durum farklı değil. Zombilerin ortaya çıkışı sonrasında yaşam mücadelesi veren bir küçük grup güvenli bir yer için kaçarlar, elbette medeniyet ortadan kalkınca insani değerler ve vicdan da ortadan kaybolur. Herkes düşmandır artık, zombiler ise ölümü getiren, taşıyan figürler olarak saldırır, durur. Sineklerin Tanrısı'nı okuduysanız bilirsiniz ve anlarsınız bunun ne demek olduğunu. Bu arada dizinin oyuncu kadrosu epey sağlam; Andrew Lincoln, Jon Bernthal, Sarah Wayne Callies, Laurie Holden, Jeffrey DeMunn, Steven Yeun, Chandler Riggs, Norman Reedus, Lauren Cohan, Danai Gurira ve David Morrissey. Henüz hiç biri tükenmişlik sendromuna yakalanmadı! Şimdi de dizinin dördüncü sezonu Amerika yayınından sadece birgün sonra FX’te yayınlanacak. Eğer daha önce zombilerle tanışmadıysanız bu iyi bir fırsat, vasatlığına alıştığınız yerli yapımlar arasından hızla sıyrılıp hayatınıza sızmaları da muhtemel. l alidenizuslu@gmail.com C M Y B