Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 EYLÜL 2013 / SAYI 1434 7 Savaş çekilir şey değil! ESRA AÇIKGÖZ B arış İçin Sinema Kolektifi, ABD’nin Irak’a saldırı hazırlığı olduğu dönemde çıktı karşımıza. Hayatın farklı alanlarındaki 100 insanın 1 dakikada barışı anlattığı kolektif bir filme imza attılar. “Sinemanın yalnızca belli kesimin işi ve uğraşı olmadığını, savaş gramerine karşı yeryüzünde kalıcı barışı dillendiren ve sinemayı, hayatı dönüştürebilecek bir araç ve amaç olarak benimseyen” insanlarla on yıldır yollarına devam ediyorlar. Şimdi, Ortadoğu’nun kaynadığı, insanların birbiri ardına öldürüldüğü, sürgüne mahkum edildiği ve Türkiye’nin de savaşa sokulmaya çalışıldığı şu günlerde yeniden seslerini yükseltiyorlar ve “Savaş Çekilir Şey Değil” diyerek, 1 dakikada barışı anlatacak filmlerinizi bekliyorlar. Kolektifin kurucularından sinemacı Gürşat Özdamar’ı dinleyin. Kimlerden oluşuyor Barış İçin Sinema kolektifi? Başta üç kişiydik; Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Barış Özkaya, Açık Radyo programcısı Başak Ertür ve ben. “Savaşa karşı tek başıma ne yapabilirim” sözünü sık duymaya başlamıştık ve eğer kişi bir şeye inanıyorsa yalnız bile olsa bunun ne denli önemli olduğundan hareket ettik. Ama bunun da yeterli olmadığının farkında olarak, birlerden oluşacak bir toplam vurgusu üzerinden 100 filmi, yani 100 ayrı yönetmeni bir filmde buluşturma fikriyle düşüncelerimizi çevremizdekilere açtık. Kolektif giderek çoğaldı, ücretsiz ve herkese açık sinema kampı düzenledi. Bu filmlerde oynayanlar, senaryosunu yazanlar, hatta filmleri izletmek için mekân sağlayanlar dahil pek çok kişi kolektifte yer aldı. En çok da Kıbrıs’tan katılım bizi sevindirdi. Kıbrıs’lı dostlarımızla Kıbrıs’ta Birarada Biradada projesini gerçekleştirdik. Bir dakikada barışı anlatabilmek mümkün mü? 1 dakikada, yani hemen hemen siz bu satırları okuduğunuz sürede, açlıktan, hastalıktan ve savaşlardan dolayı 99’u çocuk olmak üzere 200 kişi ölmüş olacak. Sanırız, 1 dakika oldukça yeterli uzunlukta bir süre. Suriye, Mısır, Rojava’da yaşananları düşününce barışa olan ihtiyacımızın daha da yakıcı bir şekilde ortaya çıktığı şu günleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeryüzündeki birçok coğrafyada aradan geçen bu 10 yıllık sürede, savaşların ardı arkası kesilmedi. Doğrudan çatışmanın, savaşın olmadığı gibi görünen yerlerde de, hep iç ya da dış tehditler bahaneleriyle militer yapı varlığını sürdürdü. Tam da devletlerin barışı dillendirdiği dönem, aslında savaşa hazırlık olarak geçti. Yaşadığımız topraklarda da 30 yıldan fazladır Suriye’de binlerce insan hayatını kaybetti, Mısır’da da. Üstelik ölümler her geçen gün artıyor. İşte böyle bir zaman da barışı anlatan bir film yapacak Barış İçin Sinema Kolektifi ve bunun için herkesi desteğe çağırıyor. Yapmanız gereken tek şey, barışı anlatan bir dakikalık filminizi onlara yollamak. süren ve on binlerce gencin, kadının, çocuğun ölümüne neden olan savaş ortamının etkileri ortada. Gerçi son yıllarda barışın tesis edilmesi için farklı açılımlar, adımlar atılıyor gibi yapıldıysa da, bu dev militer yapılanmalar ortadan kalkmadıkça Roboski’deki gibi katliamların sonlanmayacağını biliyoruz. Benzer biçimde Mısır’da ve Suriye’de yaşanan toplumsal olaylar sıcak çatışmalara dönüştü ve her iki ülkeyi olduğu kadar bölgeyi ve dünyayı da tehdit eder hale büründü. Elbette tüm katliamların bir an önce bitmesini herkes ister. Ama bunun barış demek olmadığının altını çizmek isterim. Evet, belki çatışmalar sonlanabilir, ama iktidarlar ve tahakkümcü zihniyetleri baskıyla, zorla varlıklarını sürdürmek istediği sürece gerçek barıştan söz edemeyiz. Sinemanın barışı sağlamakta nasıl bir katkısı olabilir? Barış yalnızca silahların susmasıyla değil, insanların ne efendi ne de köle olduğu, Gürşat Özdamar paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür bir dünyada mümkün olabilir. Ayrıca yalnızca insanların değil, dünyadaki tüm canlıların ve varlıkların uyum içinde yaşama durumudur. Elbette, biz barış isteyen sinemacılar, bir filmle barışın gelmeyeceğinin farkındayız. Ama bize dayatılan zihniyetin aksine, paylaşmayı ve dayanışmayı esas alan bir yöntemle filmler üretelim ve bunları izleyiciye ulaştırarak barışın sesini duyulur kılalım çabasındayız. Barış için zihnini, kamerasını çalıştırmak isteyenler ne yapmalı? Her yönetmen kendi 1 dakikasını kurmaca, belgesel, deneysel ya da animasyon olarak hazırlayabilir. Birden fazla filmle de katılabilir. Filmler HD çözünürlükte hazırlanmalı, barisicinsinema.net adresindeki katılım formuyla siteye yüklenmeli. Önceki projeye ilkokul öğrencileri de katıldı, daha önce hiç sinema bilgisi olmayan yetişkinler de. Hatta birçok ülkeden değişik dillerde film hazırlayıp yollayanlar oldu. Bu kez de sanırız öyle olacak. Kamerası olmayanlara, oyuncu bulmakta güçlük çekenlere yardım da veriliyor... Elbette, ama aslında böyle bir desteği sağlayabilecek artı bir varlığımız yok. Ancak projeye katılmak isteyen ama diyelim ki kamerası olmayan, bir oyuncuya ihtiyacı olan ya da kurgu desteği isteyenlerle bunu yapabilecek kişileri bir araya getirerek dayanışma sağladık. Yine bunu yapacağız. Doğru bir düşünceyle yola çıkıldığında aslında kapitalist üretim ilişkilerinde bencilleşen ve yabancılaşan bireyler yerine, paylaşan ve dayanışan, bir başkası için karşılıksız destek sunan öznelerin belirginleşmesi pekâlâ sağlanabiliyor. Barışı da elbette ki, bencil bireyler değil, özgür özneler sağlayabilir. Yarışarak değil dayanışarak bütün herkesi bu projede aktif olmaya, barış için 1 adım atmaya çağırıyoruz. Çünkü, savaş çekilir şey değil! l Esassentır Lav sıtori geleceksin diye YARIN var... Mehmet Tuncer Off the record Gaz bulutlarını yutan galaksi görüntülenmiş!.. Taksim’deki MOBESE’den mi?.. Hesap adamı Dünyaya dakikada 360 yıldırım çarpıyormuş! Bi de yer çarpsa 720 eder... Kıla kıllık edene yazıklar olsun. A. Zeki Yeşil Misafir şair Kötülük derslerine çalışarak Tarihin önüne çıkamazsın dostum *** Gölgesini yitirmiş bir sessizlik bu Sana da bana da yaramaz dostum *** Düzenin aynası çatlamış Sökükleri dikiş tutmuyor *** Suyu terletmeden yola çıkma çocuk Mehmet Kıyat Artşop Misafir çizer: Nikola Listes Sahibinden temiz Renk geçişleri için vize zorunluluğu getiriliyor. Yaşlı denemeyecek kadar gencim... DENİZ ÜLKÜTEKİN ürk sinemasında seksen sonrasında kilometre taşı olmuş bir film varsa kadrosunda Nergis Çorakçı isimini görme ihtimaliniz çok yüksek. Çorakçı şimdilerde Benim Hâlâ Umudum Var dizisiyle kendini ekranlarda gösteriyor. Ancak onun oyunculuk hayatı son çalışmasıyla özetleneyecek kadar geniş... Öncelikle Benim Hâlâ Umudum Var dizisinden bahsedebilir misiniz? Yer aldığınız onca proje içinde bu diziyi nereye koyarsınız? Gold Yapım’dan teklif geldiğinde isim olarak çok sıcak gelmişti. Hikâyeyi daha öğrenmeden “Benim Hâlâ Umudum Var” adını duyduğumda MFÖ’nün o güzelim parçası aklıma gelmişti. Umutlu olma konusunda gitgeller yaşayan biri olarak, tek günlerde umutlu, çift günlerde umutsuz olmaya karar vermiştim adeta o günlerde. Umutlu olup olmama konusunda bir uçtan bir uca savrulduğum bir dönemdi. Hikâyeyi okuduktan sonra Külkedisi hikâyesi diye düşündüm ama senaryoda diğer bölümleri okuyunca umut ve umutsuzluğun içiçe geçtiği, kahramanlarına şefkatle yaklaşan bir hikâyeyle karşılaştım. Umut’un annesi Zeliha esrarlı geçmişine, tüm zor koşullara rağmen dik durmaya çalışan bir kadındı. Umut ise toplumca kadınlara biçilen rolleri reddedip başkaldıran, kendi doğruları ve mutluluğu için çaba gösteren bir genç kızdı. Karakterlerin çelişkileri, acıları, heyecanları, umutları bu projede olma isteği uyandırdı bende. Her yeni proje yeni bir dünyadır. T Oynadığınız karakterle yerinizi aldığınız bu dünyaya kanlı canlı bir karakter sunabilmek için sorular sorup cevaplarını aramanız gerekir. Zeliha’nın daha önce oynadığım karakterlerden en belirgin farkı; Kazara da olsa kocasını öldürmüş olması. Alın size bir soru daha; Birisini öldürdüğünüzü bilerek nasıl yaşarsınız? Hayatı nasıl taşırsınız? Zeliha bana yakın bir karakter değil diye düşünsem de, sonuçta her oynadığım karakter günahıyla sevabıyla benim içimden çıkıyor. Zeliha’nın farklılıkları onu daha çok didiklememi sağlıyor o kadar. Sonuçta ikimiz ve Çağan Irmak yaptıkları işlerle beni besleyen çok değerli iki yönetmen. Anlattıkları öyküler beni hep ilgilendirdi; Seyirci olarak da, oyuncu olarak da. Yavuz Turgul’la ilk tanışmam Fahriye Abla filmiyle oldu. Kadın meselesine bakışı beni etkilemişti. Finalde kadının fabrikaya girmesi, kurtuluşu kendinde araması bana iyi gelmişti. Yavuz Turgul’un bu ilk buluşmadan sonraki her filmi beni çok ilgilendirdi ve etkiledi. 89 yılıydı, Şehir Tiyatrosu’nda Eugene O’Neill’ın Günden Geceye adlı oyununu oynuyorduk. 23 Aralık günü oyuna gitmek üzere Yıllardır sinema, tiyatro ve televizyon ekranlarında görmeye alıştığımız Nergis Çorakçı yeteneklerini şu sıralar Benim Hâlâ Umudum Var dizisinde sergiliyor. Geleceğe yönelik hırsları ve istekleri bitmiş değil. Görünen o ki, bu da onu genç tutuyor. de kadınız ve anneyiz. Seyirciden aldığım tepkilere bakınca iyi yolda olduğumuzu düşünüyorum. Geçmiş dizilerime bakınca onlarla vedalaşmışım bir şekilde. Şu anda Zeliha ile yürüyorum ve biliyorum ki bir gün o da gidecek. Bana hoş çakal diyecek… Türk sinemasının sıra dışı yapımaları Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Babam ve Oğlum’un kadrosunda siz varsınız? Bunun sırrı nedir? İyi film çekmek isteyen yönemen önce sizinle mi anlaşıyor? Böyle bir soru için çok teşekkür ederim, ama cevap bende değil. Ayrıca o sırra vâkıf olsaydım bile sizinle bunu paylaşmazdım emin olun. Yavuz Turgul evden çıkarken telefon çaldı. Cep telefonunun icat edilmediği yıllar. Erler filmden Yavuz Turgul’un yeni filmi için görüşmeye çağırıyorlardı. Tansiyonum çıkmayacak kadar gençtim, galiba düştü. Donakaldım, ne diyeceğimi bilemedim çünkü o gün görüşmeye gidemezdim. Bunu zar zor söyleyince karşımdaki ses biraz da bozularak neden diye sordu. O gün nikâhım var evleniyorum dedim. Sezon devam ediyordu, balayına çıkmayacaktık ve 27 Aralık için sözleştik. Nikâh öncesi saçım yapılırken bile “acaba film de olabilecek miyim” diye düşünmekten kendimi alamıyordum… Görüşmeden sonra filmde oynayacağımın belli olması çok hoş bir evlilik hediyesi olmuştu. İlk gösterim de Emek Sineması’nda yapılmıştı. Yavuz Turgul’un vazgeçilmez oyuncusu olduğunuz belli. Kendisiyle nasıl bir ilişkiniz var? Mutlaka onunla pek çok anınız da vardır. Kendisi sıradışı bir yönetmen olduğu kadar sıradışı bir insan da olmalı. Vazgeçilmez oyuncusu olup olmadığımı bir sonraki filminde göreceğiz. Işte oyuncunun sonsuz hırsı. Şaka bir yana işleriyle var olmayı tercih ettiğini iyi bildiğim bir kişi hakkında burada kelam etmek haddim değil diye düşünüyorum. Böylesi başarılı filmlerde yer almış biri olarak son dönemde çekilen yeni kuşak Türk filmlerini ve yönetmenlerin nasıl değerlendiriyorsunuz? Seksende oluşan zorba dil, her şeyi pazara dönüştüren vahşi kapitalizm, zaten kurumsallaşamayan sinemanın kısıtlanan özgürlüklerle baskı altına alınması, ülkeyi neredeyse film çekilemez bir hale getirmişti. Sonraki yıllarda kendini yeniden var etmeye çalışan sinema kendine tepkisel ve daha kişisel yeni bir dil geliştirdi. Bugünün yeni kuşak sinemacıları bu sürecin devamında bir yandan pazarda var olma savaşı verirken, cesaretle ve yüreklilikle hikâyelerini tüm dünyaya ulaştırmak için büyük bir çaba içersindeler. Emek Sineması’nı koruyabilmek için gaz yemeyi umursamayan, direnen insanlar. Yorucu ama bir o kadar da heyecan verici bir dönem. Tiyatroda geleceğe yönelik planlarınız neler? Genç olamayacak kadar yaşlı, yaşlı olamayacak kadar gencim. Mensubu olduğum Şehir Tiyatrosu’nun yaşadığı yönetmelik değişikliği ve içinde bulunduğu durumun belirsizliği plan yapmamı engelliyor. Şu anda sadece var olan oyunlarıma devam ederek, yeni bir projeye iştahlanmadan biraz durmayı ve bol bol oyun izlemeyi istiyorum. l C M Y B