Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 AĞUSTOS 2013 / SAYI 1430 5 Tülay German: İstanbul’dan gelen sesler yaşamıma yaşam katıyor Hıfzı TOPUZ T ülay German’ı bir yıldır görmemiştim. Paris’e gelir gelmez aradım. Çığlıklar attı. “Yarın akşam Kerem’le sana geleceğiz. Ama sakın bir şeyler hazırlama. Şarabı Kerem getirecek. Ben de sana Bastille Pazarı’ndan beyaz peynir, siyah zeytin ve mezelik domates alacağım” dedim. Güç bela kabul etti. Ertesi akşam bizi kapıda sevinçle karşıladı. Hemen çilingir sofrasını hazırladı ve sohbete başladık. Anlatılacak o kadar çok şey birikmişti ki, Taksim Gezi Parkı’ndaki direniş, Beşiktaş, Kuğulu Park ve Kadıköy gösterileri, İzmir Gündoğan Meydanı’ndaki olaylar… Yakın birkaç dostu İstanbul’dan ona telefon ederek Halk TV’yi dinletiyorlar, o da olayları sıcağı sıcağına yaşıyordu. Tülay’ın en önemli haber kaynağı Halk TV’ydi. O yayınlar internet aracılığıyla Paris’e ulaşıyordu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği Basın Özgürlüğü Ödülü’ne bu yıl aday olarak Halk TV’yi önerdiğimi Tülay’a söyledim. “Çok haklısın” dedi. “Şimdiye kadar, hiç bu kadar yararlı ve bu kadar devrimci bir yayın izlememiştik.” Tam o sırada telefon çaldı. Bir dostu ona galiba Taksim Gezi’deki gençlerin hep bir ağızdan “Kızılcıklar oldu mu”yu söylediklerini ve arkasından da onun sesinin duyulduğunu anlatıyordu. Tülay çok heyecanlandı. Ne kadar sevinse haklıydı. Elli yıl önce söylediği bir türkü devrim klasikleri arasına karışmıştı. Bize durmadan direniş olayları üzerine sorular yöneltti. Anlattıklarımı dinlerken gözlerinin içi gülüyordu. 1968 Paris olaylarını yeniden yaşıyormuş gibiydi. Ankara ve İstanbul’da sahneye çıktığı kulüplerde türkülerini haykırırken duyduğu heyecanın izleri hâlâ yüzünden okunuyordu. Tülay, o günlerde devrimleri müjdeliyor ve coşkuyla alkışlanıyordu. Aradan elli yıl geçmiş ama devrim coşkusunu o hiç yitirmemişti. Oysa o yıllardan beri Türkiye’de çok şeyler değişmiş ve değişiyordu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Yıllar önce bir süre ikimiz de karamsarlık içindeydik. “Türk Bahar’ı hiç gelmeyecek mi” diye birbirimize soruyorduk. Yalnız o mu, buraya her gelişimde Fransız dostlarım bana “Türkiye Baharı’nı ne zaman göreceğiz, bahar gelmeden yaz geldi geçti” Sziget hep özgür! “Özgürlük Adası Sziget Festivali”nde bu yılda 70 ülkeden yaklaşık yarım milyon müzik sever bir araya geldi. Blur, Nick Cave and the Bad Seeds, Franz Ferdinand, Editors, Mika, David Guetta, Bad Religion, Calexico, Skunk Anansie gibi dünya müziğin büyük isimleri sahne aldı. Ama dert hep aynıydı: “Daha yaşanabilir bir dünya mümkün!” Ali Deniz USLU A slında Sziget’in Türk tarihinde de önemli bir yeri bulunuyor. Osmanlılar’ın Avrupa’da Viyana kuşatmasından önceki son adımı olan Zigetvar Savaşı’nın yapıldığı yer olan Sziget, şimdilerdeyse pek çok farklı ülkeden gencin bir araya geldiği bu özgürlük festivaline ev sahipliği yapıyor. “Özgürlük Adası Sziget Festivali”nde bu sene Blur, Nick Cave and the Bad Seeds, Franz Ferdinand, Editors, Mika, David Guetta, Bad Religion, Calexico, Tame Impala, Zaz, Biffy Clyro, Everything Everything, Skunk Anansie, Little Boots, Peter, Bjorn & John, Triggerfin ger, Regina Spektor, The Cribs, Empire of the Sun, Bat For Lashes, SkaP, Boys Noize, Azealia Banks, The Parov Stelar Band, Woodkid, Enter Shakiri ve The Joy Formidable gibi dünya müzik âleminin devleri sahne aldı. 76 hektar ormanlık bir adaya kurulmuş olan Sziget festivalinde müzik severler, 60’tan fazla sahnede müzikle buluşma fırsatı yakaladı. Elbette yalnızca müzik yoktu “Özgürlükler Adası”nda! Sziget sirkinden dev sokak tiyatrosuna, tribute sahnesinden, barlar sokağına kadar daha birçok etkinlik dünyanın her yerinden gelen günlük yaklaşık yüz bin gençle buluştu. Her yıl yaklaşık 70 ülkeden 500 binden fazla müzik tutkununun katıldığı Sziget’te rock’tan elektronik müziğe, punk’tan folk’a, jazz/blues’dan pop’a, Balkan ve diğer kültürlerin farklı tarzlarını içeren müzikleri bulmak mümkündü. Bu yıl Sziget de bir farklılık daha vardı. Türkiye’den Yeni Rakı, rakı kültürünü yurtdışında tanıtma çalışmalarını, ilk olarak Almanya’da düzenlediği ‘The Spirit of İstanbul Fest’ ve daha sonra Fransa’da ‘Cannes Lions International Festival of Creativity’ ile İngiltere’de ‘London Awards Week’ gibi önemli sponsorlukların ardından şimdi de Avrupa’nın en büyük müzik festivali olan ve Özgürlük Adası’nda gerçekleşen Sziget’e katılarak devam ettirdi. Rakı kültürünün içinde Fotoğraflar: Fethi Karaduman barındırdığı farklılıkları ve çeşitliliği ifade eden The “Fusion is Beautiful” konseptiyle Sziget’te yer alan Yeni Rakı, Avrupa’da “Spirit of Istanbulİstanbul’un ruhu” olarak tanınıyor. Festival kapsamında fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut da Türk ve yabancı rock sanatçılarından oluşturduğu Rock’n Frame sergisini Yeni Rakı için festival alanında kuruldu. “Rock’n Frame” sergisinde; Alice Cooper, Metallica, Apocalyptica, Die Toten Hosen ve Ozzy Osbourne gibi rock åleminin ustaları vardı. Sziget Macarca “ada” anlamına geliyor. Neredeyse 20 yıl önce bu günlerde, bir grup gencin kendilerini özgür hissedebilecekleri, dünyanın her yerinden gelen gençler ile bir hafta boyunca aralıksız ve hiçbir kısıtlama olmadan eğlenebilecekleri bir alanda kendi cumhuriyetlerini kurmak istemesiyle Sziget Festivali doğdu. Bu düş büyüdü her yıl heyecanla beklenen bir etkinlik oldu. Yeni Rakı’nın sponsoru olduğu Roma Tent’te ise dünyanın değişik yerlerinden gelen ve Indian Circus, Dutch popreggaefolk, French guitar music, Italian punkdubotantik ve klasik hitleriyle Czardas ve Bossa Nova, French manouche swing, tango ve caz stilinde müzikler vardı. Roma Tent’te ayrıca Mehmet Turgut ile birlikte Kaan Sezgin (Sezyum) Doğan Duru ve Nadir Duman da Dj performansları yaptı. Özgürlükler Adası’nda Gezi Direnişi de unutulmadı. Gezi sloganları da atıldı, Gezi Direnişi’nin bayrakları da dalgalandı... l diyorlardı. Ben de “Göreceksiniz, çok yakında” diyordum. “Özgürlükler bu kadar kısıtlanırsa ve devlet insanların özel yaşamlarına bu kadar karışırsa bu iş bir yerlerden mutlaka patlak verecek” deyip geçiyordum. Ama umudumuzu yitirmemiştik. İşte artık aydınlık günler yaklaşıyordu. Fikret haklıymış “Elbette sabah olacaktır” demişti. Tülay: “İyi de sabahların aydınlık olması için ortak bir cephe gerekmez mi?” “Hiç gerekmez olur mu? Mutlaka ona da sıra gelecek. Birileri çıkıp bu hoşnutsuzlukları rayına oturtacaklar. İşte Taksim Gezi Parkı olayları bize bunları müjdeliyor.” Tülay: “Hiç karamsarlığa kapılmadan bekliyorum. O günleri göreceğiz. Ben burada yarınların coşkusu içindeyim ama sağlığım kötü.” Tülay geceleri yatağına uzanıp uyuyamamaktan sızlanıyordu, “Her yanım ağrıyor” diyordu. “Bel kemiği ağrıları beni harap ediyor, lomberlerim sızlıyor.” “Benim de öyle” diyordum. “Biz seninle bunları mı konuşacaktık?” Tülay: “Sağlık sorunları ağır basıyor ama ayaklarım yere basıyor, kafam da iyi çalışıyor, fazla şikâyet etmeye hakkım yok. Ne var ki gözlerim de kötüleşti. Televizyon seyretmek için neredeyse yüzümü ekrana yapıştıracağım. Kitap ve gazete okumak da sorun oluyor. Ama kulaklarım çok iyi. Her sesi çok iyi duyuyorum. Hele İstanbul’dan gelen sesler, yaşamıma yaşam katıyor.” “Tülay, son konserini ne zaman vermiştin” diye soruyorum. “1987’de diyor, Hollanda’da. Düşüşe geçmeden önce sahneden ayrılmanın gerektiğini biliyordum. Bu düşüşler önlemez. Zorlanmamak gerekir. Günün birinde kararımı verdim. Konserlere veda edecektim. Bunu kimseye söylemiyordum. Erdem (Buri) bu niyetime karşı çıkıyordu. Son konserimi ondan da gizledim. “Hollanda’dan gelen öneriyi kabul ettim. Erdem Paris’te değildi. Bir taksiye atlayıp Hollanda’ya gittim. Konseri düzenleyenler de benim son konserim olduğunu bilmiyorlardı. İçim içime sığmıyordu. Ama bunu belli etmemeye çalışıyordum. Her zamanki soğukkanlılığımla sevilen şarkılarımı söyledim. Alkışlarla birkaç kez sahneye çağırıldım. Sonra gözyaşlarıyla halkı selamlayıp sahnenin arkasına çekildim. Perde indi. Evet yaşamımda da bir perde iniyordu. Coşku içinde geçen sanat yaşamımın son perdesi kapanıyordu. “Konseri düzenleyenlerle vedalaştım. Beni oraya getiren taksinin şoförü de konserimi izlemişti. ‘Haydi dönüyoruz artık’ dedim, ‘Benim işim bitti.’ ‘Ama Madam, yorgun değil misiniz?’ ‘Hayır, hayır, hiç yorulmadım.’ “Gece yarısı yola çıktık. Sabaha karşı Paris’teydik. Son konserimi vermenin burukluğu içindeydim.” Kadehlerimizi son bir kez Tülay’ın son konserine kaldırdık. Tülay sahneye veda ettiğine hiç pişman değildi. Ben de ünlü bir Fransız şarkısının sözlerini düşünüyordum: İnsan sırası geldiği zaman sofradan kalkmasını bilmelidir. Ama ben ne yazık ki yapamadım. Tülay belki de sırası gelmeden sofradan kalkmıştı. Herkes o kanıdaydı. Ama o değildi. O akşam daha neler konuştuk Tülay’la? Oradan buradan, şundan bundan, Pir Sultan’dan, Nâzım’dan, Abidin’den, ortak dostlarımızı anımsadık. Kimleri: Orhan Kemal’i, Melih Cevdet’i, Ruhi Su’yu, Oktay Akbal’ı, Kemal Tahir’i, Suat Derviş’i, Metin Erksan’ı, Sait Faik’i, Hasan Saltık’ı, eşi Nilüfer’i, İlhan Mimaroğlu’nu, Selahattin Hilâv’ı, Gülçin ve Şadan Çaylıgil’i, Atıf Yılmaz’ı, Melike Bengisu’yu, Sencer Divitçioğlu’nu, Didem Pekün’ü ve son olarak da gazeteci dostumuz Uğur Hüküm’ü. Tülay Uğur’u yitirdiğimizi o akşam bizden öğrendi. Kendisini hiç görmemişti ama yıllardır Cumhuriyet’te yazılarını okuyordu. Bir yakınını yitirmiş gibi üzüldü. Umut dolu yarınları konuşurken saatler saatleri kovaladı. Tülay’dan ve benden bütün direnişçilere kucaklar dolusu selam! l Taşınabilir enerji S Franz Ferdinand ony, 5,000mAh’lik oldukça yüksek pil kapasitesine sahip olan ultra ince CPF5 taşınabilir USB şarj cihazlarını satışa sundu. Sürekli bağlı kalma isteği ve ihtiyacını karşılayan Sony CPF5, mobil zamanların vazgeçilmezi oluyor. Altı metalik renk seçeneği ile temin edilebiliyor. 9.4 mm kalınlıkta ultra slim alüminyum gövdeye sahip olmasına rağmen, 5.000mAh gibi etkileyici bir pil kapasitesine sahip olan CPF5, iki akıllı telefonu tam şarj edebilecek depolama yeteneğine sahip. Sadece 156 gram ağırlığı ile çantanıza veya cebinize fazla yük olmaması, taşınabilir USB şarj cihazını ofis dışında veya tatilde uzun bir gün geçirirken sizin için ideal hale getiriyor. Sony’nin Lityumiyon polimer teknolojisine dayanan yeni şarj cihazı, taşınabilir cihazların hızlı şarj edilmesine imkân veren 1.5A’lik yüksek çıkışa sahip olmanın yanı sıra 1.000 şarjın ardından dahi kapasitesinin yüzde 90’ını koruyor. CPF5’in yeniden şarj edilmesi de oldukça zahmetsiz. Tek yapmanız gereken, AC adaptöre veya bilgisayarınızın üzerindeki USB bağlantı noktasına takmak. LED göstergesi pil kapasitesini gösteriyor. l C M Y B