Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 23 HAZİRAN 2013 / SAYI 1422 Halkı holding medyasına mahkum etmedik... DENİZ ÜLKÜTEKİN Gezi Parkı direnişinin başladığı günlerde AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik çok manidar bir tweet paylaşıyordu: “Türk medyası da büyük bir sınavdan geçiyor, sevgiler.” Bunun üstü kapalı bir tehdit olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Ana akım medya AKP’nin sınavından geçti. Fakat halkın sınavından çaktılar. Ama bazı medya kuruluşları mesleğin hakkını fazlasıyla verdiler. Artık söz onlarda. Türk medyasının halini, Halk TV’den Makbule Cengiz ve Hayat TV’den Mustafa Kara’yla konuştuk. Makbule Cengiz: Sussam vicdan azabı çekerdim 31 Mayıs’ta olaylar başladığı gün Halk TV’de nasıl bir yayın politikası izleneceği konuşuldu? İşlerin bu kadar büyüyeceğini tahmin ediyor muydunuz? Orada bir direniş vardı ve farklıydı, bunu ilk gün fark ettik. İlk günden bu yana orada kitap okuyan, kitaplarıyla mücadele eden çok farklı ve seçkin bir direniş grubu vardı. 31 Mayıs zaten direnişin 4’üncü günüydü. Cuma günü işlerin büyüyeceğini artık anlamıştık. Meydanda CHP’li az sayıdaki yöneticiye gaz ve tazyikli su ile müdahale edildi. Bir metre yanıma gaz bombası düştü ve yoğun gazla tanıştım. Beş dakika içinde yayına bağlandım ama müdahale inanılır gibi değildi.. Popüler haber kanallarının Gezi Parkı olaylarını sansürlemesi sizi nasıl etkiledi? Aslında ilk başta çok fazla anlamadım. Bir haziran günü anladım diyebilirim. diğer kanallara halkın ciddi bir tepkisi oldu. “Haberi yayınlamıyorsunuz, boşuna burada durmayın” diye tepki gösterdiler. Tabii ki oradaki kameraman ve muhabir arkadaşların ellerinden gelen bir şey olmadığını anlayabiliyorum ama bu kadar ciddi haber kanallarının yaptıklarını inanılmaz buluyorum. DHA aracından akşama kadar yayın yaptık. İnsanlar DHA aracını alandan göndermek istedi. Gün boyu insanlara canlı yayını oradan aldığımızı anlatmaya çalıştım mikrofonumu ve kartımı göstererek. bunun üzerine vatandaşlar aracın her yerine “Halk TV” yazarak herhangi bir tepkiyi önlemeye çalıştı. Böylelikle meydandan yayın yaptık ve Halk TV işte o gün insanların dikkatini çekti. Gezi Parkı direnişi sırasında muhabirler ne gibi sıkıntılar yaşadı? Gezi direnişini başından bu yana takip eden İstanbul büronun tek muhabiriyim. Biz küçük bir ekibiz. Geniş bir kadroyla çalışmıyoruz belki ama bu süreçte kanalda her birimdeki arkadaşım inanılmaz bir özveriyle çalıştı. Fazlasıyla gaz yedim. RTÜK’ün kanalınıza verdiği ceza hakkında neler diyeceksiniz? Diyecek bir şey yok. Biz penguenleri de severiz ama direniş varken oradaki genç insanların sesi olmak çok daha kıymetli. Tüm bu olanların ardından Türk medyası hakkında düşünceleriniz nedir? Türk medyası büyük bir sınav verdi ve hepsi sınıfta kaldı. Halk TV ve Hakan Aygün herkese çok büyük bir gazetecilik dersi verdi. Genç bir gazeteci hem de Ankara kökenli bir gazeteci olarak bu süreçte susan bir kanalda olsaydım vicdanım hiç rahat olmazdı. l Mustafa Kara: Medya zaten Uludere’de çökmüştü Gezi Parkı olaylarıyla başlayan süreçte Hayat TV’nin kapatılması gündeme geldi. Öncesinde bu tip benzer baskılara maruz kalıyor muydunuz? Baskı diyemeyiz belki ama Avrupa lisansıyla yayın yapan bizim gibi televizyonların RTÜK kapsamına alınması için açık bir tutum var. 6 yıldır bu yolla yayın yapıyorduk, şimdi “kaçak yayın” muamelesi yapmaya başladılar. Gezi direnişi sürecinde; bize ceza veremedikleri için “yayın durdurma” yoluna gitmeye çalıştılar. Bunun için de bu lisans meselelerini gündeme getirdiler. Oysa, üst kurulun 22 Mayıs’ta aldığı “yayın durdurma ya da lisans başvurusu yapılması” kararından çok önce biz istedikleri gibi lisans başvurumuzu yapmıştık. Haliyle, 12 Haziran’da “yayını derhal durdurun” kararına hiç gerek yoktu. Zaten; kısa sürede yaptıkları tepkileri görüp yaptıkları yanlıştan geri döndüler. Yayınlar süresince hükümet tarafından yayınları durdurmanıza yönelik herhangi bir telkin tehdit ya da benzeri bir dayatma yapıldı mı? Hükümetten doğrudan herhangi bir uyarı ya da tehdit almadık ama sıklıkla Başbakan Erdoğan’ın medya üzerine konuşmalarından “üzerimize alındığımız” oldu... Bu süreci medyademokrasi ekseninde nasıl değerlendirirsiniz? Uludere’de, Pozantı’da Reyhanlı’da çökmüştü Türkiye medyası. Bugün üzeri tamamen toprakla kaplı. Gözünün önünde, hatta kapısının önündekini görmeyen; iktidarla arasında “emir komuta” ilişkisi gibi görünüyoruz. Hükümetle ya da sermaye çevreleriyle ideolojik, ticari bağı olmayan, reklam anlaşmalarının prangalarını taşımayan bir medya kuruluşu olarak, özgürce yapılması gerekeni yaptık biz. Tıpkı sokağa çıkan yüz binler gibi, önünü arkasını düşünmeden, en tepeden estirilen tehdit rüzgârlarını umursamadan, gerçeğin yayında olduk. Halkı “holding medyası”na mahkum etmediğimiz için mutluyuz. Direniş kendi web tv’sini de yarattı. Siz de Çapul TV’yle işbirliği yaptınız. Nedir ilişkiniz? Çapul TV, önemli bir girişimdi. Ortak yayın da yaptık. Biz de Gezi Parkı’na yayınlarımızı ilettiğimiz bir platform kurduk. Ayrıca, direniş boyunca pek çok insan Türkiye’nin dört bir yanından tabletleri, telefonlarıyla web tabanlı yayıncılık yaptı. Bizim ilettiğimiz canlı yayınların bir bölümü de bu tip yayınlardı. Gezi Parkı’na girildiğinde Çapul TV yayına devam ediyordu. Hemen biz de canlı yayına aktardık onları. Sunucu genç kadın şöyle seslendi: “Demirden korksak trene binmeyiz”. İşte bu cesaret önemli. Bizim için de, hatta plazalarda mutsuz kılınmış meslektaşlarımız için de. Gerçek bizi özgür ve mutlu kılıyor. l kuran bir medya ile karşı karşıyayız. Bu yanı demokrasi, bir yanı ekonomi. Elbette, meslek etiği yönü de var. Bugün tüm cephelerde çökmüş durumda egemen medya. Haliyle, aralıksız yayına geçen Hayat TV ve Halk TV gibi kanallar birden öne çıktılar. Hep yaptığımızı yaptık aslında ama egemen medya öyle bir çukurda ki, epey yükselmiş Kuran’da tasvir edilen cennet Gezi’deydi G ezi Parkı Direnişi Türkiye’nin tüm renklerini bir araya getirmişti. Zaten iktidarın da en büyük korkusuydu bu, özgürlükleri için harekete geçmeyi bilen halklar... Antikapitalist Müslümanlar da Gezi Parkı’ndaydı. Onlar son yıllarda eylemleri ile öne çıkan bir hareket. En son 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkışın önlenmesi için köprüler açılınca grup üyeleri açık köprüye tırmanmaya çalışmıştı, tabii polis müdahalesi gelmişti ardından. Antikapitalist Müslümanlar sermayenin değil emeğin değer olduğuna inanıyor ve emekçi halklarla birlikte hareket ediyor. Gezi Parkı nöbetinde de “Mülk Allahındır” sloganlarıyla ilk günden itibaren eylemdeydiler. İki kez “Direniş Cuma Namazı” kıldılar. Miraç Kandili için de inananları direniş alanına çağırdılar. Biz de Gezi Parkı’ndaki son cuma namazında onlara katıldık. Sonrasında da antikapitalist Müslüman’ların dönem sözcüsü Sedat Doğan ile konuştuk. Sedat Doğan ilk şafak baskınından bu yana gezide olduğunu söylüyor ve devam ediyor; “Şafak baskını devletin halkına yaptığı büyük bir zulümdü. Zaten direnişi bu tetikledi. Gezi Parkı öznesi olmak koşuluyla tüm despotik uygulamalara karşı bir hareket harekete geçti. Her kesimden insan buraya akmaya başladı. Başlatılan ama işletilmeyen Barış Süreci de burada işledi. Herkesin kardeş olduğu tek yerdi Gezi Parkı. Farklı cinsel eğilimler, inananlar, inanmayanlar, taraftar grupları ve daha pek çoğu burada yaşadı. Egemenlerin ve kapitalistlerin büyük duvarlarını yıktılar. En önemlisi de polis olmadığı sürece her yer huzurlu ve umutluydu!” Doğan, Antikapitalist Müslümanlar olarak amaçlarının “Toplumun kadim değerleri ile çağımızın kronik sorunlarına eğilerek bir kardeşlik ortamı tesis etmek olduğunu” anlatıyor. Doğan’a göre Kuran’da ifade edilen cennet ortamı Gezi’de de kurulmuştu. “Cennet, Kuran’da kimsenin aç kalmadığı ve güneşten yanmadığı yer olarak tasvir edilir. Burada da kimse aç ve dışarıda kalmadı. Her şeyin başı da saygıydı. İktidarın ve muhalefetin buradan kendine dersler çıkarması gerekli. Onlar geride kaldı, gençler ise gelecekte yaşıyor.” Tabii bir de “Marjinal nedir?” sorusunun yanıtını bulmak gerekliydi. Biri bir taş attı kuyuya ve onu çıkaramadılar. Gezi’deki grupların hepsi siyasi partiler kanununa göre kurulmuştu. Halk ise özgür iradesiyle meydandaydı. Polisin şiddetini görmeyip, tiyatro provokasyonları saatlerce yayınlamak da riyakârlıktı. Sedat Doğan’a göre Antikapitalist Müslümanlar’ı da doğru tanımlamak gerekiyor. Bu son beş yılda duyulan bir hareket olsa da yüzyıllık bir sürecin ürünü. O yüzden de herkesin özeleştiresini yapması gerekli. Türkiye’de 80 yıl boyunca inanan insanlar, Kürtler, Aleviler baskı gördü, zulüm gördü, katliamlara uğradı. Başörtülüler üniversitelerden uzak tutuldu. Hatta başörtüsünü savunduğunu söyleyen ve hiçbir şey yapmayan bu iktidar bile sırf bu yüzden 11 yıldır yerini koruyor. Doğan, Türkiye’deki siyasetin kısır döngüsünün bu olduğunu düşünüyor. “AKP, laik kesimin baskısıyla ezildi, sonra ALİ DENİZ büyüdü. Ama bu tepki USLU onları despot yaptı. Çünkü öyle görmüştü. Ne gördüyse onu yaptı ve ne özgürlük getirdi ne de refah! Kutsalları elitleştirdi bir de...” diyor, “Halkların emek ve yoksulluk sorunu var. Biz de ezilen halkların iktidarlarını savunuyoruz, doğanın sermaye gruplarına peşkeş çekildiğini görüyoruz.” Doğan’a göre devleti muhatap almak da bir hataydı; “Bu bir halk hareketiydi ve öyle kalmalıydı. Devletle pazarlık yapılacak ortamın sağlanması dengeleri bozdu. Amacımız ve istediklerimiz belliydi, bu istekleri de devlet yerine getirecekti. Bu talepler için pasif direniş sürmeliydi.” Elbette Gezi Parkı Direnişi’nin kazandırdıkları yalnızca Türkiye’ye değil, dünyaya da çok şey kazandırdı; “Burada bir duruş ahlakı üretildi, bu irade tüm bu farklılıklardan doğdu, artık ne ölür ne de unutulur. Bu başlangıç tarihe yazıldı. Zaten önemli olan halkların bu olaydan kazandıklarıdır.” l alidenizuslu@gmail.com Gezi Parkı Direnişi’nde Türkiye’nin tüm renkleri bir aradaydı. Bu renklerden biri de Antikapitalist Müslümanlar’dı. Onlar sermayenin değil, emeğin değer olduğuna inanıyor ve emekçi halklarla birlikte hareket ediyor. Antikapitalist Müslümanlar’dan Sedat Doğan “Herkesin kardeş olduğu tek yerdi Gezi Parkı. Farklı cinsel eğilimler, inananlar, inanmayanlar, taraftar grupları ve daha pek çok farklılık buradaydı. Egemenlerin ve kapitalistlerin büyük duvarlarını yıktılar. En önemlisi de polis olmadığı sürece her yer huzurlu ve umutluydu!” diyor. C M Y B