Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 NİSAN 2013 / SAYI 1413 5 Sette olduğum sürece özgürüm ALİ DENİZ USLU S partacus: War Of The Damned’in 6’ncı bölümünde Sezar, yatakta iki köle kadınla birlikte olmuş, ardından da General Marcus Crassus’un oğlu Tiberius Licinius Crassus’a bu kadınlardan birisi, Canthara’yı sunmuştu. Sezar’ın Crassus’a sunduğu köle kadın Canthara karakterine Türk asıllı Ayşe Tezel hayat veriyordu. Böylece dünyanın ilgiyle izlediği “Game Of Thrones” dizisinin ardından ki orada da Sibel Kekilli oynuyordu, bir başka dev yapıt Spartacus’te de Türk bir oyuncu rol aldı. Peki kimdir Ayşe Tezel? İşte ipuçları... Ayşe Tezel’in babası Türk, annesi ise Yeni Zelanda asıllı. Tezel de 1980 yılında Londra’da doğdu. Üç yaşında ilk bale dersini aldı, sekiz yaşında repertuvar tiyatrosuna yazıldı. 2002 yılında Tiyatro Okulu’ndan mezun olan Tezel, Yeni Zelanda’da yayınlanan “Shortland Street” isimli televizyon şovunda çalıştı. İlk film deneyimini ABD’de çekilen romantik komedi filmi “Miami Meet Me In”de yaşadı. Ardından Cannes Film Festivali’nde de gösterilen “Lonely Royals Mahkemesi”inde rol aldı. Devamını Tezel anlatıyor. Sizi biraz tanıyalım, nedir hikâyeniz? Ailenin tek çocuğuyum. Yaklaşık on yıldır oyunculuk yapıyorum. Seyahat etmeyi çok seviyorum. Birçok farklı ülkede yaşadım; İngiltere, Meksika ve Avustralya... Çok yönlü rollerde yer almayı seviyorum. Mesela mafya babasının kızı, hemşire ya da katil olduğum rollerde kendimi çok iyi hissettim. Spartacus’ün Canthara’sı nasıl oldunuz? Spartacus’ün birçok farklı karakteri için temastaydım. “Laeta” rolünü kaçırınca bana Canthara rolünü verdiler! Yeni Zelanda, Avusturalya ve ABD’de oynadınız. Nasıl bir tecrübeydi? Sette olduğum sürece mutluyum, hangi ülkede olduğum önemli değil. Oyunculuk için yaşıyorum, derdim bu. Dizideki cüretkâr sahneler çok konuşuldu, bedeninizle nasıl bir ilişkiniz var? Ayşe Tezel, dünyaca ünlü dönem filmi Spartacus’teki cüretkâr Canthara rolüyle hayatımıza girdi. Ayşe Tezel’in babası Türk, annesi Yeni Zelanda asıllı, doğduğu yer ise Londra. Tezel şimdi dünyayı geziyor, oyunculuk yapıyor. Uçlarda rolleri sevse de sınırını biliyor. Yolunu İstanbul’a düşürmek için de gün sayıyor. Maalesef çok istememe rağmen Spartacus’teki oynadığım sahnelerde kostüm giyme şansım olmadı. Dizideki karakterlerin bazılarının cüretkâr olması gerekiyordu. Vücudumla bir sıkıntım yok, ona çok iyi bakmam gerekiyor. Oynarken bir sınırınız var mı? Bence Spartacus’teki rolüm sınırımdı. İlerisi için kafanızda neler var? Şu anda Yeni Zelanda’da “Blue Rose” isimli televizyon dizisinde rol alıyorum. Daha sonra bu yıl New York’ta çekimleri başlayacak bir film projesinde yer alacağım. Bu şimdilik küçük bir sır. “Muhteşem Yüzyıl” sevdiğinizi duydum. Hem Spartacus hem de Muhteşem Yüzyıl dönem filmleri. Şu an dönem filmleri çok izleniyor. Sizce bunun nedeni nedir? Evet, şu zamanda yeni moda tarihsel yapımlar. Tarih çekici ve her zaman gizemli. Ben de geçmişin içinde olan bir yapımda olmaktan mutluydum, yine de istiyorum. Bu bir zaman yolculuğu gibi. Zaten ciddi ciddi kuantum fiziği ile ilgileniyorum. İstanbul’a geliyor musunuz? Türkiye ile ilişkileriniz ne durumda? Bu yaz İstanbul’a gelmekten başka bir şey istemiyorum. Büyürken Türk kültürüyle ilgili kaçırdığım çok şey var. Mesela Türkçe! Sonra Türk yemekleri, Türk müzikleri ve daha çok fazlası... Kendimi bu coğrafyanın kültürü ve gelenekleri ile sarmalamak istiyorum. Amerikan Rüyası ya da Hollywood’un büyüsü için neler derseniz, dışarıdan göründüğü gibi parıltı bir dünya mı bu? Her oyuncu gibi Hollywood rüyasına ve büyüsüne kapılmamak mümkün değil. Bütün dünyayı seyahat edip bağımsız filmler çekmeye devam etmeyi çok isterim. Ama aynı zamanda eğer kaderim beni Hollywood’a sürükleyecekse şansımı da denemek isterim! l Kategorize edilmekten hoşlanmam HATİCE TUNCER Aile boyu çalışma G G ülay, 10 yıllık aradan sonra ozanların deyişleriyle yüklü “Damlalar” albümlerinin üçüncüsünü çıkardı. Bu 10 yılda da boş durmayıp, farklı albümler de çıkardı. Bu araya televizyon programları ve üniversite eğitimini sığdırdı. Ve tabii besteler ve şarkı sözü yazarlığı da tüm hızıyla sürdü. Halk müziği ezgilerinin yer aldığı ve aynı adı taşıyan bir televizyon programının kayıtlarından oluşan Damlalar albümünün ilkini 2001 yılında çıkaran sanatçı, Damlalar 2’yi ise 2003 yılında türküseverlere ulaştırdı. İki yıl sonra “Adı Yok” albümünü farklı bir tarzda hazırlayan Gülay, 2006’da “Dalgalar” adlı bir halk müziği albümü daha çıkardı. 2011’deki “Aşkhane” albümünde ise biraz caza yakın bir tarzda müzikleri yorumladı: “Damlalar 3’ün bir özeliği var. Ben kendi istediğim şeyleri rahat yapabilmek adına GNP adında kendi şirketimi kurdum. İkinci senesindeyiz ve bu albüm, kendi şirketimden çıkardığımı ilk Damlalar albümüm oldu. Tamamen geleneksel yaptık.” Gülay, albümüne müziğe başlamasında etkili olan babası Eyüp Ercan Sezer’in “Zalim Dünya” adlı eserine de yer veriyor: “Bu eseri Onur Şan farklı bir düzenleme ile seslendirmişti. Biz tamamen babamın yazdığı notalara, orijinaline sadık kalarak yaptık. Babam iki yıl önce Fotoğraf: VEDAT ARIK ülay’ın sahnede ve albümde sürekli birlikte çalıştığı müzisyen arkadaşları “Damlalar” grubu diye adlanrılıyor: “Albüm, ben ve benim ekip arkadaşlarımın emeğinin ürünü.” Ayrıca Damlalar grubu dışından müzisyenler Özgür Ulusoy, Çetin Akdeniz, Güray Hafiftaş, Ünal Yörük, Erdem Sökmen, Engin Arslan katkıda bulunmuşlar. Albümde ailece çalışmışlar. Düzenlemeleri yapan yapan Gürkan Karaman, aynı zamanda kızkardeşinin eşi. Aranjör Gürkan Karaman, “Geleneksel ‘Damlalar’ tadını yakalıyorsunuz. Ama gelişen teknolojiye uygun günümüz soundunu da buluyorsunuz” diyerek röportaja katkıda bulundu. Albümdeki bütün bilgiler, Gülay’ın BRT ve TRT’deki televizon programları nedeniyle kazandığı yabancı izleyiciler için İngilizceye çevrilmiş. Çevirileri Gülay’ın kızı Nilban Bora yapmış. Yeğeni İzel Sezer ise albümdeki bütün bilgileri toplamış, her işe koşmuş. l Dave Lombardo İstanbul’da M İlkini 2003 yılında aynı adı taşıyan televizyon programı kayıtlarından gerçekleştirdiği “Damlalar” albümünün üçüncüsünü çıkaran Gülay, farklı tarzdaki albümleri için “Yorumcuyum, dilimin döndüğü her şeyi söylemek istiyorum. Kategorize edilmekten hoşlanmam” diyor. Damlalar 3, ozanların deyişleri ve yöresel ezgilerin harmanlanması ile oluşmuş. rahmetli oldu. Aslında ben çocukluğumda babamdan öğrendiğim, dinlediğim türküleri seçtim. Babam çok iyi bir bağlama üstadıydı. İlk müzik derslerimi babamdam aldım. ‘Gelin Ayşe’ ile başladım. Gerçi sonradan müzik konusunda biraz ayrıldık. Babam aynı zamanda tornacıydı. Çok uzun süre sendikacılık yapmış, işsiz kalmayı, çok sefil hayatı göze alarak işinden ayrılmıştı. Kendini sazına vermiş, gerçekten virtüöz seviyesine gelmişti.” Gülay, son albümün repertuvarını ağırlıklı olarak ozanların eserlerine ayırmış. Sümmani’den Muhlis Akarsu’ya, Nesimi’den Âşık Veysel’e ve Karacaoğlan’dan Mahzuni’ye kadar birçok ozanın eserlerini seslendiriyor albümde. Damlalar 3 albümünün kartonetine, eserlerini seslendirdiği ozanların fotoğraflarının yer aldığı mini bir foto albümü de koymuş. Karacaoğlan’ın da resmedildiği bir çizimine yer verdiği kitapçığa kendisine eşlik eden müzisyenlerin fotoğraflarını da unutmamış. “Özellikle gençler için yaptım. Gençlerin emeğe daha saygılı olduklarını düşünüyorum. Sümmani’nin ismini belki duyan çoktur, ama yüzünü bilen yoktur. Albüme eklenen şey pahalıya mal olduğu için genellikle kaçınılıyor öyle şeylerden ama bunu yapmanın çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde vicdani yükü, daha pahalı oluyor. Fotoğrafları bulmak için çok araştırma yaptık.” Damlalar 3’te Sümmani’den “Ervahı Ezelde”, Muhlis Akarsu’nun “Gurbeti Ben mi Yarattım” ve “Yokluk Beni Mecbur Etti”, Nesimi Çimen’in “Şifa İstemem”, Âşık Veysel’in “Murat Dünyada Tükenmez İmiş”, Mahzuni’nin “Alamanya Gardaşımı Geri Ver” eserleri dışında günümüz ustalarından, Musa Eroğlu’nun “Bulut Bulut Üstüne” ve Erdal Erzincan’ın “Esti Seher Yeli” türkülerine de yer veriyor. Albüm tümüyle deyişlerden oluşmuyor elbette. Sevilen yöresel ezgiler de sepriştirilmiş. l Duygudan feragat etmeyen albümler G ülay’ın 1995’te ilk çıkışını yaptığı “Cesaretin Var mı” şarkısı Betül Demir’in sesinden bugünlerde yeniden popüler oldu: “Betül Demir, çok iyi bir şarkıcı, şansı bol olsun, çok başarılı yorumladı. Bu şarkıyı 1994’te yapmıştım. Epey bir zaman geçmiş. Biz büyüdük artık, o da bizimle beraber... Türküler benim başımın tacı, çok değerli yeri var ama türkü olmayan ama duygudan hiç feragat etmeden yapılmış albümler. Çok kategorize edilmekten hoşlanmıyorum. Yorumcuyum, dilimin döndüğü her şeyi söylemek isterim eğer içimde patlayan bir şey varsa. Hayattaki duruşum da, yorumculuğum da böyle. İnsan neyse her alanda aynı şeyi yapıyor. İçinizde söyleyecekleriniz varsa söylüyorsunuz. ‘Cesaretin Var mı’ albümündeki şarkılar tamamen benden, özgün çalışmalardı. 1997’deki çok daha başka bir albüm. Bakalım daha sonra neler gelir, bilmiyorum, Ömrüm yettiği sürece içimden ne geliyorsa yapmaya da devam edeceğim.” l etal dünyasının en önemli davulcusu olan Dave Lombardo iki yetenekli müzisyen ile kurduğu Philm grubu ile İstanbul’a geliyor. Yarın akşam İstanbul’un köklü mekânı ROXY’de gerçekleşecek olan konserde Dave Lombardo grubu Philm ile sahne alacak ve Türkiyeli hayranlarına ilk kez bu kadar yakın olacak! Eski grubu Slayer ile daha önce iki kez Türkiye’ye gelen Dave Lombardo en son 2010 yılında Sonisphere Festival’de Metallica’dan önce sahne almıştı. Rock, metal, jazz, fusion gibi türleri harmanladığı kendine has stili ile adından söz ettiren Lombardo dünyanın en büyük metal gruplarından Slayer’ın başta “South Of Heaven”, “Reign In Blood” ve “Seasons In The Abyss” olmak üzere yedi stüdyo albümünde davul çaldı. Müzisyenin en önemli işbirliği ise Faith No More grubunun solisti Mike Patton ile kurduğu Fantomas oldu. Geçen günlerde ani bir karar ile Slayer’dan ayrılan Dave Lombardo uzun süredir beklemede tuttuğu Philm grubuna ağırlık verme kararı aldı. Gitar ve vokalde progressive metal grubu Civil Defiance’tan Gerry Nestler, basgitarda funk rock grubu War’dan Pancho Tomaselli ve davulda Dave Lombardo’dan kurulu Philm metal, jazz, klasik rock ve fusion tarzlarının harmanı bir müzik yapıyor. İlk albümlerini 2012 yılında “Harmonic” adıyla yayımlayan grup İstanbul’daki bu ilk konserinde hem albümlerinden şarkıları hem de bazı klasik rock heavy metal şarkılarını kendilerine göre çalacak. Konserin biletleri SOSYOTİX’te, Hammer Müzik (Kadıköy), Pena Müzik (Beşiktaş), Mephisto Kitabevi (Taksim) ve Drum Club Shop’ta (Tünel) satılmakta. Biletler 40 TL! l C M Y B