Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 ARALIK 2013 / SAYI 1446 7 Ponçik P Puf ponçik Yahudilerin özel günlerinde ve onçik benim çocukluğuma ait bayramlarında yaktıkları yedi bir tat. Hayatımın en güzel kollu şamdan Menora adını “nur” ponçiklerini bir zamanların sözcüğünden alıyor. Arapça ile Büyük Ankara Oteli havuz kenarında İbranice arasındaki bağlantı çok yedim. O zamanlar Ankara’da en güçlü. Her ikisinin de kökeninde eski güzelleri orada yapılırdı. Her Semitik Mezopotamya dilleri var. Nur akşamüstü mutfaktan gelen sıcacık kelimesi ateş ile ilgili, Arapça nwr tombul toplar gibi ponçikler çıkınca kökünden gelen nur “ışık, parıldama” yüzme havuzunda atlayıp zıplamayı AYLİN keser, hemen ponçik sırasına anlamına geliyor, tıpkı eski Aramice girerdim. Yaz sıcağı da olsa veya Süryanicede “ateş” anlamına ÖNEY TAN ponçiklerin mevsimsizliğine şaşırmaz, geldiği gibi... Bir kabule göre minare bayıla bayıla yerdim. O yıllarda sözcüğü de aynı nwr köküne herkesin ponçik denilen içi reçel dolu yağda dayanıyor ve fener kulesi manara ışık saçan, kızarmış bol pudra şekerine bulanmış bu tombul ezan okunan “minare” oluyor. Aynı toprakları hamuru bildiğini zannederdim. Bir gün birisi paylaşmış diller arasındaki benzerlik dinler “Sen seversin tabii, tam Alman işi!” diyene kadar. arasında da tekrarlanıyor. Yahudilikle İslam Sonradan fark ettim ki, bu aslında Türkiye’de arasındaki sayısız benzerlik her iki dinde de ışık pek de bilinen bir şey değil. Çok sonraları veren menora ve minareyi öğrendim ki aslında yaz sıcağında birleştiriyor. havuz sonrasında atıştırılacak bir Işık bayramında çay saati pastası da değil. Aksine bol yağda daha çok kış aylarına ait, üstelik kızarmış de dini kutlamalara ait, yiyecekler Hıristiyanların oruç dönemi yenmesinin öncesi Karnaval’da, Yahudilerin Hanuka bayramında yaptıkları özel bir tatlı. Tadının sırrı da, özel kutlamalardaki önemi de bol yağ içinde kızarmasından geliyor. Karnaval, et ve süt ürünlerinin yenmediği perhiz dönemi öncesindeki ardında son eğlence dönemi. Karnaval döneminde son menoranın kurtlarını döken halk hem eğleniyor, hem de yanmasını perhiz süresince uzak kalacakları bol yağda sağlayan yağ kızarmış tatlıları yiyorlar. Ponçik daha çok Doğu yatıyor. Malum Avrupa’da ve özellikle Rusya’da kullanılan isim. eskiden elektrik Almanların karnavalı olan Faşing döneminde yok, ampul yok; kandiller, tıpatıp aynı tatlı diğer adlarıyla Krapfen veya fenerler, şamdanlar yağ ile yakılıyor. Yahudilerin Berliner olarak ortaya çıkıyor. Kış mevsiminin son Kudüs’teki kutsal tapınağı Bet Amikdaş’ın demlerini yaşadığı, bir anlama baharı da çağıran sürekli yanması gereken kutsal kandili Menora, karnaval veya Faşing dönemi kışın soğuğundan Helen işgali sırasında bir gün yetecek kadar karanlığından bunalanların ruhunu ışıldatıyor. yağ kalmamasına rağmen mucizevi bir şekilde Aynı tatlılar Noel pazarlarında da satılan en sekiz gün boyunca yanar. Bu mucizeyi anmak sevilen yiyecekler arasında yer alıyor. Yahudilikte için, ışık bayramı Hanuka sekiz gün kutlanıyor ise kışın başlangıcında Kasım veya Aralık aylarına ve bu bayramda özel dokuz kollu Menora denk gelen Işık Bayramı olan Hanuka var. Aynı benzeri şamdan Hanukiya yakılıyor. Ortadaki tatlı Hanuka için de yapılıyor, bu bayramda tatlı ateş diğerlerini yakmak için kullanılıyor ve her olsun, tuzlu olsun yağ içinde kızarmış şeyler gün birer mum eklenerek, tüm ışıklar teker teker yemek gerekiyor. Ama bu sefer tatlının içinde yakılıyor. Sekiz mum sırasıyla Tanrı’nın ışığı, kızardığı bolca yağın bambaşka bir önemi var. kutsal kitap, adalet, merhamet, kutsallık, sevgi, Çünkü yağ sadece mutfakta lezzet veren bir sabır ve cesareti simgeliyor. yiyecek değil aynı zamanda ışık kaynağı… Hanuka bu yıl çok erken bir tarihe denk Işık, malum aynı zamanda “nur” demek. geldi. Hanukiya mumları 25 Kasım’dan itibaren Nur kelimesinin içinde epey dini bir ton da var. sekiz gün boyunca yakıldı. Aynı günlerde İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan Hıristiyanların da ışıl ışıl Noel dönemine girildi. parlaklık, aydınlık anlamında da kullanılıyor. Bu haftaki tarifimiz puf yastıklar gibi kabarık ponçik tarifi. İçine istediğiniz marmelatı koyabilirsiniz, hatta tadı hafif olsun diye kuru erik veya kayısıyı bir süre kaynatıp robotta çok az şeker ile püre haline getirerek de kullanabilirsiniz. Özellikle kayısı kullanırsanız hamurun içinden güneş gibi ışıyacak, tadıyla damağınızı, görüntüsüyle de gönlünüzü aydınlatacaktır. Mis gibi kahve veya çay yanına, hatta bol baharatlı sıcak şarapla muhteşem olacaktır. Sıcak şarap Glühwein da adını “ışıldayan, kor gibi yanan” anlamında “Glühen” fiilinden alıyor nasılsa... 500 g un, 20 g yaş maya veya 1 poşet (10 g) bira mayası, 1 tatlı kaşığı şeker, 125 ml ılık süt (1 çay bardağı), 125 g eritilmiş tereyağı, 2 yumurta (sarısı ve akı ayrılmış), 1 poşet vanilya, 50 g şeker, ½ tatlı kaşığı tuz, içi için kayısı veya erik marmeladı, kızartmak için sıvı yağ. Mayayı ılık süt içinde şekerle birlikte eritin ve 1015 dakika kadar köpürmeye bırakın. Bu arada unu geniş bir tepsiye eleyin. Ortasını çukur yapıp eritilmiş tereyağı, yumurta sarıları, vanilya, şeker ve tuzu ekleyin. Mayalı sütü de ortasına dökerek karıştırın ve yumuşak bir hamur haline getirin. Hamurun üstünü hafif nemli bir bezle örtün ve sıcak bir ortamda hamur iki katı olana kadar yaklaşık 1 saat kabarmaya bırakın. Hamuru tekrar yoğurun ve un serpelediğiniz tezgahta ½ cm kalınlığında açın. Hamurun yarısı üstünde çay tabağı büyüklüğünde daire şeklinde bir kalıp veya bir konserve kutusuyla birbirine bitişik yuvarlak izler açın. Her bir yuvarlağın ortasına birer tatlı kaşığı marmelat koyun, etraflarına ise geniş bir bant halinde yumurta akı sürün. Hamurun ikinci yarısını üzerine örtün ve bu kez aynı kalıpla yuvarlaklar kesin ve kenarları iyice bitişmesi için bastırın. Hamurları un serpelenmiş bir tepsiye alın ve tekrar üstünü örterek bir saat kadar daha iyice kabarması için sıcak bir yerde bekletin. Bol kızgın yağda her iki tarafı da nar gibi olana kadar kızartın. Fazla yağını almak için kağıt havlu üzerine çıkartın ve biraz ılınınca üstüne pudra şekeri serpin. l Düşünsentır Kısık ateş Evrenin en büyük yıldızı ömrünü tamamlamak üzereymiş! Işıklar içinde yatsın.. Off the record 50 kuruş su, 1 lira WC.. İşte ekonomik durumumuzun özeti! A. Zeki Yeşil Misafir şair Çamaşır günümüz olsun Yıkayalım; Kıskançlığı, korkuyu, Hırsı, kibri, “Başkaları ne der”i İlla da şu “ben”i Kurutalım güneşte. Kuruttuğumuzu kullanabiliriz Gerektiğinde tuz niyetine! Leyla Sabah Artşop Noel pazarlarında da iç ısıtan sıcak şarapların yanında taze kızarmış içi krema veya reçel dolu pofuduk hamurlar satılmaya başlandı. Siz de kışın karanlığını savıp yeni yılı ışıklarla karşılamaya hazırlanın, kendinize içinden adeta güneş doğan kayısılı bir ponçik yapın! l aylinoneytan@yahoo.com Misafir çizer: CHAVAL Haftanın sanat çizelgesi Yalnızlık paylaşılmaz... Çünkü; kimisi çok pay ister, kimisi de az. Payına razı olan çıkmaz yani!.. İbrahim Ormancı En az üç defa ulan denilecek! Yeni yeni yepyeni Bu ülkeye YENİLENEBİLİR ENERJİden önce YENİLENEBİLİR DEVLET ADAMI gerek! Mehmet Tuncer Eşsiz lezzetlerin buluşma adresi Şehrin alışveriş ve kültür merkezi Halaskargazi Caddesi üzerinde yer alan Lasagrada Brasserie, Rumeli Caddesi’nin yanı başında, metro çıkışındaki konumuyla günün her saati kolay ulaşım imkânı sağlarken, ahşap ve mermerin iç içe olduğu modern ve minimalist dekorasyonuyla İtalyan, Fransız ve Türk mutfağının en güzel örneklerini sunuyor. İşletmeciliğini ünlü oyuncu Cenk Torun’un yaptığı, Chill out, pop ve Lounge müziklerinin renk kattığı mekânın menüsü; kahvaltı, sandviç, ara sıcak, başlangıç, salata, makarna, ana yemekler ve tatlı gibi pek çok farklı alternatif sunuyor. Beğendili börek, kabaklı kalamar tava, thai tavuk salata, mantı, dana jambonlu farfalle, ıslak köfte, çökertme kebabı, dana kaburga, fırında levrek, lavantalı krem brule, balkabağı tatin gibi birbirinden farklı lezzetler bulunan menüsüyle fark yaratıyor. Şarap kavında da iddialı olan mekân, butik firmaların en iyi şaraplarını, en özel kupajlarını menüsüne koyarken, bunun dışında standart alkollü içeceklerden oluşan bar menüsü ve özel kokteylleri ile de göz dolduruyor. Lasagrada Brasserie zengin menüsüyle misafirlerini hafta içi ve cumartesi saat 08.00 23.00 arası ağırlıyor. l Halaskargazi Caddesi No: 96 Şişli Tel: (0212) 233 44 00 İSTANBUL, çirkinlikteki güzellik İstanbul, nice milletten ince ruhlu insana ilham vermiş zamanında. Paul Veysseyre ve Jeanine Riegel de bu ruha sahip İstanbul âşığı iki Fransız. Kente duydukları hayranlığı, biri fotoğrafları diğeri metinleriyle İstanbul Yadigârı isimli kitaba yansıtmışlar. Âşık oldukları, yavaş yavaş yok olan ve kimliğini yitiren kente karşı “Fransız” kalamamışlar. DENİZ ÜLKÜTEKİN Kısa..kısa.. Neyir’in yeni koleksiyonu Neyir’in “Profesyonel ve Seçmeci” erkeğine hitap eden, Londralı görünüm ve Akdeniz esintili kendine has bedenleme anlayışı ile özgün tarzını trendlerle harmanlayarak koleksiyonuna taşıdığı renklerle hareketlendirilen yeni ürün grupları, Akaratler W Hotel’de ünlü tasarımcı Namık Gökçeer’in anlatımıyla sunuldu. Sezonun ana fikrinde yer alan “Highland” teması nedeniyle doygun, flanel kumaşlar, yumuşak tuşeler, sıcak renk tonlamaları ve çeşitli boylardaki ekose desenler koleksiyona ayrı bir derinlik katarken dinamik, hem business hem casual stiliyle kalite anlayışı olan erkeklere hayatın içinden gülümseyen Neyir, modern erkeğin şehir şıklığını sergiledi. www. neyirturkey. com l P aul Veysseyre, İstanbul âşığı bir Fransız. Otuz yılı aşkın süredir ilişkisi olduğu kente, artık “memleketim” diyor. Memleketi için de üzülüyor. İstanbul’un hızla geçirdiği değişimi yansıtan, 30 yıllık arşivini İstanbul Yadigârı isimli fotoğraf kitabında toplamış. Jeanine Riegel’in metinleriyle zenginleşen çalışmanın hikâyesini Veysseyre’den dinliyoruz... İstanbul’a ne sıklıkla geliyorsunuz? Yılda, en az bir iki defa geliyorum. 70’lerde ziyaretlerim bir aydan fazla sürerdi, ama artık daha kısa kalıyorum. Ayrıca 1976’da öğretmenlik, 1982’de de fotoğrafçılık yapmak için bir sene kadar İstanbul’da yaşadım. Zaman içinde, İstanbul, doğup büyüdüğüm Lyon’dan bile daha fazla memleketim haline geldi. Son ziyaretimse, yaz başındaydı. Bu sayede, Tayyip Erdoğan’ın çılgın projelerine karşı Gezi Parkı direnişine katılma ve şehrimi savunma şansım oldu. Paul Veysseyre Fotoğraflarınız, turistik yerlerden çok pek kimsenin gitmediği yerlere ait. Kesinlikle, bu biraz da hobim. İstanbul’a ilk gelişimden beri, turistik yerlerden uzak duruyorum. Vefa, Balat gibi pek kimsenin bilmediği yerleri tercih ediyorum. Farkettim ki, İstanbul’u pek çok İstanbullu’dan daha iyi biliyorum. Buraları sizin için çekici kılan neydi? Anlatması zor ama deneyeyim, ünlü Japon yazar Akutagawa’nın bir sözü vardır, “çirkinlikteki güzelliği göremeyen ressam, sadece bir acemidir” der. Beni çeken de buydu, unutulmuşluğun sanatı, tarihin katmanları ve sokağın pası. Peki fotoğraflara bakınca, sizi çeken şeylerin değiştiğini söyleyebilir misiniz? Değişim çok büyük. Fransa’nın büyük şehirlerinden bile hızlı. Neredeyse korkutucu. Edirne’den arabayla İstanbul’a girdiğimde uzun süre kaybolmuş hissi yaşadım. En sonunda özlediğim İstanbul’u buldum, ama yanında, bir önceki seyahatimde var olmayan başka bir şehirle birlikte. Dalan’dan Erdoğan’a kadar uzanan İstanbul’un dönüşümünü ciddi şekilde eleştiriyorum. Vahşi kapitalizmin vandallığı, kültürel mirası yok etti. Açıkçası, fotoğrafladığım o güzelim semtlerde şimdi gezerken acı çekiyorum. Aklıma Galata Köprüsü altında, Erzurum Çayevi’ndeki anılarım geliyor. l C M Y B