22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 15 ARALIK 2013 / SAYI 1447 Dünyanın bütün delileri birleşin ESRA AÇIKGÖZ M ahallenin ilgisi yoğun, öyleki Yeldeğirmeni’ne girdikten sonra “Burada bir işgal evi varmış, nerede biliyor musunuz?” diye sora sora bulmanız mümkün Don Kişot Dayanışma Evi’ni. Duatepe Sokak’ın Taşlıbayır’la kesiştiği noktaya doğru ilerliyorum. Bir matkap sesi yükseliyor ama bu sefer mahalle sakinlerini çıldırtmayan bir maktap sesi bu! Çünkü o, başka bir dünyayı ören gençlerin evinden çıkıyor. Hummalı bir çalışmanın ortasına düşüyorum, kar toplayan havanın soğuğuna rağmen kumlar çatıya taşınıyor, dış cephe örülüyor. Herkes bir ucundan tutmuş işin. Kimi avukat, kimi akademisyen, kimi öğrenci... Hayatın farklı yerlerinden, farklı alanlarından onlarca insanı bu eve çeken dayanışma ruhu ve “Başka bir yaşam”a olan inançları ve ihtiyaçları. Gelin sizi onlardan ikisiyle tanıştırayım; zira diğerlerinin bitirmesi gereken işleri var... Önce sizinle tanışalım... Adım, Tamer Doğan. Yeldeğirmeni Dayanışması aktivistlerindenim. Avukatım. Gezi, parklardaki forumlara dönüştüğünde, Yoğurtçu Parkı’na gidip gelmeye başladım. Kadıköy’ün mahalleleri olarak Yeldeğirmeni Dayanışması’nı oluşturduk. Kışın forumu nasıl yapacağımızı tartışmaya başladık bu sırada. Baştaki kapalı mekân arayışı, bir işgal hareketine dönüştü. Bu evi Yeldeğirmeni Dayanışması işgal etti ancak bura bütün direnişlere ve dünyadaki bütün direnişçilere armağan edildi. Ben de Zafer Ülgen. Özel üniversitelerde, dershanelerde hocalık yapıyorum. Şu an doktora tezimle uğraşıyorum... Gezi Direnişi’yle kentin merkezinde 15 gün insanlar ortak yaşam sürdüler. Gezi rüzgârı algımızı ve bilincimizi değiştirdi. Toplumsal özgüvenimizi artırdı. Kentin kamusal alanlarına sahip çıkan bir hareketti Gezi. Bizimki de bir nevi bu arayışın devamı. Sermaye ve rantın egemenliği sadece ortak yeşil alanlara değil, bütün alanlara karşı ve bize alışveriş merkezleri dışında toplumsallaşma alanı bırakmıyor. Dolayısıyla bu işgal evi yeni bir toplumsallık arayışının da parçası. Neyi bulmayı umuyorsunuz? Z. Ülgen: Öncelikli arayışımız Gezi Parkı’nda olduğu gibi katılımcı, doğrudan bir demokrasi. Bu arayışın çok kolay olduğunu söylemek zor. Sadece dört yılda bir sandıkta oy kullanmakla sınırlı zannediyoruz demokrasiyi. Dolayısıyla bazen gerilimli tartışmalar yaşıyoruz. Hepimizi ilgilendiren konularda çoğunluk eğilimleri önemli ama bunu mesela yaratıcı insiyatiflerin önüne koymamaya çalışıyoruz. T. Doğan: Bu bizim için öğrenme süreci. Deniyoruz, beğenmezsek bozuyoruz ama kural koymamaya özen gösteriyoruz çünkü burası özgürlük alanı, mülkiyetten arınmış bir alan. Tek kural, burada paranın geçmemesi. Yeldeğirmeni’ndeki Don Kişot Dayanışma Evi, Gezi’yle birlikte daha da güçlenen “Başka bir dünya mümkün” inancının ürünü. Hayatın farklı yerlerinden, farklı yaşlardan, mesleklerden onlarca insanın emeği var bu evde. Sadece duvar değil, doğrudan ve katılımcı demokrasinin temellerini de örüyorlar. dünyanın mümkün olabildiğini göstereceğiz. Ayrıca kent hareketleri üzerine bir okuma atölyesi başlatıyoruz. Yani kentsel dönüşüme ve talana karşı varlık nedenimiz olan, Gezi’de de bize çadır kurduran, dayanışmaları var eden ana unsur üzerinden yürümeyi düşünüyoruz. Bu mahalle de kentsel dönüşümün ana hedeflerinden. Mahalleliyle talana ve ranta karşı duracağız. Mahalleli sizin etkinliklerinizi ne kadar benimsiyor? İlla ki bir uzak durma, yadırgama hali olmuştur başta. Onu nasıl aştınız? T. Doğan: Başta “Helal olsun gençler, ne güzel yapıyorsunuz” diyen çok azdı. “İçeride bir halt karıştırıyorlar” gibi bir önyargı vardı. Sonra sonra esnaflar bile bize çay taşımaya, 56 sokak öteden yemekler gelmeye, yaşlı teyzeler börek yapıp getirmeye başladı. Esnaf, Don Kişot’tan mı geliyorsunuz deyip indirim yapıyor. Ne kadar karapropaganda yürürse yürüsün, burada tarikat da var kemik kafatasçı, cemaatçilerin dışında ilgi arttı. Mesela hafta sonu 100 genç; kadınlıerkekli, neşeli bir şekilde çalışırken 100200 kişi de izliyor. Yavaş yavaş izlemeyi bırakıp içeriye burunlarını da sokmaya başladılar. Nasıl oluşuyor çalışma ekipleri? T. Doğan: Akşam internette Türkçeİngilizce çağrı yapıyoruz; “Yarın kahvaltıya şu saatte başlıyoruz” diye. 1015 kişi geliyor, sonra 40 oluyor. Arkadaşlar acıktı, diye yazıyoruz. Bir bakıyoruz, yemek geliyor. İşyerinde olanlar vicdan azabı çekiyor, telefonla sipariş gönderiyor. Böyle gizli kahramanlar da var. Z. Ülgen: Geçen biri kahveye girince, içerdekine takılıyordu, “Niye boş oturuyorsun, gidip gençlere yardım etsene” diye. Peki masrafları nasıl çeviriyorsunuz? T. Doğan: Yurtdışındaniçinden para yardımında bulunmak için çok talep geldi. Fotoğraflar: GARBİS ÖZATAY Kesinlikle para kabul etmiyoruz. İhtiyaç listeleri yayımlıyoruz. İsteyen onları alıp yolluyor. Para lazım oluyor bazen tabii. Kadıköy Sahne’nin katkılarıyla Baba Zula ve Sekerse Tehlike konseri yaptık. Para bittiği anda her şeyin kalem kalem harcamasını duyuracağız. Peki bu kadar emek vererek inşa ettiğiniz bu evin bir sahibi var. Ya dönerse? Z. Ülgen: Gezi, 15 gün sürdü ve o 15 gün uzun yıllar konuşulacak. Mesele buranın nihai mülkiyetini almak değil. Üç, beş ayda bu ortamı, kolektif üretimi yaptık, bu sürecin kendisi önemli olan. Mahkeme sonuçlanır da gelirse, güle güle oturun, deriz. Sonuçta verdiğimiz emekler bizde. Bu ruhla başka taraflarda o emekleri hayata geçiririz. Çöplük mekânlar bu şehirde çok. T. Doğan: Bunun kıvılcım olacağını tahmin etmiştik. Şu anda Türkiye’nin dört yanında birilerinin metruk evlere baktığını biliyoruz. İzmir’den Şişli’ye, Manisa’dan, Antalya’ya pek çok yerden mailler, telefonlar geliyor. Sanki bilirkişiymişiz gibi danışıyorlar. Oysa mesele basit; metruk evi gör, tespit et, güzelleştir! Bunun bir öğrenme, arayış süreci olduğunu söylüyorsunuz ya, siz neler öğrendiniz? Z. Ülgen: Ben, insanlar arasındaki çelişkilerin aynı zamanda zenginleştirici olduğunu; çok yarıtıcı gerilimler çıkarabileceğini, bir işbölümüne de denk düşebileceğini öğrendim. Ayrıca, insanların bu duruma hazır olduklarını, yeni toplumsal alan arayışlarının aslında ne kadar büyük olduğunu fark ettim. T. Doğan: Bize sorulanların arka planında tek bir soru var aslında; Deli misiniz? Evet, deliyiz ve deliliğin de bulaşıcı olduğuna inanıyoruz. Kapitalizmin yarattığı “normal” insana karşıyız biz, o normların dışındayız. Kapitalizmin yarattığı en önemli durum yabancılaşmadır ya, burada onun karşıtlığını ördüğümüzü fark ettim. Kapitalizm, maaş, sigorta, aylık akbil sunarken buraya hiçbir çıkarları olmadan, hafta sonunuzu bile ayırıp geliyorsunuz, inşaat gibi ağır bir işte çalışıyorsunuz, duvar örüyorsunuz, bunu kadınlıerkekli yapıyorsunuz. Üstelik de öfleyip puflamadan, canı gönülden geldiği, çalıştığı bir alan yaratmışız, ne mutlu bize. l Bir de etkinlik yapanlardan alkole dikkat etmesini rica ediyoruz. Çünkü polisin de yaydığı, burada alkol, esrar kullanılıyor, bunlar seks manyağı gibi propagandalar var. Yeryüzü Sofraları gibi bunu kıracak hamleler yapıyoruz. İki hafta önce aşure yaptık mahalleliyle. Bu mahallenin hiç çocuk parkı yoktu, Yeldeğirmeni Dayanışması bir kampanya yürüttü ve belediyeyi baskılayarak bir çocuk parkı yaptırdı. Ortasına da Gezi şehitleri için bir çınar diktirdik. Kimler var burada? T. Doğan: Gezi’nin türlü türlü yansımaları oldu. Biz bu yansımalardan sadece biriyiz, devamı değiliz. Gezi’de nasıl hep beraber, farklılıklarımızla bir aradaysak, bu evde de herkes kendi rengiyle bir arada duruyor. Bunu başarabiliyoruz çünkü iş yapıyoruz, projelerimiz var. Aramızda Kemalistler, Kürt hareketinden olanlar, Marksistler, anarşistler, örgütlü sosyalistler, örgütsüz bireyler, mahalleliler var. Yurtdışından da destek çok. İki haftada bir yabancı katılımcılarla enternasyonel panel toplantıları yapıyoruz. İnsanların Gezi sonrasında nerelerde mutlu olabiliriz, dediklerinde akıllarına gelen yerlerden biri burası, türbe ziyareti gibi buraya geliyorlar (gülüyor). Fark ettiyseniz soğuğa rağmen herkes mutlu çalışıyor. Şimdiye kadar neler yaptınız ve yapacaksınız? T. Doğan: Takas Pazarı burada Halk Gardrobu olarak düzenli yürütülecek. Fanzin, stancil, müzik, ritim ve geri dönüşüm atölyeleri olacak. Ezilenlerin tiyatrosu burada toplanıyor. Rojava’dan gelen mültecilere, mahalleliyle yardım kampanyası düzenledik. Bir odamızı sırf Van depremzedelerine yardım toplamaya ayırdık. Batman’daki bir okula erzak, okul malzemesi yolladık. Kafamızda çok şey var, ama burası bir inşaat alanı, yeni etkinliklere başlamak güvenlikli olmayacak. Bitmesini bekliyoruz. Z. Ülgen: Geri dönüşüm atölyesi, piyasa tüketiciliğine karşı bir duruş olduğu için önemli. Kapitalizmin savurganlığına ve doğanın talanına karşı alternatifin, başka İspanyolca birinci ders O Yaşama en iyi başlangıç için... bir etken olduğu belirtilen kulöncesi eğitim, ileriki rapora göre, okulöncesi eğitime yaşlarda başarıyı erişim 2003 yılından bu yana inanılmaz biçimde artmış ama avantajlı çocuklar etkiliyor. Kaliteli okulöncesi eğitim arasındaki artış, dezavantajlı ile yüksekokul performansı olanlardan daha yüksek. Bu arasındaki ilişki, geçen günlerde da, okulöncesi eğitim alan ve açıklanan PISA 2012 Eğitim almayan çocuklar arasındaki Raporu ile bir kez daha gözler FİGEN sosyoekonomik eşitsizliğin daha önüne serildi. Ancak raporun ATALAY da büyümesine neden oluyor. ortaya koyduğu bir başka gerçek Raporda, “Dezavantajlı çocukların de, kaliteli okulöncesi eğitime kaliteli okulöncesi eğitime erişebilmeleri için erişebilenlerin ne yazık ki daha çok avantajlı politikalar üretilmeli. Hükümetler, özellikle çocuklar olduğu! bazı bölgelerde yoğunlaşan dezavantajlı Okulöncesi eğitimin başarıda önemli ailelerin çocuklarının kaliteli okulöncesi eğitim alabilmelerini sağlamalı, aileleri bu konuda finansal olarak destekleyecek adil ve etkili mekanizmalar geliştirilmeli” deniliyor. Change.org tarafından başlatılan bir kampanya ile “2015 Sonrası Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne erken çocukluk gelişiminin dahil edilmesi” hedefleniyor. Böylece dünyadaki tüm çocukların yaşama en iyi biçimde başlangıç yapabilmeleri amaçlanıyor. Anabilim Eğitim Kurumlarında İspanyolca’nın, birinci yabancı dil olarak okutulması Talim ve Terbiye Kurulu tarafından kabul edildi. İspanyolca, bu okulda ilkokul 14. sınıflar düzeyinde birinci lisan olarak öğretilecek. l Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) da bu imza kampanyasını destekliyor ve herkese kampanyaya katılma çağrısında bulunuyor. AÇEV yetkilileri, “Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin içine eklenen her alana dünya çapında yatırım yapılmakta ve takip edilmektedir. Bu nedenle tüm çocukların erken yaşlarda kaliteli bir bakım ve eğitim hizmeti alabilmesi yani erken çocukluk gelişimi konusunun bir kalkınma hedefi haline gelmesi çok önemlidir” diyor. Hedef 10 bin imza ve bu rakama ulaşılması için yaklaşık yedi bin imzaya daha ihtiyaç bulunuyor. l figenatalay@yahoo.com Öğrencilere “Hizmet Ödülü” Eyüboğlu Eğitim Kurumları Uluslararası Bakalorya Diploma Programı’na devam eden öğrencilerinin gerçekleştirdiği “Umut ile… Sevda ile… Düş ile…” adlı sosyal sorumluluk projesi, Avrupa Uluslararası Okullar Konseyi ECIS tarafından Outreach Award/ Toplum Hizmeti Ödülü almaya hak kazandı. Öğrenciler, ödüllü projeleri kapsamında, Ümraniye Çınardibi Kültür Merkezi’ne devam eden çocuklarla İstanbul’un tarihi ve kültürel merkezlerine ve müzelerine geziler düzenleyecek, çeşitli konser ve tiyatrolara katılacaklar. Amsterdam’da düzenlenen ödül töreninde verilen 1.000 pound para ödülü de, bu öğretim yılı boyunca uygulanacak olan proje için kullanılacak. l Verimli tüketmek için... Starpet tarafından yürütülen sosyal sorumluluk projesi “Verimli Tüketim Hareketi”nde çocukların eğitimine yönelik yeni dönem başladı. Doğal kaynakların daha verimli tüketilmesine yönelik toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen proje ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı çocuk yuvalarındaki 1.000 çocuğa ulaşılacak. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle