26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 3 KASIM 2013 / SAYI 1441 E Superonline’dan engelsiz internet Turkcell’in internet sağlayıcısı Superonline, engelli vatandaşlara daha iyi hizmet sağlamak için, çalışanlarına işaret dili eğitimi veriyor. Oynamak için söze gerek yok linde üç poşetle sahneye çıkıyor. Poşet içinden poşetler, içlerinden karakterler dökülüyor. Bir nehir seriyor poşetlerden birinin üstüne. Poşetlerin her biri bir zaman, bir mekân anlatıyor bize. Birini çeviriyor, bir gece, bir gündüz oluyor. Biri beyaz yeleli siyah bir at, zorbanın bindiği. Diğeri Ayşe kızın çiçekleriyle bezeli bir bahçe. Ve tabii ki “Sevdalı Bulut” başrolde. Oynamaya başlıyor. Tek bir sözcük yok bu oyunda. Her şeyi yüz ifadeleriyle anlatıyor Levent Beşkardeş ve işaretlerle. O bir “sessiz sanatçı”. Doğuştan işitme engelli, dolayısıyla konuşamıyor da. Ama bunlar onu, yapmak istediklerinden hiç alıkoymamış. İşitemeyen ve konuşamayan tiyatrocuların Fransızca şarkıları işaret diliyle anlatarak, müzik eşliğinde ritme uyarak dans ettikleri “Duyulmamış müzikhol L’inoui MusicHall”de oynamış mesela. Sonra; Fransa müzik festivalinde “Büyük İskender Alexandre Le Grand” operasında da. ESRA Bugüne kadar 30 AÇIKGÖZ sesli ve sessiz oyunda sahne almış Beşkardeş. Onlarca ödüle layık görülmüş. Sadece tiyatro da değil, çizim, şiir, pantomim, yönetmenlik, sinema... Bütün bunlarla ilgileniyor, üstelik öyle kıyısından değil, ödülleri var, festivallere davet ediliyor. Geçen hafta Nâzım Hikmet’in “Sevdalı Bulut” oyunu için Semaver Kumpanya’nın misafiri olarak Çevre Tiyatrosu’ndaydı. Onunla yaşamı, oynamayı ve sessizliği konuştuk… Biraz baştan olacak biliyorum ama direkt sizden dinlemeyi isterim; tiyatro aklınıza ilk ne zaman düştü? Aslında, 18 yaşıma kadar hep sinema oyuncusu olmak istemiştim. Çok hevesliydim, ancak zamanla sinemada oynayamayacağımı anladım, çünkü duyamıyor, konuşamıyordum; Sanki oynamaya engelmiş gibi! Neyse... O zamanlar üç aylık bir pantomim kursuna gittim, Taner Barlas’ın klasik pantomimden uzak, devrimci pantomimine hayran kaldım. Eğitimden sonra İşitme Engelliler Derneği’nde bir kurs düzenledim. Kurstan sonra sessiz tiyatro yaptık, sessiz grupla. 1981’de “Sessizliğin Sesi” adlı oyunumu sahneledim ve Avni Dilligil Tiyatrolar Jüri Özel Ödülü’nü aldım. Aileniz tiyatrocu olma isteğinizi nasıl karşıladı peki? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Ailem sanatseverdi, büyük dedelerimiz Mahrukizadelerdendir. Annem tam bir İstanbul hanımefendisidir. İşaret dili bilmediği halde benimle konuşmayı, anlaşmayı nasıl becerdi bilmiyorum, ama çok beceriklidir. Okula gitmeden çok önce annemden doğal el işaretleri öğrenmiştim. Ayrıca mükemmel bir terziydi, sanat dünyasının müzisyenleri, şarkıcıları, ressamları evimize gelirdi, yemekte birlikte şarkılar söylerlerdi. O misafirliklerdeki manzaralar hâlâ gözümün önünde. Beni sanatçı olmaya heveslendiren de bunlar oldu. Sonraki süreç nasıl gelişti sizin için, Türkiye’de ne yazık ki engelliler için hayata katılabilecekleri bir yaşam şekli yok. Sizi Fransa’ya götüren de bu olsa gerek. Ama orada yabancı biri olarak her şeye sıfırdan başlama cesaretini ne verdi size? Nasıl geçindiniz, neler yaptınız Fransa’ya ilk gittiğinizde? Başlarda Fransa’ya gitme düşüncesi hiç aklımda yoktu, aslında İstanbul’dan ayrılmak istemiyordum. On iki yıl Vakko Beyoğlu mağazasında vitrin dekoratörlüğü yaptım, ama tiyatro uğruna Vakko’yu bıraktım. O zaman 32 yaşındaydım. T eknolojik gelişmelerin ve internetin yaygınlaşmasının en önemli sonuçlarından biri hayatın kolaylaşması, diğeri de toplumun farklı kesimleri arasında yaratılan fırsat eşitliği. Engelliler, bu iki getirinin hayata kattıklarını en iyi görebileceğimiz kesimlerden. Bu yüzden teknoloji şirketlerinin engelli vatandaşlara yönelik çalışmaları özel bir önem taşıyor. Turkcell Superonline da bu yönde önemli çalışmalardan birine imza attı. Şirketin, müşterileriyle temas noktası olan Superonline Abone Merkezi (SAM) çalışanları için işaret dili eğitimleri başlatıldı. İşitme Engelliler Federasyonu (İEF) işbirliğiyle yapılan eğitimlerin ilk aşaması Superonline Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi. SAM çalışanları ilk olarak günlük hayatta kullanılan cümleleri, nezaket kurallarını, sayılar ve günleri işaret diliyle nasıl ifade edeceklerini öğrendi. Ayrıca Turkcell Superonline müşterilerinin hayatını kolaylaştıracak fatura ödeme, bilgi güncelleme, abonelik işlemleri gibi konular da eğitim kapsamında yer aldı. Turkcell Superonline İnsan Kaynakları Müdürü Gözde Tutanç, “SAM’larda çalışanların eğitimine büyük önem verdiklerini” söyledi. Müşterilerle bire bir temas noktaları olan SAM’larda başlatılan çalışmanın, işitme engelli vatandaşların ihtiyaçlarının da doğru şekilde anlaşılması amacı taşıdığını da söyleyen Tutanç, “Eğitimler gelecek yıl da sürecek” dedi. Tutanç’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’nin dört bir yanında 31 abone merkezinde 1700 çalışanla hizmet veren Turkcell Superonline’ın İEF işbirliğiyle gerçekleştirdiği eğitimler SAM çalışanları ve hizmet danışmanlarını kapsıyor. Eğitimler tamamlandığında işitme engelli müşteriler abone merkezlerinden doğru bilgiyi, konunun Gözde Tutanç uzmanlarından doğrudan alabilecek. İEF Başkanı Muammer Ay ise işitme engellilerin internette yoğun vakit geçirdiklerini ve bu alanda hizmet veren Turkcell Superonline’ın işitme engellilere önem vermesinden mutluluk duyduklarını söyledi. SAM’larda Turkcell Superonline ürün, servis ve kampanya satışlarının yanı sıra aktivasyon, kurulum, nakil ve devir işlemleri gerçekleştiriliyor. Her ay 100 bine yakın haneyi ziyaret eden SAM çalışanları Turkcell Superonline’ı müşterilere en doğru şekilde anlatmak için çalışıyor. Geçen yıl 20 bin saate yakın uzaktan ve yüz yüze eğitim alan SAM çalışanlarına önümüzdeki yıl 35 bin saat eğitim verilmesi planlanıyor. Turkcell Superonline’dan internet hizmeti alan engelli vatandaşlar için fiber internet ve ADSL’de 19 ve 39 TL’lik iki farklı paket seçeneği bulunuyor. Fiber interneti tercih edenler için 20 Mbps, 4 GB kotalı ve 20 Mbps limitsiz seçenekleri, ücretsiz kablosuz modem ve ücretsiz yerinde kurulum hizmetiyle sunuluyor. ADSL’de ise 8 Mbps’e kadar 4 GB kotalı ve 8 Mbps’e kadar limitsiz seçenekleri bulunuyor. Superonline’ın engellilere özel paketlerinden yararlanmak isteyenlerin yapması gereken, en az yüzde 40 engelli oranını içeren engelli kimlik kartı veya sağlık kurulu raporu ile başvuruda bulunmak. l Levent Beşkardeş’i dünya “sessiz aktör” olarak tanıyor. Çünkü doğuştan işitme engelli, dolayısıyla konuşamıyor da. Buna rağmen tiyatro sahnelerinde onlarca role hayat vermiş Beşkardeş. Müzikalde de oynamış, operada da. Geçen hafta “Sevdalı Bulut” oyunu için Türkiye’deydi. Kendisini izledikçe gördük ki, o kelimeleri yüzüyle, mimikleriyle, elleriyle, gözleriyle söylüyor. Fotoğraflar: UĞUR DEMİR Çok salak biriydim, tiyatro dünyasını iyi bilmediğimden para kazanmayı düşünmedim, daha çok öğreneceklerim var diye Fransa’ya gittim. Ne Fransa’yı tanıyor, ne Fransızca biliyordum, hayatım sıfırdan başladı. Para kazanmak için tekstilde çalıştım. Çok zor yaşadım, çok az parayla yaşadım, kendi kendime Fransızca öğrendim. Dil kursuna gitmeye hiç vaktim olmadı, ama yine de şiir, sanat ve terapi, kukla ve sessiz şarkılar kurslarında eğitim gördüm. Sade ve görsel olarak tekniksiz sessiz tiyatroda oyuncu olmanın yolunu Paris’te buldum. Paris’te International Visual Theatre’de (Uluslararası Görsel Tiyatro) çok değişik, enteresan oyunlarda oynadım. Ve sonunda “sessiz sanatçı” oldum. Sahnede nasıl paslaşıyorsunuz diğer oyuncularla? Ben “sessiz aktör” olsa da hem sessiz hem işiten oyuncularla, dansçılarla, hatta şarkıcılarla, şairlerle çalışıyorum. Operada, müzikalde oynadım. Düşünün işitenkonuşan bir soprano ve ben “Büyük İskender” oynadık, karşımdaki orkestra şefinin işaretlerini takip ediyordum. Komik değil mi? Oldukça ilginç bir sahne deneyimi. Peki hayatınızdaki önemli dönüm noktaları nedir, diye sorsam? 1987 1988’de International Visual Theatre’de Molière’in “Cimri” oyununda sağır ve dilsiz Harpagon’u oynadım, çok başarılı bulundu. Yazıp yönettiğim “Hanna” oyunumla en iyi yönetmen, en iyi oyun ödülleri kazandım; oyunumu Tokyo, Paris, Washington’da sergileyerek başka ülkelerde de tanındım. “Başka Tanrı’nın Çocukları” oyununda yönetmenlik yapmak da önemli bir dönüm noktasıydı; konuşan, işiten aktörler de yer alıyordu oyunda. Başroldeyse işitme engelli Emmanuelle Laborit vardı. Laborit bu oyundaki başarısından sonra Molière Ödülü aldı. Oyunun 570 temsili oldu, böylece çok tanınmış biri oldum. Bir de Brüksel’de film festivalinden kısa filmlerime dört ödül almamı sayabilirim, hem sevinmiş, hem şaşırmıştım. Oğuz Aral’ın sizinle yaptığı bir söyleşide “Öğrendiklerimi ülkeme taşımak isterdim” diyordunuz. Geçen hafta Çevre Tiyatrosu’nda bir atölye düzenlediniz. İsteğiniz az da olsa gerçekleşti mi, yeni çalışmalar olacak mı Türkiye’de? Oğuz Aral’ı tanımamı Esin Afşar sağlamıştı. 1819 yaşındayken komşum rejisör Ertem Göreç ve Lütfi Akad, beni Oğuz Aral’ın resim stüdyosuna götürdüler. Lütfi Akad resimlerimi çok beğenmiş. Oğuz Abi bana bir yıl resim dersi verdi... Evet, Oğuz Aral’la konuştuğum gibi kendi ülkemde atölye kursları düzenlemek istiyorum. Tıpkı geçen haftaki gibi, ama o çok kısaydı. Normalde atölyeler beş gün olur, umarım onu da gerçekleştirebilirim. Yurtdışında pek çok ödül alan, festivale davet edilen bir oyuncu olarak Türkiye’de ne kadar anlaşılabildiğinizi düşünüyorsunuz? Bilmiyorum... Sanırım ben neyi, nasıl düşündüğümü söylemeyi bilmiyorum... 2010’da Ara Güler ve ben TBMM Üstün Hizmet Ödülü aldık. Törende bir konuşma yaptım, Türkiye’de işitme engellilerin büyük sorunlarının olduğunu, çözmek için destek gerektiğini, sessiz küçük çocukların geleceklerinden endişeli olduğumu söyledim. İşitme engelli gençlerin çok az gelişmelerine üzgünüm, ama Türk halkının, politikacılarının ya da sanatçıların sessizlerle ilgilenmemesine hiç şaşmıyorum. Paris’teki Türk sanat camiası da benim adımı biliyor, ama tanıştıklarım bile oyunlarıma gelmiyor, oysa Fransız sanatçılar çok ilgili. Kimler mesela izleyicileriniz? Fransız okyanus uzmanı ve sinema yönetmeni Kaptan Cousteau, Monica Bellucci ve kocası aktör Vincent Cassel, Peter Brook, Enki Bilal, Bernard Giraudieu, Caroline ve Isabelle Huppert, aktör Michel Piccoli, Jean Claude Brialy, Jane Birkin... Alkış sesi bir tiyatrocuyu en çok besleyen şeydir herhalde. Onu nasıl hissediyorsunuz? Alkışlama... Hissedemiyorum, çünkü seyircilerin yerini ışıklar açılınca görebiliyorum sadece. Sanat dünyasındaki 39. yılınızı tamamladınız. Pek çok ödüle layık görüldünüz, ama sizce başardığınız en önemli şey ne? Sesli ve sessiz insanların birlikte çalışmasına, birbirleriyle anlaşmasına zemin hazırlamak. Ama asıl başarıyı, imkânsızlar kalktığında yakalayacağız. 19 yıldır Paris’te Sanat ve Terapi Enstitüsü’nde kurs veriyorum, katılımcıların çoğu işitenlerden, konuşanlardan oluşuyor. İşitenlerin, konuşanların sessizliğinden çok şey öğrendim, benim sessiz dünyama göre çok enterasan bir deneyim bu. l SELÇUK EREZ Argo eğitim isteriz İlgili Makama, Abi, senin ne makamı olduğunu bilmiyorum ama bizim için fark etmez; kürdili hicazkar, acem aşiran, hisar buselik yani ne olursan ol tek bize kulak ver, candan dinle, yeter! Bu topraklarda yüzlerce yıldır milyonlarca insan aralarında Argo konuşur. Öyle konuşur ki doğru dürüst Türkçe bilmez, Türkçe konuşması gerekince de ayakta duramaz, dökülürler: “Kiprik” derler, “bebeyim” derler, “hayret bişi” derler, “beş gibi gelirim” derler. Geçende ablamın altı yaşındaki çocuğu, misafirin piçine “Ulan silerim senin yüzünün alfabesini!” deyince ablam fana bozuldu, “Billa sokaklardan öğreniyorlar bütün bunları!” dedi o peksimet suratlı çocuğun anasına. Sorarım size, seçkin öğretmenler dururken çocuklarımız her şeyi neden böyle sokaklardan öğrenmek zorunda kalsınlar? Durum böyle acıyken siz Türkçe olimpiyat düzenleyip yamyamlara Tarkan şarkıları söyletiyorsunuz da bize neden külüstür köpek muamelesi yapıyorsunuz? Benim çocuğum niçin büyüğüne “moruk” dediğinde, obes gördüğüne, ”mührü hümayun” diye seslendiğinde azarlansın, dayak yesin? Bu ülkede güzel dilimizde atasözü bile söylemek günah bize. Halbuki bizim atasözlerimiz sizinkilere bin basar; bunları serbest bırak da seninkiler de istifade etsin: Biz mesela, “Ayıya gül verirsin, g.tünü siler!” deriz. Sonra “Arife günü yediğin hurmalar, bayramda dübürünü tırmalar!”da deriz. Kürtçe’ye, Roma diline izin veriyorsun da, hatta üniversitelerde Roma Hukuku bile okutuyorsun da bizim anadilimizi neden hâlâ adam yerine koymuyorsun? Bizde de hukuk yok mu sanıyorsun? Canımın merkezi, sen gel aç bir Argo lisesi de dersliklerde bizim dili konuşan çocuklarımız artık disipline verilmesin. Hoca bulamazsan dert değil; bu yaz birkaç adam yolla. Hafiften antreman yaptırıp sezona yetiştiririz. Eksik kalan meselelerde bizim çocuklar onlara yardım ederler. Sen hiç meraklanma yaniya dert filan etme! Dediğimi yap da seçimde posterlerin buruşmasın. Bize yanaşanın evine yangın tüpü, alarm gerekmez. Tümen tümen polise de ihtiyaç kalmaz. Abicim, biz senle bu işi bitirelim ötesini düşünme: hepimiz kafamıza jöle sürer, ilk mitingine geliriz. Orada bak ne slogan atar, ne Çanakkaleler yaratırız görürsün. Seni sevmeyen kaspanakları bundan sonra yoldan çevirir ceza yazarız. Kulağının kılı olayım afili bol, karizmatik abim benim! l Argo Platformundan Anafor Mahmut www.selcukerez.com C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle