02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 KASIM 2013 / SAYI 1441 3 Bilgisayarların içinde ne olduğunu bilmemize gerek yok İntel daha çok donanım ve işlemci odaklı bir firma. Türkiye’deki kullanıcı donanım konusunda ne kadar bilinçli? Bu konuda nasıl bir çalışma yaptınız? Hiçbir şey yapmamız gerektiğini düşünmüyorum. Hatta keşke kullanıcı, donanım ve bilgisayarın ne olduğunu bilmese. Son derece bastiçe açıp “benim için şunu yap” dese ve dokunmasına bile gerek kalmasa. Bununla ilgili tamamen algıya dayalı çok güzel çalışmalarımız var. Arayüzün çok doğal olduğu, tıpkı sizle konuştuğumuz gibi algılayan aletler üzerine çalışıyoruz. İnsanlara karmaşık şeyleri öğretmek istemiyoruz, tersine çok kolay kullanabilecekleri makineler üretmek isitiyoruz. İnsanlar iki çekirdekli bir işlemciyle dört çekirdekli işlemci arasındaki farkları bilse fena mı olur? Valla İntel için çok iyi olur, ama ben de bir son kullanıcıyım. Benim de ailem var. Niye bilsinler? Bence gerekmiyor. Tek önemli olan bilgisayardan işlemciyi zorlayacak bir iş istediğinizde, mesela Roma’ya gittim, bir video çektim, onu render edip, 30 saniyelik küçücük bir video haline getirip dostlarımla paylaştım. Akşam da ABD’deki bir arkadaşımla Skype’ta konuşurken aynı videoyu ona göstermek istedim. Bu ikisi işlemciyi en zorlayacak işlerdendir İntel’in i7 işlemcisine sahipseniz bunları sorunsuz yapabileceğinizi bilmeniz. Sırf Türkiye değil, dünya genelinde de kullanıcı profili bu dediğime yatkın. Belki Almanya çok ekstra bir örnek. Orada acayip geek’lerin sayısı çok fazla. Onun dışında dünyanın hiçbir yerinde normal kullanıcı bilgisayarın içinde ne olduğuyla çok ilgilenmez. Sizde de biraz geek tipi var. Kendinizi geek olarak tanımlıyor musunuz? Yok değilim. Hep son kullanıcı açısından bakarım. Ama öyle görünmek kaçınılmaz bir şey. Sonuçta teknolojiyle iç içeyim. Şimdi de Silikon Vadisi’ne gidiyorum, iyi olur, öyle görünüyorsam. l Doğuştan cesurum Ayşegül İldeniz, İntel firmasında 15 yıl geçirdikten sonra, firmanın Ortadoğu ve Afrika Başkanı olarak şirketin, hızla büyüyen iki pazardaki gelecek vizyonunu emanet aldı. Bundan sonra mesaisinin büyük bölümünü Silikon Vadisi’nde harcayacak İldeniz. Gitmeden önce, bu noktaya nasıl geldiğiniyse bize anlattı... DENİZ ÜLKÜTEKİN İ ntel’in yeni Afrika ve Ortadoğu Başkanı Ayşegül İldeniz. Teknoloji sekteründeki en kıdemli kadın yönetici olarak görev yapan İldeniz için aslında teknoloji dünyasının içine girmek biraz da tesadüflerin eseri. Ancak onun karakteri belli ki hangi alanda olursa olsun başarılı ve öne çıkan bir karakter olmasını sağlayacaktı. İldeniz’den kendi hikayesiyle ilgili anektodlar alırken Türkiye’nin teknoloji alanındaki yeri hakkında da önemli bilgiler edindik. Ne kadar süredir İntel’desiniz? Bundan önce İntel Türkiye Genel Müdürü’ydüm. 15 yıldır bu şirketteyim. Teknolojiye ilginiz nasıl başladı? ABD’de yüksek lisansımı dijital iletişim teknolojileri üzerine yapmıştım. O da doksanların ortaları, yani tam da internetin hayatımıza girmeye başladığı yıllara denk geliyor. Medyada çalışacağımı düşünüyordum hayatımının geri kalanında. “Haber ya da program yapımcılığıyla alakalı bir işim olur” diyordum. Ancak San Francisco’da tam da internet devriminin olduğu yerde buldum kendimi. Sonra Türkiye’ye döndüm. Çalışma hayatında da bir şekilde yolculuğum hep teknolojiyle kesişti. Öncesinde teknolojiyle aranız nasıldı? Olabildiği kadar. Herhangi bir gencin olanağı kadar vardı. İşe başladıktan sonra nasıl bir sektörle karşılaştınız? Özel bir farklılık görmedim, ama bana göre teknoloji kadınların çok daha kolay ilerleyebileceği bir sektör. Hiyerarşık yapılar pek yok. Aynı şekilde gençler de çok başarılı olabilir. Sadece beyninizin nasıl çalıştığıyla bağlantılı. Bu açıdan çok özgürleştirici bir görevi olduğunu da düşünüyorum. Çok sayıda kadın ve genç inovatif insan var sektörde. Burada inovatif önemli bir kelime sanırım, kalıcı olma açısından. Siz bu özelliği sonradan mı kazandınız? Birincisi, gelecek hakkında bir fikriniz olmalı, bunun için, günü düzgün bir şekilde anlamak gerekiyor. O da büyük resmi görebilip, ileriye dönük farz edebilme yeteneği oluşturmakla mümkün. İkinci olarak, hareket edebilmek başka bir yetenek. Bir sürü insan görebilir ama öngörüye dair ürün geliştirmek, yapılanma kurmak gerekiyor, Varolan problemler üzerine çözüm üretmek lazım. Bir de çok pratik bir kısmı var işin. Üçüncüsü de cesur olup risk alabilmek. Belki diğer özellikleri sonradan kazanmışımdır, ama başından beri hep cesaretli olduğumu söyleyebilirim. İçinizde o insiyatifi alma gücü olması lazım. Herkes, “ben bunu yapıyorum” demiyor. Dün bir arkadaşım, “bu yeni işin biraz Portekizlilerin 15. yüzyılda gemilere atlayıp dünyanın sonunu bulmaya gitmesine benziyor” dedi. Benim yolculuğum biraz öyle. Düşünün Afrika ve Ortadoğu yöneticisiyim. On yıl önce buralar çok küçük ve gelişmemiş pazarlarken, bugün dünyanın en hızlı büyüyen yerleri haline geldiler. O anlamda kimsenin bilmediği sonuçları var etmeye çalışıyorum. Türkiye’den örnek vereyim, krizlere çok aşina bir ülkeyiz. Her krizde Türkiye’ye daha çok yatırım yaptık, ve hep “bundan daha iyi bir zaman olamaz” dedim. Krize yatırım yapmanın nasıl bir getirisi var? Herkesin beş adım önüne geçiyorsunuz. Çünkü diğerleri çekiliyor. Biz hep pazarı büyütmek için çalıştığımızdan, küçülen pazarı yine eski haline getirmeye yönelik hareket ediyoruz. Bunun geri dönüşü de büyük oluyor. Yeni oyuncular ortaya çıkıyor ve uzun dönemde hepsi sizin partneriniz oluyor. Bu kararları alabilmek için de size güvenen insanlar olmalı. Bu güveni nasıl sağladınız? O da sonuçlarla bağlantılı. Senelik hedeflerinizi tutturamazsanız, bunların hiçbiri gerçekleşmez. Yönetici olarak hayat düsturum bu, önce kendi alanınızda başarılı olursunuz, sonra onun üç katı bir bütçe ve sorumluluk istersiniz. Gider onu yaparsınız ve sonraki sene daha fazlasını istersiniz. Yöneticiliği siz mi talep ettiniz? En başta hayır. Birileri beni yönetici yaptı, ama sorumluluğu hep ben talep ettim. Gidip “şu kadar kişiyi emrime verin” demedim ama “bu ülkede şu sorunları görüyorum. Bana bunları verin, gidip çözeyim” dedim. Pazar konusuna girmişken, Türkiye teknoloji açısından ne kadar büyük bir pazar? Teknoloji için çok önemli ve büyüyen bir pazar. Şu anda dünyanın yaşadığı ekonomik problemlerden de etkilenmedi. Artık kentlerde internet kullanım oranları yüde 60’a vardı. Genç nüfusun internetsiz yaşayamayacağı gerçeği ortada. Bize gelişen ülke damgasını vurmak zor. Teknoloji kullanımında birçok açıdan gelişmiş ülkelerle aynı seviyedeyiz. Teknoloji kullanımı fazlalığı eşittir muasır medeniyet seviyesi gibi bir paralelik kurabilir miyiz? Öncelikle muasır medeniyeti tartışmak lazım. Şunu söyleyeyim; gençlerinize iş bulmanız ve iş sahibi insanların yeterince zengin olup ailelerine bakabilmesi lazım. Bu gereklilikleri karşılamak adına teknolojisiz bir Türkiye düşünemiyorum. Teknoloji tek başına bir mucize değil. Kullanan insanların ondan ne çıkardığı önemli. Yaygın kullanıp, birgün de üretime geçersek, harika olur. Bu biraz ütopik geliyor kulağa. Bu ihtimal hiç de az değil. Dünya bugün birbirinden bağımsız bir yapıya girdi, teknoloji sayesinde. Brezilya’da processing, Hindistan’da programlama, İrlanda’da arayüz, Malezya’da üretim yapıp, tüm dünyaya satıyoruz. O anlamda artık tek merkez diye birşey yok. İki üç yılımı Afrika’da geçirdim. Nairobi’de İnternet Hub diye bir yer var. Burası Sahraaltı ülkelerindeki yaratıcı küçük şirketlere mali destek veren bir oluşum. Kâr amacı gütmüyorlar. Her çeşit programlama yapmaya niyetli genci bulunduruyorlar. 18 – 30 yaş arası bütün Afrika ülkelerinden insanlar programlama yapıyor. O fonu sağlayıp, çocuklara iş veriyorlar. Çiftçilerden, “Tanzanya’daki çocukları üniversite sınavına, cep telefonuyla nasıl hazırlarız”a kadar çok çeşitli soruna çözüm üretiyorlar. Eğer biz de çocuklarımıza bu kültürü verirsek, Türkiye’deki yapılacak inovasyonun sonu yok. Ancak bu inovasyon temelli çalışmalar, anladığmız kadarıyla devlet politikasına ters, çünkü Erdoğan Bayraktar, “ara eleman ülkesi olmalıyız” diyor. Herkesin üstüne belli görevler düşüyor. Bugün yapmamız gereken elimizdeki insan kaynağını nasıl değerlendireceğimizi bulmak. Henüz inovatif bir ülke değiliz. Belki önümüzdeki iki jenerasyon da olmayacak. O iki jenerasyonu doğru kullanmalıyız. Diğer yandan da bugünden, belki on yıl sonrasına yönelik altyapı yatırımını yapmamız gerekiyor. Bu ikisi başka tartışmalar. Belki de bu ara sektörlere yönelmek hiç de kötü bir fikir değil. l [email protected] Teknoloji topluma uyumlu olmalı Son dönemde özellikle biri yanındayken telefonuyla uğraşan insanlara yönelik bir tepki var. Dediğiniz bizim genç nüfusumuz içinde de önemli bir sorun. Yeni işim için o yüzden bu kadar heyecanlıyım. Bu problemi ortadan kaldırmamız lazım. Son iki – üç yıllık akıllı telefon teknolojileri, insanların doğal olmayan alışkanlıklar edinmesine sebep oldu. Konuşmayı devamlı bölerek başka bir şeye bakmak, toplum kuralları içinde geçerli değil. Bu yüzden üreteceğimiz yeni teknolojileri, toplum kurallarına uyumlu hale getirmemiz gerekiyor. Doğal olması ve siz konuşurken susması lazım. Siz konuşmayı kestiğinde o “sms”i bildirmesi gerekiyor. Bunların hepsi için çalışılıyor. Mesela şu anda gözlük üretiliyor, sosyal olarak son derece rahatsız edici olabilecek bir şey. Yanınızdan geçen insanların fotoğrafını çekip çekmeme konusu veya biriyle konuşurken ekranın sağ üst tarafına bakıyor olmanız gibi. Biz de bunların sosyal olarak kabul edilebilmesi için çalışıyoruz. Video oyunu oynar mısınız? Hayır. Yeğenim çok oynuyor, onu izliyorum, ama biz o kültürle büyümedik. Ben ilk bilgisayar başına oturduğumda Commodore vardı piyasada. Orada da çok komik oyunlar olurdu. Bilmiyorum başlayabilirim tabii, benim ne yapacağım belli olmaz. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle