Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 EYLÜL 2011 / SAYI 1330 7 Dünyanın penceresi embeyaz ceketi uzaktan bile seçiliyordu. Neredeyse bir an sayılabilecek kadar kısa bir süre gökte görüldü, o bir an ilelebet hafızalara kazındı. Baş aşağıya kurşun hızıyla bir yıldız gibi kaydı, göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir zamanda cehennemin içine gömüldü. Kimliği hiçbir zaman net olarak açıklanmadı, belki de tam olarak bilinemedi. O bir an, 11 Eylül 2001 09:41:15 anı, kamerasının deklanşörüne basmayı denk getiren Associated Press foto muhabiri Richard Drew objektifinden sonsuza denk donmuş bir şekilde kaydedildi. 11 Eylül 2001 günü New York’ta ikiz kulelerin yıkılması ile ilgili çekilen en çarpıcı fotoğraflardan biri oldu. Müthiş bir vakurla ve kararlı bir şekilde ölüme dalan beyaz ceketli zenci muhtemelen Jonathan Briley idi. kiz Kuleler’den kuzeydeki kulenin 106. ve 107. katlarında yer alan WOTW çalışanlarından biri olan Briley, bir tek fotoğraf karesinde umutsuzluğun resmini çizmiş ve bunu bilemeden uçup gitmişti. Kısaca WOTW olarak bilinen Windows on the World, Amerika’nın belki de en ünlü lokantasıydı. 1976’da hizmet vermeye başlayan AYL N lokanta itibarlıydı, pahalıydı, ÖNEY TAN havalıydı. Yemek de iddialıydı, şarap mönüsü de. Yılda 37 milyon dolar cirosuyla Amerika’nın en çok gelir getiren lokantasıydı. Şöhretini hak ediyordu ama asıl önemi konumundaydı. Dünyaya tepeden bakıyordu. Adı da bunu söylüyordu zaten. Dünyaya bakan pencere anlamına gelen Windows on the World olarak adlandırılan restoran kısaca WOTW olarak anılıyordu. 1976 yılında Joe Baum tarafından kurulan restoran 4,600 m2 yayılıyor ve 28 ülkeden çalışanlara iş kapısı oluyordu. Tepeden baktığı dünyayı birleştirir gibi personeliyle de adeta Birleşmiş Milletler gibi bir yapı ortaya koyuyordu. 25 yıllık ömrüne çok büyük şeyler sığdıran restoranın 73 çalışanı o gün hayatını kaybetti. Hepsi dünyanın tepesindeki bu işlerinde mesleklerinin doruklarına çıkmayı hedefliyordu. Tayland’dan gelen NYUNew York Üniversitesi mezunu Orasri Liangtharasan ziyafet şefi yardımcısı olarak yeni işe başlamıştı. lk ADNAN B NYAZAR B Renkler adlı yeni bir yer açtı. Yaklaşık 25 milletten çalışanın ortak emeğiyle kurulan bu yeni mekâna daha iyi bir ad bulunamazdı. Dünyayı kucaklayan eski iş yerleri duvara asılı dev dünya haritasının vurguladığı gibi dünyanın renklerini kucaklıyordu. Mönü, çalışanların aile yemeklerinden ilham alan tariflerle yapılıyor, bir gün Afrika’dan, başka gün Güney Amerika’dan, bazen de Asya’dan esintiler taşıyordu. WOTW personeli böylece hayata tutunurken restoranın son şefi Michael Lomonaco başka bir kariyer mücadelesi verdi. 9/11 felaketini atlattıktan sonra ekibinden bazılarıyla Noche adlı restorana geçti. Başarılı kritikler almasına rağmen lokanta kapanmaktan kurtulamadı. Bir süre inişli çıkışlı geçen kariyerin arkasından şans ona Manhattan’ın yeni ikonlarından biri olan bir binada güldü. Central Park köşesinde kentin yeni odak noktalarından biri haline gelen Time Warner Center binasıydı bu. Yeni Amerika mutfağı olarak tanımlanan ve kökünü gelenekten alarak yenilikçi bir yaklaşım sergileyen Porter House adlı yeni yerinde gerçek başarıyı yakaladı. Yalnızlığa övgü lenler ya da terk edenler; her eksilenle biraz daha yalnızlaşıyoruz. O yüzden Tarancı’nın “Gittikçe artıyor yalnızlığımız” dizesini her okuyuşta içimde acılar depreşir, bir yerler kanar... Çocukluğumun bayram günlerinde yalnızlığıma gömülürdüm. Bayram sabahları, biz iki kardeşin yalnızlığıyla da yüreği yaralı anamın, “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” diye inleyen sızılı sesiyle uyanırdık. Bugünün bayramlarının acısı daha büyük; toprak şehit kanı tütüyor, dağlar kan gölü... Nice yıllar, kitabı yalnızlığıma ilaç olur diye okudum. Şairin, “Gökyüzünün başka rengi de varmış! / Geç fark ettim taşın sert olduğunu. / Su insanı boğar, ateş yakarmış! / Her doğan günün bir dert olduğunu / nsan bu yaşa gelince anlarmış” dizelerinde vurguladığı gibi, insan gerçeğin özüne belli yaşlarda varıyor. Kitabın, yalnızlığın ilacı olmadığını, tersine onu yoğalttığını da... Yazıresimmüzik; sanatsal yaratıyı gerektiren her eser, onu var edenin yalnızlığından izler taşır. Okuyun Madame Bovary’yi, Suç ve Ceza’yı, Anna Karenina’yı; öyle bir yalnızlıkla sarmalanırsınız ki, sizinki onun yanında hiç kalır! Don Quijote başta olmak üzere, klasik yapıt yazarının, içindeki yalnızlıkla yetinmediğini, başka yalnızlıklar aradığını görürsünüz. Okuma gereksinimi, yazarın yalnızlık dünyasına sığınmaktan başka nedir? Yazmak ise, özü yalnızlık yaratma güdüsüne dayanan bir tutku, tutkuların en soylusu... Kitap duyarlıklar pazarıdır; okuyan, o pazarda işine yarayacak bir şeyler bulur. Dante’nin lahi Komedya’sında olduğu gibi, o insanlık mahşerinde eksilenlerle de karşılaşırız, imgelemimizde onları yeniden var da edebiliriz... nsan, iç özgürlüğünü ancak yalnızlaşarak yaşar. yi kitap, insanı boş olaylarla uğraştırmaz, ona Ö GEÇM Ş ZAMAN kiz Kuleler’i bir kez 1987 yılında ziyaret edebildim. Nedense bir daha kısmet olmadı. O yıllarda inşa edilen New York camisinin mimarı arkadaşım Mustafa Kemal Abadan beni götürmüştü. Ben de o zamanlar mimardım. Yemek ile çok ilgiliydim ama daha çok mimariye bakıyorduk, nereden bileyim bir gün yemek yazıları yazacağımı. Bugün 90 yaşını kutlayan Nermin Abadan’ın oğlu olan Mustafa Kemal’in aklı fikri tasarladığı camideydi. Dünyaya tepeden bakan barda bir içki içmeyi düşündüysek de başka zaman geliriz diye uğramadık, o geceyi bir başka gökdelenin tepesindeki barda noktaladık. Haliyle WOTW yemeklerini tatmak imkânı da olmadı. Gerçi son şef Michael Lomonaco’nun yetiştiği Le Cirque’de bir yemek yedik. Belki de o zamanlar mutfaktaydı ama biz bilmiyorduk. Le Cirque’den yıllar sonra Lomonaco’nun kariyerinin doruğu olan Porter House ilginç bir şekilde Mustafa Kemal Abadan’ın tasarladığı New York’un yeni ikonu Time Warner Center binasında yer alıyordu. G aylinoneytan@yahoo.com işine adım atarken hayalleri büyüktü. Heather Ho capcanlı kişiliği, çalışkanlığı ve yaratıcılığı ile tatlı ve pastalardan sorumlu şefti. şe her zaman erken gelir, çok çalışır ve yapacağı çok şey olduğunu düşünürdü. Zaman ona yetmezdi. şe erken gelmesi sonu oldu. Ekvatorlu, Meksikalı mutfak elemanları ailelerine üç beş kuruş gönderebilmek için sabahın erken saatlerinden itibaren çalışmaya koyuluyorlardı. DÜNYANIN RENKLER WOTW çalışanlarından hayatta kalanların çoğu işyerlerini ve iş arkadaşlarını kaybettikten sonra işsiz kaldı, hayata tutunma mücadelesi verdi. Sonunda eski personelden 52 kişi ortak olarak tamamen çalışanlar tarafından yönetilen patronsuz Colors / 1,250 g elma, 6 çorba kaşığı tereyağı, ½ bardak şeker, ¼ bardak kuru üzüm, ½ tatlı kaşığı tarçın, ¼ tatlı kaşığı karanfil, 2 çorba kaşığı limon suyu, 2 çorba kaşığı mısır nişastası. Hamuru için: 2,5 bardak un, 1 çay kaşığı kabartma tozu, 250 gr soğuk tereyağı, 1/3 bardak buzlu su, 1 tutam tuz. Elmaları soyun ve bir tavada tereyağının yarısı ile biraz renk alacak kadar çevirin. Şekeri, baharatları, limon suyu ve mısır nişastasını ELMALI PAY E lmalı pay Amerika’nın en ikonik tatlılarından biridir. Bu tarif ise yeni Amerikan mutfağı temsilcisi, kiz Kuleler’in son şefi WOTW eski şefi Michael Lomonaco’dan alıntı… ekleyin, karıştırın ve soğumaya bırakın. Hamur için un, tuz ve kabartma tozunu karıştırın. Tereyağını ufak parçalara keserek içine katın ve parmaklarınızla veya robotta ufak kırıntılar gibi gözükene kadar karıştırın. Tereyağının ısınarak yumuşamasına asla izin vermeyin. Buz gibi suyu ekleyin ve hamuru hızlıca top gibi olacak şekilde karıştırın ama yoğurmayın. Hamuru sararak yarım saat kadar buzdolabında dinlendirin. Fırını 180 dereceye ısıtın. Hamurun yarısını açın, yağlanmış unlanmış pay kalıbına döşeyin, üstüne soğumuş elmaları yerleştirin. Hamurun diğer yarısını da açarak üstüne kapatın. Kenarları bitiştirin ve bıçakla hava delikleri açın. 40 dakika kadar pişirin. Servis yapmadan önce ½ saat ılınmasını bekleyin. G yalnızlığını duyumsatır. Kötüler ise yalnızca oyalama aracıdır. Yirmili yaşlarımın bir yılbaşı gecesinde, Erskine Caldwell’in Din Ticareti’ni okuyarak yalnızlığımın tadına vardığımı anımsıyorum. O yıllarda, sokaklarımızda din simsarları dolaşmıyordu, cüppeli cinciler ekranlarda baş tacı edilip bülbül gibi öttürülmüyordu... Gelenek sürüyor; geçtiğimiz bayramda da Yukio Mişima’nın, önümüzdeki hafta sözünü edeceğim Yaz Ortasında Ölüm’ünü (Can Yayınları) okudum. Sanat, onu var edeni sonsuz yalnızlıklara sürükleyen yaratıcı bir eylemdir. Yalnızlığımızı sanatla donattığımız, kendi yarattığımız yalnızlıkla onu beslediğimiz oranda insanlaşırız. nsanda, bireyleşip birey kalabilme, yaratıcı eylemlerde bulunarak kişilik kazanma bilinci, aydınlanma düşüncesinin ürünüdür. Kant’a göre hiçbir baskının etkisi altında kalmadan, haklarını özgürce kullanma iradesini gösteren insan gerçek anlamda aydındır. Hayvan davranış bilimini gözden geçirelim; özellikle balık kümelenmelerini, küçüğü büyüğüyle hayvan sürüler halinde yaşar. Yaratıklar arasında “birey olma bilinci” yalnızca insana özgüdür. Bireyliğin temel özelliği, yalnızlığa katlanmak; o yalnızlığı yeterli bulmayıp, kendi yalnızlığını yaratma iradesini göstererek başkalarını da etkileyici ürünler vermektir. Yalnız başımıza düşünür, duyumsar, üretiriz. Birey olarak da kalınamıyor; bireyin bireyi var. Sanatsal üretim, “bireyin bireyi” olma iradesidir. Raffaellolar, Van Goghlar, Beethovenler, Dostoyevskiler, Picassolar... yalnızlıklarıyla dünyalarına kapanıp sanatsal üretimde bulunmasalardı bugün, çağımıza damgasını vuran hangi eserden söz edilebilirdi? Sanatsallığın üretici dünyasında yeri olan herkes kendi çapında yalnızdır, yaratıcıdır. G binyazar@gmail.com Aşırı korumayın, okul fobisi olmasın lköğretime ve anasınıfına başlayan nasıl davranması gerektiğini şöyle anlattı: minikler, okuldaki ilk haftalarını “Başlangıçta anlayışlı yaklaşılmalı, çocuğun doldurdu. Kimisi güle oynaya, kimisi kaygıları paylaşılmalıdır. Diğer taraftan okul ağlayarak gitti okula. lk günlerin ağlamaları, ile iyi bir ilişki kurulmalıdır. Başlangıçta anneyi bırakmak istememeleri normal çocukla okula birlikte gidilmeli, ardından sayılsa da, bu isteksizliğin okul aşamalı olarak yavaş yavaş fobisine yol açmaması için okuldan uzaklaşılmalıdır. Böylece dikkatli olmakta yarar var. Anneçocuğun okula alışması babanın aşırı koruması da okul sağlanacaktır. Çocuğun okuldan fobisine yol açabiliyor. korkması nedeniyle çocuk geri Acıbadem Sağlık Grubu eve götürülmemelidir. Böyle International Hospital’dan yapılması çocuğun korkusunu Psikolog Ferahim Yeşilyurt, pekiştirmiş olur. Zamanla okul çocukların, okulun ilk günlerinde fobisine dönüşebilir.” G F GEN yaşayabilecekleri kaygıları şöyle ATALAY sıraladı: figenatalay@yahoo.com Arkadaş bulabilecek miyim? Öğretmene kendimi gösterebilecek miyim? Sınıfımı bulabilecek miyim? Okul fobisi nedir? Ya kaybolursam? kul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeniyle Tuvaletim geldiğinde ne yapacağım? çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya Öğretmenlerin anlayışlı ve destek olmaları da bu konuda isteksiz görünmesidir. Okul gerektiğini, sert ve otoriter öğretmenlerin fobisi olan çocuklarda mide bulantısı, karın çocuğun okuldan korkmasına neden ağrısı ya da baş ağrısı şeklindeki bedensel olabileceğini vurgulayan Yelşilyurt, annebabanın, okula gitmek istemeyen çocuğa p he E yüboğlu Çamlıca lköğretim Okulu psikolojik danışmanlarından Oya Çetinkaya’ya göre çocuğun okula uyumunu zorlaştıran nedenler şunlar; C M Y B C MY B O şikâyetler görülür. Bu belirtiler genellikle sabahları uyanır uyanmaz görülmekte ve okula gitmemelerine karar verilir verilmez de kendiliğinden kaybolmaktadır. Eğer çocuğa okula öğleden sonra gitmesi önerilirse, belirtilerin aniden kaybolduğu görülebilir. Hafta sonları, okul fobisi olan çocukların en sevdikleri günlerdir. Diledikleri gibi oyun oynayabilecekleri, okula gitmeyecekleri için bedensel şikâyetler olmaz. Okul fobisi, özellikle anne ya da babasına çok düşkün, evde aşırı özen gösterilen çocuklarda daha sık görülür. G Annebabanın ve diğer aile bireylerinin okuldan ayrılma endişesini çocuğa yansıtması. Aşırı korumacı annebaba tutumları. Alışma sürecinde evin okuldan cazip hale getirilmesi. Ailenin vedalaşma süresini gereğinden uzun tutması. Ailenin beklerken, çocukları yanlarına geldiğinde “Sıkıldın mı?”, “Korkma” gibi olumsuz ifadeler kullanması. Yerine getirilmeyecek vaatlerde bulunmak: “Bugün kal, yarın gelmezsin”, “Birazdan geleceğim” gibi. Okulla ilgili yanlış bilgiler verme: “Okulda hep oyun oynayacaksın.” Evde çocuğu öğretmeni ile tehdit etme: “Yemeğini yemezsen seni öğretmenine söyleyeceğim” gibi. “Ağlarsan seni burada bırakır giderim”, “Böyle davranırsan bu okulda kimse seni sevmez” gibi çocuğu olumsuz etkileyecek söylemlerde bulunma. ! da k ul yo Ok yun o