01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1324 9 CUMHUR YET PAZAR Ç N YAZDI Simay Bülbül YEN T bir iş, bir şehir, bir hayat büyük ve tasarımcı ekibi iyi olan tek markaydı; Jimmy Key. şe başvurduğumda beni çok nazikçe reddettiler çünkü yeni bir tasarımcıya ihtiyaçları yoktu. Stajyer olmak istedim, ona da ihtiyaçları yoktu. Ben ise her yeni mezun gibi hemen işe alınacağımı düşünüyordum. Samimiyetle ısrar etmem sonucu 1 haftalık stajı kaptım. Sonra mı ne oldu? Sadece kartela yaparken başka önemli işler de yapar oldum. Bir hafta bir aya döndü ve sonunda o dönem içerisinde onlara yaptığım bir sunum sayesinde 21 yaşındaki genç bir stajyere markanın görsel sunum sorumlusu olmak için iş teklifinde bulundular. Bu ilk tecrübe benim sonraki tüm iş hayatımda öğrencilerime de anlattığım bir hikayedir. Çünkü yeni mezun bir tasarımcının en sıkıntılı dönemi iş bulmaktır. Ama bir şeyi gerçekten isterseniz ve hedefiniz sadece başarmak olursa doğru çaldığınız kapılar eninde sonunda size açılır. Bu da başarının anahtarıdır. zmir'deki serüven dolu dolu geçerken başka teklifler gelmeye başladı ve bu teklifler beni marka danışmanlığına kadar getirdi. Fakat hayatımdaki bir diğer kırılma noktası da stanbul'da düzenlenen deri tasarım yarışması için bir broşürün elime ulaşmasıyla oldu. Neden olmasın dedim. Ve hiç bilmediğim bir materyal üzerine yarışmaya katıldım. Önce ilk 20'ye kalmak sonra ilk 10 ve finalde Türkiye birinciliği. şte yine her şeyin değiştiği bir an. Tekstilde deriye, zmir'den stanbul'a geçiş dönemi. Bana yarışmada sponsor olan firmam Silvano Deri iş teklifinde bulundu. Ben de hiç düşünmeden evet dedim. Artık stanbul'daydım ve yeni bir iş, yeni bir şehir, yeni bir hayat... Silvano Deri'nin sahibi Haluk Bey bana her şeyi ile deriyi öğretti, beni yetiştirdi. ZÜLAL KALKANDELEN Kitle Psikolojisi ve Medyadaki Linç Geçen hafta ben de kendimi medyadaki bir linç girişiminin içinde buldum. Olay, çok sevdiğim müzisyen, The Smiths’in eski vokalisti Morrissey’in (hayranlarının deyimiyle Moz) Varşova konserinde söylediği sözler üzerine başladı. N “Norveç’te 76 kişinin öldürülmesinin gösterdiği gibi hepimiz caniyane bir dünyada yaşıyoruz. Ama bu, McDonald’s ve KFC’nin her gün yaptıklarıyla kıyaslanırsa solda sıfır kalır” demiş. Bunun üzerine birden bütün dünya medyası topluca Moz’a saldırdı, müzik dergileri hakaret dolu mesajlar yayınladı. Çığ gibi büyüyen tepki çok kısa sürede arkasına kitleleri kattı. Kimisi “Bu adam artık yaşlandı” dedi, kimisi delirdiğini düşündü, onu cani ilan etti, kimisi “Artık dinlemem müziğini” dedi. Tepkiler o kadar aşırıydı ki, dayanamadım ve Moz’a Twitter’dan saldıran kurumlara şu yanıtı verdim: Ş “Şiddetin her türlüsünü reddeden bir insanı anlamaya çalışmak yerine ona vurup duruyorsunuz. Vegan bakış açısından insan ölümüyle hayvan ölümü arasında fark yok. Çok açık ki katı bir vejetaryen olarak Moz, vahşetin tümüne karşı. Yaptığınız büyük haksızlık.” The Quietus ve NME gibi müzik dergileri, sadece kendi görüşlerine uyan tweetleri takipçilerine ulaştırırken benimkine benzer mesajları görmezden geldi. Bir tek ngiltere’nin önde gelen müzik mağazalarından Rough Trade benim mesajımı da takipçilerine ulaştırdı. Böylece bir anda her yere yayılan tweet dolayısıyla bütün dünyadan nefret mesajları aldım... N Ertesi gün Moz şu açıklamayı yaptı: “Norveç’teki ölümler dehşet vericiydi. Bu tür olaylarda hep yapıldığı gibi, medya katilin istediğini verip, ona dünya çapında ün sağladı. Öldürülen insanların isimleri, sanki yeterince önemli değilmiş gibi söylenmedi; ama medya çılgınlığı katili Karındeşen Jack’e döndürdü. Tiksindiriciydi. Oysa adı anılmamalı, fotoğrafı yayınlanmamalıydı. Varşova’da sahnede söylediğim sözler şöyle açıklanabilir: Milyonlarca canlı her gün McDonald’s ve KFC zulmünü finanse etmek için öldürülüyor. Ama bu durum yasal görüldüğü için, bu ölümler hakkında farklı hissetmemiz ve onları sorgulamamamız bekleniyor. Eğer Norveç’teki ölümler yüzünden haklı olarak dehşete kapıldıysanız, doğal olarak herhangi bir masum canlının ölümü karşısında da aynısını hissedersiniz. Sadece hayvanlar ‘bizden olmadığı için’ onların çektiği acıyı görmezden gelemezsiniz.” Morrissey’e hakaret yağdıran medya, bu açıklamaya yer vermedi... Bu olayda beni en çok şaşırtan şey, insanların Moz’un sözlerine şaşırması oldu. Ortaokuldan bu yana yakından izlediğim, duruşunu, açıksözlülüğünü takdir ettiğim bir müzisyen kendisi. Hiçbir zaman tribünlere M oynamadı; aynı türde sözleri 30 yıldır söylüyor. “Meat Is Murder” adlı şarkıyı yazıp hayvan haklarının marşı haline getiren o. Moz’a yaşlandı ya da delirdi diyenler acaba 1985’te yazdığı o şarkının sözlerine hiç dikkat etmediler mi? Elbette tartışmalı bir konu; herkesin farklı bakış açısı olabilir. Ancak korkutucu olan bir insanın ne dediğini anlamadan onu peşinen yargılamak. Vegan olmadığı halde linç kampanyasının başladığı ilk andan beri bana destek A veren sevgili Seda Niğbolu’nun dediği gibi “Analiz edip fikir üretmek yerine halihazırdaki kurugürültüye dahil olmanın kolaycılığı” ürkütücü olan. Oysa çoğunluğun algısını sorgulamalı aydın insan... Sonuç olarak, Moz Norveç’teki ölümleri onaylamış bir cani değildir; medyanın gazına gelmeyin. O, sadece fastfood zincirlerinde hayvanlara uygulanan zulme dikkat çekmek istedi ve etkili olsun diye böyle bir konuşma yaptı. Şiddet konusunda herkesten daha duyarlıdır; şarkılarını dinlemeye devam edebilirsiniz... www.zulalkalkandelen.com / [email protected] asarımcısı olmak? Moda tasarımcısı olmak? Deri moda tasarımcısı olmak? Türkiye de moda tasarımcısı olmak? Hepsinin de cevaplarında zorluklar, hazlar, özveriler ve farklılıklar var. Bana en çok sorulan soruların özü genelde bu? Neden moda tasarımcısı oldunuz? Neden deri? Neden Türkiye? Aslında tek bir cevabım var. Hissediyorum ve seviyorum. Bu mesleği gerçekten sevdiğiniz, hissettiğiniz, kabul ettiğiniz sürece yapabilirsiniz. Benim serüvenim ngiltere'de başladı. 18 yaşında aupair olarak gittiğim ngiltere'de üniversiteyi okuma kararım ve başka bir ülkede başlayan bir serüven. Yurtdışında yaşamak ve okumak bana sadece meslek değil bir hayat tecrübesi kazandırdı. Mücadele ve hedefe ulaşma ama en önemlisi de dünya ile tanışmam, farklı vizyonlara hayatlara şahit olmam. Bu serüvenin içine Hollanda'da yaptığım stajlar, ilk sergim ve kişisel defilem de eklenince dolu dolu geçen bir eğitim hayatı oldu. Sonra mı ne oldu? Evet, Türkiye'ye döndüm. şte diğer en önemli soru neden döndün? Neden orada kalmadın? Belki de bunu benim gibi yurtdışında yaşayanlar daha içten hisseder. Bizlerde gurbet diye bir terim vardır. Hele hele bir de zmirliysen. Ben eğer bir şeyler yapabiliyorsam burada kendi ülkemde yapmayı tercih ettim. Sevdiklerimle, ailemle. Tabii ki daha tasarım kelimesinin yeni anlam kazandığı bu ülkede tasarımcı olmak, modayı anlatmak kolay değildi. Ama verilen emeklerin karşılığını almak da daha güzel ve içten bir mutluluk. ngiltere'den dönüşüm ilk olarak kendi memleketime zmir'e oldu. Yeni mezun bir tasarımcı olarak stanbul'da bile iş bulmak zorken zmir'de tasarımcı olmak daha da zordu tabii ki. Tek istediğim bir firma vardı oda zaten zmir'in en Şimdi de diğer soru; neden deri? Haluk Bey'in bir cevabı vardı bu soruya hep: Deriye bir kez dokunan bir daha onu terk edemez… 2003 yılında başlayan deri serüvenim beni bugünlere getirmiştir. Bundan dört yıl öncesinde yine bir kırılma noktasıyla aldığım kararla kendi markamı kurmaya karar verdim. Yine herkes bana bunun ne kadar zor olduğunu altını çize çize söylese de benim tek hedefim buydu. Ailemin desteği ve benim hayallerim yola başlamak için yeterliydi. 30 metrekare atölyede başlayan kendi markam şimdi ise 600 metrekarede faaliyet göstermekte. Son iki sene içerisinde üretim adetlerim, müşterilerim, marka bilinirliğim çok hızlı bir şekilde arttı. En önemli olaylardan biri ise Deri Tanıtım Grubu'nun ilk olarak destek verdiği Türk tasarımcısı seçilmiş olmam. Bu destek bir tasarımcının alabileceği en önemli adımlardan biridir. Bugüne geldiğim zaman yurtiçi ve yurtdışında 20 satış noktam, Galata'da kendi mağazam var. Malum Galata bir tasarım bölgesi ve buraya ilk gelenlerdenim. Atölyem, evim, mağazam kısacası tüm hayatım bu tarihi dokulu Galata'da. Dönüp baktığımda altına imza attığım işlere, yüreğimdeki bir yerleri mutlu ediyor. 2010 stanbul Kültür Başkenti kapsamında Türkiye'yi Almanya'daki defilede temsil eden tasarımcı olmak, hem yurtiçinde hemde yurtdışında birçok önemli sanatçıyı giydirmek, ki bunlara Brooke Shıelds dahil, stanbul Moda Haftası'nda defile yapmak, üniversitelerde ve okullarda eğitim vermek... Tüm bunlar aslında bana o sorulan 'NEDEN?' sorularına cevap. Evet tasarımcı olmak, deri üzerine çalışmak ve Türkiye'de bunu başarabilmek zor. Ama sanırım değer… G AY L Yeni kuşak Türk M Ü tasarımcılarından biri olan Simay Bülbül S LB ? koleksiyonlarında deriyi kullanarak R Türkiye’nin çok güçlü olduğu BÜ MD yepyeni bir vizyon getirmektedir. bu sektöre K ngiltere ve Hollanda’da aldığı eğitimi sürecinde oluşan vizyonunu ve tasarım alanında yaptığı çalışmalara dayanan birikimlerini kendi koleksiyonlarında bir araya getirirken ayrıca firmalara tasarım ve marka danışmanlığı, eğitim projeleri ve film dizi klip projelerinde de styling ve kostüm yapmaktadır. 2001 yılından beri modanın içinde aktif çalışan ve 4 sene önce ilk olarak kendi adıyla ve etiketiyle tasarımlar yapmaya başlayan ve markasının kimliğini sokakların dokusu ile en güzel yansıttığına inanan moda tasarımcısı kendi yolunu arayan veya bulmuş olan, tasarımı hisseden, kalıpların dışında yaşamayı seven kadını giydiriyor. 2011 yılında Galata’da 600 metrekarelik yeni ofisine taşınan ve deri ile şık kumaşları birleştirerek özel günler için kişiye özel tasarımlar yapan Simay Bülbül gelinlikten şık bir gece elbisesine kadar farklı avangard tasarımlarla servis vermekte olup birçok ünlü sanatçının da imaj danışmanlığını yapmaktadır. G www.simay.com [email protected] camekan sokak no 5 daire 7 galata stanbul 0212 2927899 Fatmagül Berktay’ın hayali gerçek oluyor... arihin Cinsiyeti (Metis Yayınları), Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın, (Metis), Kadın Olmak, Yaşamak, Yazmak, (Pencere Yayınları), derlemeler, sayısız makaleler, bildiriler, dersler… Fatmagül Berktay’ı anlatmaya yardımcı olur mu, bilemiyorum. Türkiye’de feminist yazınına ciddi katkıları olmuş stanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi (SBF) Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın hayali gerçek oluyor. Rüzgârla salınan ağaçların dallarının pencerede raks ettiği Darülfünunı Şahane’nin görkemli binasında, Fatmagül Hoca’yla birlikteyiz. Kapısının sürekli çalındığı klimasız odasında, saatle savaşır bir halde çalışıyor. Baş başa kalınca ilk olarak, 1980 sonrası Türkiye’de gelişen feminist hareketi soruyorum. Kadının birey olma çabasının temelinde yatan Osmanlı kadın hareketinin unutulmaması gerektiğini vurguluyor ve devam ediyor: EBRU “Bugün herkesin dilinde olan kadına yönelik şiddet, GÜZEL tecavüz gibi sorunlar ancak ve ancak feministler sayesinde 1980’lerin sonunda konuşulmaya başladı. Şimdi bunlar önemli kazanımlar. Biz o dönemde bilinç yükseltme işini çok ciddi yaptık ama mücadele hiçbir zaman bitmiş değil. Yeni kuşaklar, her şeyi yeniden keşfetmek zorunda”. Fatmagül Hoca’nın çalışma alanı çok geniş. Ü SBF ve Kadın T Çalışmaları bölümlerinde pek çok öğrenci ona hayran. Necla Arat, Aysel Çelikel, Türkan Saylan gibi öncü kadınların emeğiyle 1998 yılında kurulan Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (KSAUM) müdürlüğünü üstlenmiş. Ancak KSAUM ile Kadın Çalışmaları yüksek lisans programının karıştırılmasından yana dertli. Kadın Çalışmaları yüksek lisans programı 1993’te KSAUM’un desteğiyle kurulmuş ama doğrudan rektörlüğe bağlı bir bölüm. Tarih, edebiyat, kültürel çalışmalar, feminist teori, siyaset teorisi, hukuk, medya, ekonomi gibi derslerden oluşan disiplinlerarası bir bilim dalı. Başkanlığını Prof. Dr. Bedia Demiriş yapıyor. Öğrenci talebi çok yüksek olan bölüm, KSAUM’la aynı binayı paylaşıyor. Öğrencilerinin çoğu, KSAUM’un projelerinde gönüllü olarak çalışıyor. Binada, stanbul Üniversitesi Rektörlüğünün desteğiyle (ki uluslararası işbirliğini geliştirme konusunda da rektörlük elinden geleni yapıyor) tadilat var. Araştırma görevlisi Özgür Kaymak’ın sıcak ilgisi eşliğinde şimdiye kadar yazılmış tezleri karıştırıyorum. Güzeller güzeli Özgür, beni bilgilendirmekle yetinmiyor; Kadın Araştırmaları dergilerinden veriyor. Fatmagül Berktay yönetiminde ve Müdür Yardımcısı Sevgi Uçan Çubukçu, Aynur S. Erdemir, Gizem ğde, Berrin O. Yılmaz, Özgür K. ve [email protected] Fatmagül Berktay C M Y B C M Y B gönüllü tüm öğrenciler “Kadın Çalışmalarında Neredeyiz” konulu bir atölye çalışması için kolları sıvamış durumda. Konu, Berktay’ın hayaline geliyor. Şimdilerde yeni bir mastır ve gelecekte doktora programı açmak istediğini söylerken bakıyorum gözleri ışıl ışıl. “Avrupa çapında bir “Gender” mastır programı açmaya çalışıyoruz. Onun ilk ayağı olacak birkaç atölye çalışması planladık. sveç, ngiltere, Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Türkiye’nin uluslararası ortaklığında yapacağımız bu çalışmayı mastır programına dönüştüreceğiz” diyor ve gülümsüyor. Bilimle ışıldayan Darülfünunı Şahane’lerin, şahane işlere imza atacağı belli ama devlet, YÖK, bilim insanları, akademisyenler, sanatçılar, öğrenciler ve bilinçli insanların desteğine ihtiyaç var. Dünyada her 6 dakikada bir kadın tecavüze uğruyor ve her yıl 2 milyon genç kız sünnet ediliyorken Çin’de 44 milyon kadın kayıp ve Türkiye’de şiddet gören her dört kız çocuğunun neredeyse yarısı ensest mağduruyken Fatmagül Hocaların hayalleri hiç bitmesin istiyorum. Amerika ve Avrupa’da neredeyse her üniversitenin bünyesinde Kadın Çalışmaları mastır ve doktora programları varken kadın sorununa bakış açımızı değiştirmenin zamanı gelmedi mi? G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle