Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 7 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1324 Kardeşimin katillerini yargılayın 60 yaşımdayım. Emekliyim. Dört kardeşiz. Üç erkek, bir er iki bacağın dış yüzeylerinde yaygın morartı ve kız. Babam memurdu. Tayini Muş'a çıkınca ben orada eskimoz... Sol ve sağ bacakta dört adet göz merceği doğmuşum. Kenan'sa 1956'da Antep'te doğdu. Ancak büyüklüğünde darp izi... Her ayakta şişlik ve ödem... hepimiz Diyarbakır'da büyüdük. Herkesin çocukluğu gibiydi Göğüs kemiğinin ortasında 3x2 cm. ebadında eskimoz, çocukluğumuz. 7580 döneminde ilişkilerimiz yoğun beyin hemisferinin üst ve arka kısmında pıhtı şeklinde kan... olamadı. Pek beraber değildik, askerlik, iş arayışıyla Her iki akciğerde eskimoz ve ödem... Ve daha neler neler... geçiyordu zamanım. Kenan kendi, ben kendi Adli Tıp raporunda bir bir sayılıyor Kenan Gürsey'i havamdaydım. öldüren darbeler. Ölüm nedeninin darba bağlı beyin Kenan da solla bu süreçte mi tanıştı? lk ne kanaması olduğu, bunun düşme veya zaman gözaltına alındı? düşürülmeyle meydana gelemeyeceği de Evet, idealist biriydi. Hizmet sektörü sendikası anlatılıyor. olan Tez Büro ş'te çalışıyordu. 80 öncesinde iki Ancak Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri sefer gözaltına alındı, DevGenç üyesi olmak Mahkemesi'nin ne bu rapor umurunda, ne de suçuyla. Tutuklandı. Diyarbakır'da, 7. Kenan'ın ailesinin adalet bekleyişi... Kolordu'nun içinde baraka tipi bir yerde “Maktulün gözaltına alındıktan sonra kalıyordu. Ancak kısa süreli kaldı içeride, altı ayı kendisine yapılan darp sonucu başından aşmadı. Çıktı. yaralanarak öldüğü anlaşılmış ise de sanıkların ESRA Ve 12 Eylül geldi... bu eylemi yaptıkları veya yaptırdıklarına dair AÇIKGÖZ Çıktıktan sonra 80 darbesi geldi. Darbe herhangi bir delil ve emare elde edilmemiş ve herkesi darmaduman etti. nsanların bir kısmı ölüm olayı ile bağı olan bir davranışları tespit kaçmak zorunda kaldı, bir kısmı zaten gözaltındaydı. edilememiştir.” Arkadaşları, dostları Kenan'ın yurtdışına kaçması gerektiğini Tarih, 30 Mayıs 1983. söyledi, ancak o “Ben gitmeyi düşünmüyorum, şu anda şte o günden beri adalet arayışı için çalmadık kapı mücadele zamanıdır” diyordu. Öyle de yaptı. nanmıştı. Son bırakmıyor Gürsey ailesi. Ama nafile. Yıllar geçiyor ancak acı gözaltına alınışı 1 Aralık 1980'de Mardin'de oldu. Neden hep taze, öyle ki kardeşini anlatırken gözleri dalıyor ağabeyi orada olduğunu bilmiyorum ama Mardin'de gözaltına alınıp, Akif Gürsey'in. Anayasa değişikliğinin ardından adalet Diyarbakır'a getirildi. 7. Kolordu Askeri Tutukevi'ne konuldu. arayışları yeniden başlamış, kardeşinin katillerinin Siz bunu ne zaman öğrendiniz? Hiç kendisini yargılanması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na görebildiniz mi? başvuruda bulunmuş, yanıt bekliyor. Peki dava görülürse ne Bizimle yaşadığı için bir gece eve gelmeyince mi olur? Aslında pek de umudu yok ya, en azından endişelendik, araştırdık, gözaltına alındığını öğrendik. kardeşine karşı görevini yerine getirmiş, adalet için bir ses Ancak emniyete, askeriyeye müracaatlarda de o çıkarmış olacak... Önce biraz sizi ve Kenan'ı tanıyabilir miyiz? bulunduğumuzda “Bilmiyoruz, haberimiz yok” dediler. ki H Kenan (sağdan ikinci) öldürüldüğünde 24 yaşındaydı, katilleri hâlâ serbest... Akif Gürsey (en sağda). gün sonra, 3 Aralık'ta evimize bir defin ruhsatı gönderdiler. Babam adına yazılmış: “Oğlunuz Kenan Birsey gözaltında vefat etmiştir. Bilginize...” Hangi kurumun imzası vardı altında? Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı'nın... Cenazeyi size verdiler yani, işkenceye dair bir ize rastladınız mı? Verdiler ama askerler, özellikle de hiç unutmuyorum bir astsubay çok baskı yapıyordu. Cenazeye yaklaştırmıyorlardı. Zar zor yüzünü açtırabildim. Yüzünde bir iz yoktu ancak vücudunu inceleyemedik. Aynı gün Mardinkapı mezarlığına defnettik. Arkadaşları da gelmişti. nsanların bırakın cinayetleri, yaşayan yakınlarının bile peşine düşemediği bir dönemde dava açmayı başardınız. Kimler yaptıysa ortaya çıkarılsın istiyorduk. Tabii karşı tarafta boş durmuyor, vazgeçmemiz için çok baskı yaptılar bize. Ancak adalet istiyorduk. Şikâyetçi olduk. Sıkıyönetim mahkemesi de Kenan'ın ölümü sırasında görevde olan iki asker, beş polis hakkında dava açtı. O süreç birkaç sene devam etti. Mahkemeye gittik geldik. Nasıl bir hava vardı mahkemede, gerçek bir yargılama mı yapıldı yoksa göstermelik miydi? Mahkeme tamamen göstermelikti. Sanıkların hepsi çok rahat hareket ediyorlardı. Nitekim de hepsi beraat etti. Sonra temyiz süreci başladı. Askeri Yargıtay mahkemenin beraat kararını bozdu. Yeniden yargılandılar ve mahkeme tekrar beraat ettirdi. ç hukuk yolu kapanınca A HM'e müracaat ettik, ancak 1985'te henüz Türkiye'de kişisel başvuru yapma hakkı yokmuş. Başvurumuz kabul edilmedi. Şimdi yeniden başladı adalet arayışınız. Anayasadaki 15. maddenin kaldırılmasıyla, bizim durumumuzda olanların tekrar müracaat etme imkânı söz konusu oldu. Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu'na danıştım. 1 Temmuz'da da savcılığa başvurdum, bekliyorum. Doğruyu söylemek gerekirse, bir şey çıkacağını sanmıyorum, bir ümidim yok. Müracaat etmemizin nedeni de, adaletin yerini bulacağı inancından ziyade, kardeşime karşı görevimizi yerine getirmek. G Oğlum için adalet arıyorum Hatice Can, oğlu Can'ı 28 yaşında ölüme götüren sorumluların peşinde, bir yıldır mahkeme mahkeme geziyor. Gözaltına alındıktan sonra kendisini evinin penceresinden atan Can'ı ölüme götüren nedenleri öğrenmek istiyor Hatice Can, bir de adalet. Çok mu? H LAL KÖSE Onur anne ve babası ile. aşam tüm insafsızlığı ve acımasızlığı ile hâlâ sürüyor” diyor Hatice Can, onu ayakta tutan ise adalet arayışı. Uçan kuşun kanadının rüzgârından koruyup kollayarak büyüttüğü oğlu Onur'un ölümünden sorumlu olanların bulunup adalete teslim edilmesi için giriştiği mücadele... 28 yaşında genç ve başarılı bir mimardı Onur Yaser Can. Brüksel'de resim, talya'da mimarlık eğitimi almıştı. talyanca, Flamanca biliyordu. Davul, bendir, gitar ve saz çalıyordu. ODTÜ Sualtı Topluluğu üyesiydi. Yaşama bağlı ve sevgi doluydu. Her şey bir yıl kadar önce üzerinde esrar bulunduğu şüphesiyle gözaltına alınmasıyla başladı. 22 gün sonra da Onur yaşamına kıydı! şte soru işaretleri ve adalet arayışı da burada başladı. Onur'u o genç yaşta çırılçıplak odasının penceresinden aşağı attıran şey neydi? 22 günde genç delikanlıya kimler neler yaşatmıştı? Onur'u gözaltına alan polisler hakkında “işkence” ve “cinsel saldırı” suçlarından yürütülen soruşturma, 11 ay sonra takipsizlikle sonuçlandı. Bu karara itiraz eden ailesi, oğullarını intihara sürükleyen süreci aydınlatmaya kararlı. Anne Hatice Can, “Onur'un ölümünden sonra aylarca artık güneş doğmayacak, bu yaşam sürmesin, dedim. Şimdi oğlum için adalet arama mücadelemizde yaşama tam ortasından tutunuyorum. En büyük dayanağım ise kızım ve eşim” diyor. Cinsel özgürlük, haz(cılık) ve pornografi ir yanda artan muhafazakârlaşma, diğer yanda da tüketim toplumunun her alanda, cinsellikte de pohpohladığı hazcılık... Peki bunları ne kadar konuşabiliyoruz? Ne yazık ki, neredeyse hiç. şte Feminist Politika bu konuları tartışmaya açıyor, 11. sayısını “Cinsel özgürlük, haz(cılık) ve pornografi”ye ayırıyor. “Bu dosyamızda” diye anlatmaya başlıyor dergi yetkilileri, “Türkiyeli feministler olarak eksikliğini hissettiğimiz cinselliğin politikasını tartışmaya açtık. Şimdiye kadar ne istemediğimizi, nelere karşı çıktığımızı hep söyledik ve söylemeye de devam edeceğiz. Ama ne istediğimiz, neleri arzuladığımız ve hayal ettiğimiz hakkında daha az konuştuğumuzun da farkındayız. Son yıllarda, kadını aile içinde konumlandıran ve giderek yükselen muhafazakârlıkla erkek bakışını ve cinselliğini kışkırtan tüketim toplumunun hazcılığı arasında kalmış kadınlar aslında ne istiyor? Bir şeyleri hayal etmek ve yaşamak özgürlüğüyle bu hayallerin ve deneyimlerin heteroseksist patriyarkal dünyadan ayrı olmadığı gerçeği bizi ikilemlere sürüklüyor. Bu ikilemleri 'akıllı feminist sorulara' dönüştürebildiğimiz ölçüde, hazzı reddetmeyen ama dayatılan hazcılığı da eleştiren yeni, 'kendimize ait' bakış açıları geliştirebiliriz”. Tabii bunu yapabilmek kolay değil, biliyorlar çünkü hâlâ deneyimleri paylaşırken “Ben bunu yaşadım ve ben bunu istiyorum/istemiyorum” derken çekingenlikler devam ediyor. Nasıl etmesin ki? Bir kadın, kendi cinselliğinden bahsettiğinde tüketimci, hazcı ifşa kültürünün bir parçası yapılmaya çalışılıyor. Bilinçaltına itilmiş bastıran, denetleyen heteroseksist erkek değerleri de cabası. şte bu yüzden, “gerçekten” özgür bir cinsellik için, önce erkek egemen algının kadınlara hangi noktalarda nüfuz ettiğini anlamaya, daha çok deneyim paylaşımına ve cinselliğin feminist bir analiziyle işe başlıyor dergi ve devam ediyor: “Hepimiz 'kaltağız' ya da hiç birimiz 'kaltak' değiliz / Burcu Şentürk”, “Kadınerkek eşitliğine inanmayan, cinsiyetçi başbakan istemiyoruz / O. Meriç Eyüboğlu”, “Cinsel özgürlük, haz(cılık) ve pornografi”, “Feminist cinsel politikanın imkânları ve önündeki tuzaklar / Gülnur Acar Savran” “Cinsel özgürlük tarihi: Kadınlara ne getirdi, ne götürdü? / Hilal Eyüpoğlu”, “Haz özgürleştirir / Sezen Yalçın”, “Cinsel saldırı mağdurlarının yeniden güçlenmesinde seks tedavilerinin yeri / Şahika Yüksel”, “Yasaklananlar ve saklananlar (şişe çevirmece oyununda cinsellik) / Selda Ustabaş”, “Eşcinsel (kadın) cinsellik üzerine düşünce ve sorular...”, “Nesneleşen bedenler: Pornografi ve imge üretimi / Deniz Ulusoy”, “Sapkın sevicinin mavi göl fantezisi / Burcu Ersoy”, “Pornografinin alternatifi mi? Alternatif porno mu? / Tuğba Özcan”, Sosyalist Feminist Kolektif sosyalistfeministkolektif@gmail.com www.sosyalistfeministkolektif.org Adres. Tel sok. No.20/3 Beyoğlu stanbul Tel:0212 243 49 93 B “Y “Üç gün kaldık birlikte... yi ve mutlu olduğunu gördük. Ankara'ya memnun döndük. Zalim polislerin zulmüne uğrayacağını bilmeden, 28 yıl emek verdiği hayatından koparılacağını bilemeden...” diyor Hatice Can. Onur'un yaşamına son veren süreç bu ziyaretten iki ay sonra başladı. 2 Haziran 2010'da Harbiye'de stanbul Narkotik Şube Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alındı Onur. fadesi avukatsız alındı, yakalandığı ailesine bildirilmedi. Hatice Can, “Onur, gözaltı kararı olmamasına karşın nezarete konuldu. Oğlum, burada çırılçıplak soyularak işkence ve cinsel istismara maruz bırakıldı. Acı içinde polislere yalvaran genç bir insanın sesi dinletildi. Hakarete uğradı, tokatlandı, muhbirliğe zorlandı. Ölene dek adım adım izlendi. Telefonu dinlendi. Öldürülmekten, bize zarar gelmesinden korktu.” şikâyetçi. Anne Can, saat 22:27’de çağrılan ambulansın, 23:00 gibi geldiğine, uygun sedye olmadığı için Onur'un 20 dakika sonra ambulansa alınabildiğine dikkat çekiyor. Şişli Etfal'de, “operatörler meşgul” diye müdahale edilmezken Okmeydanı Araştırma'da “kan gazı aletinin” bozuk olması zaman kaybına neden oluyor. Valiliğin, doktorlar hakkında iki kez soruşturma izni vermediğini ve ikinci kez Bölge dare Mahkemesi’ne başvurduklarını anlatıyor. ADALET BEKL YORUZ, GEL R M ? Onur, intihar girişiminden birkaç saat önce annebabasını aramış. Başının sıkıntıda olduğunu, stanbul'a gelmelerini istemiş. Yola çıkan anne ve baba saat 03.00'te stanbul'a ulaştığında, oğullarının ölümünü öğrenmiş. Savcılık, Onur'un ölümünden bir gün sonra hakkında uyuşturucu kullandığı gerekçesiyle soruşturma açıp, 29 Haziran'da iddianame hazırladı. ddianame, Beyoğlu 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nce 7 Temmuz'da kabul edildi ve 27 Ekim'e duruşma günü belirlendi. Anne Can, “Savcılığın, oğlumu hayattan koparan 22 günde neler yaşadığını da aynı hızla araştırmasını beklerdim. Narkotik polisleri oğlumun öldüğünü aynı gün öğrenmişlerdi. Ölüm kaydı da düşülmüştü” diyor. Polisler hakkında, işkence suçundan yaptıkları suç duyurusunun, Fatih Cumhuriyet Savcılığı’nda yaklaşık 11 ay sonra takipsizlikle sonuçlandığını anlatıyor Hatice Can: “Soruşturma savcısı üç kez değişti. Avukatlarımız, uzun süre, gizlilik gerekçesiyle dosyaya ulaşamadı. Olay tarihinden bir buçuk ay sonrasına ait, emniyetin giriş çıkış kameralarını inceleyen bilirkişiler, işkence yapıldığına ilişkin bir kayda rastlamadıklarını belirttiler. Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz ettik. Aylardır sonuç bekliyoruz.” Onur'a 4 ya da 5 Haziran'da imzalattıkları belgeleri, 2 Haziran'da imzalanmış gibi gösteren iki polis de “evrakta sahtecilik” suçundan stanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Can ailesi adalet bekliyor. Duyuyor musunuz? G ŞKENCE, TAC Z VE “ NT HAR” Onur'un, savcının “salıverin” talimatına karşın emniyette bir süre daha tutulduğunu söylüyor annesi. Onur'a imzaladığı ifade ve tutanaklar verilmeyerek kendisini şüphe altında hissetmesinin sağlandığını anlatıyor. Onur, serbest kaldıktan saatler sonra telefonla aranarak, ikinci kez emniyete çağrılıyor. 4 Haziran günü, ikinci kez gittiği emniyette, ifadesine bazı eklemeler yapılıyor. Bu gelişme üzerine, tedirgin olan genç mimar, bir avukat tutmaya, olanları ailesine anlatmaya karar veriyor. Tutanakları almaya şubeye giden avukatına, Onur'un, yeniden emniyete gelmesi gerektiği söyleniyor. Onur'un savcının talebi olmadan tekrar çağrılamayacağına dikkat çekiyor Hatice Can, “Oğlum, üçüncü kez çağrıldığı günün akşamında, yaşadığı travma sonucu, 23 Haziran 2010'da, saat 22:00 civarında, kendini, üçüncü kattaki evinde, odasının penceresinden çırılçıplak bir halde attı. Ambulansın geç gelmesi, ilk hastanenin başka hastaneye sevk etmesi ve zamanında müdahale edilmemesi sonucu, iç kanama nedeniyle hayatını kaybetti” diyor. Can ailesi, Şişli Etfal Eğitim Araştırma ve Okmeydanı Eğitim Araştırma hastaneleri ile 112 l Ambulans Servisi görevlilerinden de MUTLU VE Y GÖRMÜŞTÜK AMA... Onur, 3 Haziran 1982'de Ankara'da birbirlerine aşkla bağlı anne ve babadan dünyaya gelmişti. Mutlu ve gülen bir çocuktu. Eğitim hayatı boyunca övgüler almıştı. lk tercihi ODTÜ Mimarlık bölümüne de dereceyle girmişti. Daha öğrenciyken katkı sunduğu projelerden biri Sarıkamış Harekâtı Anma Alanları Fikir Yarışması’nda üçüncü olmuştu. Ekipte, heykeltıraş Mehmet Aksoy da yer alıyordu. “Oğlumuzun ABD’de ya da Avrupa'da eğitimini sürdürmesini istedik” diyor Hatice Can, “Ama o, 'Ülkemde kalıp, neler yapabileceğimi görmek istiyorum' diyerek kabul etmedi. Mezun olunca, 2009'da stanbul'a taşındı.” Onur'la ailesi son kez Nisan 2010'da stanbul'da bir araya gelmişti. C MY B C MY B