01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 N SAN 2011 / SAYI 1308 7 Plastik şişe de artık bir sanat Gülnur Özdağlar, pet şişelerden ürettiği takıları ve süs eşyalarını, kendi sitesi aracılığı ile ülkeye ve yurtdışına pazarlıyor. ADNAN B NYAZAR Yaşlılığa övgü aşlılık, bir dönemin adı ise de, Ahmet Haşim’in deyimiyle, “bir sonbahar meyvesi gibi geç renk ve koku bulan” yaşlılığın belirgin bir tanımı yok. II. yy’da Galenos, yaşlanmayı “sağlıkla hastalık arasında bir ara durum” sayar. XVI. yy’da Erasmus ise, “gençliğin getirdiği her şeyi, güzelliği, zekâyı, gücü ve canlılığı yok eden büyük bir hastalık” diye niteleyerek yaşlılara deliler dehlizinde ayrıcalıklı bir yer tanır. Bu bağlamda herkesin yetilerin kaybedilmesinden, işlevlerin yavaşlamasından korktuğunu ileri sürer. Firavun sesi’nin danışmanı Ptahhotep ( Ö 2450 yılları), için yaşlılık, “bir insanın başına gelecek en büyük mutsuzluk”tur: “Bir yaşlının sonu ne kadar da acıdır! Her gün biraz daha zayıflar, görmesi azalır, kulakları sağırlaşır, gücü tükenir, ruhu huzur içinde değildir, sessizleşir ve hiç konuşmaz. Zihinsel yetileri azalır ve dün yaptığını bugün hatırlaması imkânsızlaşır. Bütün kemikleri ağrır. Eskiden zevkle uğraştığı şeyleri yaparken acı çeker.” XVI. yy’da, yalnız yaşayan yaşlı kadınların cadı olduklarından kuşku duyulduğunu, “dilencilerle birlikte kapatıldıkları yurtlarda itici bedenleri, denetlenemez hareketleri” neden gösterilerek “zaman dışı” sayılan bu kişilerden korkulmaktadır. (Axis 2000 Büyük Ansiklopedi, cilt 12, s. 290295). Bu itelemelerin, artık tarihin küflü sayfalarında yer aldığını söyleyebiliriz. Aydınlanma düşüncesi, yaşlıların yüzüne de tutmuştur ışığını. nsanca yaşamsal düzenlerin kurulduğu toplumlarda STÖ’ler, devletle işbirliği içinde, yaşlıları hem bedence hem ruhça hayata bağlamanın yollarını aramaktadır. Düşünürlerden biri, insanın, doğduğu an ölmeye başladığını söyler. Etiyle kemiğiyle, siniri damarıyla, bedenin her gün biraz daha yokluğa doğru sürüklendiği Y P et şişelerden vazo, çiçek, kâse gibi süs eşyası ya da küpe, yüzük, kolye, broş gibi takılar yapılacağı ve bu süs eşyalarının evinizi; takıların da sizi süsleyeceği hiç aklınıza gelir miydi? Artık bu mümkün. Çünkü Gülnur Özdağlar, pet şişelerden insanların günlük yaşamda pek çok yerde kullanabileceği tasarımlar yapıyor. Bu tasarımlar, bugün hem stanbul ve Ankara’daki çeşitli müze mağazalarda hem de yurtdışındaki mağazalarda sergileniyor; satışa sunuluyor. Plastiği “sanat”a dönüştüren bir isim Gülnur Özdağlar. Bundan 3 yıl önce, o dönem ilkokulda okuyan kızı Yağmur sayesinde pet şişelerden de “sanat” eseri üretilebileceğini düşünmüş. O günlerde kızının ödevi için pet şişeden bir kâse yapmış. Plastiğin, ateşin etkisiyle çok SELDA kolay şekil aldığını görünce GÜNEYSU de, “Neden takı, süs eşyaları yapılmasın bu şişelerden? Belki böylece geri dönüşüme, çevreye de bir katkı sağlamış olurum” demiş ve başlamış üretmeye. Önceleri sadece kâseler, vazolar ve çiçekler yapmış. El çabukluğu kazanınca da küpeler, kolyeler, broşlar, yüzükler, hatta düğmeler ve tokalar yapmaya başlamış Özdağlar. Bu iş çok da zevkli gelmiş ona. Kendisini günlük sıkıntı ve stresten uzaklaştırdığını fark etmiş. Gülnur Özdağlar Gülnur Özdağlar aslında bir mimar. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) mezun. Ancak o pet şişelerden tasarımlar yapmayı seviyor. Deyim yerindeyse pet şişeler onun elinde yeniden şekil buluyor. Plastikten ürettiği takılar ve süs eşyaları, bugün Türkiye’nin pek çok müze satış mağazasında, örneğin stanbul Modern, Ankara Cermodern ve SiyahBeyaz’da satışa sunuluyor. Salt Türkiye’de değil, yurtdışında da, ABD, Japonya, Singapur gibi ülkelerde, ilgi görüyor Özdağlar’ın eserleri. Özdağlar eserlerinin ngiltere’deki Victoria&Albert Müzesi’nde sergilenmesi için de görüşmeler yapıyor. “Eserlerimi birçok ülkeye, istek üzerine, kendi internet sitem aracılığı ile gönderiyorum. Çok ilgi görüyor” diyor. Özdağlar, eserlerini görenlerin kendisine, “Acaba biz de yapabilir miyiz” diye sorduklarını söylüyor. “ zinden gitmek isteyen çok kişi” olduğunu belirtiyor. Hatta birkaçının ürettiklerini, internet üzerinden kendisine gösterdiğini ve ondan yardım istediklerini, yöntem sorduklarını anlatıyor: “Bu durum benim çok hoşuma gidiyor. Ben de gelecekte bu işin yöntemini öğretmek istiyorum insanlara. Hatta bazen kurs mu açsam diye düşünüyorum”. Bir yanda ilk mesleği mimarlık diğer yanda oldukça ilgi gören bu tasarım çalışmaları, üstelik pek çok ülkeden internet üzerinden sipariş de alıyor Özdağlar. “Zor olmuyor mu hepsine birden yetişmek?” Özdağlar'ın yanıtı hazır: “Bu bir ikinci iş gibi... Yalnız benim için bir terapi. Hafta sonu tatillerimde, ya da akşamları televizyon izlerken bile tasarım yapıyorum. Benim için zor değil, istemek yetiyor galiba... Hayat da böyle değil mi? Hayatta ne yapmayı arzu ediyorsanız, istemek yeterli...” G Simyacılar gibi... zdağlar, pet şişelerin bir süs eşyasına ya da bir takıya nasıl dönüştüğünü de şu sözlerle anlatıyor: “Bir ilaç şişesinin içine alkol koydum. Başına da kendimce bir fitil yerleştirdim. Bu fitili ateşliyorum önce, sonra da ne yapmak istiyorsam, o büyüklükte pet şişeden bir parça kesiyorum. Sonra bu parçaya ateş aracılığı ile şekil veriyorum. Hiç boya kullanmıyorum. Üretilen takılar, süs eşyaları hep plastiğin özü hangi renkte ise o renk. Bazen parçaların üzerine lehim yapılan havyalarla desenler çiziyorum.” nternet sitesine “Tertium Non Data” adını verdiğini belirtiyor Özdağlar. Bu adın özel bir anlamı var mı peki? “Latince bir terim bu. Bir tür simyacı terimi. ‘Üçüncü veri yok’ demek. Hani simyacılar da tenekeden, kurşundan altın yapıyorlar ya... Onun gibi... Ben de plastikten mücevherler yapıyorum” diyor. Özdağlar’ın tasarımları üzerine bir de kitabı bulunuyor. Plastik Üreticileri Vakfı destek vermiş bu kitabın yayımlanmasına. Bugüne değin de tasarımları Ö üzerine 6 sergi açmış Özdağlar. Londra’daki serginin ardından da Los Angeles’tan sergi açması için teklif almış... Önceleri evinde tasarımlar yapmaya başladığını, ancak tasarımları gören arkadaşlarının kendisine pet şişeler getirdiğini ve böylece evin “pet şişe ev”e dönüştüğünü söyleyen Özdağlar, daha sonra bir atölye açmak zorunda kaldığını vurguluyor. “Yaptığım işi arkadaşlarım da ‘dünyaya iyilik’ olarak nitelendiriyor. Çünkü aslında bu tasarımlar bir noktada çevreyi korumayı da amaç edindiğinden, arkadaşlarım evlerindeki her şişeyi bana getiriyor. Önceleri bu şişeleri evde muhafaza edebiliyordum. Ancak sonraları pet şişeler eve sığmamaya başladı. Bunun için atölye açmak zorunda kaldım. Şimdi deli gibi tasarım yapıyorum, üretiyorum”. Özdağlar, bu işi sadece para kazanmak amacıyla yapmak istemediğini, tasarımlarının yurtdışında ülke tanıtımı için bir araç olabileceğinin de altını çiziyor. Bunun için de özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kendisini desteklemesi gerektiğini söylüyor. G doğanın gerçeğidir. Önemli olan, yaşlılıkta, beyinsel gücü köreltmemektir. Beyninin fonksiyonları etkisizleşen her yaşlı, ondan sonra kendini bir ölüm adayı olarak görmeye başlıyor. Yaşlılık üzerine söylenen sözlerin en etkilisi Çiçero’nun ağzından çıkmıştır. Yaşlılığından ötürü onu teselli eden dostlarına, “Yaşlılığımdan dolayı neden bana gönül alıcı sözler söylüyorsunuz? Yaşlılık benim yetmiş yıllık emeğimin ürünü!” Ancak bedenine ve ruhuna verdiği emekle kendini yeniden yaratan insan, gerçek anlamda “insan”dır. Yaratıcı değerleri “değer” olmaktan çıkan insanın bir et ve kemik yığını olmaktan öte anlamı olmaz. Amerikalı ünlü komedyen George Carlin, Picasso’nun 90’ında ünlü resimlerini yaptığını, Goethe’nin Faust’u 80’lerinde yazdığını, Verdi’nin “Othello” ve “Falstaf”ı aynı yaşlarda besteleyip bitirdiğini, Mikelanj’ın da o dolaylarda meydanlara nice ölümsüz yontular diktiğini örnek gösterdikten sonra, yaşlıları eylemli kılmaya yönelik 10 öneride bulunuyor. Bunlardan şu ikisi çok önemli: “Öğrenmeyi sürdürün: bilgisayar, el sanatları, bahçecilik, her türlü hobi... Beyniniz eylemsiz kalmasın. Eylemsiz kafa, blis’in tezgâhıdır: onun adı da ‘Alzheimer’dir!” “Sevdiklerinizle doldurun çevrenizi: aile, kedi, köpek, kuş, balık, bitkiler, müzik... Eviniz sığınağınızdır; onun tadını çıkarın!” Yaşlılığı bir yakınma ve çöküntü dönemi sayanların yanı sıra onu övüp yüceltenler de olmuştur. Aragon Kralı Bilge Alanso, yaşlılığı överken, “Yaşlılık kendini dört şeyde belli eder,” dermiş: “En iyi, ağacın eskisi yanar; en iyi, şarabın eskisi içilir; en çok, eski dostlara güvenilir; en iyi, eski yazarlar okunur...” G [email protected] “Kurtarıcı” anababa olmayın... Çoğu annebaba, doğru olmadığını bile bile çocuklarına karşı aşırı hoşgörülü, aşırı koruyucu ve aşırı kurtarıcı davranır. Çocuklar daha mutlu olsun diye yapılan bu yanlışlar, ne yazık ki onları sorumluluktan, hedef sahibi olmaktan ve başarıya ulaşmaktan alıkoyabilir. Eyüboğlu Eğitim Kurumları Çamlıca Kampusu’nda düzenlenen Rehberlik Birimi lkbahar Veli Sempozyumu’nda konuşan uzman Psikolog Fatma Torun Reid, “Çocuklarımız mutlu olsunlar diye aşırı koruyucu ve kurtarıcı davranmaya çalışıyoruz. Oysa ki mutluluk yan bir kazanımdır, amaç değil” dedi. Anne ve babaların, çocuklarına karşı aşırı hoşgörülü, aşırı koruyucu ve aşırı kurtarıcı davranmalarını eleştiren Reid, şöyle devam etti: “Acıkmışsındır yemek ye, üşürsün üstüne bir şey giy diyerek, çocuğun midesi ve vücudu yerine kararlar veriyoruz. Hâlâ elinde F GEN kaşıkla çocuğunun peşinde koşan ATALAY anneler var. Çocuğun yapacağı şeyi Reid annebabalara şu önerilerde bulundu: “Çocuklarınızla diyaloglarınızı her zaman sorgulayın, kendi hayatlarınızdan çıkarımlar yapın. Çocuklarınıza bol bol ödül vermek yerine cesaretlendirin, sınırlarını bilerek övün. letişim kanallarınızı hep açık tutun. letişime açıksanız çocuğunuz sorunlarını sizinle rahatça paylaşacaktır. Ergenlik her şeye ‘hayır’ deme dönemidir. Bunu engellemeye çalışmayın. Güçlü olmanın yolları çok farklı şekillerde ortaya çıkar. O yüzden hayır deme dönemlerinde kontrollü ve bilinçli davranın.” G “Okulda Diyabet” başladı D iyabetli çocukların yaşam koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan Okulda Diyabet programının ikinci yıl çalışmaları başladı. Sanofiaventis’in desteklediği, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği işbirliği ile yürütülen programla, öğretmenlerin diyabetli çocukların okulda bakımı konularında eğitilmesi yoluyla, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi amaçlanıyor. Programın ikinci yılı kapsamında, “sağlıklı beslenme ve şişmanlık farkındalık kampanyası”, “beslenme dostu okul sertifikasyonu”, “diyabetli çocuklara burs programı” düzenlenmesi planlanıyor. G 30. Pınar Kido Resim Yarışması’nın bu yılki “Haydi Geleceğimizi Çizelim”. Kazanacak 23 ilköğretim öğrencisinin Prof. Dr. Hüsamettin Koçan önderliğindeki Sanat Haftası’na katılma fırsatı yakalayacağı yarışmaya son başvuru tarihi ise 29 Nisan. G [email protected] C M Y B C MY B sürekli ertelemesi ya da unutması, annesinin her zaman ona ‘hadi yap’ diye uyarıda bulunmasından kaynaklanır. Çocuklarımız mutlu olsunlar diye aşırı koruyucu ve kurtarıcı davranmaya çalışıyoruz. Oysa ki mutluluk yan bir kazanımdır, amaç değildir. Başarılı olan, kendine güvenen, paylaşan, dürtülerini kontrol edebilen, hedefleri olan birisi daha mutlu olacaktır.” G Geleceklerini çizecekler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle