22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 EK M 2011 / SAYI 1332 5 Kendimle barışığım estetiğim yok Yeni diziyle birlikte görüntün de değişti. Sahi, estetik var mı? Herkes bunu soruyor ama hiçbir yerimde estetik yok. Sadece saç rengimi değiştirdim. Bir saç rengi bu kadar mı fark edermiş, evet fark edermiş. Çünkü günlerce aynaya bakmak, yüz ifademi incelemek istedim. Ben bile yabancıladım kendimi. Dudağına estetik yaptırmış diyen de oldu, burnuna yaptırmış diyen de. Bu estetik soruları seni rahatsız ediyor mu? Estetiğe karşı değilim. nsan kendini nasıl rahat hissediyorsa öyle olmalı. Yapanları normal karşılıyorum. Tabii belli sınırlar içinde, doğallıktan uzaklaştıktan sonra hiçbir şeyin anlamı yok bana göre. Kendimde bir estetik operasyona asla niyetim yok şimdilik. Kendimle barışığım. Belki yaşlanınca, kimbilir... Sana göre güzelliğin tanımı ne? Yaşamını etkileyen bir noktada mı bu? Güzel olup olmamak değil mesele. Güzellik mesleğinde belki bir yere kadar etkiliyordur. şini düzgün yapıyorsan varsındır. Hem güzelliğin hayatı zorlaştırma ya da kolaylaştırma açısından bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Bana göre güzellik, bakımlı olmaktan, hoş bakış, samimi gülüşten geçiyor. G Hayat bana ne katacaksın diye soruyorum Yaprak Dökümü gibi uzun soluklu bir dizinin ardından şimdi de Yalancı Bahar ile ekranlarda Fahriye Evcen. Yeni bir karakter yaratabilmek için oldukça çalışmış. “Bilgiye, üretmeye doyamıyorum. Mesleğimi de böyle besliyorum” diyor. Baştarafı 1. sayfada Yalancı Bahar’da daha başka bir kadın var. Ama yine de Necla rolündeki gibi hüzünlü bir tarafın var. Benzer hüznü taşımak seni rahatsız ediyor mu? lerleyen bölümlere geldikçe ben de bunu farkettim. Necla’nın bütün hallerini taşıyor bu rol. Böyle oynayamazdım. Zeynep de asi, Necla da. kisi de kararlarını gözünü karartarak alıyor. Belli sınırlar içinde ayrım yapmaya çalıştım. Necla’nın fevri ve agresif yönlerini, Zeynep’te yonttum. Hal böyle olunca, belli sınırlar içinde karakteri değiştirmeye çalışmak da beni oldukça zorladı. Meslekte kendini zorlamayı sevenlerden misin? Her anlamda kendimi zorlamayı çok severim. Bir şeyi olsun diye yapmak bana göre değil. Hayatımın hiçbir evresinde de olmamıştır. Hatta Röportajlar: birden fazla işle ZUHAL uğraşarak, her işi en AYTOLUN iyi şekilde yapmaya çalışırım ki bu da en zoru oluyor işte. Daha farklı, aykırı, belki eğlenceli ya da komik bir karakteri canlandırmak ister misin? Belki pek çok oyuncunun hayalinde bir rol vardır, ama benim yok. Sıradan görünen bir insanın derinine inip, oradan farklı şeyler çıkarmak bana daha cazip geliyor. Böylesi daha sürprizli. Özeleştiri mekanizması nasıl çalışır sende? Allahtan ki çalışıyor. Kendine dışardan bakıp gördüğün kadını eleştirmek zor ama bunu yapmayı seviyorum. Çünkü öyle bir ortamda yetiştim. Kimse sırtımı sıvazlamadı, pohpohlamadı. Doğru olanın da bu olduğunu erken yaşta farkettim. Ben yaptım, nasıl yaptıysam iyi oldu diye bir şey yok dünyamda. Bir şeyi kaybedeceksen bile, sen elinden gelenin en iyisini yap, yine de olmuyorsa olmasın derler. Katılıyor musun? Bu çok önemli. Ancak bu sözü söylemek için de deneyimlemek gerekiyor hayatı. Çok genciz henüz. 25 yaşındayım ve şu an her şey yolunda. Ama bilgiye aç bir insanım, orası kesin. Bilgiye, üretmeye, düşünmeye doyamıyorum. Yarın yaşlandığımda elimden neler gider, bana Ebru Özkan’ın başrollerinde oynadığı “Anneler ile Kızları”, kadına yönelik şiddeti iki ayrı kadın hikâyesi üzerinden anlatıyor. Özkan, “Hikâyemiz, bu gerçekliği ortaya koyduğu için önemli. Çünkü kadına şiddetin de yapılan ayrımcılığın da artık önüne geçilmesi gerekiyor” diyor. Olabileceğim en iyi yerdeyim Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisisin, aynı zamanda da diziye devam ediyorsun. Nasıl yetişiyorsun ikisine? Üniversite benim için çok önemliydi. Eğer devam etmeseydim, ilerde pişman olurdum. Okumak büyük bir keyif benim için. O yüzden hiç yorgunluk hissetmiyorum koşuştururken. Hatta size tuhaf gelecek belki ama, okuldayken, dersleri dinlerken daha bile çok dinleniyorum. Tam da olmak istediğin yerde misin? Bunu kendime hiç sormadığımı şu an farkediyorum. Uzun dönem hedeflerim var ama kısa dönem hedeflerimde kendime sınırlar koymuyorum. Bence şu an, bu deneyimle, olabileceğim en iyi yerdeyim. Tabii ki dahası da istenebilir, herkes ister. Ama anormal hırslara sahip değilim. Sadece bir adım ötesi için çabalıyorum. G Kadının mücadelesi her yerde aynı bru Özkan, Hanımın Çiftliği’nin ardından şimdi de Anneler ile Kızları dizisinin başrollerinde. Dizide iki farklı kadın hikâyesi anlatılıyor. Biri Doğulu, diğeri Batılı. Ancak ikisinin de ortak bir noktası var; yaşamını yitiren eşlerinin aileleriyle girdikleri mücadele. Pek çok kadının dolaylı ya da doğrudan yaşadığı baskıyı gözler önüne seriyorlar. Ebru Özkan, o yüzden “Kadın her yerde kadın” diyor. Özkan’la röportaj yapmak üzere irtibatlanıyoruz, ancak onu ikna etmek zaman alıyor. Çünkü mesafeli bir duruşu var. Mesleğini icra etmek dışında pek de ortalarda görünmeyi sevmiyor. Biz de röportaja o yüzden diziden değil, bu uzaklığından konuşarak başlıyoruz. Medyada az görünüyor, az konuşuyorsunuz. Hakkınızda çok şey de bilmiyoruz. Bu özellikle tercih ettiğiniz bir uzaklık mı? Buna özen gösteriyorum, ancak uzaklığı hayatımın odak noktası yapmıyorum. Çünkü zaten yaşam biçimim bu. Onun dışına çıktığımda çok da rahatsız edilmiyorum. Sadece işimle anılmayı seviyorum. Hal böyle olunca, hakkınızda bildiklerimiz de az. Daha önce başka projelerde yer almış olsanız da Hanımın Çiftliği görünür kıldı sizi. Biraz daha geriye gidersek, nasıl başladı oyunculuk macerası? Ankara Dil Tarih’te oyunculuk okuyorum. Tezimi verebildiğimde, mezun olacağım. Daha geriye gidersek, oyunculuk çabası içimde hep oldu. lkokulda dahi teneffüs aralarında skeçler yapmaya çalışırdım. Gerçi, sanatın her dalıyla ilgileniyorum. Resim, müzik, dans, tiyatro... Tiyatronun hepsini barındırdığını düşünerek bu alana yöneldim. Kendinizi çok eleştirir misiniz? Hem de çok. Bu konuda kendimi epey yaralarım. Çevreme nazik, kendime kabayımdır. Bu bir problem mi bilmiyorum, ama yıllar geçtikçe törpülemeye çalışıyorum bu yanımı. nsan olgunlaştıkça daha esnek oluyor zaten. Eskiden çarpıp düşüyorsan, şimdi çarpınca esnemeyi de biliyorsun. “Anneler ile Kızları” dizisine gelirsek; iki farklı kadın hikâyesi, iki farklı mücadele alanı görüyoruz dizide. Peki bu hikâye sizce neden anlatılmalı? Bu anlatılan hikâyeler, çok da kapalı kapılar ardında yaşanmıyor. Acısını kadınlar olarak, her şeyden önce insan olarak çok çekiyoruz. Şaşırıyor, üzülüyor, var olduğunu, yaşandığını biliyor ama sanki biraz da uzak kalıyoruz. Birey olarak yakın çevremize etki etmemiz gerektiğini düşünüyorum öncelikli olarak. Bu bir domino etkisiyle büyüyecektir. Ayrıca kadına yönelik şiddetin, kadına yapılan ayrımcılığın önlenebilmesi için örgütlü bir yapıya geçmek ve ciddi çalışmalar yapmak gerek. Bizim hikâyemizde de bunların gerçekliğini ortaya koymak istiyoruz. Yaşananlara bakınca kadın her yerde kadın diyor insan. Peki nasıl bir mücadele kadınınki sizce? Kadın, kendini var edebilme ve birey olarak kendini ortaya koyabilmek için ciddi bir savaş vermek zorunda. Kimi zaman bu, öyle bir savaş haline geliyor ki, sadece fikir ve düşünce yapısıyla değil, kılıçlı kalkanlı bir mücadeleye giriyor maalesef. Ben insanım diyebilmek için tüm bunlar. “Anneler ile Kızları” demişken, sizin annenizle ilişkiniz nasıl peki? Güzel bir anne kız profilimiz var. Her konuda destek görmüş, korunmuşumdur. En büyük sığınağımdır ailem. 20’lerdeyken daha asi oluyor insan, savruluyor, reddediyor. Sonra fark ediyorsun ki, aslında en çıkarsız, beklentisiz kurulan ilişkiler ailede. Mutluluğu ve kavgayı barındırıyor, ama yine de riyakâr bir ilişki değil ailedeki. G E Fotoğraf: UĞUR DEM R ne kalır onu da merak ediyorum. “Hayat bana ne katacaksın” diye sorarak yaşıyorum. Yaşın 25 ama kısa sürede hızlı dönüşümler yaşadın. Almanya'dan geldiğin Türkiye ziyaretinde keşfedildin, oyunculuğa başladın, buraya yerleştin, ilgi çektin. Yaşadıkların, 25 yaşında dahi olsan, nasıl bir kadın yarattı? Kadında karakterin oturması kabaca 30’lu yaşları buluyor. Sonrasında da ince ince işlemeye başlıyorsun kendini. 15 yaşımdan bugüne, son 10 yılıma baktığımda her yılında farklı bir Fahriye görüyorum karşımda. Sürekli değişmişim. Hep farklı bir tarafımı tanıyorum. En belirgini hangisi? Çok sabırsızdım eskiden. Son birkaç yıldır sabır sınırımı zorlayabildiğimi görüyorum. Artık anlık da olsa durup düşünüyorum söyleyeceğim şeyi. G Yalancı baharım olmadı, olmaz da Dizinin tanıtımı “Geçmiş asla peşini bırakmaz” diyor. Senin peşinden gelen bir geçmişin var mı? Yanlış kararlarım, ilerisini görmeden hareket ettiğim bir durum yok. Attığım adımlara dikkat ettiğim için de muhtemelen hiçbir zaman yalancı bahar durumunu yaşamayacağım. “Hayatta tek kontrolsüz olduğum nokta aile ve aşk” demişsin bir röportajında. Ailenin ve aşkın hayatındaki yeri nedir? Hayatını bir bütün olarak gören insanlar gibi olamıyorum. Her şey içiçe geçemiyor bende. Her birini ayrı ayrı konumlandırıp yaşıyorum. Her şeyin yeri ayrı. Aile ve aşk da hassas bir noktada. Nasıl bir aileden geliyorsun? Bu kısmı pek bilmiyoruz. Dört kız kardeşiz. Diğer kardeşlerimden sanatla ilgilenen yok, farklı alanlarda yürüdüler. Ben de oyunculuğu seçerken ailemi ikna etmek zorunda kalmadım. Çünkü saygı duydular. Bizim ailede bireyler özgür yetişti. Ne Almanya, ne Türkiye, ikisine de mecbur değilsiniz. stediğiniz yerde yaşama, tercihlerinizi özgürce verebilme hakkına sahipsiniz dediler. Kaldı ki 19 yaşında Türkiye'ye yerleştim. Kalabalık ve renkli bir ailede yaşamak seni nasıl etkiledi? Aile kurma fikrine çok yakınım. Çocuk sahibi olmak için de çok geç kalmak istemiyorum. Çünkü ben yalnız yaşayamam. Genç yaşta çocuklarım olsun, onlarla pek çok şey paylaşabileyim istiyorum. G C M Y B C MY B Yalancı Bahar dizisinde Cansel Elçin ve Serkan Ercan’la başrolleri paylaşan Fahriye Evcen, geçmişini geride bırakıp yeni bir hayat kurmaya çalışan Zeynep’i canlandırıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle