Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 OCAK 2011 / SAYI 1293 9 Türkiye’nin ilk Olgunlaşma Enstitüsü olarak 1945 yılında eğitim ve öğretime başlayan ve 2008 yılında çıkan bir yangın sonucu kullanılamaz hale gelen Refia Övüç Kız Teknik Olgunlaşma Entitüsü hayata Mine Üçer ve Emine Kıraç. Fotoğraf: UĞUR DEMİR ADNAN BİNYAZAR Anadili eğitimi A nadili eğitimi, öğrenciye okuduğunu anlama, anladığını sözlü ya da yazılı olarak etkili biçimde anlatma alışkanlığı kazandırır. Bu bağlamda öğrenci, şiir, roman, öykü, deneme gibi yazınsal türlerdeki metinleri düşünsel, duygu ve dilsel boyutuyla kavrayıp ona yorum getirebiliyorsa okuduğunu gerçek anlamda anlamış olur. Anlama ediminin anlatıma dönüştürülme sürecini belirleyen eytişimsel etkileşim, bilimsel üretimin, sanatsal yaratının da yöntemidir. Anadili öğretiminin temel öğeleri sayılan konuşmadinleme / okumayazma bütünleştirici bir etkinlik içinde ele alınmalıdır. Okuma ile yazma, konuşma ile dinleme arasında bir denge kurulursa eğitimde verimlilik sağlanır. Son altmış yıldır, ders kitapları, anadili öğretimi yöntemleri hiçe sayılarak, kitaba alınacak metinler, ona eklenecek bilgiler, iktidardaki sağcı partilerin anlayışı gözetilerek hazırlanmıştır. Oysa dilsel yaratıcılığın gerçek kaynağı olan yazınsal metinlerden uzak bir anadili eğitimi, verimlilik yaratamayacağı gibi, öğrenciyi giderek o dersten soğutur. Bu gerçek göz ardı edilerek, her aşamadaki okullarda öğrencilere metin üzerinde çalışma yerine dilbilgisi kuralları öğretilmiştir. Kural belletme, öğretim sayılmaz. Kural öğretmekle bir yere de varılmaz. Resim nasıl yapa yapa öğreniliyorsa dil de dilsel sağlamlığı olan metinlerle öğrenilir. Anadili eğitiminin temel amacı, yazınsal metinlerle öğrenciye düşünmeyi, duyumsamayı öğretmektir. Dil, kurallara bağlı bir anlatım aracı olarak algılanıp, öğrenciye belletilmeye kalkılırsa, öğretim amacından saptırılmış olur. Bunun zararı yine öğrenciye dokunuyor. Derste kurallar karmaşası içinde bocalayan öğrenci, anadilinden soğuyor, kendini öğretim etkinliklerinin dışına itiyor. Dilde, kurala uygulamayla varılması en geçerli yöntemdir. Kural yerine, öğrenciye dilin kullanım incelikleri öğretilmelidir. Hele de anadili eğitiminin ilk aşamalarında, ona dilin kurallarını ezberletmek, tarihsel gelişimini öğretmek pek gerekli de değildir. Okunanı anlatıma dönüştürmenin kaçınılmaz koşulu “anlama”dır. MEB, “öğrencileri ezberden kurtardık” diye böbürlenedursun, OECD’nin PISA raporu bu alanda ne yazık ki oldukça gerilerde bulunduğumuzu gösteriyor. Gazeteler de haberi, “AKP’nin ‘ezberden kurtardık’ diye pazarladığı tozpembe eğitim tablosunu OECD çökertti” diye yazdı. Araştırma sonuçlarına göre, alt sıralarda yer alan Türk öğrenciler, “bir metnin ancak sınırlı bir bölümünü anlayabiliyor”. İlköğretim okullarından üniversiteye, eğitim alanında çökertilmeyen ne kaldı ki! Eğitim, eğitim yoksunu kişilerin denetiminde oldukça bu çöküş sürecektir. Çökkünlüğün temelinde yaratıcı eğitim anlayışından uzaklaşma yatıyor. Ülkemizde liselerden felsefe, mantık gibi derslerin kaldırılması, düşüncenin ölümü olmuştur. Düşünsel köreltilmeye uğramış bir toplumda yaratıcılığın damarları kurumaz da ne olur!.. Bu çöküntünün nedenleri Eğitimİş Sendikası’nın raporunda şöyle yer alıyor: “Okullara yönetici atarken yandaş olsun benden olsun diyen anlayış, her şeyi sınavlara endeksleyen anlayış, ilköğretim okullarına türban girsin mi girmesin mi diyen anlayış, okulları özelleştirelim diyen anlayış, genel liselerde alanları kaldıran anlayış PISA sınavında sondan ikinci olur.” Önceki rakamları sıralayarak OECD’nin PISA sonuçlarını başarı gibi göstermeye kalkan MEB yetkilileri nerdeyse sondan birinci olmadığımıza sevinecekler!.. G binyazar@gmail.com döndü. Daha fazla eğitim, daha fazla farkındalık ALİ DENİZ USLU ürkiye’nin ilk Olgunlaşma Enstitüsü olarak 1945 yılında eğitim ve öğretime başlayan ve 2008 yılında çıkan bir yangın sonucu kullanılamaz hale gelen Refia Övüç Kız Teknik Olgunlaşma Entitüsü’nün restorasyonu Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü ve Gama Holding Onursal Başkanı Erol Üçer arasında imzalanan protokolün ardından iki yılda tamamlanarak hizmete sunuldu. Kız Teknik Öğretim Genel Müdürü Emine Kıraç, enstitünün hikâyesini “1865 yılında kız çocuklarına sanat öğretme düşüncesini ilk ortaya koyan Mithat Paşa, Ruscuk’ta ilk kız sanayii mektebini açtı. Hedefi kimsesiz kız çocuklarına sanat öğretmek, meslek sahibi olmalarını sağlamak ve istihdam yaratmaktı. Ardından 1879 yılında Ahmet Refik Paşa’nın açtığı okullarla bu misyon sürdürüldü. Bu bina 1945 yılında Türkiye’nin ilk olgunlaşma enstitüsü olarak açıldı. Geleneksel kültür ve el sanatlarını, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini sürdürmeyi hedeflerken kızların iş hayatına hazırlanmasını da amaçlayan olgunlaşma enstitüleri arasında önemli bir yere sahip olan Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü'nün yeniden hayata geçmesi çok önemli” diye özetliyor. Enstitünün kendi zamanında modanın merkezi olduğunu T anlatıyor Kıraç: “Biz de şimdi ilk yıllarına geri gitmek istiyoruz. Tarihte yolculuk yapıp o günlerdeki heyecanı yaşamanın peşindeyiz. İki misyonumuz var; birincisi Türk geleneksel sanatlarını, kadın giysi tarihini ve kültürünü sunmak. Elbette bunu çok iyi araştırarak, ulusal ve uluslararası düzeyde ses getirecek şekilde yapabilmek. İkincisi de genç kızlarımızı ve kadınlarımızı iş hayatına hazırlamak. Sürdürülebilir kültür ürünleri vermek istiyoruz. Ama yaş sınırımız yok çünkü öğrenmek hayat boyu, sınırı yok”. Her yaştan kişiye mesleki bilgi ve becerilerini geliştirme fırsatı sağlayarak meslek sahibi olmalarına olanak tanıyan Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü, Türk el sanatlarının geleneksel yapısını yeni kuşaklarda sürdürmek, yeni teknoloji ve gelişmeler doğrultusunda çeşitlenmesini sağlamak, nakışın giysi ve süslemede yaygınlıkla kullanımını özendirmek üzere eğitimöğretim vermeye devam edecek gibi görünüyor. Milli Eğitim Bakanlığı Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı İstanbul Olgunlaşma Enstitüsü 1945 yılında eğitim ve öğretime başlamıştı. Ad verme yönetmeliği gereğince 1993 yılında kurucusu Refia Övüç'ün adını almış ve okulun adı “Refia Övüç Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü” olmuştu. 2008 yangınından sonra bir süre atıl kalan ve altı ay gibi kısa bir sürede hayata dönen Refia Övüç Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü'nün, eski sergi salonunun son restorasyonuyla salonun bir bölümü müze, diğer bölümü ise 12 Olgunlaşma Enstitülerinin sanatsal ürünlerinin sergi ve satış bölümü olarak düzenlendi. Enstitü 20102011 Eğitim öğretim yılında 275 öğrenciye eğitim veriyor. Öğretim süresi iki yıl olan enstitüde Giyim Üretim Teknolojisi Alanı, Kuyumculuk Teknolojisi Alanı, El Sanatları Teknolojisi Alanı / El Sanatları, El Sanatları Teknolojisi Alanı / Nakış, Tekstil Teknolojisi Alanı, Grafik ve Fotoğraf Alanı ve Moda Tasarımı bölümlerinde lise mezunu genç kızlara günümüzün geçerli öğretim yöntemleriyle eğitim verilerek üretim sektöründe görev almaları sağlanıyor. Gama Holding Onursal Başkanı Erol Üçer'in eşi Mine Üçer, dünyanın en güzel şehri olan İstanbul’un tarihine tanıklık etmiş bu önemli caddesinde bulunan Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü’nün geçirdiği restorasyon sürecinin ardından tekrar açılmasının mutluluğunu yaşadıklarını söylüyor. “Ülkemizde yapılan her beş konuşmadan üçü ‘her işin başı eğitim’ diye başlıyor. Eşim ve ben de bu sözün doğruluğuna yürekten inanıyoruz. Bu nedenle uzun yıllardan beri, başta kız çocukları olmak üzere eğitim konusunda maddi sıkıntıları olan öğrencilere destek veriyoruz” diyor. Bundan bir ay önce Erzurum’da açılan, diğer ikisi de Iğdır ve Doğubeyazıt’ta bulunan üç kız yurdu ile öğrencilere katkıda bulunduklarını anlatan Üçer, Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü’nden de çok umutlu, “genç kızları eğitim almaya ve istihdama katkıda bulunmaya teşvik etmek için daha çok şey yapmak istiyoruz” diyor. Üçer, kurumlardan ziyade bireysel sosyal sorumluluk projelerinin artmasının gerektiğini ve kültürel farkındalık yaratmak istemenin önemli bir tercih nedeni olması gerektiğini de özellikle söylüyor. G Parmak emmesini önlemek için Parmak emmek ne zaman tehlikeli? nnebabalar, çocuklarının parmak emmesinden kaygı duyarlar. Oysa parmak emme, çocuklarda psikolojik bir etken olmaksızın 34 yaşına kadar görülen ve olağan kabul edilen bir durum. Yüksek oranda beslenmeye bağlı olmuyor ve açlıktan kaynaklanmıyor. Ağızdan haz da alındığı için parmak emme, psikolojik doyum da sağlıyor. Bu nedenle 1 yaş civarı çocukların hemen hemen yarısı parmaklarını emiyor. 18. ayda parmak emme sıklaşıyor ve 34 yaşına kadar normal kabul ediliyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Matben, 45 yaşlarına geldiğinde parmak emme alışkanlığı devam eden çocuklara, bu davranışının “çocukça” olduğunun anlatılması gerektiğine dikkat çekerek, “Çocuklar bu yaşlarda büyükleri taklit etme eğiliminde FİGEN oluyor. Ancak eğer 56 yaş sonrasında hâlâ parmak emiyor ATALAY veya hiç emmezken parmak emmeye başlıyorsa, çocuğunuzun hayatında ne gibi kaygı etmenleri bulunduğunu iyi araştırın ve gerekirse bir uzmandan yardım alın” uyarısında bulunuyor. Bebekler en çok baş parmak olmak üzere, tüm parmaklarını, hatta ayak parmaklarını bile emebiliyorlar. Bu alışkanlık genellikle anne karnında başlıyor. Bazı bebeklerin doğduklarında parmak veya el bileklerinde görülen kabarcıklar da parmak emme alışkanlığından kaynaklanıyor. 1 yaş civarındaki çocuklar uykuya geçerken / Diş çıkarma zamanında diş mineleri kaşındığı için / Çevrelerinde parmak emen birilerini model aldıkları zaman / Annebabalar arası gerginliklerde / Yeni kardeşin dünyaya gelmesi durumunda / Zorlukla karşılaştıklarında, utanma, sıkılma, yorgunluk belirtisi olarak / Sevgi ve güven eksikliği varsa / Memeden erken koparılmışsa / Ek besinlere zorlanmışsa. Ağız ve diş sağlığına zarar verir mi? Parmak emme henüz gelişmekte olan kas ve kemik yapıları üzerine basınç uygulayarak dişlerin yer değiştirmesine yol açabiliyor. Bu durumda üst ön dişler öne, alt ön dişler geriye doğru eğiliyor ve altüst ön dişler arasında açıklık meydana geliyor. Çocuğun bu alışkanlığını 3 yaşına kadar bırakması halinde dişler arasındaki açıklık kapanıyor ancak 3.5 yaşından sonra kalıcılık artıyor. Parmak emme alışkanlığı gece uyurken de devam ederse daha etkili oluyor ve bunun sonucunda üst çenede darlık, yani V şeklinde çene kavisi oluşuyor. Neden parmak emerler? A Bebeklerin doğuştan sahip oldukları en güçlü refleksin, emme refleksi olduğunu belirten Dr. Demet Matben, “Bebek yaşamak için emmek zorunda kalıyor. Doğduktan sonra 45 aylık oluncaya kadar sadece emerek besleniyor. Emme aynı zamanda bebek için haz veren bir faaliyet ve psikolojik doyum sağlıyor. Dolayısıyla zararlı bir davranış olarak görülmüyor” diyor. Beslenmeye bağlı parmak emme 1. yılın sonunda kesilebiliyor ve 2. yıldan sonra bu davranış duruyor. İlk 3 yılda çocuk parmak emmenin farkında bile olmuyor. Çok nadir olarak da 56 yaşına kadar devam edebiliyor. Normal davranış ve ilişkiler yoluyla da 1 yaşın sonunda bu alışkanlığını terk edilebiliyor. Ancak eğer yürümeye başladıktan ve 1 yaşından sonra da parmağını emiyorsa, bu onun fazla yorgun, rahatsız, mutsuz ve sıkıntılı olduğuna işaret ediyor. Ancak bu ciddi bir problem olarak görülmüyor, onu rahatlatan davranışlardan biri olarak nitelendiriliyor. G Çocuğunuzu uygun pozisyonda besleyin. Bebeğinizi emzirirken veya biberonla beslerken göğsünüzün sıcaklığını duyacak şekilde kendinize yaklaştırın. Böylelikle bebeğiniz kendisini güvende hissedecektir. Memeden erken kesmemeye çalışın. Ona uygun çeşitli faaliyet olanakları ve oyun ortamı yaratarak meşgul olmasını sağlayın. Çocuğunuzun psikolojisini olumsuz yönde etkileyecek davranışlarınızı düzeltin. Şiddet uygulamayın ve onu batıl fikirlerle korkutmayın. Parmak emmesini terk etme arzusunu harekete geçirmek için onu ödüllendirin. Parmağını ağzına götürdüğü zaman zararsız acı mayi sürülebilir veya ellerine eldiven takabilirsiniz. Ona kendi kendini kontrol edebilmesi için isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını kazandırın. Lösemili çocuklar yeni yıl partisinde LÖSEV Lösemili Çocuklar Vakfı’nın düzenlediği Yeni Yıl Balosu’nda bir araya gelen lösemi ve kanser hastası çocuklar, 2010’a neşe içinde veda ederek, yeni yılı coşku ve umutla karşıladılar. Hilton Oteli’nde düzenlenen partiye katılan 150 çocuk, sihirbaz gösterisi, konser, animatörler ve sürpriz hediyelerle, eğlence dolu bir gün yaşadılar. G C M Y B C MY B