22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bu dünyada üçkâğıtçılık çok Şov Bizınıs, bir yandan parlak sahne ışıkları altındaki dünyaya bakarken diğer yandan panonun ardındaki karanlık dünyaya odaklanıyor. İki ayrı uç, iki ayrı dünya... Eski Türk filmlerinde kaldığını düşünmeyin; şöhret olma umudu ile umutları paraya dönüştürme çabası bugün hâlâ yaşanıyor! Müslüm Baba R&B yaparsa! Mafyanız da Müslüm Gürses. İkna etmek kolay oldu mu? Onunla çalışmak nasıldı? U. Yağcıoğlu: Senaryoyu anlattım ama bir mafya babasını canlandıracağını duyunca suratı asıldı. Sonra bu gerçek İMÇ hikâyelerinden örnekler verince, gülmeye, eğlenmeye başladı. Aslında Müslüm Abi, bilinenin aksine mizahı çok seviyor. İşin bir komedi filmi olduğunu öğrenince de kabul etti. Siz, Müslüm Baba’yı daha önceden tanır, bilir miydiniz? A. Abazi: Birlikte hiç sahnemiz olmadı. Ama önceden adını duymuştum, henüz tanışamadım. U. Yağcıoğlu: Almeda da müzik yapıyor aslında. A. Abazi: Artık odağım oyunculuk. Ama hep sahnede şarkı söylemek isterdim. Şimdilerde kendi kendime söylüyorum. Profesyonel anlamda çalışmıyorum. U. Yağcıoğlu: Bizim filmdeki sahtekâr yapımcıyla tanıştıracağız onu. Kaset yapsın! Hiç dinlediniz mi Müslüm Baba’yı? A. Abazi: Müslüm Bey’in müziklerini dinlemedim çünkü tarzıma uymuyor. Bir Müslüm Baba şarkısı dinletmeliymişsiniz oysa! U. Yağcıoğlu: R&B dinliyor Almeda. Müslüm Baba'yla girersek sert bir geçiş olur. Gerçi farklılıklara açık ama yine de Müslüm Baba ve R&B düşünemiyorum. G Yaşımın getirdiklerini yaşayamıyorum nkapanı Plakçılar Çarşısı, ne çok filme konu oldu. Hafızamızda hâlâ yeri tazedir. Genç adam ya da genç kadın umutlarını sırtlanıp, memleketinde tüm geçmişini, ailesini, işini gücünü bırakıp gelir. Ünlü olmak, sahneye çıkmak ister. Ama beklediği dünya ile karşılaştığı dünya arasında dağlar kadar fark olduğunu görür. Belki yüzlercesi gelir ama bir ikisi amacına ulaşır, diğerleri de sistemin çarklarında ezilir gider. Sanki günümüze uzak bir hikâyeymiş gibi geliyor. Ancak bu işin dramı hâlâ çok gerçek! Yönetmen M. Uğur Yağcıoğlu, bu merakıyla ve dinlediği hikâyelerle yola çıkmış. Şov Bizınıs, bu karmaşık, acımasız, hatta bir yandan da komik olaylara odaklanıyor. Dilini de mizah üzerinden kuruyor. Ancak işin trajikomik yanı, ekibin çekimlerde o sessiz sakin İMÇ koridorlarında aynı umutlarla çarpışması. Filmin yönetmeni ve oyuncularından Arnavutluk kainat güzeli Almeda Abazi’yle konuştuk bu ışıltılı dünyayı, umutları, ezilip harcanan hikâyeleri... Röportaja ZUHAL filmin bir diğer ilgi çeken ismi AYTOLUN Müslüm Gürses’i dahil edemedik. Onun da hikâyesini yönetmenden dinledik. İşte anlattıkları. Nasıl bir dünyadır bu? Uğur Yağcıoğlu: Bu bir şöhret olma hikâyesi. Bir yanda şov dünyasına girmeye niyetli biri, diğer yanda onu şöhret yapacağını iddia eden başka bir adam var. Hikâye onların etrafında dönüyor. Onların motivasyonu nedir, nasıl şöhret olunur kısmında da Almeda rol alıyor. Yaşanan zorluklar, orada dönen hikayeler, kesişen yollar eğlenceli ve mizahi dille anlatılıyor. En temel mantığıyla bu şov dünyasının bir resmi, şov bizınıs işte. U Cem Kılıç ve Müslüm Gürses. Oyuncu Almeda Abazi ve yönetmen Uğur Yağcıoğlu. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Hikâye beni eski Türk filmlerine, o Unkapanı günlerine götürdü. Peki hâlâ yaşanıyor mu bu olaylar? U. Yağcıoğlu: İşin esprisi orada. Şu anda Unkapanı'nın eski şaşaalı dönemi yok. Zaten şov dünyası da eskisi gibi hareketli değil. Onu hareketlendirmeye çalışan bir yapımcının hikâyesi üzerinden yürüyoruz. Sizce bu hikâye neden anlatılmalıydı? U. Yağcıoğlu: Biz mizahla anlatıyoruz ama bu hikâyeler gerçek. Evet hâlâ böyle insanlar var. O yüzden gerçek hikâyelerle besledik filmi. Buralara umutla gelen insanlar var ama büyük kısmı başaramıyor. Bu film, bu dünyanın bir tarafının resmidir. O parlak ışıklı sahne, evet var. Ama panoların ardı kapkara. Bu dünyanın metaforu da bu işte. Peki sizin yollarınız nasıl kesişti? Bir kainat güzelinin filminizde yer alması aklınızda mıydı hep? U. Yağcıoğlu: Öyle bir niyetimiz yoktu. Bir gün yapımcılarımızdan Tevfik Kavalcı, Almeda’yı önerdi. Biz de “Kainat güzelinin yanına yaklaşılmaz” diye düşünüyoruz. Yaklaşabileceğimizi söylediler. Tahmin ettiğimizin ötesinde olgun, mütevazı ve yetenekli biriyle tanıştık. Almeda Abazi: Benim de rotamı oyunculuğa tamamen çevirdiğim bir dönemdi. O yüzden keyifle kabul ettim. Enteresan şeyler de geldi mi başınıza? U. Yağcıoğlu: Aslında işin özü, olaya hangi taraftan baktığınıza göre değişiyor. Bir tarafın mizahı bir tarafın dramı çok yüksek. Bu dünyada üçkâğıtçılık çok. Tamamını anlatması da zor. İnsanların umudu üzerinden para kazanmak çok acımasız geliyor. Çekimler sırasında birini yaşadık mesela. Işıklar kurulurken oturduğum merdivenlerde yanıma bir adam oturdu. Belli ki bir umut ışığıyla buralara gelmiş. “Ben ne yapabilirim?” diye sordu. “Ne iş yapıyorsun?” dedim, “İnşaatçıyım” dedi. “Niye geldin her şeyini bırakıp buralara. Bak dükkânlar boş. Alıcı yok, satıcı çok” diyerek ikna etmeye çalışsam da büyük bir kararlılıkla, “Ben yapacağım” diyerek gitti yanımdan. Belki üç yıl sonra “Ben ona rağmen yaptım” diyen biri çıkıp ünlü olabilir, kimbilir! İMÇ’nin durumu nasıl peki? U. Yağcıoğlu: İMÇ, şaşaalı günlerinden çok uzak. Bizim için hazır kurulmuş bir plato gibiydi. İşin İMÇ tarafı sessiz. Ama umut besleyerek yolları arşınlayanlar hâlâ çok. İnanan insanların dünyası bu, o umutla yaşıyorlar. Bu pırıltılı dünya hâlâ çekici. O umudu nasıl tanımlıyorsunuz? U. Yağcıoğlu: Umut mutlaka olmalı. Ama altını da desteklemek gerek. Zekâ, emek olmadan umut tek başına yersiz. Ayrıca insanların ömürleri boyunca çalıştıkları tek bir saat, tek bir karşılaşma içinmiş derler. Sonra da başka bir kademe başlıyor. Siz bu işlere girerken nasıl bir çarpışma yaşadınız? Siz şöhreti nasıl tanımlarsınız? Şimdi tanınan bilinen bir yüzsünüz. Böyle bir dünya var mıydı hayalinizde? A. Abazi: Çocukluğumdan beri istediğim buydu. Ünlü ve şöhretli olmak! Kendimi sahnede hayal ederdim, nasıl olacağı fark etmez. O ışıklı şov dünyası çok ilgimi çekerdi. Şimdi 18 yaşındasınız. Nasıl bir dünyaya dahil oldunuz? A. Abazi: 15 yaşındayken okula seçmelere geldiklerinde beni tercih ettiler. Başta kabul etmemiştim çünkü kendimi yaşadığım şehrin en güzeli ya da dünyanın en güzeli gibi hiç düşünmemiştim. Başladığım noktaya dair planım bu değildi. Ama denedim. 16 yaşına geldiğimde 6 ay içinde de üç taç almış oldum. Sonuncusu kainat güzelliğiydi. Peki ne beklediniz ne buldunuz? A. Abazi: Ben 16 yaşındaydım ve akranlarımın hayatını yaşayamıyordum. Ya evdeydim ya çalışıyordum. Şimdi 18 yaşındayım hâlâ yaşımın getirdiklerini yaşayamıyorum. O ışıltılı dünya gerçekten de hayallerinizdeki kadar parlak mıymış? A. Abazi: Çok iyi yanları da var kötü yanları da. Ben, hayatımı istediğim gibi yaşayamasam da çok sevdiğim ve motive olduğum işlerde yer alıyorum. Bunu kendim istedim, kimse zorlamadı. İyisiyle kötüsüyle çıktım bu yola. Başarmak istiyorum. Kimi zaman güzelliğinizin dillendirilmesinden rahatsızlık duyuyor musunuz? Bir dakika başka meziyetlerim de var diyesiniz geliyor mu? A. Abazi: Güzelliğimden ziyade yeteneğimi gösteriyorum. Beş dil biliyorum, kendimi yetiştiriyor, dersler alıyorum. Oyunculuğa yöneldim tamamen, konservatuvara hazırlanıyorum. Yeteneksiz, zekâsız güzelliğin içi boştur. G U. Yağcıoğlu: Benim hikâyem de İstanbul’a gelmemle başladı. Elimdeki tiyatro metni ve çektiğim video ile birkaç ay dolaştım. Sonra küstüm. Kimse izlemiyordu, dinlemiyordu. Ayaklar yere bastığı an zaten ya küsüyor ya devam ediyorsunuz. O küsme aşamasını atlattıktan sonra benimle ilk ilgilenen Gani Müjde oldu ve Tükenmez Kalem yazı grubuna girdim. O bir tırmanma şeridiydi. Biraz da sabretmeyi bilmek gerek tabii. A. Abazi: Ben de bu sektörde beklemeyi ve sabretmeyi öğrendim. Her şey senin istediğin gibi, istediğin hızda olmuyor. Sırtımı da bu sabrıma dayıyorum zaten. G Delilik sınırını seviyorum Bir sonraki filminizin de hazırlıklarına başlamışsınız. O da mı komedi olacak? U. Yağcıoğlu: Komediyi de seviyorum, dramı da. Ama bu kez yine bir mizahi hikâyenin üzerine gideceğiz. Gerçi benim drama bakışım da cenaze evinde gülünür tadında. O delilik sınırından hoşlanıyorum. Tiyatro, televizyon ve sinemada çalışmalarınız sürüyor. Peki terazide hangisi ağır basıyor? U. Yağcıoğlu: Aslında ağır basan yazmak! Ben hikâye anlatmak istiyorum. Herhalde bu işi yapmıyor olsaydım, akşamları kahveye gidip orada insanlara hikâyeler anlatan adamlardan olurdum. Peki sizin gönlünüzde yatan aslan nedir? Nasıl bir hikâyede rol almak istersiniz? A. Abazi: Hayalimde hep aksiyon vardır. Tomb Raider tadında bir filmde oynamayı isterim. Peki neden Türkiye’de kalmayı tercih ettiniz? Sizce önünüzü açacak bir dünya var mı burada? A. Abazi: Yurtdışından gelen teklifler hep modellik üzerineydi. Bir tek Türkiye'den oyunculuk teklifi geldi, hayalim de bu olduğu için burayı tercih ettim. Zaten annemin iş bağlantıları nedeniyle Türkiye’ye yerleştik. Alıştım da... Kariyerime buradan devam edeceğim. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle