22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 TARLABAŞI’NA NASIL GİREBİLİRİM? Tarlabaşı Toplum Merkezi, bir yıldır hizmet veriyor. Mahallelinin merkezi kabul etmesi başta kolay olmamış, ama şimdi herkes biliyor ve işbirliğinden yana. İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi ile Ulaşılabilir Yaşam Derneği'nin AB ve Dünya Bankası ortaklığıyla hayata geçirdikleri merkezin sorumlusu ve sosyal hizmet uzmanı Ceren Suntekin sorularımızı yanıtladı. Daha önceden Tarlabaşı ile bir bağlantınız var mıydı? Tek bağlantım, İstanbul’a her gelişimde Tarlabaşı’na nasıl girebilirim diye düşünmemdi, çünkü buraya elimi kolumu sallayarak giremeyeceğimi, insanlarla ilişki yakalayabilmek için burayla bir aidiyet geliştirmem gerektiğini biliyordum. O yüzden bu işe zevkle başladım. Çok kültürlü, farklı etnik grupların yaşadığı, suç oranının yüksek olduğu ve sokakta çalışan çocuklar, seks işçileri gibi birçok hassas sorunun yaşandığı bir yer burası. Tarlabaşı’nda kimler yaşıyor? Çoğunluğu Doğu’dan göçle gelenler oluşturuyor, köyleri yıkılanlar, yoksulluktan kaçanlar, burada iş bulabileceklerini düşünenler, çocuklarını okutmak isteyenler... Göç hâlâ devam ediyor. Akrabaları burada diye Tarlabaşı’nı seçiyorlar. Konfeksiyonlar, Beyoğlu’na yakınlığı nedeniyle seyyar satıcılık gibi işlerin yapılabilmesi de diğer çekim nedeni. Beyoğlu'nda yediğiniz midyenin neredeyse tamamı buradan geliyor. Roman nüfus da yoğunlukta. Kürtlerin ve Romanların birbirlerini tanımalarını sağlamaya çalışıyoruz. İki kültürün çocuklarını yan yana getiriyoruz. Çocuklar birbirini ne kadar kabulleniyorlar? Başlarda “O Kürt bana böyle davranıyor”, “O Roman sürekli küfrediyor” diye şikâyete geliyorlardı, bir ayda bu söylemler bitiverdi. Gençlerde de kültürel ayrımcılığa çok rastlanmıyor, ancak yetişkinler de durum başka. Romanlar, Kürtleri kentleşemedikleri için suçluyorlar. Tarlabaşı’nda Süryaniler, Ermeniler, Rumlar, eski İstanbullular ve mülteciler de var. Buradaki en büyük sorun ne? Uyuşturucu satıcılığı, kullanımı, çocukların bunlara şahit olması, gasp, hırsızlık, kim vurduya gitmek... Ayrıca bunlar yüzünden çocukların ve kadınların eve hapis kalmaları da büyük bir sorun. İnsanlar, Tarlabaşı'nda yaşamanın bir dışlanma getirdiğinden de yakınıyorlar. İş başvurularında bile Tarlabaşı’nda yaşadıklarını belirtince suratların değiştiğini söylüyorlar. Ya çocuklar, onlar bu ortamdan nasıl etkileniyorlar, onlar için hayat burada nasıl geçiyor? Hiç oyun alanları yok. Yetişkinlerin çoğu ilkokul mezunu olduğundan, kurumlarla ilişkileri çocuklar sağlıyorlar. Türkçe bilmeyen ebeveynlerine tercümanlık yapıyorlar. Annebabalık ile çocukluk yer değiştirmiş gibi, 10 yaşındaki bir çocuk bile 20 yaşındaki insanın olgunluğuna sahip. Oysa çocuk olmak istiyorlar. Tarlabaşılılar, kentsel dönüşüm projelerine nasıl bakıyorlar? Şu anda fazla bilgileri olmadığı için, bize bu konuda somut yakınmalarla gelmiyorlar, ancak kafaları karışık. Kimisi biz ne olacağız, kimisi de buranın temizlenmesi şart, diyor. Bu ikinciler daha çok “Ben iyiyim, kötü olan onlar. O yüzden ben kalacağım, kötü olanlar gidecek” diye düşünüyorlar. Kendilerine dokunulmayacağını sanıyorlar. 8 TEMMUZ 2007 / SAYI 1111 7 FAKİRDİLER, ZENGİN OLACAKLAR... eyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a göre, dönüşüm projeleri Beyoğlu’na değer katacak. Yerlilerini zenginleştirecek. Tarlabaşı’nda kentsel dönüşüm çalışmaları başladı. Çalışmalar bu alanın ne kadarını kapsayacak? Tarlabaşı’nda tahmini irili ufaklı beş bin bina var. Projede dokuz ada yer alıyor, yani bölgenin yirmide biriyle ilgileniyoruz. Taksim bir çekim alanı, en fazla kullanılan aks ise, İstiklal Caddesi. Beyoğlu’nu iyileştirme operasyonlarıyla, buradaki yoğunluk ve zenginliği diğer bölgelere yayacağız. Talimhane’yi düzenledik, İstiklal Caddesi boyunca rehabilitasyon yaptık. Şimdi Galata Meydanı’nda çalışıyoruz. Tarlabaşı ise, projedeki en kötü, bakımsız, dibe vurmuş alan, ama bütünüyle çöküntü değil tabii. O yüzden işe, tam da dönüşüm kanununun tarif ettiği bir alanla, I. Etap’la başladık. Burası iyileştiğinde, diğer alanlar kendi kendini rehabilite edecektir. Yeni Tarlabaşı’nı kimler kullanacak? Balık Pazarı’nda iki yıl önce kim, hangi binaları kullanıyorsa, bugün yine o kullanıcılar binalarında olacaklar. Balık Pazarı’na başladığımızda da, “Bizi buradan atacak mısınız?” diye soruyorlardı. Zamanla belediyenin sadece buranın iyileşmesini istediğini anladılar. Sokakların görüntüsü, fiyatları, hatta işletme mantığı bile değişti. Ancak Tarlabaşı, Balıkpazarı’ndan çok farklı, orada daha çok konut var. Tarlabaşılıların gelir düzeyi de çok düşük. Değişim için gerekli paraya sahip değiller. Onlar için hâlâ orada barınma şansı olacak mı? Parasız oldukları için yatırımcı bulduk. İhalemiz, insanların arsalarını kat karşılığı müteahhite vererek orada yaşamaya devam etmesini sağlayacak bir mantığa sahip. İnsanlara mülklerinin yüzde 42’si verilecek... Yeraltı otoparklarından alacakları payla rakam yüzde 50’nin üzerine çıkıyor. Ancak oradaki evlerin çok ufak olduğunu düşünürsek, bölüşüm sonrası insanların eline bir daire bile geçemeyecek. Diyelim ki, adamın 80 metrekarelik evi var, projeden ona 32 metrekare düşer. En küçük stüdyo daire 44 metrekare. 12 metrekarelik farkı, maliyeti üzerinden firmaya borçlanacak. Firma ona banka kredisi bulacak. O adamın orada yaşamına devam etmesi sağlanacak. Ya kiracılar? Onlara da taşınma bedeli ve belli bir miktar kira yardımı yapacağız. Projeden sonra Tarlabaşı’nda neler göreceğiz? Şu anki ölçekte ne varsa, benzer şeyler olur. İşletme varsa, yine işletme olur. Bu konuda, anıtlar kurulu, belediye ve yatırımcı eşgüdümlü çalışıyor. Proje ile Tarlabaşı’na kimleri Ahmet Misbah Demircan... çekmeyi planlıyorsunuz? Tarlabaşı’nın bugünkü kötü görüntüsü bizi aldatmasın, Tarlabaşı Beyoğlu’nun çok önemli bir bölümü. Tarlabaşılılar burada uzun yıllardır yaşıyorlar. İnsanları oradan ayırmak diye bir şey asla söz konusu olamaz, öyle bir şeye de gerek yok zaten. Tarlabaşılılar kalacak diyorsunuz, ama orada büyük firmalar ev toplamaya başlamışlar bile. Ev fiyatları yükseliyor. Tarlabaşı el değiştiriyor yani. Tarlabaşı’nın sorunu neydi biliyor musunuz? Kimse ona ilgi duymuyordu, kimse mal almıyordu, satmıyordu, hayat durmuştu. Bu vücudunuzun bir organına kan gelmemesine benzer, bu da felç yapar. Eğer orada bir emlak hareketi başladıysa, ne güzel. Zaten istediğimiz bu. Hayat yaşadığımız sürece el değiştirir. İstiklal de, Galata da el değiştiriyor. Satışlar, projemizin başarısını gösteriyor, bu mülk sahiplerinin zenginleşmesi demek. Cihangir ve Galata’da bu el değiştirme daha çok entelektüelleri çekti. Eski sahipleri ise, yeni hayata tutunamadıkları için, evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Tarlabaşı’nın yerlilileri dönüşüm sonrasında pahalılaşacak hayata ne kadar tutunabilecekler? Burada yanlış bir bakış var. Beyoğlu kültürün, sanatın, sanayinin, Türkiye’nin kalbi diyoruz. Bir dönem bu fonksiyonlarına ara vermiş, şimdi yeniden bunlara dönüyor olması bir sıkıntı olmamalı. Bugün malınız para etmediğinden yoksulsunuz. Yarın buralar iyileştiğinde insanlar sizi farklı görecekler. Mesela Kasımpaşa’ya meydan yaptırdık, çevredeki binalar da kendilerini ona uydurdular. Binalar değerlendi, sahipleri zenginleştiler, üstelik yine aynı yerde yaşıyorlar. Bu bir kâğıttan logo değil ki, birini çıkarıp yerine başkasını koyasınız. Galata’da da sokak ıslahları yapıyoruz. Oradaki binalar canlanacak, sahipleri satacak, kiralayacak, yaşayacak... Onun bileceği iş. Bizim için önemli olan kentin kurtulması. Türkiye’de bütün vatandaşlar her yerde yaşama, mülk alma ya da mülklerini satma hakkına sahip. Biz kimseye gel de diyemeyiz, git de. Binalarını satmayıp, kendileri restore etmek isteyen birkaç bina sahibi ile karşılaştım. Onlara böyle bir imkân tanınacak mı? Buranın kurtulması için toplu dönüşüm şart. Küçük küçük parseller kendi başlarına yaptıklarında değer kazanamıyorlar. Çoğunluk tasdik ettikten sonra, yüzde 1015’i “Kendim yapmak istiyorum” derse, proje bozulur. Zaten belediyelere kamulaştırma hakkının verilmesinin sebebi de bu. I. Etabı bitirdikten sonra, diğer taraflarda bir iyileşme başlarsa, o zaman münferit yapımlara izin verilebilir. Tarlabaşı’nın en büyük sorunu ne sizce? Döküntü binaları. Hayat fonksiyonlarını dumura uğratan buranın bugünkü halidir. İnsanların binalardan çok daha farklı şikâyetleri var, ama... Mesela asayiş? Asayiş de, hep binaların döküntülüğünden kaynaklı oluşan sorunlar. Mesela metruk bir binada kimliği belirsiz insanların dolanması asayişi olumsuz etkiliyor. TARLABAŞILILAR ANLATIYOR... T Tarlabaşı'nda yakında büyük bir “temizlik” başlayacak! Ne ev sahipleri kurtulabilecek bu temizlikten, ne de kiracılar. Temizliğin adı, Kentsel Dönüşüm. Şimdilik 21 bin metrekarelik alanı kapsıyor. Şehrin merkezini yoksullara ve orta sınıfa bırakmak istemeyenler emlak peşinde… Fotoğraflar: Vedat Arık 1 arlabaşı’nda gezmek sorun değil, ancak fotoğraf çekmek istiyorsak, mahalleliyi bilen bir “rehber”e ihtiyacımız olacağını söylüyor mahalleyi tanıyanlar. Biz de, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin alan araştırması için dört ay boyunca, Tarlabaşı’nda insanlarla sabah sekizden gece 12’lere kadar görüşmeler yapan Ramazan Demir ile iki gün mahalleyi gezdik. Yılmaz Güneş’in ailesi 11 yıl önce, o üç yaşındayken taşınmışlar Tarlabaşı’na. Dokuz kardeşin beş okuyanından biri, ortaokula gidiyor. Kendi deyimiyle çocukların yarısının okula gidebildiği mahallenin şanslılarından. Babası, seyyar satıcı. Mahalleyi “Bir tarafta uyuşturucu satıcıları, diğer tarafta sakince yaşamını sürdürmeye çalışan insanlar bir arada yaşıyorlar” diye tanımlıyor. O, bu dertlerden uzak durmanın yolunu ders çalışmakta bulmuş, “Bu çevreyi gördükten sonra insan iyi bir yere gelmeyi daha fazla arzuluyor” diyor, “Doktor olacağım, burayı da unutmayacağım, Tarlabaşı’ndaki koşulları düzeltmek istiyorum”. Mahalleden yana bir sitemi de, oyun alanının olmaması. 40 yıldır Tarlabaşı’nda aynı evde yaşayan Nagihan Özuçak’ın da, annesinin de çocukluğu da bu sokaklarda geçmiş. “Eskiden buralar daha güzeldi” diyor, “Şimdi yaşanılacak yer olarak görülmüyor, ama insan büyüdüğü yeri en güzel yer bilir, çünkü komşusunu tanıyordur, komşusu onu tanıyordur. Asayiş zayıf olsa da, herkes bu evde nasıl birinin yaşadığını, gayrimeşru iş yapılmadığını bilir, dokunmaz. O yüzden de para bile verseler, buradan gitmem”. Özuçak vakıftan kiralamış iki odalı evini. B 4 2 Biz Tarlabaşı’nı, evimizi seviyoruz... Esra Açıkgöz 1. Sayfanın devamı enüz kesin planlar açıklanmasa da, Tarlabaşı’nın yeni yüzünde kültür sanat merkezlerinin, turistik mekânların olacağı öngörülüyor. Yani orijinalliği bozulmadan yenilenen binaların içini; tek lüksü şehir merkezinde yaşamak olan çok çocuklu, az gelirli Tarlabaşılıların H Emlakçi Hüseyin Akçay. yerine kültürsanat insanları, çokuluslu firmaların, büyük şirketlerin çalışanları ve varlıklı aileler dolduracak. Tarlabaşı’nda emlakçilik yapan Hüseyin Akçay’ın anlattıkları da bunu doğruluyor. Akçay, 40 yıl önce döşeme atölyesi açarak girmiş Tarlabaşı’na. İki yıl önce emlakte para olduğunu görüp kendisine bir ortak bulup bu işe de soyunmuş. İki yıldır hemen her gün bir emlak satmışlar. Hatta sadece dışını görüp, içine bakmadan bina alanlar bile oluyormuş. Akçay, bunu kentsel dönüşüme bağlıyor, “Daha yıkımlar başlamadı, onlara ne zaman söyleyecekler bilmiyorum, ama şimdi yaşayanların çoğu buradan gidecek, buraya kültürlü insanlar gelecek” diyor. Müşterilerin yaş ortalaması 4550. Çoğu yatırım amaçlı alım yapıyor. İngilizler, Almanlar özellikle eski tip, cumbalı binaları tercih ediyorlar, Türkler ise daireleri. 90 metrekarelik bir daire 127 milyara satılıyor. Akçay’a göre bu en ucuzu. 17 metrekareyi 60 milyara sattıkları da olmuş. Akçay’ın şu anda elinde 15 bina var. Fiyatlar 100 bin YTL’den başlayıp, 500 bin YTL’ye varıyor. Yatırımcıların gözünü diktikleri ilk yer ise, yıkım bölgesi. “Üstelik” diyor Akçay, “Başka yerden 200 bin YTL’ye alabileceği binanın fiyatı, yıkım bölgesinde 600 bin YTL olduğu halde. 300 bin YTL olan bir binanın fiyatı yıkıma girince, sahibi, 600 bin YTL’ye bile naz etmeye başladı. Ulusoy’lar, bayağı bina topladılar”. TURYAP Yönetim Kurulu Üyesi Başak Soner, bugüne kadar “kuşkuyla” bakılan Beyoğlu’nun arka sokaklarının alternatif yatırım arayışında olan küçük, ancak bilinçli yatırımcıların ilgisini çekmeye başladığını vurguluyor. Neden mi? “Beyoğlu’nun bir kültür merkezi olması fikri için uygulamaların başlaması. Tarlabaşı Bulvarı’nın her iki tarafındaki gayrimenkul alımsatımları canlandı. Kentsel Dönüşüm Projesi’yle, Tarlabaşı iş merkezi haline gelecek” diye yanıtlıyor. “Talimhane ve Tarlabaşı’ndaki gayrimenkullerin yüzde 300500 seviyesinde değerlenmesi Beyoğlu’nun İstiklal Caddesi’nden Başak Soner... ibaret olmadığını ve bölgeye yatırım yapanların kazançlı çıkacağını gösteriyor. Ancak birçok yatırımcıya göre bölgedeki popülasyonun niteliği ve halen var olan güvenlik sorunu spekülatif ve aşırı şişen, gelişkin bir emlak borsasını engelliyor. Bölgede fiyatları 100 bin ile 1 trilyon YTL arasında değişen birçok bina var”. Soner’e göre İstiklal’deki fiyatlar yatırım amaçlı alım yapılacak seviyede değil, çünkü fiyatların baş döndürücü hızla artışı bir tıkanma yaşatıyor. Yatırım yapmakta ısrarlı olanlara önerisi, İstiklal’i dik kesen sokaklar, özellikle de Tarlabaşı. Biz de gözlerin Tarlabaşı’na çevrildiği bu süreçte, kentsel dönüşüm projelerini ve Tarlabaşı’ndaki yaşamı, ihtiyaçlarını sakinlerinden öğrendik. Dönüşüm projelerini sorumlusuna; Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a sorduk. Tarlabaşı Toplum Merkezi sosyal hizmet uzmanı Ceren Suntekin ise, Tarlabaşı’nda tanıklık ettiği yaşamı anlattı... Kentsel dönüşümü duymuş, ama ne olduğunu tam olarak bilmiyor, “Belediye dönüşümle harap yerleri, akan çatıları düzeltecekse tabii ki isteriz” diyor. Tarlabaşı bugün de komşuluk ilişkilerinin sürdüğü mahallelerden. Özuçak, “Yanımızdaki evde 70 yaşında bir teyze oturuyor, görüyorsunuz maddi durumum iyi değil, ama evde pişen çorba bile olsa, ona da götürürüm” diyor. Sıranuş Yazıcıyan doğruluyor Özuçak’ı. “Sağ olsunlar” diyor, “bana komşularım bakıyor. Hiçbiri ayrım gözetmez, Ermeni olduğum için bana sorun yaşatmazlar, dışlamazlar”. Nüfus kâğıdında doğum yeri Hüseyin Ağa yazıyor Yazıcıyan’ın. Anne babası da burada doğup büyümüş. “Onların da, burada doğup ölen oğlumun da cenazeleri bu mahalleden çıktı” diyor. Yazıcıyan’ın anlattığı Tarlabaşı başka bir dünya. Bayramda atlı arabaların süslendiği, Kırmızı Yumurta bayramında yumurta karşılığı atlı karıncaya binildiği, Pangaltı’dan Dolapdere’ye kadar boklu bir derenin aktığı dönemleri var bu dünyanın. “Şimdi en önemli sorun asayiş. Polis yakalıyor suçluyu, alıyor tomarı, öbür taraftan bırakıyor. Bunlar gözlerimizin önünde oluyor. Bana dokunan yok, geçen çatışma oldu, kapattım kapımı oturdum içerde, ama çocuklara yazık” diyor. Projenin uygulanacağı I. Etap’ta binası bulunan Ebedin Yünyeli Batma, diğer mahalle sakinlerinden daha bilgili kentsel dönüşüm konusunda. Belediyedeki toplantılara katılmış. Binasını satmak değil, kendisi yenilemek istiyor, bunu yetkililere de teklif etmiş, ancak olumlu bir yanıt alamamış. “Tarlabaşı” diyor, “Beyoğlu’nun bataklığı gibi görülüyor. Bu projelerle burayı kurutmak istiyor, ama bizim yaşama hakkımıza saygı göstermiyorlar”. Sorunların semtin insanlarıyla birlikte çözülmesi gerektiğine inanıyor Batma, sonra bize dönüp soruyor: “Sizce bizi buradan atarlar mı?” 5 1. 1967’den beri Tarlabaşı’nda yaşayan Davud Özgün ve ailesi... 2. Yılmaz Güneş, üç yaşından beri Tarlabaşı’nda yaşıyor. 3. 70 yaşındaki Sıranuş Yazıcıyan’ın doğum yeri Beyoğlu, annesinin de. 4. İbrahim ve Ali Şimşek kentin merkezinde yaşamaktan mutlular. 5. Nagihan Özuçak, hâlâ doğduğu evde yaşıyor. 6. I. Etap’ta binası olan Ebedin Yünyeli Batma, binasını satmak istemiyor, ama... 3 dönüşümle Tarlabaşı’nın havasının değişeceğinin farkında, “Burada çok büyük oyunlar oynanıyor. Bu dönüşüm üçbeş para babasının nasıl büyük rant sağlarız, çalarız çırparız diye düşünüp harekete geçtiği bir proje. Burası, ne Balat’a, ne Sultanahmet’e benziyor. Burada korkunç malzeme var” diyorlar. Bazı mahallelerde alımlar olduğunu duymuşlar, Fetihtepe’de binalar alan İsrailli işadamları, Arap alıcılar, Adnan Polat’ın mahalleye ilgisi... Onların binası için de teklif gelmiş, rakam150200 bin YTL’den başlayıp 500 bine yükselmiş. İbrahim Şimşek, harap binaların buradaki yapıyı bozmadan, UNESCO gibi uluslararası bir teşkilat tarafından yapılması gerektiğini vurguluyor. Ali Şimşek, burayı cazip kılan diğer bir noktayı hatırlatıyor; İstanbul'un her yerinden ulaşımın olduğu Taksim Meydanı’na sadece 100 metre mesafede olduklarını. “Bu kadar merkezi bir yerde yaşarken başka yerde yaşamayı istemeyiz” diyor, “Buradaki yaşama zevkini hiçbir paraya alamayız. İstanbul’un başka yerinde burada yaşarken aldığımız 6 zevki alamayız. Hastaneden, karakola, tiyatroya kadar her şey ayağımızın altında. Terastan Haliç’i, İstiklal’i seyredebiliyoruz. Biz burayı, evimizi seviyoruz”. 1967’de köyünü bırakıp Tarlabaşı’na yerleşen Davud Özgün de evini satmak istemiyor. “Her şey para demek değil” diyor, “Burada yaşamanın zevkini bana para yaşatamaz ki... Süryaniler Bakırköy’e ya da Kurtuluş’a taşındılar. Bana da ‘Orada niye yaşıyorsun, Kurtuluş’a gel’ diye kızıyorlar. İkisi de kent merkezi, ama buradan 10 daire satarsam, Kurtuluş’ta iki oda alabilirim. Burada kendimi öyle olmasam da kral görüyorum. Herkes beni tanıyor, kimseden zarar görmedim, ne dinimiz, ne de Süryani olduğumuz için bir sorun yaşadık, her pazar ayinimize gideriz”. Özgün’e göre, Tarlabaşı’nda asayişle ilgili sorunlar özellikle son iki yılda arttı. “On farklı hükümet görmüşümdür, ama bu hükümet döneminde durumlar iyice kötüleşti. Daha önce kapımızın önünde çayımızı içer, çekirdeğimizi yerdik. Tamam, hayat şartlarından kaynaklı mızmızlık ediyorduk, ama şimdiki gibi asayişle ilgili korkumuz yoktu. Şimdi leblebi gibi uyuşturucu satılıyor” diyor. Kentsel dönüşüm şimdilik onlara uğramıyor! Uğrasın, mahallesi “temizlensin” istiyor Özgün de, ama evlerinde kalmaları kaydıyla. “Dünyaya yaşamaya geldik, pislik çekmeye değil. Binanın altında 10 yıldır yıkık bir bina duruyor. Belediyeden yetkili getirdik, ancak binadaki çöpleri bile temizlemediler. Beyoğlu’nun ismi büyük, ama içi çürük. Benim için buraya fiyat biçilemez, cami, kilise, karakol, hastane ve her konuda bura ayak altı”. Evet, Tarlabaşılılar, mahallelerinde bir “dönüşüm” istiyorlar, asayiş sağlansın, yasadışı işler engellensin, harap binalar onarılsın... Sadece Tarlabaşılı oldukları için kendilerine yönelen önyargılı bakışlardan, iş başvurularında değişen suratlardan yorulmuşlar. Bu isyanları, duvar yazılarına kadar yansıyor: “Beyazın hatası kirlenmek, siyahın hatası suçlanmaktır”. Tarlabaşı’nın şimdiki sahipleri, “alttakiler”, Çingeneler, Kürtler. Bütün sorunlarına rağmen mahallelerini terk etmemeye kararlı görünüyorlar. BAŞKA YERDE NEFES ALAMIYORUM İbrahim ve kardeşi Ali Şimşek, 25 yıldır Tarlabaşı’nda yaşıyorlar. Beşiktaş’tan Cihangir’e, Cihangir’den de 1980’lerde yani tam da oranın “soylulaştırıldığı” yıllarda, yaşam pahalılaşınca Tarlabaşı’na gelmişler. Şimdi beş katlı, 110 yaşında, ikinci sınıf tarihi eser olan cumbalı bir binaları var. Onlar da Tarlabaşı’nın sorunlarından yakınıyorlar, harabe evler, bozuk asayiş, eğitimsizlik... Yine de burada yaşamak istiyorlar. İbrahim Şimşek’in Ümraniye’de, bu evinin üç katı büyüklükte, 170 metrekarelik bir evi var. Orada yaşamayı denemişler, ancak bir ay dayanabilmişler. “Burası bir alışkanlık, bir yaşam biçimi” diyor “Tarlabaşı’nda iyi insanlar da var, kötü insanlar da. Ancak biz buranın havasına alıştık, başka yerde nefes alamıyoruz. Sokağa çıktığımda değişik mimari tarzlar görmek istiyorum, onlarda kendimi buluyorum. Sitede yaşayamam. Çocuklarımın da betonarmede yaşamasını istemiyorum”. Kentsel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle