Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 3 5/7/07 14:40 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 8 TEMMUZ 2007 / SAYI 1111 3 EDİTÖR’DEN SEÇİMİN GENÇLERİ Adalet Çavdar, Baskın Oran’ın seçim kampanyasında çalışıyor. Coşkun Ören, 12 saatini Ufuk Uras’ın seçim kampanyasında bildiri dağıtarak insanlara projelerini anlatarak harcıyor. Çünkü söyleyecek sözleri var. Geleceklerine sahip olmak için bugünde yer almaları gerektiğine inanıyorlar. Siyasi partilerin gençleri sadece bir kalabalık olarak görmesinden rahatsızlar, siyasi partilerin donuk söylemlerinden de. Siyasetin genç yüzünde iki oluşum daha var: “Gençsiviller” ve “%52 zalimlerin gücüne karşı hayal gücü eyleme.” Gençsiviller, kurdukları yeni dille, muhalefet ediyorlar. Bu muhalefette espri de var, taşlama da. İşte anlattıkları... U Esra Açıkgöz / Ali Deniz Uslu GENÇSİVİLLER ANLATIYOR... Gençsiviller’den Turgay Oğur, Ceren Kenar ve Yıldıray Oğur ile konuştuk. Kurumsal olarak Baskın Oran’ı destekleme kararı almışlar. Bize siyasetin hep çok ciddi yapılması gerektiği öğretildi. Oysa sizin metinleriniz hem çok esprili, hem de çok sert. Ceren Kenar: Şimdiki gençlik hareketlerinin siyaseti günlük hayata yedirmesi, normalleştirmesi daha güler yüzlü siyasi hareketler çıkardı. Siyaseti ciddileştirmek demek, belli kesimlerden de koparmak demek. Artık kelimeler çok kirlendi, onlara dogmalar yüklendi. Onları mizahla kullanarak, o çok önem, değer verilen şeylerin altını kazıyoruz. Yıldıray Oğur: Mizah bütün barajları yıkan bir şey, totaliter politikalara karşı toplumların elindeki en büyük güç. Fiziksel bir sonucu var, bir tebessüm oluşturuyor. Kapalı fikirli insanlarda bile bir yansıması olabiliyor. Peki partilerin söylemleri gençlere ne kadar dokunuyor sizce? C. Kenar: Yeni siyaset algısının değişmesine uygun siyaset yapmıyorlar. Bu seçim yaşını indirmekle olmuyor. Turgay Oğur: Rejimin gençlere bakış açısı, partilere de yansıyor. Nasıl ki rejim gençleri bir kalabalık, düşmanın üzerine sürülecek bir kitle olarak görüyor, yüzdelerle sayıyor, ama aynı zamanda örgütlenmelerin çömez versiyonlarına genç diyorsa, partiler de böyle bakıyor gençlere. Partilerin gençlik kolları, sadece kalabalıkları ile konuşuluyor. Seçimler sizce bir şey değiştirecek mi? C. Kenar: Seçimlerin sonuçlarına saygı duyulmasının bir talep olması çok utanç verici. Oysa demokratik bir ülkede bu zaten bir haktır, talep değil. O yüzden seçimlere çok önem veriyorum. Çünkü 27 Nisan bildirisi gösteriyor ki, darbe bizim için hâlâ olağan. T. Oğur: Demokrasi bazen acıdır... Bazen istemediğiniz biri cumhurbaşkanı olur, iktidara gelir, bu olduğunda hemen mızıkçılık yapıp “Anne” diye bağırmamak lazım. Muhalefet etme hakkıyla da yetinebilmeliyiz, ki bu da çok önemli bir güçtür. Ufuk Uras: “Seçim bürolarımızda çalışanların çoğu genç. Gençliğe getir götür işlerini yapan, hizaya sokulacak kalabalık olarak bakmıyoruz. Onlara, kalıpları kıran güçlerine ihtiyacımız var. Gençliğin siyasete el koymasının vakti çoktan geldi.” COŞKUN ÖREN (Ufuk Uras’ın seçim kampanyasının gönüllü çalışanlarından) 24 yaşındayım. Sakarya Üniversitesi İşletme bölümü mezunuyum, bir yıldır işsizim. Babam 12 Eylül’ün mağdurlarından. Sistemi sorgulamaya “Babam neden hapishanede” diyerek başladım. Sekiz yıldır da örgütlü olarak siyaset yapıyorum. Ailem 12 Eylül’de kendi yaşadıklarından dolayı tedirgin, ama gelecek eğer benimse, bunda söz hakkım olmalı. Bence bir şeyleri değiştirmek örgütlü mücadeleden, birlikten geçer. Yukarıdan aşağıya örülen hareketler artık çok geçerli değil, önemli olan bir arada, tavandan yukarıya doğru bir örgütlenme oluşturmak. Solun olmadığı yerde muhafazakârlık, ırkçılık vardır. Bu yüzden sola ihtiyaç var. Bu sol, bir parti üzerinden değil, daha bütünleyici, birlikte hareket edebileceğimiz bir inisiyatifle ortaya çıkmalıydı. O yüzden Ufuk Uras’ı destekliyorum. Bağımsızları, ortada kalanları, yoksulları, emekçileri kapsadığından bu projede umut ışığı var. Amacımız, özgürlükçü, demokratik üçüncü bir cephe yaratmak. Bu cephe, seçimden sonra da bütün solun renklerini barındıracak. Seçim bürosunda sabah 10’dan, akşam 10’a kadar çalışıyorum ve çok mutluyum. Bildiri dağıtıyorum, afişlemeye çıkıyorum, stand açıyorum, insanlarla konuşuyorum. Projemizi anlatıp onlardan pozitif enerji almak beni motive ediyor. Çoğu arkadaşım tatildeyken, ben tatil yapmayı düşünmeyecek şekilde çalışabiliyorsam, buradan aldığım büyük şeyler var demektir. Gençlerde geleceğe dair umut yok, 12 Eylül’ün getirdiği baskılardan dolayı korkuları var, polisten, ailelerinden, çevreden, üniversiteyi kazanamamaktan korkuyorlar. Yeni oy kullanacak 4.5 milyon genç var. Konuştuğum her yüz kişiden 50'si oy kullanmayacağını söylüyor, çünkü bütün partilerin aynı olduğunu düşünüyorlar. Mecliste Ufuk Hoca’nın olması, Baskın Hoca’nın da dediği gibi en azından ezberi bozacaktır. O sadece bizim içerideki sözcümüz, irademizi anlatacak gücümüz olacak. Parasız eğitim, parasız sağlığı gündeme getirecektir. Bunları dillendirmesi en azından insanlara umut aşılayacaktır. Gençsiviller rahatsız, ama seçimden de umutlular... Fotoğraflar: Hıdır Durman mut vardı, en azından dil temizleniyordu. En cılızından aykırı sesi bile “Şunlardan bir ikisini Sultanahmet’te sallandıracaksın, bak bir daha yapıyorlar mı” diyerek susturmaya çalışan son, hadi bilemediniz iki kuşak kalmıştı, ip yeniden ortaya çıktı. MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli ipi kalabalığın üzerine atıp “Al işte as” dedi. Cümlenin muhatabı Başbakan Tayyip Erdoğan onu alıp ateşe atacağı yerde, “Sen niye zamanında asmadın” diye sordu; “Asmak isteseydin bu millet sana ip gönderirdi”… Anlaşılan her iki liderin de, onları coşkuyla alkışlayan kalabalıkların da yaşamla bir işleri yok, sözleriyle, alkışlarıyla yeniden darağacı kurmaya çalışıyorlar… Üstelik idam cezasını kaldıran yasanın önüne kendilerinden çok toplumu atıyorlar! Türkiye öldürmenin maharetten sayıldığı bir ülke. Tabutlar insanlardan daha çok yolculuk yapıyor, katiller kahraman kabul ediliyor, öldürülenler suçlu gösteriliyor! Geleceğin rotası genç bedenlerin üzerinde çiziliyor… Anneler bile ölümün ağzıyla konuşuyor, bu yüzden siyasi liderlerin çoğu yaşatmayı vaat etmiyor. Yaman bir çelişki, genç nüfusuyla övünen, bu nüfusuyla dünyayı fethedebileceğini sanan bu yaşlı ülke en çok gençleriyle didişiyor. İktidar belası olmalı, en çok gençlerinden korkuyor. Öldüremediğini yersiz yurtsuz bırakıyor, soluk aldırmıyor, konuşturmuyor, bedeniyle aklı arasında derin bir uçurum yaratıyor. O gençlerden ikisi Aziz Nesin Vakfı’nın çocukları. Taciz iddiasıyla gözaltına alındılar, tutuklanıp kısa süreliğine de olsa cezaevine konuldular. Daha ilk duruşmada suçlayan taraf, taciz iddiasını geri aldı, ama iki çocuk, Aziz Nesin’in “torunları” olarak dövüldü, falakaya yatırıldı. Geriye iki acı dolu mektup kaldı, vakıfta öğrendikleri ve düşledikleriyle gerçek arasındaki farkı anlatan… Çocuklardan biri şöyle yazdı: “Umutsuzca beklerken bir gardiyan geldi ve tahliye olduğumu söyledi. Kelimenin anlamını bilmiyordum. Gardiyana ne demek bu diye sordum. ‘Çıkıyorsun’ deyince adeta yeniden doğmuş gibi oldum. Çünkü orada hayata dair hiçbir şey yoktu…” Çocuklar ve gençler hayatın gerçek sahipleri. Esra Açıkgöz ve Ali Deniz Uslu’nun konuştuğu Baskın Oran ve Ufuk Uras’ın seçim kampanyasında gecelerini gündüzlerine katan iki genç işte bu sahipliği simgeliyorlar. Yaşlıların üzerine basmadan, onlarla didişmeden, başka bir hayatın rotasını çizmeye çabalıyorlar. İyi yaşlanmanın yolu onlara inanmaktan geçiyor. İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com ADALET ÇAVDAR (Baskın Oran’ın seçim kampanyasında çalışıyor) Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Bu yıl ikinci kez üniversite sınavına girdim ve 20 Temmuz’da açıklanacak sonuçları bekliyorum. 1988 doğumluyum. Ankara’da yaşıyordum, liseyi bitirince İstanbul’da ablamın yanına yerleştim, bir yıldır buradayım. Daha önce hiç seçim kampanyalarında çalıştınız mı? İlk defa bu yıl aktif olarak siyasetin içerisinde bulunuyorum. Belki yaşım, belki de yaşadığım şehir itibarıyla ilk defa bu kadar çok politize oldum. Bu süreç nasıl başladı? Geçen yılki, Barışarock etkinlikleriyle... Öncesinde Ankara Üniversitesi’ndeki dostlarım sayesinde politik sürece dahil olmuştum, ama ilk defa bu yıl küresel eylem grubu toplantılarında aktif görev aldım. Sınavdan sonra da kendimi iyice seçim çalışmalarının içinde buldum. Sizi bu çalışmaların içine sürükleyen neydi? Dersanede siyasal konulardan bahsettiğim zaman çok tepki aldım. Hrant Dink’in cinayeti, sonrasındaki tartışmalar, cenazesinde milyonların sokaklara dökülmesi... Bunlar beni ateşledi. Son olarak polislere verilen haklar konusunda da tepkiliyim. Tüm bunlara rağmen insanların suratlarındaki ifadesizlik kışkırtıyor beni. “1 Mayıs”ı bile unuttuk. Kısacası insanların artık unutma kavramını unutması gerekiyor. “Faithless”, “Mass Destruction” isimli şarkısında “Hareketsizlik bir kitle imha silahıdır” diyordu... Gençler yavaş yavaş bu hareketsizlikten kurtuluyor sanki. Daha önceki sıkıntılı dönemleri yaşamış olan ebeveynler, çocuklarının başlarına bir şey gelmesinden korktuklarından onları apolitikleştiriyorlar. Diğer yandan genç sivil kuruluşlar eylemlerde az da olsa seslerini duyurmaya başladılar. Bu bana cesaret veriyor. Onlar bir şeyleri tek başlarına yapabiliyorlarsa ben neden susayım? Bence solda insanların vicdanları var. Vicdanınız sizi rahatsız ettiği müddetçe ses çıkarıyorsunuz. Eğer vicdanınızı unutmayı başarmışsanız, hiçbir şey yapmıyorsunuz, seyirci kalıyorsunuz. Ben sadece seyirci olmak istemiyorum. Boyunduruğa ise hiç tahammülüm yok! Yani korku gibi cesaret de bulaşıcı... Evet, öyle sanırım. Ailelerimiz “Ne işin var o yürüyüşte, seni karakollardan mı toplayacağız, sen mi kurtaracaksın dünyayı, otur oturduğun yerde!” gibi telkinlerle korkuyu bulaştırmaya çalışıyorlar, ama biz cesaretten ve hareketten yanayız. Baskın Oran: “Ben hep gençlerleydim. 1968’de üniversitede asistanlığa başladığımdan beri... Yani bir anlamda üniversiteden hiç mezun olmadım. O yüzden benim gençlerle birlikte yol almam kaçınılmaz. Yüzlerce gencin siyasi harekete katılıp, poster asıp, el ilanı dağıtması ve bunları gönüllü yapması benim için beklenen bir dönüşüm...” Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr