02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1İOCAK 2004 /SAYI 929 KÜLTÜR 7 OKUL FİLMİ GÖSTERİMDE Eğitime çuvaldız Selen lokcan kul filminin yönetmenleri Taylan Biraderler (DurulTay lan & Yağm u r Taylan), Türkiye'nin ilk fantastik korku dizisi 'SırDosyası'nınyaratıcılanndan.Ilksinema filmleri 'Okul' ile Türk sinemasının unuttuğu bir dala; korku sinemasına el atıyorlar. Yapımcılığını Sinan Çetin'in üstlendiği film, ÖSS'ye hazırlanan bir grup gence dadanan hayaletin öyküsü. Filmin kadrosunda Hamdi Alkan, Nehir Erdoğan, Melisa Sözen, Cem Kılıç, Ragga Oktay, Emre Kınay, Ali Sunal, Ahmet Mümtaz Taylan ve Deniz Akkaya gibi popüler isimleryeralıyor. Şu sıralarda Uğur Yücel ve Kenan Imirzalıoğlu'nun oynadığı" Alacakaranlık" dizisini çeken Taylan Biraderler'le dizinin setinde, korkunçkomik filmleri "Okul"üzerine söyleştik... Fikirnasılçıktı? Yağmur Taylan: Bir sabah Plato Film'den aradılar. Zaten önceden de Sinan Çetin'legörüşüyorduk, beraber bir film yapalım diyorduk ama somut adımlar atamamıştık. O gün bize birtakım projeler gösterdiler. Buprojelerden biride"Okul"du. Biz zaten Yağmur'la yıllardır kapalı bir ortamda, yatılı okulda geçen bir korku fümi yapmayı düşünüyorduk. 'Kim yazarbununsenaryosunu 'dedik. Ben'Doğu Yücel diye biri varmış' dedim. Bu muhabbet öyle kapandı, Okul filminin müzikleri Kevin Moore'dan. yatta yaşadıklarımız arasında dağlar kadar fark var. Bu şimdi de devam ediyor. Ben psikiyatristim, Durul endüstri mühendisi, Doğu ise iktisatçı. Ama bir araya gelmiş film çekiyoruz. Üniversiteye giriş sistemini hâlâ diizene sokamadılar. Yıllardır öğrenciler üzerinde deney yaprnaya devam ediyorlar. Sinemacı olmak için bir eğitim almak gerek tiğini düşünmii yor musunuz ? Y. Taylan: Hayır kesinlikle buna inanmıyoruz. Sinema okulda öğrenilen bir şey değil. Pratik yaparak larla farklı bir yerdeyız, fakat Türk sinemasına bakışımızın aynı olduğunu düşünüyoruz. Onlar da yeni bir şeyler yapabilmek ıçın uğraşıyorlar. Türk medyası sinemaya nasıl bakıyor? Yağmur Taylan. Valla bu ay üç tanc Türk filmi gösterime giriyor. Fakat Altyazı sinema dergısi Tarantino'nun filmini kapak yapmış. Söyleyecek bir şey yok. Türk sinemasının ilgiye ve teşvike ihtiyacı var. Dergilerdeyabancı fılmlerle ilgili yayımlanan çoğu röportaj.yurtdışındakı dergilerden çeviri, üstüneüstlük... Afişlerde korkunç komik yazılı. Oyle mi ? DurulYağmur Taylan: Böyle şeyler yazılıyor tabii.. Bunlarbizimle çok ilgüi değil, filmin tanıtımıyla ilgili şeyler. Biz bunlarla fazla ilgilenmiyoruz, filmin özüne bir zararı olacağını düşünmediğimiz sürece. Peki türü nedir bu filmin ? Y. Taylan: Biz sinemada değişik türlere ilgi duyuyoruz. Birçok türun bir araya gelmesi bizce ilginç olan. Yani tek bir tür değil. Teenslasher diyorlar, ama değil. Kan bile göstermıyoruz biz. Bu filmde korku, komedi, gerilim türündeki filmlerin hepsinden bir şey bulmak mumkün. Ama illa bir tür istiyorsanız, bu bir korku filmi. Filminizdenmemnun musunuz? DurulYağmur Taylan: Atmosfer olarak Amerikan filmleri kadar gergin bir atmosfer yakaladık mı? Teknık olarak onlarla yarışmamıza imkân yok. Efektlerı çok iyi olup da kuru gürültü yapan filmlerden çok daha iyi oldu. Türk sinemasında bir yere oturacak bir film oldu. Çünku bu filmde başka bir şey var. Eksikleri vok mu? Tabii ki olabilir.. . • HAYAL ET Hayalet Kitap'ı ve filmin senaryosunu kaleme alan DOĞU YÜCEL yazdı. üşlerKâbuslarveGelecekMasallan'nınyayınevleritarafındanreddedildiği"karanhk" günlerdebaşlamıştım "Hayalet Kitap"ıyazmaya. Bir filme dönüşebileceğine dair bir umudum var mıydı, emin değilim. Hayalim vardı, desek daha doğru olur. Yazmayı öğrenir öğrenmez başladığrm hikâye yazma sürecini benim için keyifli kılan yanlarından biri, o hikâyeleri bir film gibi düşlememdir. Ama kelimelerle "uçmayı" da sevıyorum, bir anda kontrolden çıkıp Boris Vian gibi absürdlükleryapmayı, karakterlerin rüyalarını anlatmayı ve hayata dair hiç de sinematografik olmayan küçük ayrıntıları ortaya çıkarmayı seviyorum. KtTAPTAN FİLME... Durul Taylan ve Yağmur Taylan'la ilk toplantılarımızda, aklımdan, "Umarım ünlü bir senariste vermezler, umanm kitabım bambaşka bir şeye dönüşmez" endişeleri geçiyordu. Sonra Durul ve Yağmur senaryoyu benim yazmamı istediklerini söylediğinde bu endişe farklı bir şekilaldı: "Umarım kitabımı bambaşka bir şeye dönüştürmem!" Bir kitap yazmak, o kitaptaki hikâyeyle ve karakterlerle yaşadığınız upuzun ve yapayalnız bir yolculuk demektir aynı zamanda. Bu yolculuk boyunca kitap adeta sizin bir parçanız olur. Şimdi o parçayı değiştirip, başka bir şekle dönüştürmek öyle sanıldığı kadar kolay değil. Bir ameliyat gibi ama kendi elinizle kendi üzerinizde yapıyorsunuz bu ameliyatı. Neşteri alıp kesiyorsunuz. BİR SENARİSTİN KORKUSU Korku sineması her şeyden önce korku duygusu üzerinedir. Ve ben o korku duygusuyla senaryoyu yazarken iç içeydim. Hayatınızda bazı anlarda, o korku duygusunu son derece şiddetli bir şekilde hissedersiniz. Korku derken, bir canavarla karşılaştığımzda duyduğunuz korkuyu kastetmiyorum çünkü o korkunç durum sadece film lerde olur. Gerçek hayatta ise bir iş başvurusuna gittiğinizde, bir kıza çıkma teklifi ettiğinizde, sınav sonuçları açıklandığında korkuyu hissedersiniz. Işteo saf korku, senaryoyu yazmadan önce benim tüm iliklerime işledi. Yazmaya başlamadan önce sürekli Yağmur ve Durul'u arayıp " Acaba bu işi kıvırabilir miyim, ne dersiniz " diye kafalarını şişiriyordum. Senaryoyu yazmaya başladıktan sonra ise her şey tıkır tıkır ilerledi. Korkuturken düşündürmek olabilir mi? "Korku türü, sadece maraziyada dehşetverici bir kaçış edebiyatı değildir, kişisel ve giderek sınıfsal sancıları fantastik imgelerle, metafizik yaklaşım ve savlarla ortaya koyan bir başka büyüluaynadır" der GiovanniScognomillo, Dehşetin Kapılan isimli kitabında. Korku sineması son derece günümüzle ve gerçeklerle ilgilidir. Bu türün klasiklerinin hepsi seyirciyi koltuklarından zıplattıkları için değil, bir takım toplumsal gerçeklere parmak bastığı için "başyapıt" ohnayıhaketmişlerdir. "Okul" her ne kadar fantastik sinema sınırlarına girse de, Türkiye gerçeklerinden kaçmayan, tam tersine onların üzerine giden bir yapıya sahip. Gençliği merkezine oturtan bir film "Okul"... Zaten "HayaletKitap " ta üni versitede geçen olayları liseye aktarmamızınnedenidebu. Filmde "ÖSS"kâbusu, okulun hayaletinden daha korkutucu birbaskıunsuru. Ayrıcamodernkorkularımızı anlatıyor "Okul". Güzelliğini kaybetme korkusu, sınavdan kötü not alma korkusu, aşkta mağlup olma korkusu ve hatta cep telefonunun şarjının bitmesi, bilgisayarının çökmesi korkusu, günümüze özgü korkular. Doğadan kopm uş insanın korkuları," Okul" da komedi unsurunu da oluşturuyor. Bir hayalet hikâyesi yazmadan önce bu konuda beni en çok çeken tema "hayalet" kelimesininanagramıolan"hayalet"ti.Kitabın başlıca mesajı da "Hayallerinize sahip çıkmazsanız hayatınız bir kâbusa dönüşür, hayallerinizin peşinden koşarsanız isegerçekleşirler" idi." Hayalet Kitap " bu mesajı verirken, "Okul" kitabımın film olması hayalini gerçekleştirerek mesajın doğruluğunu kanıtladı. Umarım "Okul"uzevkleizlersiniz.# Korku ile eğitimdeki korkunçluklann buluştuğu Okul filmini yöneten YAĞMUR TAYLAN: "Ben psikiyatnm, Durul endüstri mühendisi, Doğu ise iktisatçı. Ama bir araya gelmiş film çekiyoruz. îşte sistemin berbatlığı." aylan iraderler... sonra tüm bu konuşmadan habersiz Doğu Yücel aradıbizi. Böyleinanılmazrastlantılarlageliştiherşey. Dikkat çekmek istediğiniz bir nokta var mı? Y. Taylan: Hepimiz liselerde okurken başımıza neler geldiğini biliyoruz. Eğitim sistemimizdeki bu ab sürdlüklerin artık söylenmesi lazım. Çok tepki alacağız, ama bunları söylemek zorundaydık. Eğitim sistemi rezalet. Bizim Iisedeki hayallerimizle gerçek haöğreniliyor. Tarantino'ya'Sinemaokulunagittin mi' diye sormuşlar, o da 'Hayır ben çok fazla film seyrettim' demiş. Olay aynen böyle... Biz Durul'la film manyağıyız. Çok fazla film seyrettik. Beklentileriniz neler? DurulYağmur Taylan: Biz bu filmi yaparken amacımız herkesin seyredebileceği ve keyif alabileceği bir şey yapmaktı. Sadece gençlerin değil, her yaş grubundaninsanınzevkleseyredeceğinidüşünüyoruz... Beklentimiz gişe hasılatı yapmak değil... Deniz Akkaya sizce iyi bir oyuncu mu ? Y. Taylan: Bu tip eleştiriler film seyredildikten sonra yapılmalı bence. Deniz Akkaya o rol için uygun bir oyuncuydu. Hiçdesırıtmadı. Türk sineması hakkında neler düşünüyorsunuz ? DurulYağmur Taylan: Türk sinemasının en buyük sorunu şuursuz bir sinema olması, endüstriyel bir sinema olamaması. Sinemanın endüstriyelleşmesinin 'tür' filmlerinden geçtiğini düşünüyoruz. Turkiye'de sinema, entelektüel sinema ve ticari sinema olarak ikiye ayrılıyor. Oysa bu çok yanlış, dünyada böyle bir şey yok. Türkiye'de filmlerkültürel bir gözle incelenmiyor. Tek konu, gişe hasılatları ve filmin alacağı ödüller. Bunların değişmesi lazım Türk sinemasının ilerleyebilmesi için... Zeki (Zeki Demirkubuz) ve Bilge (Nuri Bilge Ceylan) çokiyiler. Biz on Güldem'i Nehir Erdoğan oynuyor. OKUL'UN İLKLERİ... */ îlk defa bir Türk uzun metraj yapımının soundtrackCD'siTürkiye'denönceyurtdışında piyasaya sürülüyor. 'Dream Theatre' grubundan tanınan Kevin Moore'un müziklerini yaptığı Okul'un soundtrack albümü önce Avrupa ve Amerika'dakimüzikseverlerlebuluşacak. %/ 5.1 surround ses sistemi ile çekilen ilk yerli film. %/ tlk kez bir yerli yapım için cep telefonu oyunu piyasaya sürülüyor. ^ Turkiye'de 9 Ocak'ta gösterimegiren film, Mart 2004'te Avrupa'da sekiz ülkede gösterime girecek. OTOĞRAF PSİKOLOJİSİ objektif ychologies'den MRE AĞATAY lağandışı sinirlilik, bastırılamaz gerginlik, kaprisler ve tutarsız istekler... 19. yüzyılın sonunda, bu türyakınmaların tanığı olan fotoğrafçılar, portre çektirmeye gelen muşterilerinin bir bölümünü "muayene" olmak isteyen "hastaları" olarak görüyorlardı. Aradan yüz yıl geçmesine ve fotoğrafın sıradanlaşmasına karşın, profesyonel fotoğrafçılar bu semptomların ancak kamera karşısında kasılmaya indirgendiğine tanıklar. Amatör fotoğraftada, "Birazsolakay", "Dahafazlagülümse", "Seksi dur" gibi zorlamalarla doğallığı yakalamak zor. Düzeltilemez olanlar, geride kalıyor. Aksi kişiler için, fotoğraf çektirmek bir saldırıya uğramak gibi. Size nişan alıyorlar ve ateş ediyorlar sanki. Ruhunuzu soyuyorlar. "Aynı zamanda fantezileriuyandıran.cinselsaldıntüründen bir şey var fotoğraf çekmekte" diyor, Gestalt terapistiG. Masquelier. "Almak" sözcüğününya daobjektifinfallikformununçağrışımlarmınaltını çiziyor. "Birisinin fotoğrafını almak onu biraz kendine mal etmek, kendisini savunamadan onun mahremiyetinegirmektir. Insan isteyerek yüzünü buruşturduğunda ya da eliyle yüzünü örttüğünde, röntgenci fotoğrafçının fantezilerine karşı namusunu korur." Fotoğrafçı modelden daha sevimli olmalı. Konuşmak, gülümsemek, espri yapmak, kâğıt üzerine yansıyacak bir güven iklimi yaratmayı ve suçu paylaşmayı sağlıyor. Fotoğrafçı Isabelle, "Kişinin kendisini bir psikiyatrın divanına uzanmış gibi teslim etmesini, kendisini sansür etmemesini ve görüntüsünün kontrolünü elden bırakmayı kabullenmesini arıyorum" diyor. "Ama, psikiyatrda kendimizi, kendimize rağmen sansurledı ğimiz gibi, fotoğraf aygıtının karşısında da her şcyi bir tarafa bırakamıyoruz." Insan oynasa da, fotoğraf ı sürpriz olarak çekil se de banyo edilen görüntü ender olarak, kişiliğimizi beklediğimiz biçimiyle ortaya çıkarıyor. "Rönesans'tanveodönemdeaynaların ortaya çıkmasından bu yana, kişiliğimizi dış görünüşümüzle irtibatlandırma alışkanhğı edindik " diye yazıyor psikiyatr Serge Tisseron," Kendi kendi mizin, göründüğümüz gibi olduğuna ve başkalarının da bizim onları gördüğümüz gibi olduklarına inanıyoruz. Aktörlerin mitolojisi bu yanılsama üzerine kuruluyor..." Ayrıca görünüşün kişisel değeri belirlediği bir toplumda, kendi hakkımızda yaratmak istediğimiz yanılsama da görüntümüzebağlı. BUBENMİYÎM? Fotoğraf dışa dağıtımı amaçlar. BöyleHkle, benim ters ters sırıtışım, şiş göbek siluetim, çökük omuzlanm, fotoğrafı görenin, bakıp bakıp yargılamak keyfini alacağı küçük ayrıntılar olup çıkar. "Fotoğrafta görünenden hep nefret ettiğimiz için, gözlerimizle gördüklerimizi sorgular dururuz" diyor GonzagueMasquelier. Bunalımlarımızı azaltmak için bazı acılan kendi görüntümüz üzerineyansıtmayaeğüimliyizdir. "Göbeklendim" ya da " Yaşlanıyorum" gibi saptamalann arkasında, duygusal bir ilişki yaşamaktan ya da yalnızlıktan korku gizlidir. Mizacımız ya da kendimize saygımız ne olursa olsun, bütün sorun kendimizi olmayı istediğimiz gibi göremememizden doğuyor. Yakınmalarımızı yansıtan da tam olarak bu istek. Bu kadraj bizi sevimsiz gösteriyor çünkü biz kendimizi sevimli buluyoruz, bu ayakta çekilmiş portredegöbekliyiz ama biz kendimizi ince algıhyoruz, kendimizi çevik ve olgunluk çağında biliyoruz fakat bu yakın çekimdekırışıklanmız, dökülen saçlarımız görünüyor. Laetitia, 38 yaşında,hep\iirya\unmasıvar; annesi kendi yaşındayken dahagüzeldi. "Onuher zaman çok güzel bulurdum fotoğraflarda, Grace Kelly gibiydi. Bense patates gibiyim." Kendilerini tanıyamadıkları için fotoğrafı reddedenlere karşıt olarak, şimdi birçok genç "Görüntü hiçbir zaman ben olamayacağım için, beni istediğin gibi çek" diyen bir davranışı benimsiyorlar. Vurpatlasınbirpartide.sayısalkameraların arkasındaki minik ekranda hemen kendine bakmak daha iyi, sıcağı sıcağına! Yaşanmakta olan duyguların ateşindeinsan kendini daha iyi tanıyor ve kabul ediyor. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle