24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hayat gezince Fatih güzel Türkmenoğlu fatih@fatihturkmenoglu.com Tam kıvamında ne eksik ne fazla Geçenlerde İngiliz Time Out dergisi, ilginç bir liste yayımladı: Dünyanın En Havalı Semtleri. 40 semtin bulunduğu liste, dünyanın her ülkesinde haber oldu doğal olarak. Bizi en çok ilgilendiren kısmı, listede Türkiye’den, İstanbul’dan bir semt vardı: Arnavutköy. Önce liste neye göre yapılıyor diye merak ettim. Aklın yolu bir, sonuçta uzay aracı fırlatmıyoruz. Bir semt neye göre havalıdır? Tabii ki o semtte gidilecek yerler, lokantaları, yemeklerin lezzeti, gece hayatı, genel atmosferi, yolları, manzarası, semtin renkleri, mimarisi, ağaçları, parkları gibi kriterlere bakıyorlar. Tamam. Bizim ülkeden bir semt var listede, Arnavutköy, o da tamam. Sonra diğer semtlere baktım, yarısından çoğunu görmüşüm. Hepsi de gerçekten birbirinden güzel semtler; e oldu üç tamam. Böylece listenin kendime göre güvenilirlik, geçerlilik çalışmasını gerçekleştirdim. Elinde sigarayla “kime göre, neye göre” diye bilmiş bilmiş soran yarı entellere verecek sağlam yanıtlarım var artık: Arnavutköy, dünyanın en havalı 40 semtinden biridir. Var mı itirazı olan? Nereye gidelim ?Diyelim ki paranız çok bol, şöyle havalı, kokoş bir yerde balık yemek istiyorsunuz. Size Zıpkın Balık’ı önereyim. “Ah fena pahalı, ah, vah vah” demeyin sonra, baştan “diyelim paranız çok bol” diye girdim ya lafa... Meşhur Arnavutköy Balıkçısı’nı herkes biliyor artık. Hani artık kültleşmiş ve her yerde olan kırmızı soğan – domates salatasının mucidi. Aslında çok basit; altta halka doğranmış kırmızı soğan, üstüne yuvarlak kesilmiş domates. O salatanın lezzeti, zeytinyağından, limonundan, biraz da soya sosundan mıdır, ben bilemedim; neyse. Sur Balık, yine eskilerden sayılır. Ucuz değil tabii, ama çok iyi. Mira Balık, Akıntı Burnu, Eftalya, İskele, Revma, Atlas, Rago, Balıkçı İrfan... Hepsinin de gayet iyi olduklarından eminim. Sonuçta bütün bu işletmeler, onlarca, yüzlerce insana ekmek veren, bu yüzden de müşterilerini uzun vadede korumayı hedefleyen işletmeler. İçlerinden bazıları daha uygundur, size daha çok hitap eder, manzarası daha hoştur, dekorasyonu daha yumuşaktır; o kadarını bilemem. Ah, unuttum, Balıkçı Hakan’ı, ve onun meşhur kalkan tandırını da anmadan geçmeyeyim. Hani olur ya, yeri ve zamanı gelmiştir, bilgi burada kalsın. Adem Baba, Arnavutköy’ün “halk işi” balıkçısı. İki şubeli. Balık çorbası nefis, mevsim balıkları enfes. Köftecisi de var. Alkol yok, fiyatlar makul. O Maestros diye bir meyhaneden sıklıkla bahsediliyor. Nefis yunan mezeleri, çok lezzetli ana yemekleri varmış; ben hiç gitmedim. Ama giden herkes çok memnun anlatıyor. Barlar, kafeler ve gizli mekânlar Mübadeleden önceki ismi Horasmoto Bebek’ten Kuruçeşme’ye doğru yürürken bir çırpıda geçiverdiğimiz, meşhur “Akıntı Burnu”nun olduğu semt burası. Hatta eski Arnavutköylüler “Biz yüzmeyi Akıntı’da öğrendik” diye hava atarlar. Öyle böyle maharet değildir. Her gün Boğaz’da yüzen birisi olarak söylüyorum, akıntıda yüzülmez. Atlanır, akıntının götürdüğü makul bir köşeden de çıkılır. Hepsi o kadar. Arnavutköy, mübadeleden önce Rumların yaşadığı bir köy. Balıkçı köyü. Rivayete göre bağlar, bahçeler de var. Şehre çok yakın; ama dar yollar, atlar, eşeklerle, o zamanın sur içi İstanbul’undan da bir o kadar uzak. Güzel işlemeleriyle, art nouveau konaklar, bize zenginlerin de semtte yaşadıklarını anlatıyor. Ta o zamanki resimlerinde ve gravürlerde gördüğümüz meyhaneler, kahveler, Arnavutköy’ün her dönemde bir zevkü sefa yeri olduğunun kanıtı. Burası bir mahalle ve burada güzel yaşanıyor. Nokta. MAHALLE HAVASI Eski ismi, büyük akıntı anlamına gelen Mega Revma; Horasmoto da deniyor. Burada yaşayan ve semte adını bırakan bir veya birkaç Arnavut yok; ancak Abdülmecit zamanında Arnavut ustalar kaldırımlara taş döşeyince, semtin ismi “Arnavutköy” oluyor. Bugün, şehrin hemen merkezinin bir çıt uzağında. Tabii artık ulaşılamayacak kadar pahalı, o da ayrı bir uzaklık birimi oluşturuyor. Zenginlerin, meşhurların, yazar çizerlerin evlerinin, ofislerinin bulunduğu bir üst düzey semt. Ama bakınca, o mahalle havasını hiç yitirmeden koruyabilmiş. Siteler, bloklar, kapıda korumaların ardında beliriveren sonsuz duvarlar pek yok. En yakın AVM, Etiler’deki Ak Merkez. Yan yana dizili zincir markaların vitrinlerinin izlendiği caddeler de yok. Hafta sonu hariç, üst üste bir kalabalıktan bahsetmemiz mümkün değil. Mimari çoğunlukla korunmuş. Hatta evler çok bakımlı, o işlemeler özenle boyanmış, parlatılmış. Muhteşem köşkler, kazıklı yol yapıldığı için “yalı”dan “yol yalı”ya, bazıları da “yol yalı” statüsünden “iki şerit yol yalı” konumuna gerilemiş olsa da, semtin dokusu bir türlü bozulamamış. Yüksek binalarla rüzgârı kesilmemiş, enerji akımı her daim en uçtaki eve kadar ulaşmış. Yeşili, ağacı, insanının güler yüzü hiç eksik olmamış. Buraya yerleşmiş olan yazar, çizer, ressam; evinin önünü, sokağını süslemiş, ekmiş, biçmiş. Şimdi düşününce, Time Out çok haklı bir seçim yapmış. Öyle bir semt olsun ki hem tarihi dokusu korunsun, hem şık olsun, hem güzel yaşansın... Hani Nişantaşı deKüçük bir semt aslında Öyle günlerce gezecek yer yok Arnavutköy’de. Hatta iki üç sokak yürüdünüz, güzel birkaç ev, birkaç dar sokak fotoğrafı çektiniz; gezi biter. 1838’de yapılmış Tevfikiye Camii, 1899’dan kalma Taksiarhis Rum Kilisesi’ni gördünüz; aman Süslü Karakol’u unutmayın, e tamam. Bugün Bayraktar Holding’in binası olan İzzetabad Kasrı’nı da hadi ben size hatırlatayım. Bundan 225 sene evvel, Sadrazam İzzet Paşa tarafından, Sultan 3. Selim için yaptırılan bir biniş kasrı; olağanüstü. İşte neredeyse hepsi bu. Geriye, kafeler, lokantalar, ilginç tasarım dükkânları, esnaf, hâlâ açık olan kahvehaneler kalıyor. Geriye yaşam kalıyor. O anlatamadığımız, çok sevip de isim koyamadığımız duygu kalıyor. Ben uzun uzadıya mekân yazmayı, anlatmayı, övmeyi sevmem. Mekân, gelir geçer. Ama Arnavutköy gibi semtlerde, arzumuz da odur ki, o atmosfer hiç kaybolmaz, sonsuza kadar sürer. O akıntı durmadan akar... sem; çok geçiş noktası, çok bağırış çağrış, çok fazla iş yeri. Zekeriyaköy, Göktürk desem; çok yeni, çok olmamış. Kanlıca, Kandilli, Beylerbeyi; güzel ama bir şeyler eksik. Arnavutköy, tam kıvamında. Tam olması gerektiği gibi; ne eksik, ne fazla. Any diye bir kafe – bar – lokanta var; muhteşem. Pazar brunch’ları çok meşhur. Hafta sonu akşamüstleri de canlı müzik yapılıyor. Çok cool bir kalabalık oluyor genelde. Son zamanlarda açılan birçok yeni bar var Arnavutköy’de. Hudson ve Alexandra, ilk aklıma gelenler. Ciddi güzel bir gece hayatı var. Sağlıklı bir şeyler yemek isterseniz, Gab Foods’u öneririm. İlginç bir yere gideyim derseniz, mönüsünde sadece yumurtadan yapılmış lezzetlerin olduğu A Bit of Eggo, son derece cazip. The Crepe’de krebin her çeşidini tatmak mümkün. Escape ve Xunta, son yıllarda öne çıkan başka mekânlar. Harika bir bahçesi olan Kavanoz, yine uzun sohbetlerin yeri. Köpeğinizle sosyalleşmek, biraz oturmak isterseniz de, Wuufbox’ı deneyin derim. Chef Meyhane, pek adı yayılmayan bir mekân. Gidenler şiddetle tavsiye ediyorlar, “tek geçeriz” diye iddia ediyorlar. Froses Floral Cafe, harika bir dekorasyonla dergilerin kapağından fırlamış gibi duran bir yer. Değişik çayların çok hoş sunulduğu Chado Tea Shop’a ben de henüz gitmedim. Bir de Melina Kantina’yı çok merak ettim. Melina Hanım’ın annesi Amerikalı babası Antakyalı’ymış. Amerikan ve Antakya mutfağının melezi bir mekan yaratmış. Menüye bir göz attım; ballı, hellim peynirli ve avokadolu tost çok ilgimi çekti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle