03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

FERZAN ÖZPETEK’TEN ‘BİR NEFES GİBİ’ Yokluğu her varlıktan daha gerçek Filmlerin sonunu bilsem de keyif alırım filmden de, romandan da… Ama belki ilk kez Ferzan Özpetek’in yeni romanı Bir Nefes Gibi’de yeniliği keşfetmenin heyecanı sardı beni. KORKUT AKIN [email protected] Ö nceden bilseydim, onca heyecan verici, onca merak uyandırıcı olur muydu?.. İki ayrı insan, iki ayrı kent… Birbirlerini yıllardır görmeyen, birbirlerinden haber alamayan iki kardeşin iki ayrı öyküsü anlatılan, yan öykücüklerle desteklenmiş. Biri Roma’da öteki İstanbul’da… İçten içe kardeş sevgisi varsa da asıl anlatılan hayatı bölüşmüş olmak, birbirlerinin duygularını hissetmek. İşte burada Ferzan Özpetek’in görsel anlatımı giriyor devreye, o duygularda nefret mi var, acıma mı? Yoksa sevgi mi yaşıyor hâlâ? Sayfa sayfa örüyor Özpetek bu umudu, heyecanlı gizemi… Sinemacılığın en önemli yanlarından biri de izleyicinin (burada okurun) beklentisini fark etmek, tempoyu ona göre yükseltip alçaltmayı bilmektir. Bunu romanlarında da başarıyor Özpetek. Kent(ler)in sokaklarını, yaşayanla rını değil ama romanın (belki de filmin) kahramanlarının evlerinin içini, odaların ışıklı olmasını, giysilerinin rengini, biçimini ayrıntıyla anlatırken hem bir dönemin hem de içinde bulundukları duygunun yansımasını izliyoruz. İstanbul’u anlatırken… İstanbul her ne kadar medeniyetler beşiği, kültürler mozaiği olsa da ırkçılıkla da iç içe bir kent. Yaşanmış acıları gözden ırak tutmak pek mümkün değil. Geçmişin izlerinin bu denli yakıcı olmasını sadece duyguyla vermesi bir başka başarısı yazarın. YALNIZLIK AYAKTA TUTAR (MI?) Haklısınız, merak ediyorsunuz… Ben de merak, heyecan ve ne olacağı kaygısıyla okudum… Ummadığınız yerde ummadığınız biri çıkıyor karşınıza ve sizi yeni bir köşe taşıyla buluşturuyor hem de sürprizlerle dolu. Özpetek, Doğu egzotizmini seven ve dozunda kullanan bir sanatçı. Filmini de çektiği “hamam” bu romanda da karşımıza çıkıyor. Bu kez yıllar önce yaşanan aşkın, aldat(ıl)manın, tutunamamanın arınmasını sağlamak için ve daha birçok şeye gebe olarak… Dolmabahçe Sarayında yaşanan o anlık arzu… İhanet nedir ve ihanetten korkmamak insanı nerelere savurur sorusunu sorduruyor. İnsan betimlemeleri, ister istemez kendi çevrenizde hatta kendi yaşadıklarınızla bir bağ kurduruyor ve acaba sorusu bir kasap çengeli misali büyüyor. Sahi, ne olacak bundan sonra? Öfke aşkı öldürür mü? Şiddet de yaşanmış olsa aşk söner mi bir çırpıda? Kim suçlu bu arada? Sahi, birbirinden asla ayrılmayacaklarına söz veren iki kardeşin ayrılıklarına neden olan “şey” sadece aldatma olabilir mi? Dayatılan kimliksizliğin bunda hiç mi suçu yok? Alınan katı, sevgiden yoksun eğitim aşkta savunmasız bırakır mı? Peki, eğitim kurtulması güç zırhlar mı yaratır insanda, söz konusu aşksa? Kimdir daha suçlu olan metresiyle karısını aynı çatı altında idare eden erkek mi, yoksa birbirlerini kandıran iki kadın (kardeş) mi? Hayat siyahla beyaz gibi iki kutuplu değil ki, kim hangi kanatta belirli mi? Aşk, gerçekten aşk mı? Bir gecede, elimden bırakamadım bitirmeden dediğiniz romanlardan biri olacak Bir Nefes Gibi adı üstünde. n Bir Nefes Gibi / Ferzan Özpetek / Can Yayınları / 160 s. / Haziran 2020. PATRICK MODIANO’DAN ‘EN UZAĞINDA UNUTUŞUN’ Modiano’yla hatırlayışın naifliği Nobel Edebiyat Ödülü, 2014’te Patrick Modiano’ya, “Kendine has bellek tekniği ile Nazi işgali sırasında yaşanan en akıl almaz insan hikâyelerini anlattığı ve dönemin dünyasını ortaya çıkardığı için değer görüldü.” diyerek verilmişti. DENİZ BURAK BAYRAK “Ey unutuş! Kapat artık pencereni” Ahmet Muhip Dıranas D ilimize çevrilen az sayıdaki eserlerine baktığımızda bu gerekçenin sonuna kadar haklı olduğunu saptayabiliriz. En son Mahallede Kaybolma Diye adlı romanından sonra yepyeni bir baskı ve kapak tasarımıyla En Uzağından Unutuşun adlı hacmi küçük ama niteliği çok büyük romanı da okurla buluştu. Ülkemizde çok tanınmayan ama Fransa’nın sevilen yazarlarından olan Modiano, Nobel’in yanında Fransız Akademisi Büyük Ödülü, Fransız Ulusal Edebiyat Ödülü ve Goncourt Ödülü’ne de sahip. Yazarın edebiyat alanıyla birlikte senaristliği de ilgiye değer. Modiano bir bellek sanatı ustası. Ro manlarında okurunu Paris’in labirentimsi sokaklarında gezdirirken aslında kendi zihninin varoluş dehlizleri ve zaman tünellerinde dolaştırıyor. Bellek, zaman, geçmiş, unutuşlar, hatırlayışlar… Bu izlekleri bolca kullanması yazara esrarengiz bir üslup kazandırıyor. Bununla birlikte Fransa’da eserlerinden yola çıkarak yazı tarzına “Modianesk” adı veriliyor. ÜÇ AYRI ZAMAN Yazar bize yaşamında hatırladığı üç ayrı zaman dilimini anlatıyor. Roman, 1996 yılından otuz yıl önceki bir ilk karşılaşmanın hatırlanışıyla açılıyor. Anlatıcı, daha ergin olmayan, anne babasından uzak, eğitimini yarıda bırakmış, otellerde kalan ve kitap satarak geçimini sağlamaya çalışan bir genç. Bu genç bir gün Paris sokaklarında Jacqueline ve Gerard Van Bever ile tanışıyor. Bir süre sonra sıkça görüşmeye başlıyorlar. Anlatıcı kahramanımız zaman geçtikçe Jacqueline ve Van Bever’in kumar oynayarak para kazandıklarını ve Mayorka’ya gitmeye çalıştıklarını öğreniyor. Genç kahraman bir süre sonra Jacqueline’e âşık oluyor ve bu gizli ilişki onları bir soyguna ve Londra’ya götürüyor. Londra’ya gelişleri onlara bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı ve İngiltere’nin Nazi Almanyası tarafından bombalandığı Blitz dönemini hatırlatıyor. Genç anlatıcı ve Jacqueline yaşanan birtakım olaylardan sonra kopuyorlar ve anlatıcı, yaşam serüvenine yazar olarak devam ediyor. NAİF BİR HİKÂYE Günler geçerken hep Jacqueline’i anımsıyor: “Ve mutluluk o akşam duyduğum geçici sarhoşluksa, yaşamımda ilk kez mutluydum.” Geri kalan tüm oluntularsa sanki bir bellek yitimi geçirmişçesine unutuluyor. Patrick Modiano, sade bir dille son derece naif bir hikâye sunuyor. Günübirlik yaşayan, kalender, yapayalnız ama bir o kadar da duygulu bir gencin aşkını anlatıyor. Bunu hiç kırıp dökmeden, ses yükseltmeden yapıyor. Yaşananlar baştan sona dingin bir evrende veriliyor. Bu, romanın okunduğu süre içerisinde okuru da dinginleştirip anlatıcının hüzün demetinin içine sarıyor. Bu hüzünle birlikte yersiz yurtsuzluk, terk edilme, yoksunluk ve arayış kavramlarını da anlamaya çalışıyoruz. Yazar bunların yanında, okurunu her zaman olduğu gibi bu eserinde de bir Paris seyahatine çıkarıyor. Sokaklar, bulvarlar, rıhtımlar, garlardan geçerek zihnimize Paris’i kazıyor. Bunu şehri de capcanlı bir kahraman şeklinde sunarak yapıyor. En Uzağından Unutuşun, adını Stefan George’un bir dizesinden alıyor. Anlatıcı; romanın adına yakışır bir biçimde, başından geçen kısacık ama son derece duygu dolu geçmişini unutmanın en uzağında, hatırlamanınsa hep yanı başında duruyor. n En Uzağında Unutuşun / Patrick Modiano / Can Yayınları / Nisan 2020. 4 2 Temmuz 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle