23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

cevatcapan33@gmail.com Arthur Rimbaud / Sarhoş Gemi Çeviren: Sabahattin Eyuboğlu Ş iir Atlası okurları zaman zaman Sabahattin Eyuboğlu’nun Şiirle Fransızca kitabından yola çıkarak onun yaptığı başarılı şiir çevirilerini gündeme getirirler ve bu başarılı örnekleri yeniden okumak istedik lerini bize yazarlar. Biz de bu hafta onların bu isteklerini yerine getirmek için onun unutulmaz çevirilerinden Arthur Rimbaud’nun “Sarhoş Gemi” adlı şiirini yayımlıyoruz. Rimbaud bu şiiri 1871’de henüz 16 yaşındayken daha denizi görmeden yazmış, Paris’e Pa ul Verlaine’e göndermişti. Roland Barhes’ın Çağdaş Söylenler kitabında “Nautilus ve Sarhoş Gemi” adlı denemesinde Rimbaud’nun esin kaynağının Jules Verne’in o yıllarda yayımlanan Denizler Altında Yirmi Bin Fersah romanı olduğunu ileri sürüyor. SARHOŞ GEMİ Ölü sularından iniyordum nehirlerin Baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış, Cırlak kızıl derililer, nişan atmak için Hepsini soyup alaca direklere çakmış. Bana ne tayfalardan; umurumda değildi Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere; Bordamda gürültüler, patırtılar kesildi; Sular aldı gitti beni can attığım yere. Med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde, Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış Adaların karalardan çözüldüğü günde Yeryüzü böylesine allak bullak olmamış. Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim; Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme; Bir mantardan hafif, tam on gece, hora teptim: Bakmadım fenerlerin budala gözlerine. Çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan Tatlıydı çam tekneme işleyen yeşil sular; Ne şarap lekesi kaldı, ne kusmuk, yıkanan Güvertemde; demir, dümen, ne varsa târümâr O zaman gömüldüm artık denizin şiirine, İçim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan; Yardığım yeşil maviliğin derinlerine Bazan bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran. Sonra birden mavilikleri kaplar meneviş Işık çağıltısında, çılgın ve perde perde. İçkilerden sert, bütün musikilerden geniş Arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde. Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri, Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı, Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri. İnsana sır olanı, gördüğüm demler oldu. Güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir âyinde; Sermiş parıltısını uzun, mor pıhtıkara. Eski bir dram oynuyor gibiydi, enginde, Ürperip uzaklaşan dalgalar, sıra sıra. Yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları; Denizin beyaz öpüşler çıkar gözlerine; Uyanır, çın çın öter fosforlar, mavi, sarı; Görülmedik özsular akar döne döne. Azgın boğalar gibi kayalara saldıran Dalgalar aylarca sürükledi durdu beni; Beklemedim Meryem’in nurlu topuklarından Kudurmuş denizlerin imana gelmesini. Ülkeler gördüm görülmedik, çiçeklerine Gözler karışmış, insan yüzlü panter gözleri Büyük ebemkuşakları gerilmiş engine Morarmış sürüleri çeken dizginler gibi. Bataklıklar gördüm, geniş, fıkır fıkır kaynar; Sazlar içinde çürür koskoca bir ejderha, Durgun havada birden bire yarılır sular, Enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara. Gümüş güneşler, sedef dalgalar, mercan gökler; İğrenç leş yığınları boz, bulanık koylarda; Böceklerin kemirdiği dev yılanlar düşer Eğrilmiş ağaçlardan simsiyah kokularla. Çıldırırdı çocuklar görseler mavi suda O altın, o gümüş, cıvıl cıvıl balıkları. Yürüdüm beyaz köpükler üstünde, uykuda; Zaman zaman kanadımda bir cennet rüzgârı. Bazan doyardım artık kutbuna, kıtasına; Deniz şıpır şıpır kuşatır sallardı beni; Garip sarı çiçekler sererdi dört yanıma; Duraklar kalırdım diz çökmüş bir kadın gibi. Sallanan bir ada, üstümde vahşi kuşların Bal rengi gözleri, çığlıklar, pislikleri; Akşamları, çürük iplerimden akın akın Ölüler inerdi uykuda gerisin geri. İşte ben, o yosunlu koylarda yatan gemi Bir kasırgayla atıldım kuş uçmaz engine; Sızmışken kıyıda, sularla sarhoş; gövdemi Hanza kadırgaları takamazken peşine. Büründüm mor dumanlara, başı boş, derbeder, Delip geçtim karşımdaki kızıl semaları; Güvertemde cins şaire mahsus yiyecekler: Güneş yosunları, mavilik meduzaları. Koştum, benek benek ışıkla sarılı teknem, Çılgın teknem, ardımda yağız deniz atları; Temmuz güneşinde sapır sapır dökülürken Kızgın hunilere koyu mavi gök katları. Titredim uzaklardan geldikçe iniltisi Azgın Behemotların, korkunç Maelstromların. Ama ben, o mavi dünyaların serserisi Özledim eski hisarlarını Avrupa’nın. Yıldız yıldız adalar, kıtalar gördüm; coşkun Göklerinde gez gezebildiğin kadar, serbest. O sonsuz gecelerde mi saklanmış uyursun Milyonlarla altın kuş, sen ey Gelecek Kudret. Yeter, yeter, ağladıklarım; artık doymuşum Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz, Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum; Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz. Gönlüm Avrupa’nın bir suyunda, siyah, soğuk, Bir çukurda birikmiş, kokulu akşam vakti; Başında çömelmiş yüzdürür mahzun bir çocuk Mayıs kelebeği gibi kâğıt gemisini. Ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum, dalgalar, Pamuk yüklü gemilerin ardında gezemem; Doyurmaz artık beni bayraklar, bandıralar; Mahkum gemilerinin sularında yüzemem. 12 18 Haziran 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle