Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
cevatcapan33@gmail.com Samantha Barendson / Şiirler Fransızcadan çeviren: Halil Gökhan 1976 yılında İspanya’da, İtalyan bir baba ve Arjantinli bir anneden dünyaya gelen Samantha Barendson, Lyon’da yaşıyor ve École normale supérieure’de çalışıyor. Tıpkı kendisi gibi şiirleri de bir dilden ötekine seyahat ediyor. Aynı zamanda romancı da olan Samantha Barendson, özellikle birçok sanatçıyla; ressamlar, fotoğrafçılar, dansçılar ve müzisyenlerle çalışmaktan hoşlanıyor. Şair, Fransız Şairler Sendikası kolektifine üye. Le Cercle de maison close kolektifi üyesi de olan Barendson, bu toplulukla birlikte şiir, müzik ve plastik sanatlar çemberi içinde sergilenen performanlara eşlik ediyor. Son şiir kitabı Alto Mare Mart 2020’de Fransa’da yayımlandı. Şiirleri 2020’de Halil Gökhan çevirisiyle yayınlanacak Çağdaş Fransız Şiiri antolojisi ile ilk kez Türkçede yer alıyor. Fotoğraf: CHARLOTTE SANTANA © TRENLER Manzara bir Jackson Pollock tablosu gibi geçiyor; noktalı inekler, çekilip uzayan bulutlar, ayçiçeği lekeleri ve deforme olmuş raylar. Soğuk pencere kulağıma yapıştı ve ben insan denen hayvanın tataktatakladığını duyuyorum. Tataktatak, tataktatak, tataktatak. Ben Eva Marie Saint değilim, ne Gizli Teşkilat filmi ne de Cary Grant’in öpücükleri. Camın arkasında sadece bu kartpostal manzaraları, bu savaş öncesi kırları, bu demiryolu ayak izleri var: bir inek, bir kale, bir kilise, bir eşek, eski bir mobilet veya emekli bir tren, göz görebildiğinde, haşhaş alanları, asılı bir köy, dameblanche, bir koyun veya belki bir keçi, başka bir gelincik, bir corolla etek, küçük bir şişe gazoz, bir plastik, bir çöp tenekesi, bir neon, bir flaş. Tataktatak, tataktatak, tataktatak. Brief Encounter filmindeki Celia Johnson değilim önümüzdeki Perşembe, gelecek Perşembe, gelecek Perşembe, küçük bir kafede aşk yasak. Buzun arkasında sadece tekrarlayan ve geçit veren ve geri dönüp geçip tekrar başlayan acı manzaralar var ve inekler birbirine benziyor ve kar kurt, çocukyiyen canavarlar ve cadıların adımlarını gizliyor. Tataktatak, tataktatak, tataktatak. Ben Bazıları Sıcak Sever’in Marilyn Monroe’su değilim Gözlerimin önünde sadece hayret dolu boynuzların yöntemsel olarak üzerinde durduğu muazzam patiler, kenar mahalleler ve yabani otlar var. Tataktatak, tataktatak, tataktatak. Kilometreler geçiyor, kuzey hâlâ çok uzakta. Yüz beş virgül sekiz, yarın varacağız. DESAPARECIDO Uzun zaman Sandım ki o desaparecido. “Kayboldu”, Bunun hiçbir anlamı yok, Bir adam sigara almaya gitti, Ve asla dönmedi geri. Halbuki desaparecido, Arjantin’de, Uruguay’da, Şili’de, alıkonulmuş, kapatılmış, işkence görmüş, infaz edilmiş, tamamen ortadan kaldırılmış demektir Sanki hiç var olmamış gibi. Uzun zaman boyunca Sandım ki o desaparecido. Ama öyle görünüyor ki Uykusunda vermiş son nefesini. YAZMAK Yazmak beklemektir. Yazmak onun gelmesini beklemektir. Yazmak ne zaman geldiğine bağlı olmaktır. Yazmak, bir daha asla gelmeyeceğini söylemektir. Yazmak hiç dönüp dönmeyeceğini merak etmektir. Yazmak boş sayfaya bakmaktır. Yazmak bilgisayarı kapatmak ve TV izlemeye geri dönmektir. Yazmak boş sayfaya bakmaktır. Yazmak bilgisayarı kapatmak ve buzdolabından bir şeyler alıp yemektir. Yazmak boş sayfaya bakmaktır. Yazmak bir kafese dönüp unutmak ve okumaktır. Yazmak beklemektir. Yazmak kuşkulanmaktır. Yazmak, sonraki satırların asla sonuncu kadar iyi olmayacağını düşünmektir. Yazmak şüphedir. Yazmak tereddüt etmektir. Yazmak beklemektir. Yazmak sonunda hareket eden eldir. Yazmak nihayet dörtnala giden parmaklardır. Yazmak sıraya giren kelimeler, uzayan cümleler, siyaha dönüşen sayfadır. Bunları yazmak bir nota yazmak gibi kelimelerin karakteridir. Yazı müzik, ritim, kadans, hareket, ölçüdür. Yazmak kafatasında dörtnala atlar, toynakları masanın altına vurmak, kuyrukla fikri kırbaçlamaktır. Yazma adrenalinin yükselmesi, nabız hızlanması, beklemedeki solunumdur, apnedir. Yazmak, başkalarına sizi yalnız bırakmalarını, akşam yemeği için kendi başlarının çaresine bakmalarını, pizza sipariş etmelerini söylemektir. Yazmak şimdi ya da asla aksi takdirde geçecek ve tekrar beklemek zorunda kalmak, tekrar şüphe etmektir. Yazmak bir parlama, bir ihlal, bir tokat. Yazmak bir trans, bir coşku, alkaloid deliryumdur. Yazmak, bu kelimelerin nereden, aklın hangi bölgesinden, hangi katından, bodrumundan geldiğini okumak ve merak etmektir. Yazmak şaşırmaktır. Yazmak, metne ve kalabalıklığına yeniden başlamak, ahengini doludizgin sürdürmek, tataktatak, tataktatak, tataktatak. Yazmak geçen bir trendir. Yazmak bu trende olmak ve pencereden dışarı bakmaktır. Yazmak, kayan manzara ve onu yakalamaya çalışan gözdür. Yazmak boyamaktır. Yazmak noktacı resim tekniğidir. Yazmak zevk almaktır. Yazmak zevk almaktır. Yazmak zevk almaktır. Yazmak sessizliktir. Sessizlik. Yazı, gözlerin önündeki lekeler, daireler ve renklerdir. Yazmak nefesini yakalamak, içini çekmek, nefes almaktır. Yazmak, verilen kelimeleri yüksek sesle okumak, çocukça cümleleri yüksek sesle okumaktır. Yazmak söylemeye cesaret etmektir. Yazmak konuşmaktır. Yazmak ifade edilemez olanı telaffuz etmek, soyut olanı ifade etmek, boşluğu temsil etmektir. Yazmak şiir yazmaya cesaret etmektir. Ve yaşamaya. EL VUELO DE LA MUERTE (ÖLÜMÜN UÇUŞU) Çok mavi, Düzensiz dalgaların sessiz maviliği. Kartpostal manzaraları… Fakat denizlerin ve belleklerin altında, Henüz çok genç insan bedenleri, Vurulup atılmış, çürüyorlar 66’da, failleri meçhul. Askeri jetler pamuk beyazı gökyüzünde çizikler açıyor, Kartallar gibi gökkubbenin karmaşasında yok oluyorlar. Ve dünyaya geliyor desaparecidos’lar. Mavi değil bu, Maviden daha mavi, Öyle mavi ki turkuvaza dönüyor, yeşile çalıyor neredeyse. Mavinin eşanlamlılarını aramak boşuna, hiçbir şey yapışmaz bu mavimtrak yoğunluğa, hiçbir şey eşitlemez göksel yansımalarını denizin ve hiçbir şey ulaşmaz gökçe derinliklerine kayıp gelgitlerin, ama mavi değil bu, maviden de öte, karışımı unutmabeni çiçeklerinin, zümrütün lacivert taşının, gözlerindeki maviden daha da mavi, bir Klein monokromundan daha fazla, ve bir Hokusai dalgasından, ama mavi değil bu, maviden de öte, denizin ve belleğin bir mavisi, helikopterlerden atılan cesetler tarafından karartılmış bir mavi, bu kayboluşlarla dolu mavi bir renk, bir suç mavisi, suçlu mavi, kırmızı. 14 7 Mayıs 2020