Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Birey’liğin yazındaki ağırlığı Güçlüye, toplumsalsınıfsal konumu nedeniyle boyun eğip bağlanmak, bu arada süreç içinde kendi varlığıyla yol alırken olguyu dinamoya dönüştürüp “birey”leşmek, buyurgana baş kaldırıp bir biçimde isyan etmek yok mu; işte yazının vazgeçilmez izleği… İ nsanoğlu, baştan bu yana, tüm öteki canlılar gibi doğanın zoruyla birlikte yaşadı. Öngörüler keşiflerle, icatlar yasalarla doğanın zoru karşısında kendisine yaşam alanı açtı. Birlikte karşıladı zoru, birlikte soluk aldı, böyle yaşadı. Ne var ki doğanın bu doğrultuda eşitleyici zoruna karşı tarihin zoru, sınıfsal kökenden, devlet, inanç ağından, otoriteden kaynaklı güç odağında eşitliksiz bir zorlama olarak kendini koydu, dayatmalar getirdi. Nitekim devrimler kadar karşıdevrimler, bilim ve akıl kadar hurafeyle biat, bu eşitliksiz toplumsal baskıyla, bu “zor”la ortaya çıktı. Edebiyat, artalanı baştan sona bu çatışmalarla gelişen evrenler aracılığıyla sundu anlattıklarını bize; söylenden masala, mesele, öyküden romana oyuna bütün türler, kurdukları evreni bu zemin üzerinde geliştirdi. YAVUZ TÜRK’LE ROMANDA SORGULAMA Yavuz Türk, Yüce Lider’e Dair (Everest, 2020), İranlı yazar Amir Ahmadi Arian, Ve Balık Onu Yuttu (İngilizceden Çev.: Cengiz Yücel, Bilgi, 2020) adlı romanlarında kişilerin yaşadığı bireyleşme sürecinde otoriteye karşı savaşımın yazınsal kurulumunu getirip toplumsal baskı karşısında insan tekinin bireyleşme ve isyan etme kavgasının iç katmanlarına doğru kısa bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Ruhşen Doğan Nar da Bir Gün Mutlaka Delireceğim (KDY / Kitapyurdu Doğrudan Yay., 2020) başlıklı öykü toplamında buna yönelik katkı getirirken geniş yelpazede bir grotesk alaysama açılımıyla bakıyor olguya. Yavuz Türk, Yüce Lider’e Dair’de zulmeden buyurganla zulüm gören, hakları elinden alınan yoksul insanların, “dünyayla bütün ilişkisi kopmuş bir ada”da, baskı, işkence cenderesinde nasıl tutulduğunu aktarıyor. Buyurgan yeni deneyler eşliğinde toplumu zapturapta alıp “dikta terörü”nü geliştirirken yazar da yer yer gerçeküstü, simgeci farklı bir zalimmazlum hikâyesi omurgasına dayalı anlatı kurmuş oluyor. “Yüce Lider”, makamı paylaşan diktatörlerin genel adı. Yavuz, öncekileri da katarak mazlum halkın içinde isyan örgütlenmesine katılan, nice sonra öldürülen babayla, elverdiğince anlatıcı kızıyla yapılandırıyor romanı. Anlatıcı kız, arada babasını da katarak “elinde zaten bedeninden başka bir şey kalma(yan)”, “[r]uhunu büyük bir açlık ve kıtlıkla terbiye etmiş, verimli toprakları elinden alınmış, ölülerini saksılara gömen ve yoksulluğa mahkum edilmiş bir halk”ı anlatıyor bize. (103) Yavuz’un mesel, masal ya da “hikâyat” havasında sürdürdüğü Yüce Lider’e Dair, önde görünen kadar, artalanda bununla örtüşen hikâyesiyle dikkati çekiyor. Kısa bölümlemeyle onlarca ayrı başlıktan oluşan roman, herhangi yinelemeye olanak tanımıyor. Söz konusu bölümcüklerde olan biten doğrudan aktarılıyor belki ama bireyleşmenin, buyurgana baş kaldırmanın dayanakları da iyiden iyiye yerleştiriliyor artalanda. Bu da yapıttaki gerçektenlik duygusunu yükseltiyor. Bu ilk romanında, şiir birikimine sahip yazarından sözdizimlerinde daha fazla özen beklerdim diyeyim. Ama okuyun romanı, hele böyle bir dönemde. >> 14 10 Aralık 2020