Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KASIM 2020 HANS BELTİNG Sanat Tarihinin Sonu Modernizmden Sonra Sanat Tarihi Hans Belting, modernliğin, tarihin ve nihayet insanın sonunun ilan edildiği çağdaş zamanlarda, modernlikten beri sanata yön vermiş olan “sanat tarihi”nin de sona erdiğini öne sürüyor. “Sanat tarihinin sonu”, sanatın ya da sanatla ilgilenen bilimin sona erdiğine değil, sanatta ve sanat tarihi söyleminde yerleşmiş bir geleneğin bittiğine işaret ediyor. Sanat tarihinin kurduğu çerçeveye sığamayan çağdaş sanatın sonunda onu parçaladığını öne süren Belting, günümüzde sanat üzerine düşünmek ve yazmak için bambaşka bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu savunuyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve ABD’de modernizm ve avangardın seyrini izleyerek, çağdaş sanattaki gelişmelerin kökenlerini ve sonuçlarını irdeliyor. Yüksek/düşük kültür ayrımı, sanat eleştirisi karşısında sanat tarihi, modernizmin sanat tarihinde icat edilişi gibi meselelere eğiliyor. Modernizmin mücadelesini verdiği tabulardan kurtuluş, sanat hiç kimseyi kışkırtmaz olduğundan beri değerini yitirdi. Modernizmin icadı olan burjuvakarşıtı avangardın meydan okuması, burjuvazinin çöküşüyle birlikte avangard da düşmansız kaldığı için, ortadan kalktı. Bir “seçkinler kültürü” imgesi etrafında yapılan tartışma, herkesin kendi seçimini yapabileceği bir kitle kültürü düzeyinde hükümsüzleşti. Son olarak da, kimliğin ya da çelişkinin yeri olarak tarih, her yerde hazır ve nazır ve kullanılabilir olduğu ölçüde, otoritesini yitirdi. Böylelikle tarihsel kültürümüze yön veren imge olarak sanat tarihi de ortadan kalktı. Hans Belting tarih • eleştiri • kültür • politika sanathayat DİZİ EDİTÖRÜ: ALİ ARTUN www.iletisim.com.tr iletisim@iletisim.com.tr vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimyayin twi er.com/iletisimyayin VİTRİNDEKİLER Orman Cücelerinin Sergüzeşti / Nâzım Hikmet / Resimleyen: Ayşe İnan / Yapı Kredi Yay. / 120 s. Bakmayın onların ufak tefek olduklarına. Çocuk değiller ama çocuk gibi neşeliler ve yerinde durmazlar. Onlar orman cüceleri… Meraklı mı meraklı, şakacı mı şakacılar... Mızıka çalmaktan duvarcılığa, deniz yolculuğundan tren yolculuğuna koşturup duran Yusufçuk, Doktor Merhem Kutusu, Fırdöndü, Acar, Tekdiş, Sakallı Dede ve diğerleriyle tanışmaya hazır mısınız? Nâzım Hikmet’in ilk kez 1932’de yayımlanan kitabı, Ayşe İnan’ın resimleriyle yeniden çocuklarla buluşuyor. Montrö Boğazlar Konferansı: Tutanaklar Belgeler / Sena L. Meray, Osman Olcay / Türkiye İş Bankası Kültür Yay. / 840 s. Mülkiye’nin önde gelen hocalarından Seha L. Meray ile Büyükelçi Osman Olcay, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni ve Türkiye’nin, kararlı tutumu sayesinde istediğini alarak Boğazlar’da egemenliğini kurduğu bu sözleşmeyi ortaya çıkaran Montrö Boğazlar Konferansı’nı arı bir Türkçeye çevirerek kırkıncı yılında kitaplaştırmıştı. Bu kitap, o çeviri. Türkiye’nin yetkin uluslararası hukuk uzmanlarından Rıza Türmen de Montrö Sözleşmesi’nin önemini, bu yeni baskı için kaleme aldığı Önsöz’de değerlendiriyor. Sizden Önce Geçtim / Mustafa Güçlü / İzan Yay. / 96 s. Şiirin derinliklerinde Yörük yaşantısının izlerini süren Mustafa Güçlü, kitabında Akdeniz rüzgârları kokan zengin imgeleri, bilge bir Şamanın sabrını sınayan kavgacı dizeleri ile yeni dünyanın kapılarına dayanıyor. Gittikçe kararan insanlığın kırgın ve umutsuz yüreğine, dizeleriyle ışıltılı kesikler bırakıyor. O kesiklerde aşk, hüzün, ayrılık ve “Sizden önce geçtim bu hizaları / Korkacak karanlığım yok,” gibi dizelerindeki cesaretiyle direniş umutla dışa vuruyor. Yakın tarihin yakıcı gerçeklerinden hareketle direngen, yetkin çağrışımlarla izlenimci ve kadim kültürlerden aldığı öz ile kimi arkaik şiirlerle buluşturuyor okurları. Muzaffer İlhan Erdost / Feyziye Özberk / Kırmızı Kedi Yay. / 216 s. “‘İlhan… İlhan…’ dedim, sesim havada kaldı. İbrahim oğlu Yusuf ailesinde iki İlhan var. Biri beş yaşında ölen İlhan. Adını ben koymuşum. 5 Mayıs 1941’de öldü. Biri öldürülen İlhan. 17 Aralık 1944’te Artova’da doğdu. 7 Kasım karanlığında, Mamak Askeri Cezaevi’nde C Blok F Koğuşu’nda, iki tutuklunun kolları arasında sağ dizi üstüne çömeldi. Kolları yana sarktı. Başı hafif öne düştü. ‘İlhan… İlhan…’ dedim, sesim havada kaldı. Üstüne uzattıkları battaniyeyle aldı götürdüler. O gitti, ben kaldım.” O tarihten sonra Muzaffer Erdost, Muzaffer İlhan Erdost oldu. 25 Şubat 2020’de yaşama veda etti. Özberk, tüm fırtınalara rağmen ayakta kalan ve üretmeye devam eden devrimci bir aydının portresini çiziyor. Yok Olan İstanbul / Adnan Özyalçıner / Kor Kitap / 116 s. İstanbul denince aklımıza neler gelir? Bazen iki yakayı birbirine düğümleyen bir Boğaz ya da mavinin yerini yeşile devrettiği bir yarımada, yarımadanın incisi Haliç ve daha nice tarih kokan yerler… Özyalçıner, bugün tarihi ve coğrafyasıyla İstanbul’un bu eşsiz güzelliği yara almaya devam ederken tarihi doku, yaşam biçimi, kültürel yaşamı, doğası kentsel dönüşümlerle plansız yapılanmalarla yok edilen İstanbul’un izini sürüyor. Bir Başyapıtın Öyküsü / Henry James / Çev.: Dost Körpe / Can Yay. / 228 s. 19’uncu yüzyıl Amerikan edebiyatının ustalarından Henry James, uzun yıllar Avrupa’da yaşamış olmasına karşın, çocukluk ve ilkgençlik çağlarının geçtiği New York’un belleğinde ve yapıtlarındaki yeri ayrıdır. New York, James’in bambaşka duygularla dile getirdiği bir kenttir ve bu duyguların en baskını da anılarındaki kenti ve aynı zamanda bir yaşam tarzını da altüst eden maddeci yaşam tarzının gelişimine duyduğu öfkedir. Bu kitabındaki dört öyküsü de James’in o hiç dinmeyen New York tutkusunu ve öfkesini yansıtıyor. >> 18 26 Kasım 2020