30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CEVAT ÇAPAN’DAN “SON DURAKTAN BİR ÖNCE” ‘Yazmak, denize atılan bir şişe gibidir’ Üniversite yıllarında kendini yıllarca sürecek bir edebiyat yolculuğunda bulan Cevap Çapan, yeni kitabı “Son Duraktan Bir Önce”de şiirine metinlerarası bir parentez açıyor. Çapan ile şiir evrenini, kendi deyimiyle ‘edebiyatın öğrencisi olma sorumluluğu’nu ve Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü konuştuk. ERAY AK [email protected] H ocam bir röportajınızda demişsiniz ki “Şiir gençken yazılır.” Size seksen dört yaşında bir şiir kitabı yayımlatan bu gençlik nereden geliyor? Oradan başlayalım. n Ben mi demişim? Herhalde birinden duymuşumdur. Hoşuma gitmiştir, doğru gibi gelmiştir. n Ama doğru değil midir? n Belki de o sözün doğruluğuna bağlı kalmaya çalışmışımdır. n Kaldığınız da açık... n Ben de öyle düşünüyorum Ya da öyle hissediyorum diyeyim. “ÇEVİRİ YAPARAK ÇIRAKLIK DÖNEMİ GEÇİRDİM” n İlk şiir 1952’de basılıyor. Fakat ilk kitabın yayımlanması 1985. Nasıl açıklayabiliriz bunu? Bir bekletme süreci miydi? n Şöyle açıklayabiliriz. 1952’den diyelim ki 19541955’e kadar arada şiirler yayımladım yine. Ama 1953’le 1956 arasında Cambridge’de üniversitedeyken çok büyük bir edebiyatla karşılaştım. Edebiyatın öğrencisi olmanın sorumluluğunu hissettim. Bu, insanı biraz ürkütüyor. Onlarla yarışamayacağını düşünüyorsun. n Cambridge’de çok zorluk çektiniz mi? n Tabii... İnsanın ana dili çok önemli. Ana dilinin konuşulmadığı bir yerde yaşamak zor. Her yabancı ülkede, ana dilinin kullanılmadığı her yerde sürgündesindir bir anlamda. Shakespeare’in II. Richard’ında bir sahne var. Vatana ihanetle suçlanan ve birbirini suçlayan iki kişi anlatılır. Kral da işin içinden çıkamayacağı için onları düelloya çağırır. Sonra ikisi de biraz suçlu olduğu için yarıda keser düelloyu. Birini müebbet sürgüne, öbürünü beş yıllığına gönderir. O müebbet sürgüne gönderilen der ki “Ben ana dilimin konuşulmadığı bir yerde nasıl yaşayacağım?” En dokunaklı sözlerden biridir bu. Ama Cambridge’de ben şöyle bir şey yaptım: İngiliz bir arkadaşıma “Yeşil Başlı Ördek Olsam Su İçmem Gölünüzden” türküsünü ezberlettim. Tabii rakı içmeyi de öğrettim ve böylece sürgünlük duygusundan biraz olsun kurtuldum. n Neden bu az önce bahsettiğimiz yetersizlik, yarışmaktan çekinme duygusu peki? n Dünya edebiyatının büyük yazarlarıyla karşılaştım. Bir çeşit onların öğrencisi olduğumu hissettim. Tabii sadece günümüzde yaşayan şairler, yazarlar değil. Başlangıcından günümüze kadar tüm bir dünya edebiyatının devlerinin arasında bir öğrencisin ve bu edebiyatı da yabancı bir dilden öğrenmeye çalışıyorsun. Üstelik çevrende de böyle bir edebiyatın genç adayları var: Üniversitede Ted Hughes benden iki sınıf büyüktü; Sylvia Plath sıra arkada şımdı. Yine o yıllardaki bir takım orta yaşlı olmaya başlamış şairler, ya oralarda dolaşmıştı ya da oralarda hocalık yapıyordu. Böyle bir ortamda insanın cesareti kırılıyor bir anlamda. Üstelik bu arkadaşlardan bazıları İngilizce dergi de çıkarıyor. Geleceğin önemli şairleri orada şiirlerini yayımlamaya başlıyor. Bana da “Sen de herhalde bir şeyler yazıyorsundur, katkıda bulunursun,” diyorlar... n Sizden şüpheleniyorlar yani... n Şüpheleniyorlar, evet. Tabii bu, yüreklendirme olarak da alınabilir... Fakat tabii arada gizli gizli bir şeyler karaladığım oluyor ama ortaya çıkarmaya cesaret edemedim herhalde. Derken, Türkiye’ye döndüğümde, bu kez buradaki büyük şairlerin arasında buldum kendimi. Onların dostu, arkadaşıydım. Oktay Rifat, Melih Cevdet ki daha lise yılarında çok hayran olduğum şairlerdi. Onlarla aynı masada oturmaya, aynı yolculukları yapmaya, dostluk etmeye başlayınca sanki ortaya çıkacak olgunlukta bir şey olmadan konuşmak olmaz diye düşündüm; çeviriler yaptım. Çeviriler yaparak bir çeşit çıraklık dönemi yaşadım diyelim. Bu çevirileri beğenenler çoktu. Memet Fuat, şaka yollu “gizli şair” diye bir espri yapardı. n Burada da şüphelenmeye devam ediyorlar... n Evet... Bu gizli şairlikten kurtulmak gerekiyordu bir yerde ve sonunda kitap çıktı. Dön Güvercin Dön’le suçumu, günahımı itiraf ettim. Ya da günah çıkarmaya başladım. “GENÇLERDEN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM” n Günah çıkarma dönemi başlıyor: 1985’te yayımlanıyor ilk kitap. İlk kitapla da Behçet Necatigil Şiir Ödülü. Arada yine bir sürü ödül... Erdal Öz Edebiyat Ödülü’ne kadar geliyoruz. Aradaki bu dönem nasıl geçti sizin için? Koca bir ömür... n Bu geçen süreyi dostlukların çoğalması olarak niteleyebiliriz. Bir kere sevdiğim bir mesleğim vardı; üniversitede hocalık yapıyordum. 1960’ta ders vermeye başladım. Öğrencilerimin çoğuyla o yıldan bugüne kadar gelen çok iyi dostluklarım oldu. Bir aile oluşturuyorsunuz, büyük bir aile. Benim edebiyatla ilişkim de bir büyük aile ilişkisi olarak düşünülebilir. O nedenle yıllar hep böyle mutlu ilişkiler, mutlu dostluklarla geçti. Tabii şöyle bir çelişki de var: Çok kötü bir dünyada oldu bunlar. Dünya o kadar iç açıcı bir yer değildi. Bunların farkında olarak, bunlara direnç göstererek, karşı >>koyarak, bir dayanak noktası bulmaya çalışarak geçti yıllar. Bu 12 28 Eylül 2017 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle