25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 MAYIS 2012 PAZAR SAYFA HABER 3 Kuduz alarmı A Köy karantinada fyon’un Sultandağı ilçesine bağlı Karakışla Köyü’nde eşekte tespit edilen kuduz nedeniyle köy karantina altına alındı. Eşeğin çoban K.D.'nin parmağını ısırarak kopardığı ve bazı koyunlara da saldırıp hayvanları öldürdüğü bildirildi. K.D.'nin tedavisi sürüyor. Hukuki 19 Eylül 2011 tarihinde mühürlenen Dur Dağı'ndaki ma dayanağı yok ava avukatlarından den ocağı yeniden faaliyette. Alevi yurttaşlar, AntalNusret Güngör ise 3. ya 3. İdare Mahkemesi'nin bozma kararına tepkili İdare Mahkemesi'nin FARUK KESKİN Tekke'de sil baştan argının vermiş olduğu 'yürütmenin durdurulması' kararı üzerine Elmalı Kaymakamlığı'nca 19 Eylül 2011 tarihinde mühürlenen Tekke Köyü'ndeki mermer ocağı yeniden faaliyette. Antalya 3. İdare Mahkemesi'nin, daha önce köylüler lehine verdiği kararı oy çokluğu ile bozmasının ardından, RK Marble şirketinin Dur Dağı'nda 1 Mayıs’tan itibaren faaliyete başladığı öğrenildi. Ünlü erenlerden Abdal Musa Sultan türbesinin bulunduğu Dur Dağı, Alevi yurttaşların kutsal saydıkları mekanlar Y arasında ilk sıralarda yer alıyor. Alevi Dedesi Hüseyin Eriş, gelişmeleri, “İnançlarımıza saldırmaktan vazgeçmiyorlar” şeklinde değerlendirirken, yerel mahkemenin bozma kararına Danıştay'da itirazda bulunduklarına işaret ediyor. Eriş'in dikkat çektiği diğer konu ise ilk günler Alevilerce yurt geneline yayılan, eylemler ve imza kampanyalarıyla ortaya konulan tepkilerin bugün artık birkaç kişiyle sınırlı kalması. Maddi menfaat Eriş, özellikle Tekke’deki tepkilerin azalmasını ise mermer ocağını işleten firmanın 'ticari faaliyetim engelleniyor' gerekçesiyle bazı kişiler hakkında açmış olduğu yüklü tazminat davalarına bağlıyor. Tekke Köyü Abdal Musa Kültürünü Araştırma Yaşatma Derneği ile birlikte dava açan 15 köylüden 5'inin davadan geri çekilmesinin nedeninin tazminat davaları olduğunu ileri süren Eriş, “Söz konusu firmanın, bazı kişilere istihdam ve maddi menfaat sağlama yoluyla tepkileri azaltmaya yönelik girişimlerde bulunduğunu duyuyoruz. Mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Devlet, her inanca saygı duyuyorsa buradaki maden ocağını kapatsın” dedi. D almış olduğu kararın kesinlikle hukuki bir dayanağının olmadığını ifade ederek, “66 sayfalık bilirkişi raporuna rağmen Antlaya 3. İdare Mahkemesi'nin oy çokluğu ile almış olduğu bu karar, Anayasa’ya, hukuka, ilgili yasa ve yönetmelikler ile Türkiye'nin de imzalamış olduğu Avrupa Peyzaj Sözleşmesi hükümlerine de aykırıdır. Alınan bu kararın hukuki bir dayanağının olabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle bir üst mahkemeye itiraz da bulunduk. Bu işin peşini bırakmayacağız” diye konuştu. ir Pazar günü AVM’de; Işıklı vitrinlerden size göz kıpan nesnelerle flört ediyorsunuz. Ne kadar alabiliyorsanız o kadar özgürsünüz. Üstelik de herkes eşit! Nesneler çağında yaşıyoruz. Pek çoğumuz; alışveriş merkezlerinden alıkoyamıyor kendini. Neler yok ki oralarda: elektronik cihazlar, cep telefonları, kitaplar, giyim kuşam, çocuk parkları, restoranlar, sinema, doğal ürünler, kozmetikler, nalburiye, bankalar ve dahi mescitler. Başka yere gitmeye ne hacet. Her şey ayağımıza sunulmuş. Kıtlıklar, kuyruklar döneminin ardından girilen nesneler çağında; bazı ürünleri alamasanız da vitrinler dolu. Bir dönem rahmetli Özal’ı eleştirenlere verilen cevap; “eskiden bunlar da yoktu” oluvermişti. Aslında artık, “alamamak” diye bir olgu yok. Bugün düzenli geliri olan herkes, en lüks gördüğü mal ve hizmetleri, 10 yıla varan vadelerle alabilmektedir. Bankalar sağolsun, bize nasıl yaşanacağını her an, her dakika anlatıp duruyorlar. Kredi mekanizmasıyla desteklenmiş nesneler bolluğunda, herkes vitrinler önünde eşit. Evet yeni yüzyılın gerçeği bu. Oysa ki çoğumuz, bir zamanlar, Pazar ekonomisinin eşitsizliği artırdığını ve nihayet yıkılıp gideceğini öngörüyorduk. B Dünden bugüne EROL KARABULUT erolkarabulut20@gmail.com ÜRETİM, TÜKETİM VE HÜRRİYET Öyle olmadı. Onca eşitsizliğe rağmen, AVM, kredi, vade, ipotek gibi yeni araçlarla hala hayatta pazarlar. Peki ya üretim? Meraklanmayın, üretim de dibine kadar kredilendirilmiş. Risk alan yapabiliyor. Ülkemizin üretim ve kaynaklarının yapısına baktığımızda da AVM gerçeği bir başka formda karşımıza çıkıyor. Üretimin yarısından oldukça fazlası, ithalata bağlanmış. Öyle ki 1 TL üretim ve ihracat yapmanız için tamamına yakınını ithal etmek durumundasınız. Yeter ki isteyin, bu sahada da vitrinler ağzına kadar dolu. Faizi öderseniz, kredi muslukları açık. Son dünya krizinde de gördük ki, ülkeler, şirketler iflas etse dahi, sistem yaşıyor. Öyle ki Batı’nın bunca açmazına rağmen, Arap Baharı kılıfında, olan yine Doğu’nun insanlarına oluyor. Sırf bu VİTRİNİ doldurma merakından, dünkü dostluklar bir çırpıda deliğe süpürülüyor ve söylemler sertleşiyor. Dost olanlar birbirlerine, terörist, diktatör yakıştırması yapıyor. Eee faizini öderseniz, dünkü dostunuza bunu da söylemek mümkün. Tarihte; üretmeyen ama genelde tüketen toplumların yok olduklarını, esir ve bağımlı olduklarını gördük, görüyoruz. 1 Kg hasadın, 1 Kg gübre etmediği bir dönemde, tarımsal üretimin veya sanayi açısından bakarsak, bir birim çıktının, bir birim girdi etmediği ortamda, üretimden ne anlamak gerekiyor? İnsanoğlu, yaratılışından bu yana doğa ile ilişkiler kurmuştur. Tohumları tarımda, hayvanları evcilleştirerek üretimde kullanmıştır. Yeni teknik ve yollarla üretimi artıra gelmiştir. İşte bunları yaparken de belli yönetim biçimleri ve yasalar ortaya çıkarmıştır. Demek ki; doğa, çevre ve dolayısıyla üretim ve satış, siyasi yapıdan ve yasalardan bağımsız değil. Tekrar AVM gerçeğine dönersek; kendimizi, politika ve siyasetin kirlenmişliğinden uzakta, nesnelerle flört edilen ve dahi ibadet yapabildiğimiz bir kültürel ortamda buluveriyoruz. Yani, hür ve eşit olabilmek için ille de üretim yapmak gerekmiyor! C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle