01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 OCAK 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ AĞIR B R MEVZU... Hafif konuları tanımlamak için kullanılan suyun yoksunluğuna ilişkin kaygılar artıyor Bir yandan tasarruf için önlem alınmaya diğer yandan da suyun uluslararası tekeller tarafından tümden ticarileştirilmesi engellenmeye çalışılıyor. yük bölümünü su oluştursa da bunun ancak yüzde 3’ü temiz ve içilebilir nitelikte. Şu anda temiz suların sadece yüzde 1’ine ulaşılabildiği söyleniyor. Artan nüfusla birlikte suya gereksinim artarken diğer yandan kirlenen su kaynakları, içilebilir su miktarının giderek daha da azalmasına yol açıyor. Dünyada milyonlarca insan günde 10 litrenin altında suyla yaşamak zorunda. Her beş insandan biri güvenilir ve temiz içme suyundan mahrum. BM raporlarına göre her 15 saniyede bir çocuk, susuzluğun neden olduğu hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. “Yakıtsız kalmadan önce susuz kalacağız. Su sıkıntısı hızla açlık sıkıntısına dönüşmeye başladı” uyarıları, toplumun dikkatini ve duyarlılığını sağlamaya çalışan sloganlar. Bütün bu suyla ilgili rakamlara devam edecek olursak, evinize giren temiz suların dörtte birinin tuvalet sifonu için kullanıldığını bilmek sizi su kullanımında biraz daha dikkatli olmaya yöneltebilir belki. Şöyle ki; bir kez sifon çekmek 10 litre suyu harcıyor. On dakikalık duş sırasında 132 litre su kullanılıyor. Musluğu kapatmadan diş fırçalamak 15 litre suyun akıp gitmesine yol açarken, musluğu kapatıp da diş fırçalamak sadece bir litre su kullanımına yol açıyor. Ülkemiz, su kaynakları bakımından hiç de zengin görünmüyor. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı bin 430 metreküp. Dünya ortalaması ise 7 bin 600 metreküp. Ülkemizin tüketilebilir tüm yüzey ve yer altı suyu potansiyel miktarı toplam yıllık 112 milyar metreküp. ASUMAN ABACIOĞLU Halk arasında boş konuşmayı ya da anlamsız çabalamayı tarif etmek için nedense hep “su” kelimesi kullanılır; “Havadan sudan konuşmak”, “Suya yazı yazmak” ya da “Havanda su dövmek” gibi. Oysa günümüzde su artık çok önemli ve “ağır” bir mevzu haline gelmiş durumda. Su için uluslararası forumlar düzenleniyor; gelecekte su savaşlarının çıkacağından söz ediliyor. Susuzluğun insanoğlunun en büyük sorunu haline gelmesi pek uzak gözükmüyor. Şimdiden bazı toplumlar susuzluğun ceremesini çekiyor. Geçmişte insanoğlu suyu yaşadığı yere getirebilmek için kilometrelerce uzanan nice heybetli su kemerleri inşa etmiş. Yüzyıllar önce yapılan bu tarihi yapılar sanatsal özellikler taşırken, günümüzde su için inşa edilen barajlar hem doğal hem de tarihi güzellikleri sulara gömüyor ne yazık ki, Hasankeyf ve Allianoi gibi. GAP çerçevesinde yapılan barajların hiç ortaya çıkarılmadan, araştırılmadan, kaydedilmeden yüzlerce tarihi alanı ortadan kaldırdığı söyleniyor. Dünyamızın üçte ikisini oluşturan su, artık parayla alınır satılır durumda. Çünkü gezegenimizin büSu konusunda ülkemizde düzenlenecek ve “Suyun geleceğinin tartışılacağı dünyanın en büyük su randevusu” olarak tanıtılan 5. Dünya Su Forumu, çevre korumacılarının tepkisini çekiyor. Çevreciler, 1622 Mart 2009’da İstanbul’da yapılacak forumu “Dünya su pazarı” olarak nitelendiriyorlar ve uluslararası şirketlerin “suyumuzdan para kazanma” amacını taşıdığını öne sürüyorlar. Buna karşı çıkan çevreciler, “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu” oluşturarak, diğer bir çok istemin yanı sıra, “enerji amaçlı barajların ve son dönemlerde hızlanan HES regülatörlerinin ekolojik dengeyi bozduğunu, enerji sağlamak için kayıp kaçak oranının düşürülmesini, rüzgar, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmesini, aşırı su tüketimi ve kullanılan kimyasallarla yer altı ve yerüstü sularının kirlenmesine yol açan golf sahası yapımından vazgeçilmesini, aşırı su tüketen kirli sanayilerden vazgeçilmesini, akarsu havzalarında kurulu sanayi tesislerinin arıtma yapmasının sağlanmasını, kaçak sondaj kuyularının denetim altına alınmasını” istiyorlar. Bu yazının içeriği de oldukça “sudan” olmasına karşın, sorunun aciliyetinin herkesçe farkına varılması gerekiyor. Saydam ve Kırılgan ÜNAL BENLİALPER Denizler ve onların kullanılmasının öğrenilmesi ile ortaya çıkan denizcilik kavramı, tarih boyunca değişik medeniyetlerin yayılmasında etkin ve belirleyici bir misyona sahip olmuştur. Denizcilik, özünde var olan maceracı ve keşfetme duyguları ile her devirde çağdaşlığın, ekonomik ve sosyal yükselişin, ilerlemenin, ufku en aydınlık simgesi olma konumundadır. Ulusların gelişmişlik düzeyinde önemli roller üstlenen birçok farklı unsurlar elbette olacaktır. Ama insanoğlu denizi keşfedip onu kullanmaya başladıktan sonra toplumların sahip oldukları kültürler, kıtalar arasında hızla yayılmaya başlamıştır. Bununla birlikte dünya ekonomisi de canlanarak uluslararası boyutlara taşınmıştır. Denizcilik gibi, tarihsel boyutları çok geniş olan bu evrensel kavram, ona sahip çıkıp koruyan uluslara ekonomik güç ve itibar kazandırmıştır. Türkiye de kalkınmada bu kadar çok önemli yeri olan denizciliğe, sahip olduğu bütün sektörlerinde egemen olabilmek için, doğru planlamalar ve programlar yapmalıdır. Bu nedenle ilk önce öngörü çalışmalarına hız vererek alt yapıyı sağlamlaştırmalıdır. Daha sonra ciddi ekonomik kaynaklar ayırarak eğitim çalışmalarını ülke geneline yaymalıdır. Özel sektörde bu yapılanmanın içinde yerini almak zorundadır. Doğru kararlar, istikrarlı gelişme, hedef belirleme, zamanın ve ekonominin doğru kullanımı, insana yatırım ve sonuçta denizi tüm bireylere sevdirme arzusu bütün bu çalışmaların ön koşulu olmalıdır. Şu gerçeği de hiçbir zaman unutmamak gerekir. Deniz sevgisinin ilk defa yeşerip olgunlaşacağı yer aile ortamıdır. Deniz sevgisinin ve bilincinin daha küçük yaşlarda kazandırılması ne kadar önemli ise ailelerin de bu alandaki bilince sahip olması o kadar önemlidir. Doğa ve insan sevgisine sahip aile ortamında büyüyen çocuklar, denizlere karşı olan duygularda daha sevgi dolu, koruyucu ve kabullenici olacaktır. Deniz sevgisini en önemli dayanağı ve desteği onun için verilecek olan temel eğitimdir. Denizcilik, olabildiğince saydam ve saf karakteristik özelliğe sahiptir. Onu çekici yapan belirgin özellikte işte budur. Denizcilik eğitimi ile kazanılan teorik ve pratik bilgiler giderek topluma yayılmalı ve denizler sevdirilerek ulusun hizmetine sunulmalıdır. Denizciliğin dili saydamdır ve o kadarda kırılgan, hassastır. Kıyılarında denizleri olup da onu tanımamak kadar üzücü ve acı bir gerçek olamaz. Bilimin dili ulusal olabilir ama denizciliğin dili uluslararasıdır. Açıldığı ufuk hiçbir zaman batmaz ve gerektiğinde evreni omuzlar gider. Denizciliğimizin gelişmesi için daha araştırmacı, daha sorgulayıcı ve daha çok yatırımcı olmalıyız. Ana direk sevgi olabilir, ama bu duygunun etrafın bilimsel bulgular ışığında sarmalayıp, “toplumsal denizcilik ideolojisi” yaratmalıyız. Ulus ile özdeşlenen denizcilik ülküsü amatör ruhla başlayıp gelişerek ileri aşamalarda tutkuya dönüşüp bütün bedenimizi saracaktır. Avrupa, ABD ve Uzakdoğu ülkelerinde denizcilik kavramı ulusal bir tanıma dönüşerek adeta yaşam biçimi olmuştur. Denizleri kendi sınırlarına hapsedemezsiniz. Bütün okyanuslar ve denizler insanlığın malıdır. Yaşamın varoluşu ve anlamıdır. Denizcilik olgusu da sıradan bir kavram olmayıp, sahip olduğu bütün anlamlı özellikleri ile çağdaş olabilmenin penceresini sular dünyasından evrenin sonsuzluğuna doğru açmaktadır. [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle