Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 KASIM 2008 CUMA 5 Demir tesislerinin yarattığı kirlilik yetmezmiş gibi, yıllar önce engellenen termik santral yapımı yeniden gündemde D E N İ Z C İ Limanlarda Değişim... ÜNAL BENLİALPER Limanların yapısal ve işlevsel özellikleri, gelişen dünya ticaret hacmi, taşınan yükün niteliği ve sürekli değişim gösteren gemilerin konumuna göre gelişmelerini sürdürmüşlerdir. Türkiye'de limancılık anlayışı ''iskele'' tarzında bir yaklaşımla ortaya çıkmıştır. Bu anlayışın açılımında basit bir anlamda indirme, bindirme, yükleme, boşaltma işlemleri hakimdi. Osmanlı'da 1850 yıllarında başlayan bu iskele tipi liman hizmetleri anlayışı öncelikle yolculara yönelikti. Ticari gemilere yönelik yük indirmebindirme limanlarının yatırımları ise 1950'li yıllarda başlamıştır. Mevcut olan limanlarımızın çoğunun inşa tarihi 19501960 yılları arasındadır. Bunların hepsi de o günün liman hizmetleri göstergelerine göre planlanmış olup, klasik liman özelliğine sahiptir. Hizmet daha çok ambalajlı yüklere yönelik verilmekteydi. Dünya genelinde hakim olan konsept de böyleydi. Bu tür limanlarda su derinliği 10 mt dolayında olup, yeni kuşak konteyner gemilerine hizmet vermekte sorunlar yaşanmaktaydı. Limanların, gelişen dünya ticaret hacmine cevap verebilmesi için yeni bir yapılanmaya girmesi kaçınılmazdı. Artık klasik liman anlayışındaki gibi her türlü yükün aynı limanda işlem görmesi, işleri zorlaştırmaya başladı. Çünkü artık gemiler büyüyor, tonajları artıyordu. Buna bağlı olarak da maliyetler düşüyordu. Durum böyle olunca da limanlarda “yükte uzmanlaşma” üzerine planlamalar yapılmaya başladı. Klasik liman anlayışından uzaklaşıldı ve terminal kelimesi limanların ana karakterini oluşturdu. Dünyadaki limanlar yükte uzmanlaşıp terminaller zincirini arttırırken, kentler içinde sıkışmış kalmış limanlarımız halen bu anlayışı benimseyememiştir. Limanlarımızdaki bu sıkışıklıktan dolayı da yüklerin dolaşım hızı düşük kalmaktadır. Limanlarımız gelişen yeni hizmet anlayışı karşısında yapılması gereken modernizasyon çalışmalarına hız vermek durumundadır. Fakat şehirlerin bir köşesinde sıkışmış kalmış limanlarımızın bu uyum çerçevesinde genişlemesi zor görünmektedir. Denizciliğin ufku geniştir ve sürekli kendini yenilemesi gereken evrensel boyutlara sahiptir. Bu nedenle liman inşasına başlarken sadece günün koşullarına göre hareket etmek, ileride önemli sıkıntılara neden olabilir. Artık “rasyonel hizmet'' anlayışına geçip, birinci kuşak liman hizmeti veren hantal görünümlü limanlardan kurtulmamız gerekir. Dünya ticaret filosundaki hızlı gelişmeler ve değişimler karşısında ülkemiz limanları da yeniden yapılanmalıdır. Aliağa’ya tehdit dayanmıyor! ASUMAN ABACIOĞLU Aliağa'da sanayi kuruluşlarından kaynaklanan kirlilik, yıllardır tartışma konusudur. Burada demir döküm tesislerinin oluşturduğu görüntü ve hava kirliliği, görenleri dehşete düşürür. Çevrelerinde turistik bir bölgeye yaraşmayacak şekilde dağ gibi birikmiş hurda yığınları bulunan bu tesisler, bacalarından çıkan dumanla göz gözü görmeyen bir hava kirliliği yaratırlar. Nedense bir türlü çözüm bulunamamıştır buradaki kirliliğe. Öte yandan dünyanın en kirletici etkinliklerinden biri olan gemi söküm tesisleri de Aliağa’dadır. Geçmiş yıllarda yapılan bir araştırma, İzmir’in hava kirliliğinde en büyük etkenin Aliağa’daki tesislerden çıkan ve rüzgarla taşınan kirleticiler olduğunu göstermişti. Şimdilerde Aliağa’ya bir de termik santralların kurulması gündeme geldi; sanki var olan kirlilik yetmiyormuş gibi. Bilindiği gibi elektrik ve doğalgaza gelen aşırı zamlar, insanları ısınma kaynağı olarak kömüre yöneltti. Bu yıl eğer kış da sert geçerse İzmir’in hava kirliliği önceki yıllara göre daha da artacak. Termik santralların ise yakıt olarak kömür kullanmaları nedeniyle yarattıkları kirlilik çok daha fazla. Aliağa’ya termik santral kurulmasının planlandığı şu günlerde, termik santralların neden oldukları çevre felaketlerini bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Dünyada iklim değişikliğine yol açan sera etkisinin artmasında atmosfere verdik İlk olarak 1990 yılında alınan Aliağa'ya termik santral kurulması kararı, yöre halkının ve çevre kuruluşlarının ortak tepkisiyle engellenmişti. O dönemde Konak'tan Aliağa'ya kadar oluşturulan 60 kilometrelik insan zinciri, Türkiye’nin en büyük çevre eylemi olarak tarihe geçmişti. leri karbondioksit miktarı ile en etkili tesislerden biri termik santrallardır. Sadece bununla kalmaz, yine havaya saldıkları kükürtdioksit ve azot oksitler ile asit yağmuru etkisi yaratarak ormanları, toprağı, yer altı sularını kirletirler. Bunun yanı sıra radyoaktif madde içeren tonlarca kül cürufunun depolandıkları yerden çevreye saçılmasıyla insan sağlığı için büyük tehlike yaratırlar. Türkiye’de termik santral felaketinin en şiddetli yaşandığı yerlerden birisi Yatağan Termik Santralı oldu. Muğla’da mahkeme tarafından faaliyetinin durdurulmasına karar verilen, ancak enerjide açık yaratacağı gerekçesiyle mahkeme kararına karşın çalıştırılmaya devam edilen üç termik santraldan biri olan Yatağan’ın etkisi, yerleşim yerine yakınlığı nedeniyle çok daha çarpı cıydı. Yüksek oranda uranyum içeren kalitesiz linyit kömürüyle çalıştırılan bu santral, baca gazlarını önleyecek desülfürizasyon tesisinin yapımının gecikmesi yüzünden 19 yıl boyunca çevreye zehir saçtı. Çevre halkında solunum yolu ve cilt hastalıklarının görülme sıklığının arttığı çeşitli sağlık kuruluşlarının yaptığı çalışmalarla saptandı. Kanser ve anormal doğum olaylarının da arttığı yönünde başka iddialar da vardı. Bölgenin bitki örtüsü, yer altı suları, tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilendi. Devlet, Yatağan Termik Santralı’nın yol açtığı zararlar yüzünden vatandaşlarına yüklüce tazminat ödemek zorunda kaldı. Baca gazı arıtma tesisinin 2001 yılında devreye girmesine karşın zaman zaman yaşanan arızalar ve meteorolojik olaylar nedeniyle havadaki kükürtdioksit ve partikül miktarı alarm verici düzeye çıkıyor. Bölgede hiçbir önlem alınmadan 20 yıla yakın bir süre çevreye salınan zararlı baca gazları ve radyoaktif kül cürufunun yarattığı tahribatın insan sağlığı ve ormanlar üzerindeki olumsuz etkileri hala sürüyor. Bu kez aynı bölgeye Gencelli ve Çakmaklı köylerine iki termik santral kurulması planlanıyor. Yetkililerin, termik santralların çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyeceği yönündeki ikna çabaları pek inandırıcı olmuyor. Çünkü Bergama ve Aliağa’da yaşayan yurttaşların çevre korumacılığı konusunda engin bir bilgi ve deneyim birikimi var. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B