25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Üniversite öğrencileri; öykü, şiir ve denemelerini kansu@cumhuriyet.com.tr Seçici Kurul: Genç y Işık Kansu (eşgüdüm), Özcan Karabulut (Öykü), adresine gönderebilirler. Ferruh Tunç (Şiir), Öner Yağcı (Deneme). 30 HAZİRAN 2021 ÇARŞAMBA Din, toplum ve kilise ama N sümeyye evis Tayfun Genç insanlar için en iyisini” isteyen bir yapı mutlak suretle kendi kendini imha etmiştir. tekirdağ naMık keMal Üniversitesi OndOkuz Mayıs Üniversitesi iletişiM FakÜltesi Gazetecilik BölÜMÜ Toplumsal iyiliği ve düzeni önemsemeyen Fen edeBiyat FakÜltesi üzyıllar boyunca insan yaşamının savunmasız ve güçsüz olmamıştı. 21. kapitalist iş dünyasını, kendini toplumun merkezinde yer alan kültürel, dini, yüzyıl kilisenin etkisini hem toplumsal Biraz eksildim yağmur rüzgârında alt tabakasından soyutlamış; onlara tepeden Ysosyolojik, ekonomik bazı değerler hem dini hem de siyasi olarak tamamen bakarak, yönetimsel gücünü acımasız, Biraz soldum sarı sonbaharda mevcuttur. Sosyal yaşam içerisinde cereyan ortadan kaldırmıştır. Değişimin hızına ayak despot bir şekilde hissettirmiştir. Bu durum Bir eylül yaprağı kadar kurumaya yüz tutmuş eden bu değerler bireylerin görüş ve uyduramayan kilise, tıpkı imparatorlukların sosyalizmin eleştirisinden farklı olarak, ideolojileri ile harmanlanarak günümüze son dönemde yaşamış olduğu gerileme hissettirmiş olduğu tutumunu ekonomik kadar ulaşmıştır. Bazı değerler vardır ki asla ve çöküş dönemine girmiş bulunmakta, Üşüdüğü emare topraktayım tek başıma olarak değil; demokratik, hukuki, toplumsal yok olmaz; o değerlerin başında şüphesiz toplumsal sorumluluklarından tamamen Kasımpatı ektim parsel parsel olarak yapmıştır. Sosyalizm ve komünizm, din faktörü almaktadır. Dinleri bu kadar kopmuş siyasi anlamda söz hakkını kapitalizme daha çok ekonomik olarak ekimden kasıma kadar özel kılan ve toplumların yaşamına yön kaybetmiştir. bir eleştiri getirmektedir. Aksine çöküş Kasımdan güz boyuna, umut adına Bu elbette neoliberal ekonomik düzenin veren, adeta dünyanın kanunları haline toplumsal olarak sosyokültürel bir şekilde bize sunmuş olduğu “sınırlı kilise” anlayışı getiren ve hatta demokrasiyi biçimlendiren gerçekleşmiştir. bu denli güç nereden alınmaktadır? ile mümkün olmuş ancak sürdürülebilirliği Belki ilkbaharda açar başka çiçeklerimiz Şüphesiz insanlar Tanrı’nın kutsallığını oldukça tartışma konusu olmaya başlamıştır. l aleler, lavantalar ve defnelerimiz Tıpkı kapitalist, neoliberal ekonomik kendi ideolojik çıkarlarıyla harmanlayarak üçü NCü BİR YOLA Belki açılır daha da gökyüzünün rengi yapının tartışma konusu olduğu gibi. Sosyal onları bir bütünlük içerisinde topluma Mavilikten akan sular yeniler biraz beni toplum içerisinde bozulmaya uğramış bir empoze etmiş, kolektif bir hareket tarzı İHTİYAç vAR faktör mutlaka diğer faktörleri etkiler ve Yaza koşarcasına tekrardan açarım içerisinde temellendirmiş ve güçlü kapitalist Bilim dünyasının tüm bu yaşananlara karşı tartışmalı hale getirir. Çünkü sosyal yapı bir sermayenin içine yerleştirmişlerdir. Aslında tavrı sadece yeniliklerin insanların hayatını bütündür, bozulamaz, birbirinden kopuk bir 21. yüzyılın diğer çağlardan farklı olmasını Ve değiştirme tarzı bir yaklaşım olmuş, hiçbir şekilde düşünülemez. Neoliberal ekonomik sağlayan özellik bu olsa gerek... zaman sorunlara çözüm üretmek gibi bir yapının bozulması ekonomik olarak değil, Burada belirleyici faktör şüphesiz değişim amacı olmamıştır. Tam tersi bir şekilde Haylaz bir uçurtma gibi gökyüzüne kaçarım dini ve toplumsal olarak gerçekleşmiştir. ve değişim hızı olmuştur. Sosyal yapı “elitist” bir kılıfa bürünerek kapitalizmin Burada üstyapı mutlak suretle altyapıyı içerisinde inşa edilen bilimsel ve teknolojik Ağlamayın arkamdan çocuklar, çıplak kollarına kendini bırakmıştır. Bir etkilemiş ve sarsmıştır. ilerleme insanların algılarını tersyüz etmiş, Size çok güzel çiçekler bıraktım çıkış yolu olarak görülen bilim o yolun dini faktörleri yeniden biçimlendirmiş, Ve her bir yaprağına kocaman umutlar sakladım son halkasını oluşturmuş, geri dönüşün hatta onlara yeni bir boyut kazandırmıştır. Aman onları soldurmayın… başlangıcını gerçekleştirmiştir. Bozulma Bu durum, kolektif çıkarlarını bireysel 21. yüzyıl bize şunu öğretti: Dön ve çıkarlarıyla bütünleştiren ve bunu yaparken ve çöküş arkana bak, daha ileriye gitmek istiyorsan kapitalist bir yapı ve yöntem içerisinde inşa dur ve dinlen! Dünyanın dinlenmeye ihtiyacı etmesiyle mümkün olmuştur. Köktenci ve Bozulma ve çöküş, üstten alta doğru var, sorgulamaya ihtiyacı var, düşünmeye kapalı bir din toplumu Sanayi Devrimi ile gerçekleşmiştir. Sosyal değerlerin ihtiyacı var. Daha adil bir toplum düzeninin birlikte yok olmuştur; artık değinmemiz hukuki ve demokratik bir çizgide devam oluşması için demokrasiye ihtiyacı var. gereken nokta çıkış yolunu bulmak değil, ettirilememesi kilisenin pasif tutumu, Üçüncü bir dünya savaşı gelmeden önce dönüş yolunu bulmaktır. antihümanist ve “sahtekâr” bir kapitalist YAğmuR Kilisenin içinde bulunmuş olduğu durum düzenin oluşumunu meydana getirmiştir. “üçüncü bir yola” ihtiyacı var. Dünya şimdi belki de hiç bu kadar acınası, hiç bu kadar İnsanlar için en iyisini değil, “en iyi o yolu aramakla meşgul... altay tuna Polat istanBul erkek lisesi 12. sınıF Mahşer karanlığında yağmur, Gecenin bütün şehvetini göçebe Söndürebilmek için Ölümsüzcesine yağıyordu. Fehmi marankos karşıki beyaz konağın bacasına konuyor. dOğu akdeniz Üniversitesi Bir zaman birlikte yaşamıştık bu ahşap konakta, ben bir odasında, o ise bacasında. Ne senin gözlerin Onun geldiği günlerde ocağı yaktırmazdı idip gidip geliyor. Yıllar yılı böyle Oysa gitseler, görseler şu leyleği, Ne de benim sözlerim, annem, soğukta otururduk tir tir titreyerek, bu. Yeni yılın ilk günlerinde garbın onlara geçmişten seslenen şu dostun helezon halinde gökyüzüne yükselen Oyalayabilirdi artık Gsoğuğundan şark memleketlerinin varlığını duyumsasalar, belki bu kadar zor dumandan rahatsız olup da başka bir evin ılıman havasına göç ederken burada gelmeyecek, hep yarını düşünmeyecekler. Sönmekte olan ışığı. damına gitmesin diye. dinleniyor, üç dört hafta konaklıyor, Ilgaz’ın dediği gibi “Biz bu güneş Çünkü hoşnuttuk komşuluğundan, uzun ayakları ve gagasıyla güneşlenmek ülkesinin çocukları - Güneşi bulutların Belki sadece ben görmüştüm, isteyen bir avare gibi kızılçamların ve ötesinde bırakan.” Güneşi bıraktı sundurmadan bakınca görürdük tuğladan dere sazlıklarının gölgesinden sakınarak birçoğu bulutların ötesinde, bıraktılar da üçgen bacada onu. Ve barındığı eve uğur Yıldızların gözyaşlarını. yürüyor. Akşama doğru sazlıkların, ısınamadılar. getirirdi o. Sen sayarken suyumuzun kızılçamların ve huşların gölgeleri uzuyor, Ama şimdi leylekle ben varız. Valery, Tren katarının şimal tarafından Son damlalarını. “Bazen düşünüyorum, bazen var göçebenin kat ettiği mesafe de genişliyor. yükselen dumanlarını birlikte görmüş, oluyorum” diyor. Ne güzel söylemiş Ekseri gelir her yıl. Gelir ve bir ay kadar düdüğünün sesini birlikte işitmiştik. Bir Valery. Evet, insan ancak düşündüğü demir atar bataklığa. Her sene, şaşmadan şiir dünyasında yaşamışız biz. Hepsi geçip zaman var olduğunu hatırlayabilir. aynı yeri nasıl bulur bilmem. Bir gemici gitti, anılar evreninde yerleşti. Aksi halde bir dişliden, bir nesneden, pusulası yahut rotası mı vardır? Nasıl yalnızca hareket eden, çarkı döndüren olur da bulur böyle? Araştırsam, birkaç Bİze umuT bir varlıktan bir farkı kalır mı? Ne ansiklopediye baksam bulurum elbet, ama kadar da az var olabiliyoruz, ne kadar yoo, o vakit gizemi yiter, gizemi yitince veReN öYküLeR da az varlığımızı, var olduğumuzu de önemi eksilir, kaybolur. Bilmeyeyim BAşkA Campanella, “Mutlu bir altın çağ olduysa hatırlayabiliyoruz yaşamın stresinden, onun yolunu, güzergâhını nasıl eskiden - Niçin bir kez daha olmasın?” boğuculuğundan arınıp. kaybetmediğini, bir sırrı varmışçasına, bir BİR YeR diye sormuş bir zaman dizelerinde. gizi varmışçasına… Bir leylek. Göçebe bir leylek bu... Mümkün mü eski zamanlardaki mutluluğu kuRBAğALARı onur yaman Leylekler ürkektir, hep uzaktan yakalayabilmek, pek mümkün görünmüyor seyredilirler, ele avuca sığmazlar. Bilirler bana. Çünkü mutlu olmak zorlaştı, gülmek sORuYOR BANA insanların düzeni, kurulu düzeni daima sivas cuMhuriyet Üniversitesi samanlıkta aranır oldu. Öyle işte. Şimdi, bir taşın üzerine değiştirdiklerini; kendi düzenlerinin Kişi arada bir kopmak istiyor yaşadığı tÜrk dili ve edeBiyatı BölÜMÜ oturmuş eski dostla ilgiliyim. Bir de değiştirileceğinden şüphelenirler, zamandan. Ayıp bir şey mi? Gündelik bakıyorum yüksek bir huş ağacının güvenmezler bu yüzden. Başka bir yere uğramak istiyorum olayların çirkinliği, tekdüzeliği bıktırıyor tepesinde, bir bakıyorum ilerideki eski bir duyan, düşünen, güzellikler arayan insanı. Günler kısalmaya başlamadan konağın korkuluğunda… Yaklaşıyor hiç RüzgâRLA dOsT İçimizdeki çocuğa, insana seslenen şiirler, Kış gelmeden çekinmeden, konuşmak istiyor. Dilinden bize umut veren öyküler, içimizde bir parça anlıyorum. Ne kadar az oysa bu dilden Ağaçlar yapraklarını terk etmeden BİR AİLe sevgi, bir parça sıcaklık duyuran resimler, anlayan! Yılda bir ayım bu leylekle geçiyor. kulağa akseden bir piyano melodisi, bir Bakıyor, iyice bakıyor. Bir şaşkınlığı Sabahları yanına gidiyorum ot bürümüş ele avuca sığmaz bir heyecan kaplamış bakış, bir gülüş, bir merhaba... var, bir dostluk arar gibi. Eskilerden patikadan, bakıyorum, yerinde mi diye, Bunlardır insan olduğumuzu, var Gecenin ve gündüzün sahiplerini bir şey bulma umudu var içinde. Beni akşamları da aynı. Güneşli günlerde bir olduğumuzu duyuran, kalıcı olan, ötekiler, Yani sokaktakileri tanıdı mı yoksa? Öyle ya, onca ülkeyi; taşın üzerine oturuyor, ağzımda bir ot bütün tartışmalar, siyasilerin çekişmeleri, İskandinavya’nın bozkırlarından, evsizliğin ne olduğunu bilenleri parçasıyla saatlerce ona bakıyorum. İlk kötü sözleri, kutuplaştırmaları, atıp İsviçre’nin, Avusturya’nın Alpleri’nden 90’da tanıdım bu leyleği. Dört taneydiler o tutmaları, uzay çağrıları hepsi geçici, bir geçen millerce güzergâhı hatırlıyor zaman. Bir aile, göçebe, rüzgârla dost bir Ağzından ilk defa güzel birkaç söz çıkmış zaman sonra uçucu, bıktırıcı... da, daha çeyrek yüzyıl önce kısa mavi aile... Yaşam ilerledikçe azaldılar, önce üç evindekilere huzur vermeyenlerin Eh işte, böyle göçebe dost! Gelip geçen pantolonlu ve yumurta sarısı saçlarıyla oldular, sonra iki ve şimdi... günler, şu bulutsuz, iç açıcı gökyüzü bile ilk defa bir tebessüm uğramış henüz ot bürümemiş patikada koşturan Tıpkı bizim gibi; biz de üç dört çocuktuk avutamaz bizi. Kurbağalar vıraklamaz çocuğu mu hatırlayamayacak? Pervazı çatlak pencerelerden içeri kışları onların yolunu gözleyen, ama şimdi oldu, çünkü küstüler üzerlerini örtenlere, Pırr uçuyor birden yandaki derenin suları bir ben varım, herkes işinde gücünde, derelerini kurutanlara, onlar göçüp içine, derken yine karşımda. Bir diyeceği, yalnız. Hayatın çarkını aksatmadan Sokağından geçmek ne zor önceden gittiler bizlere görünmeden, kuruyan bir anlatmak istediği var, belli. Kurbağaları döndürmekle, düzeni sürdürmekle, topluma öpülmüşlerin derilerini ıslatacakları yerlere gittiler ayak uydurmakla meşguller. Geçmişten soruyor bana, anlıyorum. Uzaktan bir koro seslerini duyurmadan. Bir gün gelirler mi? Bakışları ve gamzeleri hatırlayarak gelen bir dostu görmekle içlerinde bir şey halinde dinlediğim, gecenin ıssızlığını Güvenirler mi bize, hiç sanmam. Sen de canlanmıyor; çünkü yarını düşünüyor, bozan, Ay’a serenatlar yapan kurbağalar iç çekerek ve irkilerek geçmişe şöyle omuzları üzerinden bir nerede diye dert yanıyor. 60’ların 90’ların gideceksin göçebe dost, yok olacaksın, sen Bir sokaktan bile korkarak. bakıvermeye vakit bulamıyorlar. de, sen de. otlağı, deresi, konakları nerede? Derken DeNeMe ÖYKÜ azın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle