04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 5 24 NİSAN 2021 CUMARTESİ 128 milyar dolarlık rezervin eritilmesine dayanak gösterilen protokole Cumhuriyet ulaştı İmza sonradan geldi! Türkiye’nin “128 milyar dolar” gündemi, Merkez Bankası (MB) ile Hazine Müsteşarlığı arasındaki “içeriği bilinmeyen” protokole odaklandı. Cumhuriyet’in ulaştığı 7 maddelik protokol, MB hesaplarındaki döviz alımsatım işlemlerinin Hazine tarafından yapılmasını öngörüyor. Protokolde, “Hazine aleyERDEM SEVGİ hine oluşacak kur farklarının MB tarafından karşılanması” ve “protokolün, imzalandığı tarihten 22 gün önce yürürlüğe konulması” dikkat çekiyor. Söz konusu maddeleri Cumhuriyet’e değerlendiren CHP’li Faik Öztrak, “Yasalar zorlanmış. Protokol, kanunun üstüne geçemez. Yürürlük tarihi, imza tarihinden geriye gidemez. Kılıf uydurmaya çalışmışlar” dedi. MB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 128 milyar dolarlık rezervin eritildiği iddiaları üzerine 16 Nisan’da yaptığı açıklamada, rezervin kullanılmasına yasal dayanak olarak 21 Şubat 2017’de Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ve TCMB arasındaki protokolü gösterdi. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan da, 19 Nisan’da katıldığı bir televizyon programında protokolün varlığını doğrulayarak, “Protokol ve bu protokol çerçevesinde yapılan işlemler de tamamıyla yasaldır. Yasalara aykırı bir durum söz konusu değildir” açıklamasında bulundu. AnHazine Müsteşarlığı ile Merkez Bankası arasındaki protokolün yürürlüğü 22 gün geriye işletildi. CHP Sözcüsü Öztrak, “Demek ki bu dönemde yaptıkları müdahaleye bir kılıf uydurmaya çalışmışlar” dedi. ‘YASALARA UYGUN DEĞİL’ Protokolün geneli hakkında, “Bu iş, bir, yasalara uygun değil. İki, hangi amaçla yapıldığı belli değil” ifadelerini kullanan Öztrak şunları söyledi: “Açık bir piyasada döviz kuruyla faizi aynı anda tutamazsınız. Bunu tuttuğunuzda rezervlerinizi dibi delik kovaya boşaltmış olursunuz. Zaten öyle de olmuş baktığımızda. Bütün bunlar bir şeyi gösteriyor. Burada milletin 128 milyar doları heba edilmiş. Bunu yerine koymak oldukça güç. Ayda 100 milyon dolar koysanız 107 yılda zor yerine konacak bir para. Milletimize maliyeti oldukça yüksek. Bunun ciddi şekilde soruşturulması, kamuoyunun içine sinecek şekilde açıklama yapılması lazım. Ama mevcut hükümet; bağırarak, çağırarak, şirretlik yaparak bunun üstünü örtmeye çalışıyor.” cak MB ve bakanlık, söz konusu protokolün ayrıntılarına yönelik bilgi vermedi. Türkiye’nin merak ettiği protokole Cumhuriyet ulaştı. 21 Şubat 2017’de Hazine Müsteşarlığı ile Merkez Bankası arasında imzalanan protokol, 7 maddeden oluşuyor. MB Başkanı Kavcıoğlu tarafından açıklanan protokolde yer alan 5 ve 7 numaralı maddeler dikkat çekiyor. ‘Kanunun üstüne geçemez’ Protokolün 5. maddesinde, “Bu protokol kapsamında gerçekleştirilecek işlemler nedeniyle Müşteşarlık (Hazine) aleyhine oluşacak teknik kur farkları, Banka (MB) tarafından karşılanır” ifadesi yer alıyor. İlgili maddeyi Cumhuriyet’e değerlendiren CHP’li Öztrak, “Burada kendi yetkilerini açıkçası zorlamışlar. Yasaların hükümlerini protokollerle değiştiremezsiniz, bunların bir silsilesi vardır. Sonuç itibarıyla protokol, yasanın altındadır. Kalkıp da yasayı, protokolle değiştiremezsiniz. Burada kendilerine kur farkı ödenmesi ile ilgili bir madde koymuşlar. Protokol, kanunun üstüne geçemez” ifadelerini kullandı. ‘22 gün geri gitti’ MB ve Hazine Müsteşarlığı arasındaki protokolün 7. maddesinde, yürürlüğün 22 gün geriye işletilmesi de dikkat çekiyor. İlgili maddede, “Protokol, 21/02/2017 tarihinde imzalanmış olup yürürlük tarihi 30/01/2017’dir” ifadesi kullanılıyor. Öztrak, protokolün yürürlük tarihinin imza tarihinden geriye gidemeyeceğini kaydederek “Geçmişte yapmış olduğunuz bir işlemin, bir şekilde hukuki altyapısını hazırlama gayreti içerisinde oluyorsunuz. Bununla ilgili iki şeyi hatırlamak gerekiyor. Bu protokol niye bu kadar gizli kaldı? Neden yeni atanan Hazine ve Maliye Bakanı, ‘Biz geldiğimiz günden itibaren bu protokolü uygulamaktan vazgeçtik’ dedi? Hakikaten milletin selameti için yapılan bir işlem varsa neden vazgeçmişler?” yorumunda bulundu. 1 Ocak 2017’de yaklaşık 3.54 TL olan dolar kurunun protokolün yürürlüğe giriş tarihi olan 30 Ocak 2017’ye dek yükselip 3.78’e ulaşması, bu tarihten itibaren de düşüşe geçmesine ilişkin de değerlendirmede bulunan Öztrak, “Demek ki bu dönemde yaptıkları müdahaleye bir kılıf uydurmaya çalışmışlar. Yürürlük tarihi 30 Ocak olarak belirlendiğine göre işlemleri bu tarihte yapmaya başlamışlar. Bu işlemlere bir hukuki gerekçe kazandırma gayreti varsa burada, ki var, öyle olduğu anlaşılıyor. Türk Lirası’nın değerinde de bu yönde bir gidiş var. Burada da bir müdahalenin olduğu ortaya çıkıyor” dedi. l ANKARA Bakan Muş’un, girişimde bulunarak kaymakamlığını sağladığı isim FETÖ’den açığa alındı Önerdiği isim ‘çürük’ çıkmış SEFA UYAR Yeni Ticaret Bakanı Mehmet Muş’un, 2010’da, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a gönderdiği mailde “Çok sağlam bir arkadaş” sözleri ile kaymakam olmasını sağladığı Fehmi Likoğlu’nun FETÖ’den açığa alındığı ortaya çıktı. Mehmet Muş’un bakan olarak atanması ile birlikte eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a gönderdiği, “Wikileaks” tarafından kamuoyuna açıklanan elektronik postaları yeniden gündeme geldi. Muş’un, bu epostalar arasında kaymakamlık sınavına gireceğini belirterek “değerlendirilebilir” önerisinde bulunduğu kişiye ilişkin Albayrak ile yazışmaları dikkat çekti. Muş, 10 Eylül 2010’da, Albayrak’a, “Fehmi Likoğlu (Kaymakamlık Mülakat)” konu başlığıyla eposta gönderdi. Likoğlu’nun özgeçmişini de epostaya ekleyen ve “daha önce Fehmi Likoğlu ile ilgili mesaj attığını” belirten Muş, “Bu arkadaş Trabzon Sürmeneli ağabi, bizim köyden. Çok sağlam bir arkadaş. Kaymakamlık yazılı sınavını geçti. 23 Eylül Perşembe günü de sözlü mülakata girecek. Sıra numarası 117. Eğer siz de uygun görürseniz ağabi, değerlendirilebilir” ifadelerini kullandı. Albayrak, bir yıl sonra, 20 Eylül 2011’de ise Likoğlu’nun durumunu öğrenmek için “Ne oldu bu arkadaşın durumu?” ifadesinin yer aldığı bir eposta gönderdi. Epostayı aynı gün yanıtlayan Muş, Likoğlu’nun görevden aldığını kaydederek “Şu an farklı ilçelerde, birer hafta süreyle görevlendiriliyor. Daha sonrasında da dil için yurtdışına gönderilecekmiş. Bilginiz dahilinde olsun ağabi. Yapmamız gereken herhangi bir şey var mı Berat Ağabi?” dedi. Bir yıl ABD’de kaldı Sürmene İmam Hatip Lisesi mezunu olan ve Maliye Bakanlığı Kocaeli Defterdarlığı ile dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda çalışan Likoğlu, 2010’da açılan kaymakam adaylığı sınavını kazanarak Balıkesir Burhaniye ve Erzurum’daki stajlarının ardından “dil öğrenmek için bir yıl süreyle Amerika Birleşik Devletleri’ne” gitti. 20112013 yılları arasında Kayseri Yeşilhisar, Niğde Ulukışla ve Ordu İkizce ilçelerinde kaymakam vekilliği görevlerinde bulunan Likoğlu, 3 Eylül 2014’te Zara Kaymakamı olarak görevlendirildi. Ancak Likoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından, 1 Eylül 2016’da FETÖ’den açığa alındı. Likoğlu’nun, halihazırda gayrimenkul danışmanlığı yaptığı öğrenildi. l ANKARA iğneli fırça zafer temoçin BAĞCILAR FATİH MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Öğrencilere ramazan konferansı SEYHAN AVŞAR Koronavirüs gerekçe gösterilerek 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının yasaklandığı bir günde Bağcılar Fatih Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi dün online olarak “Ramazanın önemi” başlıklı bir program düzenledi. Okul idarecileri, söz konusu program öncesi hazırladıkları afişi öğretmenlerin bulunduğu WhatsApp gruplarına atarak öğrenci ve velilere programın duyurulmasını istedi. EğitimSen 9 No’lu Şube Sekreteri İsmail Demir, 23 Nisan günü böyle bir programın yapılmasının kabul edilemez olduğunu belirtti. “23 Nisan günü, ‘Ramazanın önemi’ başlıklı konferansa öğretmenlere, veli ve öğrencilere katılma çağrısı yapmak 23 Nisan’ın tarihi anlam ve önemini öteleyen bir durum yarattı” diyen İsmail Demir, “Bu uygulama bir haftaya ve son zamanlarda okullarda düzenlenen ‘Kutlu Doğum Haftası’ gibi bir çağrışım yaratmaktadır. Emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı ve dünyanın en büyük çocuk bayramında online olarak böyle bir program düzenlenmesi kabul edilemez. İnanç ve din üzerinden çocukların bayramının ikinci plana atmaya kimsenin hakkı yoktur” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL İMAMOĞLU, İSTANBUL’UN BÜTÇESİNİ ANLATTI Kur farkı borcu: 12 milyar TL İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, koronavirüs salgınına karşı İstanbul’da tam kapanmaya gidilmesi gerektiğini belirtti. İstanbul ve Türkiye’nin en büyük sorununun yoksulluk olduğunu anlatan İmamoğlu, geçmiş dönemde bırakılan borcun 12 milyar liralık bölümünün kur farkından geldiğini söyledi. Ekrem İmamoğlu, önceki gün Habertürk TV’de “Nedir Ne Değildir?” programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. İmamoğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili “Ben İBB Başkanı adayıyken aday olacağım dedim mi, hayır genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, ittifakımızın genel başkanı Akşener, uygun görmüşler. Ben hep önerildim. Benim şu an derdim bu Ekrem İmamoğlu kadim kent” dedi. İmamoğlu, yayın sırasında kendisine soru soran Nagehan Alçı’ya, “Tevfik Göksu’dan mesaj alıp bana soru sormayın” dedi. Dünyada aynı anda 10 metroyu yürüten tek kurum olduklarını anlatan İmamoğlu, “Devraldığımızda 6 milyon parayla aldık, 29 milyar da borç vardı. Şimdiye kadar aldığımız kredi kadar da borç ödemişiz. İstanbul’un bütçesinin kamuoyuna bu kadar şeffaf anlatıldığı bir dönem yok. Aldığımız kredi kadar da borç ödedik. Borcun 12 milyar liradan fazlası döviz kur farkından geliyor” dedi. İmamoğlu, Kanal İstanbul’un seçim projesi olduğunu yineledi. İstanbul’un ve Türkiye’nin en büyük sorununun yoksulluk olduğunu kaydeden İmamoğlu, 1 milyon 500 bin haneye ve ilk kez 65 bine yakın üniversite öğrencisine yıllık 3 bin 200 lira destek verdiklerini anlattı. 400 bini aşan insanın iş başvurusunda bulunduğunu söyleyen İmamoğlu, “16 bin kişiye bölgesel istihdam ofisleri üzerinden iş bulunduğu” bilgisini paylaştı. l İç Politika Birahane darbesi bize uymaz, en iyisi kahvehane darbesi... Vallahi fenalık geldi, bu darbe muhabbetinden... Hani biz bu askeri vesayetten Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçince kurtulacaktık? Darbe paranoyamız yüzünden hayali cuntalar yaratıp, bu hayali cuntaların hayali üyelerini ağırlaştırılmış müebbet cezalara mahkum ettik. Gerçek darbecilerin “Bunlar darbe yapacak” diye parmakla gösterdikleri subayları yıllarca mahpuslarda süründürdüğümüz yetmezmiş gibi beraat ettiklerinde de ne olur ne olmaz diye emekliye sevk ettik. Emirlerinde on binlerce subay varken yapmadıkları darbeyi, emekli olduktan sonra yurt meseleleri üzerine görüşlerini açıkladıkları bir basın duyurusu ile yapacaklarına inanmamızı beklemek de fazla oldu gari. Bu, milleti keriz yerine koymak değilse çaresizliğin işareti. Bir yönüyle “ben devlete, dolayısıyla orduya hâkim değilim” itirafıdır. Her alanda politikaları iflas etmiş ve duvara toslamış iktidarın yeni bir mağduriyet hikâyesine ihtiyacı olduğundan her sözden ve eylemden niyet okuma yöntemiyle darbe “iması” çıkarıyor. Ancak bunun çok tehlikeli bir yönü de bu tür iddiaların artık inandırıcılığını yitirmesi. Ciddiyetten uzak bu propaganda, Allah muhafaza gerçek bir darbe kalkışması olduğunda “yalancı çoban” durumuna düşme tehlikesini de içinde barındırıyor. Örtülü faşizmden açık faşizme “Montrö” bildirisi üzerinde bir hafta tepinildi ama toplumda beklenen tepki oluşmadı. Çare olarak emir komuta ile kamu kurumlarına tepki açıklaması ve suç duyurusu yaptırıldı. Ancak sabahın köründe gözaltına alınan emekli amiraller, adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakıldı. Ama o da ne? Mahkemenin adli kontrol hükümleri uygulanması kararına rağmen ev hapsi alanlar için geçerli olan elektronik kelepçe takıldı amirallere. Mahkeme kararında “ev hapsi” uygulaması var mı? Yok. Bununla da yetinilmedi, apar topar emekli amirallerin lojman ve koruma hakları iptal edildi. Amirallerin suçlu olduğuna dair bir yargı kararı henüz ortada yokken lojman ve koruma haklarının elinden alınması örtülü faşizmden açık faşizme geçildiğinin göstergesi. Örtülü faşizmde hiç olmazsa talimatla da olsa bir yargı kararı dayanak yapılıyordu. Emekli olduktan sonra korumalı lojmanlar olmadığı için iki orgeneral, iki korgeneral ve bir de tümgeneralin teröre kurban verildiği unutulmuşa benziyor. İktidarın hışmından Emekli Subaylar Derneği, TUSED de nasibini aldı. Suçları, Milli Savunma Bakanı Akar’ın “Emekli subaylar da amirallerin bildirisini kınadı” açıklamasını yalanlamaları. Diğer bir deyişle amiralleri kınamayışları. Bu açıklamadan darbe çağrısı çıkmayacağını kendileri de biliyor. Amaç, cüppeli amiral olayını ve Montrö konusundaki gizli planlarını örtmek. Son üç gündür de CHP Grup Başkanvekili’nin sözlerinden niyet okuma yöntemiyle “Ahaan da darbe çağrısı” goygoyuna başlandı. Oysa Altay, programda Menderes ve arkadaşlarının idam kararının demokrasimizin en büyük ayıbı olduğunu belirtiyor. Aynı kanalda bizim de olduğumuz programda İlhan Kesici’nin “128 milyar dolar nerede” sorusuna ilişkin, “Bu paranın nerede olduğu devletin kayıtlarındadır, kaybolmaz” sözlerini “Bak, CHP’li Kesici bile paranın kaybolmaycağını söylüyor” diye tahrif eden kitlenin ekran karşısında konuşulanları hangi organlarıyla dinlediğini doğrusu merak ediyorum. Kesici o programda paranın kendisinin değil, kayıtlarının kaybolmayacağını söylüyor. Ama iktidar partisi, Kesici’nin sözlerinden video bile yapıp Meclis grubunda dinletti, iyi mi? Vah vah, tükenmişlik sendromu bu olsa gerek. SADAT ne güne duruyor? Anladık, AKP’nin darbe üzerinden bir mağduriyete ihtiyacı var. Ama niyet okumaya dayalı “darbe” propagandasını da kimse yemiyor. Madem bir darbe mağduriyetine ihtiyacınız var; emrinizdeki SADAT ne güne duruyor? Hem SADAT gayrı nizami harp konusunda da uzman. Bu konuda dersler verdiğine göre... Mesela Hitler, 1923’te Bavyera yönetimini düşürmek için Münih’te komünistlerin buluşup kafa çektiği birahaneyi basarak darbe yapmaya kalkışmıştı. Tarihe de “Birahane Darbesi” olarak geçen olayda bir düzine insan yaşamını yitirdi ama polis tarafından kısa sürede bastırıldı. Hitler de 5 yıl hapis cezası aldı ancak 9 ay yatıp çıktı. Birahane bize uymaz. Ama SADAT üzerinden bir kahvehaneye baskın düzenlenip koftiden bir darbe kalkışması iş görebilir. Hem riski de az. Ahalinin haberi olmayacağı için can kaybı olmaz. Figüranlar da üç beş ay yatıp çıkar. Hatta belki hiç yatmaz. Mahkeme sorgusunda “Biz darbeyi merkezi idareye karşı değil, pandemi yasaklarını dinlemeyerek gizlice kahvede okey oynayanlara karşı yaptık” derler, olur biter. Size Zihni Sinir Procesi gibi gelebilir ama bence fena fikir değil. Ha unutmadan, ne oldu cüppeli amiral soruşturması sahi?.. ADD, Zonguldak’ta Nutuk dağıttı Mersin’de Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri Nutuk’un okullarda dağıtılmasına izin vermemesi, kamuoyunda büyük tepkiye neden olurken Zonguldak Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) yöneticileri ve gençler dün kentin çeşitli noktalarında Nutuk dağıttı. ADD yöneticileri, “Parklarda, sokaklarda, bahçelerde karşılaştığımız güzel çocuklarımıza kendi bütçemizden temin ettiğimiz Nutuk, Atatürk üzerine yazılmış kitaplar, hikâyeler, boyama kalemleri, defterler, balonlar, bayraklar ve şekerlemeler dağıttık. Olumsuz duygular yerini umut ve mutluluğa bıraktı” ifadelerini kullandı. l Haber Merkezi Mezarda göreve iade edildi! Munzur Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik Bölümü’nde çalışırken 1 Eylül 2016’da KHK ile görevinden alınan ve Samsun’da çalıştığı fabrikada 22 Mart 2021 tarihinde vincin altında kalarak hayatını kaybeden Doç. Dr. Mustafa Çamaş, ölümünden sonra görevine iade edildi. Çamaş’ın ölümünden sonra göreve iadesi sosyal medyada kendisi gibi KHK’li arkadaşları tarafından duyuruldu. Çamaş’ın 24 uluslararası yayını, 233 de atıfı vardı. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle